|
- We have the findings of international organisations which monitored the elections.
- Seçimleri izleyen uluslararası kuruluşların bulguları elimizde.
- But we cannot ignore the Eurobarometer findings and the trends in opinion in the candidate countries.
- Ancak Eurobarometre bulgularını ve aday ülkelerdeki görüş eğilimlerini görmezden gelemeyiz.
- Our findings correspond to those of 10 000 national election observers.
- Bulgularımız 10.000 ulusal seçim gözlemcisinin bulgularıyla örtüşmektedir.
- We therefore welcome this report as its findings are indeed serious.
- Bu nedenle bulguları gerçekten ciddi olduğu için bu raporu memnuniyetle karşılıyoruz.
- These are the findings, and let me add that we are not simply hypothesising.
- Bunlar bulgulardır ve sadece varsayımda bulunmadığımızı eklememe izin verin.
- Neither do the findings substantiate the American accusation of European corruption.
- Bulgular, Amerika'nın Avrupa'ya yönelik yolsuzluk suçlamasını da doğrulamıyor.
- This is necessary, as shown by the findings of the Innovation Scoreboard.
- İnovasyon Skor Tahtası'nın bulgularının da gösterdiği gibi bu gereklidir.
- Findings, findings, proposals, and when some decisions are taken, they drag their heels applying them.
- Bulgular, tespitler, öneriler ve bazı kararlar alındığında bunları uygulamak için ayak sürüyorlar.
- How do we assess these findings?
- Bu bulguları nasıl değerlendirebiliriz?
- The findings in the special report drawn up by the Court of Auditors are disturbing.
- Sayıştay tarafından hazırlanan özel rapordaki bulgular rahatsız edicidir.
- Further work over the years confirmed these findings.
- Yıllar içinde yapılan diğer çalışmalar da bu bulguları doğrulamıştır.
- I know the Commission values the findings of this report and I look forward with great interest to its own report.
- Komisyonun bu raporun bulgularına değer verdiğini biliyorum ve kendi raporunu büyük bir ilgiyle bekliyorum.
- The scientific research carried out over the last few years has yielded some decisive findings in this field.
- Son birkaç yıldır yürütülen bilimsel araştırmalar bu alanda bazı belirleyici bulgular ortaya koymuştur.
- I been appalled to come across examples where the Commission has blatantly rejected the Ombudsman's findings.
- Komisyon'un Ombudsman'ın bulgularını açıkça reddettiği örneklerle karşılaşmak beni dehşete düşürdü.
- What were the findings of the investigation into the complaints?
- Şikayetler üzerine yapılan soruşturmanın bulguları nelerdi?
- The findings of our mission have been widely discussed, both worldwide and within Nigeria.
- Misyonumuzun bulguları hem dünya çapında hem de Nijerya içinde geniş bir şekilde tartışıldı.
- This is necessary, as shown by the findings of the Innovation Scoreboard.
- İnovasyon Skor Tablosunun bulgularının da gösterdiği gibi bu gereklidir.
- We need to study these findings carefully to conclude whether there is sufficient evidence for such a relationship.
- Böyle bir ilişki için yeterli kanıt olup olmadığı sonucuna varmak için bu bulguları dikkatle incelememiz gerekiyor.
- The findings were deeply worrying.
- Bulgular son derece endişe vericiydi.
- The committee visited Turkey from 6 to 9 September but its findings are not yet available.
- Komite, 6-9 Eylül arasında Türkiye'yi ziyaret etti, fakat bu ziyaretin bulguları henüz mevcut değildir.
- What have been its findings?
- Bulguları neler olmuştur?
- What were the findings of the investigation into the complaints?
- Şikâyetlerle ilgili soruşturmanın bulguları nelerdi?
- It recommends that the Commission intensify its checks and systematically turn the findings obtained to account.
- Komisyon'un denetimlerini yoğunlaştırmasını ve elde edilen bulguları sistematik olarak hesaba katmasını tavsiye eder.
- We therefore welcome this report as its findings are indeed serious.
- Bu nedenle, bulguları gerçekten ciddi olan bu raporu memnuniyetle karşılıyoruz.
- The results of the Court's audits indicate significant positive findings.
- Sayıştay denetimlerinin sonuçları önemli olumlu bulgulara işaret etmektedir.
- The Feira European Council invited the Commission to report to the Council on its findings on the matter.
- Feira AB Konseyi, bu konudaki bulgularını Konsey’e bildirmesi için Komisyon’a çağrıda bulundu.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçliktir.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulguların gösterdiğine göre soru yersiz, çünkü evren hala bir hiç.
- According to the extraordinary findings, the question is irrelevant because the universe still is nothing.
- Olağanüstü bulgulara göre bu soru yersizdir çünkü evren hala bir hiçten ibaret.
- My findings suggest that that is not the case.
- Benim bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- This study's findings were no surprise.
- Bu çalışmanın bulguları sürpriz değildi.
- I asked Tom to confirm my findings.
- Tom'un bulgularımı tasdik etmesini istedim.
- Tom has just published his findings.
- Tom bulgularını yeni yayınladı.
- Those findings match my own observations.
- Bu bulgular benim gözlemlerimle örtüşüyor.
- The findings of this study were no surprise.
- Bu çalışmanın ortaya koyduğu bulgular sürpriz olmadı.
- This study's findings were no surprise.
- Bu çalışmanın ortaya koyduğu bulgular sürpriz olmadı.
- Those findings match my own observations.
- O bulgular benim kendi gözlemlerimle eşleşiyor.
- My findings suggest that that is not the case.
- Bulgularım durumun böyle olmadığını gösteriyor.
- I asked Tom to confirm my findings.
- Tom'dan bulgularımı teyit etmesini istedim.
- Here are the findings of our report.
- İşte raporumuzun bulguları.
Show More (37)
|
