| 1 |
congested |
sıkışık |
adj. |
|
- The main roads to the city center were heavily congested.
- Şehre giden yollar fazlasıyla sıkışıktı.
- I'm a little congested.
- Biraz sıkışık durumdayım.
- The roads here are congested.
- Buradaki yollar sıkışık.
- The roads here are congested.
- Buradaki yollar çok sıkışık.
Show More (1)
|
| 2 |
congested |
tıkanık |
adj. |
|
- The expressway was congested with thousands of cars.
- Otoyol binlerce araç ile tıkanmıştı.
- The expressway was congested with thousands of cars.
- Otoban binlerce arabayla tıkanmıştı.
Show More (-1)
|
| 3 |
congested |
tıkalı |
adj. |
|
- The doctor recommended the vapor for her congested nostrils.
- Doktor tıkalı burnu için buğu yapmasını önerdi.
Show More (-2)
|
| 4 |
congested |
yoğun (akıntı) |
adj. |
|
- The improvement of collection and distribution systems in congested areas is crucial.
- Yoğun bölgelerdeki toplama ve dağıtım sistemlerinin iyileştirilmesi hayati önem taşımaktadır.
Show More (-2)
|
