| 1 |
breathe |
nefes almak |
v. |
|
- We cannot breathe unless we are motivated from outside, from grassroots level.
- Dışarıdan, tabandan motive olmadıkça nefes alamayız.
- An engine needs to breathe, just like you and me.
- Tıpkı sizin ve benim gibi bir motorun da nefes alması gerekir.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı iyice açın ve sertçe nefes alın.
- An engine needs to breathe, just like you and me.
- Bir motorun nefes almaya ihtiyacı vardır, tıpkı sizin ve benim gibi.
- To do this, open your mouth wide and breathe hard.
- Bunu yapmak için ağzınızı genişçe aç ve derin nefes al.
- I could barely breathe.
- Zar zor nefes alabiliyordum.
- The man who nearly drowned began to breathe.
- Neredeyse boğulmuş olan adam nefes almaya başladı.
- Tom can't breathe on his own.
- Tom kendi başına nefes alamaz.
- He can't breathe.
- Nefes alamıyor.
- He breathed deeply before entering his boss's office.
- Patronunun bürosuna girmeden önce derin bir biçimde nefes aldı.
- To relax, breathe slowly.
- Rahatlamak için yavaş nefes alın.
- I can't breathe through my nose.
- Burnumdan nefes alamıyorum.
- To relax, breathe slowly.
- Rahatlamak için, yavaş yavaş nefes alın.
- Breathe through your nose, not your mouth.
- Burnundan nefes al, ağzından değil.
- It's difficult to breathe when humidity is high.
- Nem oranı yüksek olduğunda nefes almak zordur.
- Layla couldn't breathe.
- Layla nefes alamıyordu.
- Tom said that he couldn't breathe.
- Tom nefes alamadığını söyledi.
- I always forget to breathe.
- Her zaman nefes almayı unuturum.
- Layla could no longer breathe.
- Layla artık nefes alamıyordu.
- It's healthy to breathe deeply.
- Derin nefes almak sağlıklıdır.
- Tom can barely breathe.
- Tom zar zor nefes alıyor.
- Tom could hardly breathe.
- Tom zor nefes alıyordu.
- I could barely breathe.
- Ben zar zor nefes alabiliyordum.
- Dan said that he couldn't breathe.
- Dan nefes alamadığını söyledi.
- Just breathe normally.
- Normal nefes al.
- People normally breathe 12 to 20 times a minute.
- İnsanlar normalde dakikada 12 ila 20 kez nefes alır.
- He could not breathe deeply.
- Derin nefes alamadı.
- He breathed deeply.
- Derince bir nefes aldı.
- The dog breathed with difficulty.
- Köpek zor nefes alıyordu.
- It's not possible to breathe here.
- Burada nefes almak mümkün değil.
- I could hardly breathe.
- Zor nefes alıyordum.
- I could hardly breathe.
- Ben zorlukla nefes alabiliyordum.
- Breathe deeply through your mouth.
- Ağzınızdan derin nefes alın.
- He breathed deeply.
- Derin derin nefes aldı.
- Oxygen is taken into our lungs when we breathe.
- Oksijen nefes aldığımızda ciğerlerimize alınır.
- I can hardly breathe.
- Zor nefes alıyorum.
- I could scarcely breathe.
- Zorlukla nefes alabiliyordum.
- She breathed deeply.
- Derin nefes aldı.
- I'm going to open the wine and let it breathe.
- Şarabı açıp nefes almasına izin vereceğim.
- Breathe from your belly.
- Karnınızdan nefes alın.
- The dog breathed with difficulty.
- Köpek güçlükle nefes aldı.
- I feel I can't breathe.
- Nefes alamadığımı hissediyorum.
- How do babies breathe when they're in the uterus?
- Bebekler rahimdeyken nasıl nefes alırlar?
- I can't breathe.
- Nefes alamıyorum.
- Lower air pressure makes it more difficult for humans to breathe and get enough oxygen.
- Düşük hava basıncı insanların nefes almasını ve yeterli oksijen almasını daha zor hale getirir.
- Breathe through your nose.
- Burnunuzdan nefes alın.
- Tom could hardly breathe after the race.
- Tom yarıştan sonra zor nefes alabiliyordu.
- He eats, breathes and sleeps computers.
- Bilgisayarla besleniyor, nefes alıyor ve uyuyor.
- He breathed deeply.
- Derin nefes aldı.
- He breathed deeply before entering his boss's office.
- Patronunun ofisine girmeden önce derin bir nefes aldı.
- Tom told me he couldn't breathe.
- Tom bana nefes alamadığını söyledi.
- Does it hurt when you breathe?
- Nefes alırken acıyor mu?
- Tom struggled to breathe.
- Tom nefes almak için çabalıyordu.
- Dogs breathe approximately 30 times a minute.
- Köpekler yaklaşık olarak dakikada otuz kez nefes alır.
- Tom breathed slowly and deeply to calm his nerves before going into the interview room.
- Tom görüşme odasına girmeden önce sinirlerini yatıştırmak için yavaş ve derin nefes aldı.
- Tom eats, sleeps and breathes music.
- Tom müzikle beslenir, uyur ve nefes alır.
- Tom breathed deeply.
- Tom derin biçimde nefes aldı.
- Does it hurt when you breathe?
- Nefes aldığında acıyor mu?
- Tom began to breathe heavily.
- Tom ağır ağır nefes almaya başladı.
- Don't forget to breathe.
- Nefes almayı unutma.
- My chest hurts when I breathe.
- Nefes aldığımda göğsüm ağrıyor.
- As long as I breathe, I hope.
- Nefes aldığım sürece umut ediyorum.
- Breathe deeply through your mouth.
- Ağzınızdan derin bir nefes alın.
- Tom breathed a sigh of relief.
- Tom rahat bir nefes aldı.
- Plants breathe through their stomata.
- Bitkiler stomaları yoluyla nefes alırlar.
- Together we breathed a sigh of relief.
- Birlikte rahat bir nefes aldık.
- Plants breathe, too.
- Bitkiler de nefes alır.
- I used to dream about being able to breathe underwater.
- Su altında nefes alabilmenin hayalini kurardım.
- Lower air pressure makes it more difficult for humans to breathe and get enough oxygen.
- Düşük hava basıncı insanların nefes almasını ve yeterli oksijen almasını zorlaştırır.
- As long as I breathe, I hope.
- Nefes aldığım sürece, umarım.
- Tom can't breathe on his own.
- Tom kendi başına nefes alamıyor.
- Merely to breathe does not mean to live.
- Sadece nefes almak yaşamak demek değildir.
- Tom found it very difficult to breathe.
- Tom nefes almayı çok zor buldu.
- Layla could no longer breathe.
- Leyla artık nefes alamıyordu.
- Dogs breathe approximately 30 times a minute.
- Köpekler dakikada yaklaşık 30 kez nefes alır.
- The man who nearly drowned began to breathe.
- Boğulmak üzere olan adam nefes almaya başladı.
- I always forget to breathe.
- Nefes almayı hep unutuyorum.
- Layla couldn't breathe.
- Leyla nefes alamadı.
- I can barely breathe.
- Zar zor nefes alabiliyorum.
- Tom began to breathe heavily.
- Tom ağır biçimde nefes almaya başladı.
- I couldn't breathe.
- Nefes alamadım.
- How do babies breathe when they're in the uterus?
- Bebekler rahimdeyken nasıl nefes alır?
- Tom could barely breathe.
- Tom zar zor nefes alabiliyordu.
- The room was so full of smoke that I could hardly breathe.
- Oda o kadar duman doluydu ki zorlukla nefes alabildim.
- While I breathe, I hope.
- Umuyorum ki ben nefes alıyorken olur.
- Oxygen is taken into our lungs when we breathe.
- Nefes alırken oksijen akciğerlerimize alınır.
- Tom eats, sleeps and breathes baseball.
- Tom beyzbolla beslenir, uyur ve nefes alır.
- Breathe normally.
- Normal nefes al.
- I used to dream about being able to breathe underwater.
- Eskiden su altında nefes alabilmeyi hayal ederdim.
- I can't breathe through my nose.
- Ben burnumdan nefes alamıyorum.
- Tom struggled to breathe.
- Tom nefes almakta zorlanıyordu.
- He breathed his last.
- O, son nefesini aldı.
- Can you breathe?
- Nefes alır mısın?
- Tom lives and breathes basketball.
- Tom basketbolla yaşar ve basketbolla nefes alır.
- Breathe through your nose.
- Burnundan nefes al.
- Breathe through your nose, not your mouth.
- Burnunuzdan nefes alın, ağzınızdan değil.
- Tom could hardly breathe after the race.
- Tom yarıştan sonra zor nefes alıyordu.
- He's so exhausted he can barely breathe.
- O kadar yorgun ki zor nefes alıyor.
- Tom said he couldn't breathe.
- Tom nefes alamadığını söyledi.
- We can all breathe a little easier now.
- Hepimiz artık biraz daha kolay nefes alabiliriz.
- Please breathe through your nose.
- Lütfen burnunuzdan nefes alın.
- I couldn't breathe.
- Nefes alamıyordum.
- Tom couldn't breathe.
- Tom nefes alamıyordu.
- Tom breathed deeply.
- Tom derin nefes aldı.
- Sometimes I forget to breathe.
- Bazen nefes almayı unuturum.
- It's getting harder to breathe.
- Nefes almak zorlaşıyor.
- Tom could scarcely breathe.
- Tom zorlukla nefes alabiliyordu.
- Can you breathe?
- Nefes alabilir misin?
- Plants breathe through their stomata.
- Bitkiler stomaları aracılığıyla nefes alırlar.
- Sometimes I forget to breathe.
- Bazen nefes almayı unutuyorum.
- He lies as naturally as he breathes.
- Nefes aldığı kadar doğal bir şekilde yalan söylüyor.
- Tom was barely able to breathe.
- Tom zar zor nefes alabiliyordu.
Show More (111)
|
| 2 |
breathe |
solumak |
v. |
|
- This reform is something as vital to us as the air that we breathe.
- Bu reform bizim için soluduğumuz hava kadar hayati bir öneme sahiptir.
- Perhaps the very air we breathe?
- Belki de soluduğumuz havanın ta kendisidir?
- It is a basic consumer right that consumers should be able to breathe fresh air.
- Tüketicilerin temiz hava soluyabilmeleri temel bir tüketici hakkıdır.
- Electricity is like the water we drink and the air we breathe.
- Elektrik, içtiğimiz su ve soluduğumuz hava gibidir.
- All people breathe air.
- Tüm insanlar hava solur.
- She breathed deeply.
- Derin derin soludu.
- The air we breathe consists of oxygen and nitrogen.
- Soluduğumuz hava oksijen ve nitrojenden oluşur.
- I like to breathe the clean mountain air.
- Temiz dağ havasını solumayı seviyorum.
- It is like the air we breathe.
- Soluduğumuz hava gibi.
- Have you ever breathed pure air?
- Hiç temiz hava soludunuz mu?
- The air we breathe consists of oxygen and nitrogen.
- Soluduğumuz hava, oksijen ve azottan oluşur.
- He breathed deeply.
- Derin derin soludu.
- All people breathe air.
- Bütün insanlar hava solur.
- Have you ever breathed pure air?
- Hiç temiz hava soludun mu?
- I like to breathe the clean mountain air.
- Temiz dağ havası solumayı seviyorum.
- Even the mayor breathes dioxin.
- Belediye başkanı bile dioksin soluyor.
Show More (13)
|
| 3 |
breathe |
nefes alıp vermek |
v. |
|
- It sounded as if I was breathing through a paper bag.
- Sanki bir kese kağıdının içinde nefes alıp veriyormuşum gibi ses geliyordu.
- Tom's breathing was labored.
- Tom'un nefes alış verişi zordu.
- Tom breathed slowly and deeply to calm his nerves before going into the interview room.
- Tom görüşme odasına girmeden önce sinirlerini yatıştırmak için yavaş ve derinden nefes alıp verdi.
Show More (0)
|
| 4 |
breathe |
fısıldamak |
v. |
|
- We're in so much trouble, he breathed.
- Başımız çok büyük belada, diye fısıldadı.
Show More (-2)
|
| 5 |
breathe |
hava geçirmek |
v. |
|
- Pick the white shirt, it looks like it breathes.
- Beyaz gömleği seçin, hava geçiriyor gibi sanki.
Show More (-2)
|
| 6 |
breathe |
(şarap) havalanmak |
v. |
|
- Allow the wine to breathe, it'll taste so much better.
- Bırakın şarap havalansın, tadı çok daha güzel olacaktır.
Show More (-2)
|
| 7 |
breathe |
soluk alıp vermek |
v. |
|
- Varga was breathing heavily; we knew he had run all the way home.
- Varga ağır ağır soluk alıp veriyordu, biliyorduk ki eve kadar koşmuştu.
Show More (-2)
|
| 8 |
breathe |
üflemek |
v. |
|
- Breathe on your hands to keep them warm; you don't want them frozen.
- Ellerinizi sıcak tutmak için üzerlerine üfleyin, donmasalar iyi olur.
Show More (-2)
|
| 9 |
breathe |
hava almak |
v. |
|
- That fabric could prevent your skin from breathing.
- Bu kumaş cildinizin hava almasını engelleyebilir.
Show More (-2)
|
