broken - English Turkish Sentences
English Turkish
broken kırık adj.
  • People's limbs, they reported, looked like broken broomsticks.
  • İnsanların uzuvlarının kırık süpürge sopalarına benzediğini bildirdiler.
  • And others, like a broken heart, are a little more complicated.
  • Diğerleri, kırık bir kalp gibi, biraz daha karmaşıktır.
  • That broken vase is irreparable.
  • Bu kırık vazo onarılamaz.
Show More (166)
broken bozuk adj.
  • My watch is broken.
  • Benim saatim bozuk.
  • The radio is broken.
  • Radyo bozuktur.
  • It's obviously broken.
  • Belli ki bozuk.
Show More (100)
broken bozulmuş adj.
  • After years, the silence has at long last been broken in an important debate such as that on pensions.
  • Yıllar sonra, emekli maaşları gibi önemli bir tartışmada sessizlik nihayet bozuldu.
  • Our water heater is broken.
  • Su ısıtıcımız bozuldu.
  • This old car is always broken.
  • Bu eski araba hep bozulur.
Show More (63)
broken kırılmış adj.
  • It appears to be broken.
  • Kırılmış gibi görünüyor.
  • Our neighbor has broken a rib.
  • Komşumuzun kaburgası kırılmış.
  • How can you mend a broken heart?
  • Kırılmış bir kalbi nasıl tamir edebilirsin?
Show More (9)
broken çökmüş adj.
  • These women are completely broken both physically and emotionally and they need reliable support.
  • Bu kadınlar hem fiziksel hem de duygusal olarak tamamen çökmüş durumdalar ve güvenilir bir desteğe ihtiyaçları var.
  • They were weak and broken in spirit.
  • Zayıf ve ruhen çökmüşlerdi.
  • After seven years of wartime captivity, Tom was a broken man.
  • Yedi yıllık savaş esaretinden sonra Tom çökmüş bir adamdı.
Show More (2)
broken arızalı adj.
  • Can you fix this broken radio?
  • Bu arızalı radyoyu onarabilir misin?
  • The siren is broken.
  • Siren arızalı.
  • The clock that got broken must be repaired right away.
  • Arızalı saat hemen onarılmalı.
Show More (1)
broken yıkılmış adj.
  • The gulf is still wide, although certain historical taboos have been broken.
  • Bazı tarihi tabular yıkılmış olsa da aradaki uçurum hala geniş.
  • The bridge was broken after just one day.
  • Köprü sadece bir gün sonra yıkıldı.
  • Certain taboos, which had remained untouchable for so many years, have come to be broken.
  • Yıllardır dokunulmaz olan bazı tabular yıkılmaya başladı.
Show More (0)
broken ihlal edilmiş adj.
  • We should not be using shock logic to invent legal rules that were allegedly broken.
  • İhlal edildiği iddia edilen yasal kuralları icat etmek için şok mantığını kullanmamalıyız.
  • Furthermore, standards alone are never enough because standards can be broken.
  • Ayrıca, standartlar asla tek başına yeterli değildir çünkü standartlar ihlal edilebilir.
Show More (-1)
broken parçalanmış adj.
  • I come from a broken home.
  • Parçalanmış bir aileden geliyorum.
  • My heart has broken into a thousand pieces.
  • Kalbim bin parçaya parçalandı.
Show More (-1)
broken dağılmış adj.
  • Otherwise, Milosevic and company would have broken it up long ago.
  • Aksi takdirde Miloseviç ve ekibi çoktan dağılmış olurdu.
Show More (-2)
broken kesilen adj.
  • Seven years ago, the last peace negotiations were unexpectedly broken off by attacks by the Tigers.
  • Yedi yıl önce, son barış görüşmeleri Kaplanların saldırıları nedeniyle beklenmedik bir şekilde kesildi.
Show More (-2)
broken kopuk n.
  • One link broken, the whole chain is broken.
  • Halkanın biri kopuksa, tüm zincir kopuktur.
Show More (-2)
broken kırık dökük adj.
  • With all its sham, drudgery and broken dreams; it is still a beautiful world.
  • Tüm sahteliği, angaryası ve kırık dökük hayalleriyle; dünya hala güzel bir yer.
Show More (-2)