1 |
flamboyant |
gösterişli |
adj. |
|
- He was always charming but never too flamboyant.
- Her zaman cazibeliydi ama asla aşırı gösterişli değildi.
- Tom was so flamboyant.
- Tom çok gösterişliydi.
- He likes flamboyant clothes.
- Gösterişli kıyafetleri sever.
- She wears flamboyant clothes to draw attention.
- Dikkat çekmek için gösterişli kıyafetler giyiyor.
- He likes flamboyant clothes.
- O gösterişli giysilerden hoşlanır.
Show More (2)
|
2 |
flamboyant |
parlak |
adj. |
|
- A woman with flamboyant white-blonde hair entered the office.
- Parlak platin saçları olan bir kadın ofise girdi.
Show More (-2)
|
3 |
flamboyant |
göz alıcı |
adj. |
|
- Tom was so flamboyant.
- Tom oldukça göz alıcıydı.
Show More (-2)
|