clarity - English Turkish Sentences
English Turkish
clarity netlik n.
  • That photograph had such clarity; you can't tell it was taken in 2003.
  • Fotoğrafın netliği o kadar iyi ki, 2003 yılında çekildiği bile anlaşılmıyor.
  • Clarity about factors that distort the market promotes the effectiveness of a market for emission rights.
  • Piyasayı bozan faktörler konusunda netlik, emisyon hakları piyasasının etkinliğini arttırır.
  • That is always a good thing, after all, what would we do if there were no clarity in what we said?
  • Bu her zaman iyi bir şeydir, sonuçta söylediklerimizde netlik olmasaydı ne yapardık?
Show More (43)
clarity açıklık n.
  • We therefore congratulate the rapporteur on the clarity and courage of her report.
  • Bu nedenle raportörü raporunun açıklığı ve cesareti dolayısıyla kutluyoruz.
  • Europe's institutions want more clarity and transparency without waiting for the Convention.
  • Avrupa kurumları Sözleşme'yi beklemeden daha fazla açıklık ve şeffaflık istiyor.
  • Domestic opportunism has prevailed over clarity and responsible policy in this case.
  • Bu olayda iç fırsatçılık, açıklık ve sorumlu politikaya üstün gelmiştir.
Show More (30)
clarity berraklık n.
  • The witness remembers the killer with great clarity.
  • Tanık katili tüm berraklığıyla hatırlıyor.
  • Water clarity is excellent.
  • Su berraklığı mükemmel.
  • Water clarity is fairly good.
  • Su berraklığı oldukça iyi.
Show More (1)
clarity anlaşılırlık n.
  • Lack of clarity in a presidential decree is quite a problem.
  • Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesinde anlaşılırlık olmaması oldukça büyük bir sorundur.
Show More (-2)