| 1 |
corrupt |
yozlaşmış |
adj. |
|
- Burma has one of the most corrupt regimes in the world.
- Burma dünyadaki en yozlaşmış rejimlerden birine sahiptir.
- The essentially corrupt and uncontrolled system is the problem.
- Esasen yozlaşmış ve kontrolsüz bir sistem sorun teşkil etmektedir.
- They have inefficient and, in some cases, corrupt political systems.
- Verimsiz ve bazı durumlarda yozlaşmış siyasi sistemlere sahiptirler.
- These people have been plundered by cruel and corrupt dictators who continue to enrich themselves.
- Bu insanlar, kendilerini zenginleştirmeye devam eden zalim ve yozlaşmış diktatörler tarafından yağmalanmıştır.
- The political system is corrupt and repressive.
- Siyasi sistem yozlaşmış ve baskıcıdır.
- They are fighting a corrupt regime which owns 95% of the country's wealth.
- Ülke servetinin %95'ine sahip olan yozlaşmış bir rejimle mücadele ediyorlar.
- My second point is that regimes are often, in fact, corrupt.
- İkinci husus ise rejimlerin çoğu zaman yozlaşmış olduklarıdır.
- Burma has one of the most corrupt regimes in the world.
- Burma dünyadaki en yozlaşmış rejimlerden birine sahip.
- My second point is that regimes are often, in fact, corrupt.
- İkinci husus, rejimlerin çoğu zaman yozlaşmış olduklarıdır.
- They're all corrupt.
- Hepsi yozlaşmış.
- Our system is corrupt.
- Sistemimiz yozlaşmış.
- This government is corrupt.
- Bu hükümet yozlaşmış.
- They might be corrupted, but they still work hard for the people.
- Yozlaşmış olabilirler ama yine de insanlar için çok çalışıyorlar.
- We hate our wicked and corrupt leaders!
- Kötü ve yozlaşmış liderlerimizden nefret ediyoruz!
- Down with corrupt politicians.
- Kahrolsun yozlaşmış politikacılar.
- The corrupt government officials fled the country.
- Yozlaşmış hükümet yetkilileri ülkeden kaçtı.
- The heart of man is corrupt.
- İnsanın kalbi yozlaşmış.
- The government is corrupt!
- Hükümet yozlaşmış!
- The politicians in my country are very corrupt.
- Ülkemdeki politikacılar çok yozlaşmış.
- These politicians are corrupt.
- Bu politikacılar yozlaşmış.
- Your political party is completely corrupt.
- Siyasi partiniz tamamen yozlaşmış.
- These government officials are corrupt.
- Bu hükümet yetkilileri yozlaşmış.
- They're all corrupt.
- Onların hepsi yozlaşmış.
- Many people believe that our country's politicians are corrupt.
- Birçok insan ülkemizdeki politikacıların yozlaşmış olduğuna inanıyor.
Show More (21)
|
| 2 |
corrupt |
bozmak |
v. |
|
- Fear infects and corrupts everything it touches.
- Korku dokunduğu her şeye bulaşır ve onu bozar.
- Fear infects and corrupts everything it touches.
- Korku dokunduğu her şeye bulaşır ve bozar.
- Loanwords don't corrupt a language; they merely change it.
- Alıntı sözcükler bir dili bozmaz; sadece değiştirir.
- Power corrupts people.
- Güç insanları bozar.
- Easy living corrupted the warrior spirit.
- Kolay yaşam savaşçı ruhu bozdu.
- Flattery corrupts both the receiver and the giver.
- Dalkavukluk hem alanı hem de vereni bozar.
Show More (3)
|
| 3 |
corrupt |
yozlaştırmak |
v. |
|
- Some languages have been corrupted by the introduction of foreign words.
- Bazı diller içine yabancı kelimelerin girmesiyle yozlaşmıştır.
- We have far too many examples right across Europe of private money corrupting politics and the regulators.
- Avrupa genelinde özel paranın siyaseti ve düzenleyicileri yozlaştırdığına dair çok fazla örneğimiz var.
- Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u yozlaştırıyordu.
- These foreign words are corrupting our beautiful language.
- Bu yabancı sözcükler güzel dilimizi yozlaştırıyor.
- Money was corrupting Dan.
- Para Dan'i yozlaştırıyordu.
Show More (2)
|
| 4 |
corrupt |
rüşvetçi |
adj. |
|
- These government officials are corrupt.
- Bu devlet memurları rüşvetçidir.
- Do you think all officials are corrupt?
- Sizce tüm memurlar rüşvetçi mi?
- He said that he had no idea that his partner was a corrupt cop.
- Ortağının rüşvetçi bir polis olduğunu bilmediğini söyledi.
- Dan discovered that Matt was a corrupt cop.
- Dan, Matt'in rüşvetçi bir polis olduğunu keşfetti.
- Dan discovered that Matt was a corrupt cop.
- Dan, Matt'in rüşvetçi bir polis olduğunu öğrendi.
Show More (2)
|
| 5 |
corrupt |
bozuk |
adj. |
|
- All the images on the drive seem to be corrupt.
- Sürücüdeki tüm görüntüler bozuk görünüyor.
- The heart of man is corrupt.
- İnsanın kalbi bozuktur.
- The file is corrupt.
- Dosya bozuk.
- The politicians in my country are very corrupt.
- Ülkemdeki politikacılar çok bozuk.
Show More (1)
|
| 6 |
corrupt |
kötü yola sürüklemek |
v. |
|
- Mike was accused of corrupting the kids in his neighbourhood.
- Mike, mahallesindeki çocukları kötü yola sürüklemekle suçlanıyordu.
- Money was corrupting Tom.
- Para Tom'u kötü yola sürüklüyordu.
Show More (-1)
|
| 7 |
corrupt |
bozmak (dili) |
v. |
|
- A virus has corrupted the system files.
- Bir virüs sistem dosyalarını bozmuş.
Show More (-2)
|
| 8 |
corrupt |
usulsüz |
adj. |
|
- The company is under investigation for corrupt practices.
- Şirket, usulsüz uygulamalar nedeniyle soruşturma altındadır.
Show More (-2)
|
| 9 |
corrupt |
rüşvet yiyen |
adj. |
|
- Corrupt government officials will be put on trial.
- Rüşvet yiyen hükümet yetkilileri yargılanacaktır.
Show More (-2)
|
| 10 |
corrupt |
çürümek |
v. |
|
- Our system is corrupt.
- Sistemimiz çürümüş.
Show More (-2)
|
| 11 |
corrupt |
yolsuz |
adj. |
|
- We hate our wicked and corrupt leaders!
- Biz kötü ve yolsuz liderlerimizden nefret ediyoruz!
Show More (-2)
|
