1 |
disturbance |
rahatsızlık |
n. |
|
- The railway causes serious disturbance to residents nearby.
- Demiryolu, civarda yaşayanlara ciddi rahatsızlık vermektedir.
- He showed signs of mental disturbance.
- Zihinsel açıdan rahatsızlık belirtileri gösteriyordu.
- Steps must be taken to avoid such disturbance once and for all.
- Bu tür rahatsızlıkların bir an önce önlenmesi için gerekli adımlar atılmalıdır.
- I sense a disturbance in the Force.
- Güç'teki bir rahatsızlığı hissediyorum.
Show More (1)
|
2 |
disturbance |
kargaşa |
n. |
|
- He was arrested for causing a disturbance.
- Kargaşaya neden olduğu için tutuklandı.
- The police intervened in the disturbance.
- Polis kargaşaya müdahale etti.
Show More (-1)
|
3 |
disturbance |
bozulma |
n. |
|
- Seabed disturbance in many coastal waters and deeper waters threatens biodiversity.
- Birçok kıyı sularında ve daha derin sularda deniz tabanının bozulması biyoçeşitliliği tehdit etmektedir.
- Seabed disturbance in many coastal waters and deeper waters threatens biodiversity.
- Birçok kıyı sularında ve daha derin sularda deniz dibinin bozulması biyolojik çeşitliliği tehdit etmektedir.
Show More (-1)
|
4 |
disturbance |
karışıklık |
n. |
|
- Unfortunately, a small clique of agents provocateurs also caused violence and disturbances.
- Maalesef küçük bir ajan provokatör grubu da şiddete ve karışıklıklara neden oldu.
- I sense a disturbance in the Force.
- Güç'te bir karışıklık seziyorum.
Show More (-1)
|
5 |
disturbance |
huzursuzluk |
n. |
|
- Steps must be taken to avoid such disturbance once and for all.
- Bu tür huzursuzlukların bir daha yaşanmaması için adımlar atılmalıdır.
Show More (-2)
|