| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| Common Usage | ||||
| Common Usage | deter v. | caydırmak | ||
|
We planned a hike, but we were deterred by the cold. Bir yürüyüş planlamıştık ama soğuk bizi caydırdı. More Sentences |
||||
| General | ||||
| General | deter v. | caydırmak | ||
|
deterring private investment and increasing drastically the costs for the financing of the public deficit. özel yatırımları caydırmakta ve kamu açığının finansman maliyetlerini ciddi ölçüde artırmaktadır. More Sentences |
||||
| General | deter v. | yıldırmak | ||
|
I urge you not to be deterred by this resistance from the other side of the ocean. Okyanusun diğer tarafından gelen bu direnişin sizi yıldırmamasını tavsiye ediyorum. More Sentences |
||||
| General | deter v. | engellemek | ||
|
The acid test of the code will be whether it deters undercutting. Kodun en önemli sınavı alttan almayı engelleyip engellemediği olacaktır. More Sentences |
||||
| General | deter v. | vazgeçmek | ||
|
It is a prospect that runs the risk of discouraging and deterring people from using the net and e-commerce. İnsanları internet ve e-ticaret kullanımından caydırma ve vazgeçirme riski taşıyan bir ihtimaldir. More Sentences |
||||
| General | deter v. | alıkoymak | ||
|
But that should not deter us from taking this first decisive step. Ancak bu durum bizi bu ilk kararlı adımı atmaktan alıkoymamalıdır. More Sentences |
||||
| General | deter n. | menolunma | ||
| General | deter n. | mani | ||
| General | deter v. | vazgeçirmek | ||
| General | deter v. | gözünü korkutup vazgeçirmek | ||
| General | deter v. | cesaret kırmak | ||
| General | deter v. | püskürtmek | ||
| General | deter v. | kovmak | ||
| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | deter from v. | vazgeçirmek | ||
| General | deter from v. | caydırmak | ||
| Phrasals | ||||
| Phrasals | deter somebody from something v. | birini bir şeyden vazgeçirmek | ||
| Phrasals | deter someone from v. | (birinin bir şey yapmasını) engellemek | ||
| Phrasals | deter (someone or something) from (something) v. | (birini/bir şeyi bir şeyden) caydırmak | ||
| Phrasals | deter (someone or something) from (something) v. | (birini/bir şeyi bir şeyden) vazgeçirmek | ||
| Phrasals | deter (someone or something) from (something) v. | (birinin/bir şeyin bir şeyi) yapmamasını sağlamak | ||
| Phrasals | deter (someone or something) from (something) v. | (birinin/bir şeyin bir şeyi) yapmasına mani olmak | ||
| Phrasals | deter (someone or something) from (something) v. | (birini/bir şeyi bir şeyden) alıkoymak | ||
