|
- In that respect, we have to keep our feet on the ground.
- Bu bakımdan ayaklarımızı yere sağlam basmalıyız.
- This question demands of us that we keep our feet on the ground to some degree and be fair in passing judgment.
- Bu soru bizden ayaklarımızı bir dereceye kadar yere basmamızı ve yargıda bulunurken adil olmamızı talep etmektedir.
- Perhaps the Convention has raised the European banner so high that its feet do not touch the ground.
- Belki de Sözleşme Avrupa bayrağını o kadar yükseğe kaldırmıştır ki ayakları yere değmemektedir.
- We parliamentarians are certainly not letting the grass grow under our feet.
- Biz parlamenterler kesinlikle ayaklarımızın altındaki çimenlerin büyümesine izin vermiyoruz.
- The Commission, though, is getting cold feet.
- Ancak Komisyon'un ayakları geri geri gitmeye başladı.
- Suddenly the earth under her feet opened and the girl instantly vanished.
- Aniden ayaklarının altındaki toprak açıldı ve kız anında yok oldu.
- When you constantly have cold hands and feet, it indicates something.
- Elleriniz ve ayaklarınız sürekli soğuksa, bu bir şeye işaret eder.
- I'd want you to kiss my feet.
- Ne yani ayaklarımı öpmemi mi istiyorsun.
- Suddenly the earth under her feet opened and the girl instantly vanished.
- Aniden ayaklarının altındaki toprak açıldı ve kız anında ortadan kayboldu.
- I'd want you to kiss my feet.
- Ayaklarımı öpmeni isterdim.
- When you constantly have cold hands and feet, it indicates something.
- Elleriniz ve ayaklarınız sürekli soğuksa bu bir şeyin göstergesidir.
- Suddenly the earth under her feet opened and the girl instantly vanished.
- O anda ayaklarının altındaki zemin açıldı ve kız anında kayboldu.
- Give me those socks, my feet are getting cold.
- O çorapları bana ver, ayaklarım üşüyor.
- His feet were asleep.
- Ayakları uyuşmuştu.
- She dangled her feet in the water.
- Ayaklarını suda sallandırdı.
- Ethel was crying; the young man threw himself at her feet.
- Ethel ağlıyordu; Genç adam kendini onun ayaklarına attı.
- Tom has flat feet.
- Tom'un ayakları düz.
- Your feet will lead you to where your heart is.
- Ayaklarınız sizi kalbinizin olduğu yere götürecektir.
- Tom massages Mary's feet every night.
- Tom her gece Mary'nin ayaklarına masaj yapar.
- What you're wearing on your feet don't meet safety guidelines.
- Ayaklarına giydiğin şey güvenlik kurallarına uymuyor.
- The floor is under my feet!
- Yer ayaklarımın altında!
- She has tiny feet.
- Küçük ayakları var.
- I wasn't wearing socks, so my feet got cold.
- Çorap giymiyordum, bu yüzden ayaklarım üşüdü.
- I've got blisters all over my feet.
- Ayaklarım su topladı.
- She has always had problems with the circulation in her hands and feet.
- Ellerinde ve ayaklarında her zaman kan dolaşımı sorunu vardı.
- Tom hates to get his feet wet.
- Tom ayaklarını ıslatmaktan nefret eder.
- I rubbed my feet.
- Ayaklarımı ovdum.
- His feet are dirty.
- Onun ayakları kirli.
- I touched my feet.
- Ayaklarıma dokundum.
- When will he be able to stand on his own feet?
- Ne zaman kendi ayakları üzerinde durabilecek?
- I don't want to get my feet wet.
- Ayaklarımın ıslanmasını istemiyorum.
- Wipe your feet before coming in.
- İçeri girmeden önce ayaklarını sil.
- Jérôme put his feet in the dish.
- Jérôme ayaklarını tabağın içine koydu.
- My feet are a little swollen.
- Ayaklarım biraz şişti.
- When I got out of prison, he helped me get back on my feet.
- Hapisten çıkınca yeniden ayaklarımın üstünde durmama yardım etti.
- I looked down at my feet.
- Ayaklarıma baktım.
- Cover your feet with a blanket.
- Ayaklarını bir battaniye ile ört.
- Tom has grown up and can stand on his own feet now.
- Tom büyüdü ve artık kendi ayakları üzerinde durabilir.
- Wipe your feet.
- Ayaklarını sil.
- Compared to your feet, my feet are smaller.
- Senin ayaklarına kıyasla, benim ayaklarım daha küçük.
- Your feet feel good when they are wet.
- Islak olduklarında, ayaklarınız iyi hisseder.
- Her feet were bare, as was the custom in those days.
- O günlerde adet olduğu üzere ayakları çıplaktı.
- Tom's feet were cold.
- Tom'un ayakları soğuktu.
- My feet are sore.
- Ayaklarım ağrıyor.
- His feet were asleep.
- Onun ayakları uyuşmuştu.
- I drank too much and was unsteady on my feet.
- Çok fazla içtim ve ayaklarımın üzerinde duramadım.
- Her feet dangled in the water.
- Ayakları suda sallanıyordu.
- I wasn't wearing socks, so my feet got cold.
- Çorap giymediğim için ayaklarım üşüdü.
- I walked around town wherever my feet led me.
- Şehirde ayaklarım beni nereye götürürse orada dolaştım.
- Tom has tiny feet.
- Tom'un minik ayakları var.
- The floor is under my feet!
- Zemin ayaklarımın altında!
- Jérôme put his feet in the dish.
- Jérôme ayaklarını çanağın içine soktu.
- Tom sat on the pier with his feet in the water.
- Tom ayakları suda iskelede oturdu.
- We use our feet to walk.
- Ayaklarımızı yürümek için kullanırız.
- She has small feet.
- Küçük ayakları var.
- Tom swept me off my feet.
- Tom ayaklarımı yerden kesti.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibi görünüyordu.
- Put the rubber boots on, or else you will get your feet wet!
- Lastik çizmelerinizi giyin, yoksa ayaklarınız ıslanacak!
- I walked around town wherever my feet led me.
- Kasabada ayaklarımın beni götürdüğü yerde dolaştım.
- My feet hurt.
- Ayaklarım ağrıyor.
- What do you have your feet for?
- Ayakların ne işe yarıyor?
- Tom's feet stink.
- Tom'un ayakları kokuyor.
- Tom looked down at his feet.
- Tom ayaklarına baktı.
- Tom put his feet up on the coffee table.
- Tom ayaklarını sehpanın üzerine koydu.
- The sand was so hot that it burned our feet.
- Kum o kadar sıcaktı ki ayaklarımı yaktı.
- Your feet are dirty.
- Ayakların kirli.
- I helped Tom get back on his feet.
- Tom'un yeniden ayaklarının üstünde durmasına yardım ettim.
- The dog likes the smell of Tom's feet.
- Köpek, Tom'un ayaklarının kokusundan hoşlanıyor.
- Tom has small feet.
- Tom'un ayakları küçük.
- I drank too much and was unsteady on my feet.
- Çok fazla içtim ve ayaklarımın üzerinde duramıyordum.
- I felt the earth shake under my feet.
- Yerin ayaklarımın altında sallandığını hissettim.
- I glanced down at my feet.
- Ayaklarıma göz gezdirdim.
- Tom's feet stink.
- Tom'un ayakları pis kokuyor.
- I'm not wearing socks, so my feet are cold.
- Çorap giymediğim için ayaklarım üşüyor.
- My feet stink.
- Ayaklarım kokuyor.
- Don't let him put his feet on the table.
- Onun, ayaklarını masaya koymasına izin verme.
- It was as if the earth were to disappear from under his feet.
- Sanki yeryüzü ayaklarının altından kayıp gidecekmiş gibiydi.
- My feet went to sleep and I couldn't stand up.
- Ayaklarım uyuştu ve ayağa kalkamadım.
- Tom put his feet up on his desk.
- Tom ayaklarını sırasının üstüne koydu.
- Tom had blisters all over his feet.
- Tom'un ayaklarının her tarafında kabarcıklar vardı.
- My mother noticed that my feet weren't clean.
- Annem ayaklarımın temiz olmadığını fark etti.
- I drank too much and the ground seemed to spin under my feet.
- Çok fazla içtim ve yer ayaklarımın altında dönüyor gibiydi.
- We're just getting our feet wet.
- Daha yeni yeni ayaklarımız ıslanıyor.
- Tom has tiny feet.
- Tom'un küçük ayakları var.
- I kiss the ground beneath your feet.
- Ayaklarının altındaki toprağı öperim.
- My feet are swollen.
- Ayaklarım şişti.
- My feet are smaller than your feet.
- Benim ayaklarım senin ayaklarından daha küçüktür.
- My feet are numb.
- Ayaklarım uyuşuk.
- We use our feet to walk.
- Yürümek için ayaklarımızı kullanırız.
- You swept me off my feet.
- Ayaklarımı yerden kestin.
- Your feet are big.
- Senin ayakların büyük.
- Tom stared down at his feet.
- Tom ayaklarına baktı.
- My feet are smaller than yours.
- Ayaklarım seninkilerden daha küçük.
- My feet hurt because I walked too much.
- Çok yürüdüğüm için ayaklarım ağrıyor.
- Use your feet.
- Ayaklarını kullan.
- I rub with pumice, in order to smooth the back of my feet.
- Ayaklarımın arkasını yumuşatmak için ponza taşı ile ovarım.
- Wearing shoes that are too small is bad for your feet.
- Çok küçük ayakkabılar giymek ayaklarınız için kötüdür.
- The children washed their feet.
- Çocuklar ayaklarını yıkadı.
- Tom has grown up and can stand on his own feet now.
- Tom büyüdü ve artık kendi ayakları üzerinde durabiliyor.
- Wearing shoes that are too small is bad for your feet.
- Çok küçük olan ayakkabıları giymek ayaklarınız için zararlı.
- Mary pushed the chair away with her feet.
- Mary sandalyeyi ayaklarıyla itti.
- He stared at her feet.
- O, ayaklarına baktı.
- Tom has small feet.
- Tom'un küçük ayakları var.
- These shoes fit my feet.
- Bu ayakkabılar ayaklarıma uyuyor.
- Her feet were tired after a long day at work.
- Uzun bir iş gününden sonra ayakları yorulmuştu.
- I told you you had to pay attention to your legs and feet.
- Bacaklarına ve ayaklarına dikkat etmen gerektiğini sana söylemiştim.
- Would you mind rubbing my feet?
- Ayaklarımı ovmamdan rahatsız olur musun?
- Does Tom have big feet?
- Tom'un ayakları büyük mü?
- Their feet are dirty.
- Ayakları kirli.
- Tom scrubbed his feet.
- Tom ayaklarını fırçaladı.
- It's time you stood on your own two feet.
- Kendi ayaklarının üzerinde durmanın zamanı geldi.
- You are old enough to stand on your own feet.
- Kendi ayakların üzerinde duracak kadar yetişkinsin.
- If your feet get wet, you'll catch a cold.
- Ayakların ıslanırsa üşütürsün.
- I've got blisters all over my feet.
- Ayaklarımın her tarafında kabarcıklar var.
- Her feet were frozen.
- Ayakları donmuştu.
- Tom's feet were cold.
- Tom'un ayakları üşüyordu.
- I washed my feet.
- Ayaklarımı yıkadım.
- My feet feel good.
- Ayaklarım iyi hissediyor.
- I've got blisters on my feet.
- Ayaklarımda şişlikler var.
- Let's shackle your feet with silver fetters.
- Ayaklarını gümüş prangalarla bağlayalım.
- Tom likes to sit on the dock with his feet dangling in the water.
- Tom rıhtımda ayaklarını suya sarkıtarak oturmayı sever.
- To stand in your own feet means to be independent.
- Kendi ayaklarının üzerinde durmak, bağımsız olmak demektir.
- Tom helped Mary get back on her feet.
- Tom Mary'nin yeniden ayaklarının üzerinde durmasına yardım etti.
- He stood with his feet wide apart.
- Ayaklarını iki yana açarak durdu.
- When will he be able to stand on his own feet?
- O ne zaman kendi ayakları üzerinde durabilecek?
- The ice under your feet will break.
- Ayaklarının altındaki buz kırılacak.
- He has small feet.
- Onun küçük ayakları var.
- Better to die on our feet, than to live on our knees.
- Dizlerimizin üzerinde yaşamaktansa, ayaklarımızın üzerinde ölmek daha iyidir.
- Suddenly the ground seemed to disappear from beneath my feet.
- Birdenbire yer ayaklarımın altından kayar gibi oldu.
- You need to wear thick socks to keep your feet warm.
- Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çorap giymelisin.
- Tom's feet sank in the snow.
- Tom'un ayakları karda battı.
- I've got blisters on my feet.
- Ayaklarım su topladı.
- My shoes are chafing my feet.
- Ayakkabılarım ayaklarımı sürtüyor.
- Your feet feel good when they are wet.
- Ayaklarınız ıslakken iyi hissedersiniz.
- He dragged his feet.
- Ayaklarını sürükledi.
- If your feet get wet, you'll catch a cold.
- Ayaklarınız ıslanırsa, üşütürsünüz.
- Cats almost always land on their feet.
- Kediler neredeyse her zaman ayaklarının üzerine düşerler.
- My feet are small compared to yours.
- Benim ayaklarım seninkilere göre küçük.
- My feet get cold.
- Ayaklarım üşüyor.
- He collapsed at her feet.
- Onun ayaklarına kapandı.
- Tom dangled his feet in the water.
- Tom ayaklarını suda sallandırdı.
- Tom's feet sank in the snow.
- Tom'un ayakları karın içinde battı.
- My feet hurt because I walked too much.
- Çok fazla yürüdüğüm için ayaklarım ağrıyor.
- Would you mind rubbing my feet?
- Ayaklarımı ovar mısın?
- To stand in your own feet means to be independent.
- Kendi ayakların üzerinde durmak bağımsız olmak anlamına gelir.
- Give me those socks, my feet are getting cold.
- Şu çorapları ver, ayaklarım üşüyor.
- He doesn't have his feet on the ground.
- Ayakları yere basmıyordu.
- Tom scrubbed his feet.
- Tom ayaklarını ovaladı.
- What do you have your feet for?
- Ayakların ne için var?
- Don't be afraid to get your feet wet.
- Ayaklarını ıslatmaktan korkma.
- Suddenly the ground seemed to disappear from beneath my feet.
- Aniden zemin ayaklarımın altından kayboluyor gibi görünüyordu.
- Autumn leaves crunched under Tom's feet as he walked up the path to Mary's front door.
- Mary'nin ön kapısına giden yolda yürürken Tom'un ayaklarının altında sonbahar yaprakları çıtırdıyordu.
- The dog sleeps at Tom's feet.
- Köpek, Tom'un ayaklarında uyuyor.
- Would you mind rubbing my feet?
- Ayaklarımı ovalar mısın?
- My feet are smaller than your feet.
- Benim ayaklarım senin ayaklarından daha küçük.
- A cat always lands on its feet, even if upside down when dropped.
- Bir kedi düştüğünde baş aşağı olsa bile her zaman ayaklarının üzerine düşer.
- Your feet are swollen because your shoes are too small.
- Ayakkabıların çok küçük olduğu için ayakların şişmiş.
- I rub with pumice, in order to smooth the back of my feet.
- Ayaklarımın arkasını pürüzsüzleştirmek için ponza ile ovuyorum.
- My feet are killing me.
- Ayaklarım beni öldürüyor.
- My feet are cold.
- Ayaklarım üşüyor.
- Tom sat on the pier, dangling his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak iskelede oturuyordu.
- My shoes are chafing my feet.
- Ayakkabılarım ayaklarımı vuruyor.
- In order to keep our feet warm we had to shift from one foot to another and keep moving.
- Ayaklarımızı sıcak tutmak için bir ayaktan diğerine geçmek ve hareket etmeye devam etmek zorundaydık.
- I have sore feet.
- Ayaklarım ağrıyor.
- She has diabetes and so they chopped off her feet.
- Şeker hastası olduğu için ayaklarını kesmişler.
- Tom dangled his feet in the water.
- Tom ayaklarını suyun içine sarkıttı.
- I don't want to get my feet wet.
- Ayaklarımı ıslatmak istemiyorum.
- Cats almost always land on their feet.
- Kediler neredeyse her zaman ayaklarının üzerine düşer.
- Tom sat on the pier with his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sokarak iskelede oturuyordu.
- My feet are numb.
- Ayaklarım uyuştu.
- Compared to your feet, my feet are smaller.
- Ayaklarınızla karşılaştırıldığında, benim ayaklarım daha küçük.
- Tom wasn't wearing socks, so his feet were cold.
- Tom çorap giymiyordu, bu yüzden ayakları üşüyordu.
- You need to wear thick socks to keep your feet warm.
- Ayaklarını sıcak tutmak için kalın çoraplar giymelisin.
- Your feet are filthy.
- Ayakların çok pis.
- My feet are smaller than yours.
- Benim ayaklarım seninkilerden daha küçük.
- Tom had blisters all over his feet.
- Tom'un ayaklarının her tarafı su topladı.
- Tom rubbed his sore feet.
- Tom ağrıyan ayaklarını ovdu.
- My feet really hurt.
- Ayaklarım gerçekten acıyor.
- Let's just rest here for a little while, my feet are aching so much I can't walk.
- Burada biraz dinlenelim, ayaklarım çok ağrıyor, yürüyemiyorum.
- Tom sat on the pier, dangling his feet in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak iskelede oturdu.
- Tom's feet were bare.
- Tom'un ayakları çıplaktı.
- He stared at her feet.
- Onun ayaklarına baktı.
- Tom has been dragging his feet.
- Tom ayaklarını sürüklüyor.
- Everyone looked at my feet.
- Herkes ayaklarıma baktı.
- He stared at his feet.
- O ayaklarına baktı.
- Tom wiped his feet on the mat.
- Tom ayaklarını paspasa sildi.
- He has small feet.
- Küçük ayakları var.
- My feet are always cold.
- Ayaklarım hep üşür.
- I kiss the ground beneath your feet.
- Senin ayaklarının altındaki zemini öpüyorum.
- Tom's feet got wet.
- Tom'un ayakları ıslandı.
- My feet really hurt.
- Ayaklarım gerçekten ağrıyor.
- I've got blisters all over my feet.
- Ayaklarımın her tarafı su topladı.
- Their feet are dirty.
- Onların ayakları kirli.
- Wipe your feet before coming in.
- İçeri girmeden önce ayaklarınızı silin.
- Tom put his feet up on the coffee table.
- Tom ayaklarını sehpaya koydu.
- We washed our feet.
- Ayaklarımızı yıkadık.
- I didn't look at my feet.
- Ayaklarıma bakmadım.
- I felt something touch my feet.
- Ayaklarıma bir şeyin dokunduğunu hissettim.
- Tom's feet are really big.
- Tom'un ayakları gerçekten büyük.
- Your feet are dirty.
- Ayaklarınız kirli.
- His feet are dirty.
- Ayakları kirli.
- I glanced down at my feet.
- Ayaklarıma doğru şöyle bir baktım.
- She stared at her feet.
- O, kendi ayaklarına baktı.
- My feet got wet.
- Ayaklarım ıslandı.
- My hands and feet were as cold as ice.
- Ellerim ve ayaklarım buz gibi soğuktu.
- She stared at her feet.
- Ayaklarına baktı.
- Are your feet cold?
- Ayakların üşüyor mu?
- Your feet are big.
- Ayakların büyük.
- Tom had blisters all over his feet.
- Tom'un ayakları su topladı.
- My feet are always cold.
- Ayaklarım hep soğuk.
- Don't let him put his feet on the table.
- Ayaklarını masaya koymasına izin vermeyin.
- I felt the earth shake under my feet.
- Dünyanın ayaklarımın altında sarsıldığını hissettim.
- I'm not wearing socks, so my feet are cold.
- Çorap giymiyorum, bu nedenle ayaklarım soğuk.
- Tom put his feet up on his desk.
- Tom ayaklarını masasının üzerine koydu.
- Tom put his feet on the floor.
- Tom ayaklarını yere koydu.
- The sand was so hot that it burned our feet.
- Kum o kadar sıcaktı ki ayaklarımızı yaktı.
- After an uphill struggle against great odds they finally got the company on its feet again.
- Büyük anlaşmazlıklara karşı zorlu bir mücadeleden sonra, nihayet şirketi tekrar kendi ayakları üzerine kaldırdılar.
- He stood with his feet wide apart.
- Ayakları ayrık durdu.
- Tom likes to sit on the dock with his feet dangling in the water.
- Tom ayaklarını suya sarkıtarak rıhtımda oturmayı sever.
- Tom's feet felt numb.
- Tom'un ayakları uyuştu.
- My feet are small compared to yours.
- Benim ayaklarım seninkiyle karşılaştırılınca küçük.
- I washed my feet.
- Ben ayaklarımı yıkadım.
- The dog sleeps at Tom's feet.
- Köpek Tom'un ayaklarının dibinde uyuyor.
- Tom wiped his feet on the doormat.
- Tom ayaklarını paspasa sildi.
- I have blisters on my feet.
- Ayaklarım su topladı.
Show More (222)
|
|
- The plane climbed to 4,000 feet.
- Uçak 4,000 fite tırmandı.
- They had to climb a wall six feet high.
- Onlar, altı fit yüksekliğinde bir duvara tırmanmak zorunda kaldı.
- Tom is almost six feet tall.
- Tom yaklaşık altı fit boyunda.
- The ditch is ten feet long.
- Hendek on fit uzunluğunda.
- How many feet are there in a yard?
- Bir yarda kaç fittir?
- I am five feet, two inches tall.
- Ben beş fit, iki inç boyundayım.
- A yard is equal to three feet.
- Bir yarda üç fite eşittir.
- We are cruising at an altitude of 39,000 feet.
- 39,000 fit yükseklikte yol alıyoruz.
- How many feet are there in a yard?
- Bir yardada kaç fit vardır?
- The hole is about five feet across.
- Delik, yaklaşık beş fit genişliğinde.
- How many feet are in a yard?
- Bir yarda kaç fittir?
- How many feet are in a yard?
- Bir yardada kaç fit vardır?
- The right arm of the Statue of Liberty is 42 feet long.
- Özgürlük Heykeli'nin sağ kolu 42 fit uzunluğunda.
- The submarine can dive up to a 1000 feet.
- Denizaltı 1000 fite kadar dalabilir.
- The ditch is ten feet wide.
- Hendek on fit genişliğinde.
- The river is five feet deep.
- Nehir beş fit derinliğindedir.
- The ditch is ten feet deep.
- Hendek on fit derinliğinde.
- We are cruising at an altitude of 39,000 feet.
- Şu anda 39,000 fit yükseklikte seyrediyoruz.
- I'm almost seven feet tall.
- Neredeyse yedi fit boyundayım.
- Sami sat six feet away from Layla.
- Sami, Leyla'dan altı fit uzağa oturdu.
- The right arm of the Statue of Liberty is 42 feet long.
- Özgürlük heykelinin sağ kolu 42 fit uzunluğundadır.
- It's about three feet tall.
- Yaklaşık üç fit boyunda.
- Tom is approximately six feet tall.
- Tom yaklaşık altı fit boyunda.
Show More (20)
|