| 1 |
follow |
takip etmek |
v. |
|
- As regards, prospectuses Parliament should follow the example set by the committee.
- İzahnameler konusunda Parlamento, Komite tarafından belirlenen örneği takip etmelidir.
- It does not make sense for us to follow the voting list, because we would then have to vote on the same content twice.
- Oylama listesini takip etmemiz mantıklı değil çünkü bu durumda aynı içeriği iki kez oylamak zorunda kalacağız.
- What will it cost in terms of the social, political and economic dislocation which will inevitably follow?
- Kaçınılmaz olarak takip edecek sosyal, siyasi ve ekonomik yerinden edilmenin maliyeti ne olacak?
- More and more, we need to follow our words with actions.
- Giderek daha fazla, sözlerimizi eylemlerimizle takip etmemiz gerekiyor.
- It was also hoped that other developed countries would follow the EU example.
- Ayrıca diğer gelişmiş ülkelerin de AB örneğini takip etmesi umuluyordu.
- This is a third reading and it is a conciliation procedure that we have been following for a long time.
- Bu üçüncü bir okumadır ve uzun süredir takip ettiğimiz bir uzlaşma prosedürüdür.
- We are following events in Mindanao and the neighbouring islands closely.
- Mindanao ve komşu adalardaki olayları yakından takip ediyoruz.
- This is the example to follow.
- Bu, takip edilmesi gereken bir örnektir.
- I applaud those companies that follow good practice, but many do not.
- İyi uygulamaları takip eden şirketleri alkışlıyorum ancak çoğu bunu yapmıyor.
- As soon as all the safety and traceability guarantees exist, the lifting of the moratorium must follow.
- Tüm güvenlik ve izlenebilirlik garantileri sağlanır sağlanmaz, moratoryumun kaldırılması da bunu takip etmelidir.
- The Commission will continue to follow this line.
- Komisyon bu çizgiyi takip etmeye devam edecektir.
- Other, new development initiatives must follow.
- Bunu başka, yeni kalkınma girişimleri takip etmeli.
- They are here to follow our debate.
- Tartışmalarımızı takip etmek için buradalar.
- You only need to follow them.
- Sadece onları takip etmeniz yeterli.
- Anyone who is English or British or follows cricket knows what a scoreboard is.
- İngiliz ya da Britanyalı olan ya da kriketi takip eden herkes skor tabelasının ne olduğunu bilir.
- We are, of course, following developments closely.
- Elbette gelişmeleri yakından takip ediyoruz.
- I hope you can follow my line of reasoning, and, of course, therefore ask you to support me with your votes.
- Umarım benim mantık silsilemi takip edebilirsiniz ve tabii ki bu nedenle oylarınızla beni desteklemenizi rica ediyorum.
- As I remarked earlier, there are many distinguished guests in the gallery today to follow this item.
- Daha önce de belirttiğim üzere, bugün bu konuyu takip etmek üzere salonda çok sayıda seçkin konuk bulunmaktadır.
- It is with great sorrow that we follow the events in Nigeria.
- Nijerya'daki olayları büyük bir üzüntüyle takip ediyoruz.
- For this reason we need to follow the recommendations of the ROME-PE study.
- Bu nedenle ROME-PE çalışmasının tavsiyelerini takip etmemiz gerekiyor.
- Someone once said 'I am their leader, I must follow them!'
- Birisi bir keresinde "Ben onların lideriyim, onları takip etmeliyim" demişti!
- This is an example that we ought to follow in all the Member States.
- Bu, tüm Üye Devletlerde takip etmemiz gereken bir örnektir.
- The idea was to set clear targets for the EU and Member States, clear deadlines and follow it up.
- Buradaki fikir, AB ve Üye Devletler için net hedefler, net son tarihler belirlemek ve bunları takip etmekti.
- The Commission's proposals have been sensible, following the lines of the European Parliament's temporary committee.
- Komisyonun önerileri, Avrupa Parlamentosunun geçici komitesinin çizgisini takip ederek mantıklı olmuştur.
- Anyone who follows my group's activities knows how important the International Criminal Court is to us.
- Grubumun faaliyetlerini takip eden herkes Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin bizim için ne kadar önemli olduğunu bilir.
- I will follow the due procedure.
- Gerekli prosedürü takip edeceğim.
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Meclisteki Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- The Commission and the Member States continue to follow the case closely.
- Komisyon ve Üye Devletler davayı yakından takip etmeye devam etmektedir.
- In fact, it eliminates the opportunity of following a particular animal that may be carrying that particular disease.
- Aslında bu, söz konusu hastalığı taşıyor olabilecek belirli bir hayvanı takip etme fırsatını ortadan kaldırmaktadır.
- Where were they in the past three years following the agreements of Tampere?
- Tampere anlaşmalarını takip eden son üç yılda neredeydiler?
- As you know, we follow developments in the Hong Kong Special Administrative Region with great interest.
- Bildiğiniz üzere Hong Kong Özel İdari Bölgesi'ndeki gelişmeleri büyük bir ilgiyle takip ediyoruz.
- If we want to know something about Europe, we follow CNN, not Euronews.
- Avrupa hakkında bir şeyler öğrenmek istiyorsak Euronews'i değil CNN'i takip ederiz.
- We will follow that up for you.
- Bunu sizin için takip edeceğiz.
- This way, they will be able to follow them.
- Bu şekilde onları takip edebileceklerdir.
- The European Union will thus follow the path of support for the behemoths taken by the USA.
- Avrupa Birliği böylece ABD'nin devlere verdiği destek yolunu takip edecektir.
- We are following very closely every activity there.
- Buradaki her faaliyeti çok yakından takip ediyoruz.
- The message from my group is very clear, we must keep following that road map.
- Grubumun mesajı çok açık; bu yol haritasını takip etmeye devam etmeliyiz.
- I have tried to follow it in the press although I do not know whether the press reports are exhaustive.
- Basında çıkan haberlerin kapsamlı olup olmadığını bilmemekle birlikte konuyu basından takip etmeye çalıştım.
- In the context of the joint debate it was the collective will of the political groups to follow the order as indicated.
- Ortak tartışma bağlamında, belirtilen sırayı takip etmek siyasi grupların ortak iradesiydi.
- Which precise stance are we following?
- Hangi kesin duruşu takip ediyoruz?
- This is a new initiative following on from other actions taken in the past and based on a parent action in 1996.
- Bu, geçmişte gerçekleştirilen diğer eylemleri takip eden ve 1996'daki bir ana eyleme dayanan yeni bir girişimdir.
- A chain of consequences follows if you give people what they want.
- İnsanlara istediklerini verirseniz, bunu zincirleme sonuçlar takip eder.
- The Commission is following developments extremely closely.
- Komisyon gelişmeleri son derece yakından takip etmektedir.
- We have to follow things through.
- İşleri sonuna kadar takip etmeliyiz.
- The internal debate within Parliament will be particularly interesting to follow.
- Parlamento içindeki tartışmaları takip etmek özellikle ilginç olacaktır.
- The Council is closely following all aspects of the situation, including, of course, the issue of human rights.
- Konsey, elbette insan hakları konusu da dahil olmak üzere, durumun tüm yönlerini yakından takip etmektedir.
- Many football fans in Europe are following the matches in South Korea very closely.
- Avrupa'daki birçok futbolsever Güney Kore'deki maçları yakından takip ediyor.
- We need to follow this agreement up, with the possibility of monitoring weapons throughout their life cycle.
- Silahların yaşam döngüleri boyunca izlenebilmesi için bu anlaşmayı takip etmemiz gerekiyor.
- The compromise agreed in Luxembourg last week largely follows the Commission's recommendations.
- Geçen hafta Lüksemburg'da varılan uzlaşma, büyük ölçüde Komisyon'un tavsiyelerini takip etmektedir.
- We in the Christian Democratic parliamentary Group PPE-DE are following the case.
- Hıristiyan Demokrat Parlamento Grubu PPE-DE olarak davayı takip ediyoruz.
- I am highly gratified that we are all trying to follow the same line.
- Hepimizin aynı çizgiyi takip etmeye çalışıyor olmasından son derece memnunum.
- It is an obligation for us to follow these cases very closely and to make sure that we act accordingly.
- Bu davaları çok yakından takip etmek ve buna uygun hareket ettiğimizden emin olmak bizim için bir yükümlülüktür.
- This is the line my Group has agreed upon and intends to follow tomorrow.
- Grubumun üzerinde mutabık kaldığı ve yarın takip etmeyi planladığı rota budur.
- I would say to them they should follow the views that are expressed by the Court.
- Onlara Mahkeme tarafından ifade edilen görüşleri takip etmeleri gerektiğini söyleyebilirim.
- This principle also applies to any certificates issued for products following these testing procedures.
- Bu ilke, bu test prosedürlerini takip eden ürünler için verilen tüm sertifikalar için de geçerlidir.
- I shall follow that matter in light of your comments.
- Yorumlarınız ışığında bu konuyu takip edeceğim.
- The resolution supports our proposals and encourages us to implement and follow them up carefully.
- Karar, önerilerimizi desteklemekte ve bunları dikkatle uygulamamız ve takip etmemiz için bizi teşvik etmektedir.
- It is regrettable that Parliament did not follow this legislation to its logical conclusion.
- Parlamentonun bu mevzuatı mantıksal sonucuna kadar takip etmemiş olması üzüntü vericidir.
- I am following the Rules of Procedure and therefore rule this admissible.
- İçtüzüğü takip ediyorum ve bu nedenle bunun kabul edilebilir olduğuna karar veriyorum.
- Governments will thus need to follow developments very closely.
- Bu nedenle hükümetlerin gelişmeleri çok yakından takip etmesi gerekecektir.
- My conclusion simply follows the line taken by the Commission.
- Benim vardığım sonuç, Komisyon tarafından benimsenen çizgiyi takip etmektedir.
- The Commission will closely follow developments at the CCW review conference.
- Komisyon CCW gözden geçirme konferansındaki gelişmeleri yakından takip edecektir.
- Both sides of industry are following these developments very closely with us in a sectoral social committee.
- Sektörün her iki tarafı da sektörel sosyal komitede bizimle birlikte bu gelişmeleri çok yakından takip ediyor.
- Someone once said 'I am their leader, I must follow them!'
- Birisi bir keresinde "Ben onların lideriyim, onları takip etmeliyim!" demişti.
- I hope the House will follow the line that has been put forward by the committee in this report.
- Umarım Meclis, komite tarafından bu raporda ortaya konan çizgiyi takip eder.
- Where were they in the past three years following the agreements of Tampere?
- Tampere anlaşmalarını takip eden son üç yılda bunlar neredeydi?
- I hope my group will follow my lead.
- Umarım benim grubum da beni takip eder.
- Our voting list does not seem to be following the same order as yours.
- Bizim oy listemiz sizinkiyle aynı sırayı takip etmiyor gibi görünüyor.
- The Polish people, too, preferred to follow the American Secretary for War rather than the Polish Pope.
- Polonya halkı da Polonyalı Papa yerine Amerikan Savaş Bakanını takip etmeyi tercih etmiştir.
- The most rancorous debate I have been able to follow is taking place right now in Denmark.
- Takip edebildiğim en hararetli tartışma şu anda Danimarka'da yaşanıyor.
- I hope that other industrialised countries will also follow the EU's example.
- Umarım diğer sanayileşmiş ülkeler de AB örneğini takip eder.
- I hope the Commission will also follow my opinion.
- Komisyon'un da benim görüşümü takip edeceğini umuyorum.
- We believe that, once we agree to an exemption for flowers, other exemptions will inevitably follow.
- Çiçekler için bir muafiyet kabul ettiğimizde, diğer muafiyetlerin de kaçınılmaz olarak bunu takip edeceğine inanıyoruz.
- Other countries in the region intend to follow Croatia's example shortly.
- Bölgedeki diğer ülkeler de kısa süre içinde Hırvatistan örneğini takip etmeyi planlıyor.
- We will follow that line in future proposals and negotiations.
- Gelecekteki teklif ve müzakerelerde de bu çizgiyi takip edeceğiz.
- Revolving and extra-budgetary Funds do not follow budget classification.
- Döner sermayeler ve bütçe dışı fonlar bütçe sınıflamasını takip etmezler.
- This follows the thirtieth ratification by Malta, shamefully with no ratifications by the EU.
- Bu, Malta'nın otuzuncu onayını takip etmekte olup utanç verici bir şekilde AB tarafından onaylanmamıştır.
- I believe that we are thus following the correct order.
- Bu nedenle doğru sırayı takip ettiğimize inanıyorum.
- It is a matter of us in the European Union together following a European view in military affairs.
- Bu, Avrupa Birliği'nde hep birlikte askeri konularda Avrupa görüşünü takip etmemizle ilgili bir meseledir.
- We will very closely follow the content and effective scope of this document.
- Bu belgenin içeriğini ve etkin kapsamını çok yakından takip edeceğiz.
- Other, new development initiatives must follow.
- Diğer yeni kalkınma girişimleri de bunu takip etmelidir.
- I will follow your deliberations tomorrow and the negotiations with Council very closely.
- Yarınki müzakerelerinizi ve Konsey ile yapılacak görüşmeleri yakından takip edeceğim.
- The Commission closely follows the human rights situation in Zimbabwe.
- Komisyon Zimbabve'deki insan hakları durumunu yakından takip etmektedir.
- So there are very good reasons why we should follow this closely.
- Dolayısıyla bunu yakından takip etmemiz için çok iyi nedenler var.
- Any future debate here should follow the debate in our own country.
- Burada gelecekte yapılacak tartışmalar, kendi ülkemizdeki tartışmaları takip etmelidir.
- The message from my group is very clear, we must keep following that road map.
- Grubumun mesajı çok açık, bu yol haritasını takip etmeye devam etmeliyiz.
- We will follow development in this matter closely.
- Bu konudaki gelişmeleri yakından takip edeceğiz.
- I shall follow that decision and respect the procedures involved.
- Bu kararı takip edeceğim ve ilgili prosedürlere saygı duyacağım.
- What we are discussing tonight has been following that set of rules.
- Bu gece tartıştığımız şey bu kurallar dizisini takip ediyor.
- What we are discussing tonight has been following that set of rules.
- Bu akşam tartıştığımız şey de bu kurallar dizisini takip etmektedir.
- The European Union would like the use of language to follow this trend.
- Avrupa Birliği dil kullanımının da bu eğilimi takip etmesini istemektedir.
- I hope that other industrialised countries will also follow the EU's example.
- Umarım diğer sanayileşmiş ülkeler de AB örneğini takip ederler.
- The Commission shall continue to follow developments at the trial very closely through its delegation in Tunis.
- Komisyon, Tunus'taki delegasyonu aracılığıyla davayla ilgili gelişmeleri yakından takip etmeye devam edecektir.
- Terrorists follow no political agenda.
- Teröristler hiçbir siyasi gündemi takip etmez.
- We must all commit ourselves to following and developing this encouraging initiative.
- Hepimiz kendimizi bu cesaret verici girişimi takip etmeye ve geliştirmeye adamalıyız.
- I should certainly hope that the Commission will be forcefully urging other rich countries to follow this lead.
- Komisyon'un diğer zengin ülkeleri de bu yolu takip etmeleri için güçlü bir şekilde teşvik edeceğini umuyorum.
- I think it is a great thing that both sides of the straits are following our debate today.
- Boğazların her iki tarafının da bugünkü tartışmamızı takip ediyor olmasının harika bir şey olduğunu düşünüyorum.
- Let us be thrifty, following the trust placed in us by our citizens, and apply thrift as well as hard work.
- Vatandaşlarımızın bize duyduğu güveni takip ederek tutumlu olalım ve çalışkanlığın yanı sıra tutumluluğu da uygulayalım.
- We will then see, at ministerial level, how we can follow this up.
- Daha sonra bakanlık düzeyinde bunu nasıl takip edebileceğimizi göreceğiz.
- Those Member States that produce concrete results will be the guiding light for the others to follow.
- Somut sonuçlar üreten Üye Devletler, diğerlerinin takip etmesi gereken yol gösterici ışık olacaktır.
- It would be all to the good if more countries were to follow that example.
- Bu örneği daha fazla ülkenin takip etmesi iyi olacaktır.
- The international community has been actively following the developments and the initiatives of Moscow.
- Uluslararası toplum Moskova'daki gelişmeleri ve girişimleri aktif bir şekilde takip etmektedir.
- We will follow that debate with the Medina Ortega report and with the opinion that should accompany it.
- Bu tartışmayı Medina Ortega raporu ve ona eşlik etmesi gereken görüş ile takip edeceğiz.
- Indeed, the common position to a large extent follows the line taken by Parliament at first reading.
- Aslında ortak tutum büyük ölçüde Parlamento'nun ilk okumada benimsediği çizgiyi takip etmektedir.
- I will try to follow it up, as requested.
- Talep edildiği gibi bunu takip etmeye çalışacağım.
- First of all, we must scrupulously follow the United Nations' procedures in demanding the disarmament of Iraq.
- Öncelikle, Irak'ın silahsızlandırılmasını talep ederken Birleşmiş Milletler prosedürlerini titizlikle takip etmeliyiz.
- Let us not follow the bad example that cast a pall over the Durban Conference.
- Durban Konferansı'na gölge düşüren kötü örneği takip etmeyelim.
- Someone once said 'I am their leader, I must follow them!'
- Birisi bir keresinde 'Ben onların lideriyim, onları takip etmeliyim' demişti!
- The European Union dingy is now wearily following a course of legal procedures.
- Avrupa Birliği gemisi ise şu anda yasal prosedürleri yorucu bir şekilde takip ediyor.
- We continue to follow and implement the principle that the enemy of my enemy is automatically my friend.
- Düşmanımın düşmanı otomatik olarak dostumdur ilkesini takip etmeye ve uygulamaya devam ediyoruz.
- I also think that it is our duty to work on the American public, so that they follow our lead.
- Ayrıca bizi takip etmeleri için Amerikan halkı üzerinde çalışmanın da bizim görevimiz olduğunu düşünüyorum.
- This directive follows the Lisbon Strategy guidelines closely.
- Bu yönerge Lizbon Stratejisi kılavuz ilkelerini yakından takip etmektedir.
- I applaud those companies that follow good practice, but many do not.
- İyi uygulamaları takip eden şirketleri alkışlıyorum, ancak çoğu bunu yapmıyor.
- The Commission is opposed to following this lead precisely in order to prevent misunderstandings.
- Komisyon, yanlış anlamaları önlemek için bu yolu tam olarak takip etmeye karşıdır.
- I am simply talking about following the order of Question Time in this Chamber.
- Ben sadece bu Mecliste Soru Saati düzenini takip etmekten bahsediyorum.
- I am sure no one in this House wants that and, therefore, the Commission is right to follow this line.
- Eminim bu Mecliste hiç kimse bunu istemez ve bu nedenle Komisyon bu çizgiyi takip etmekte haklıdır.
- I urge my fellow MEPs to follow our position and reject the proposal for harmonisation.
- AP üyesi arkadaşlarımı bizim tutumumuzu takip etmeye ve uyumlaştırma teklifini reddetmeye çağırıyorum.
- ICAT really does mean business, and other people should follow suit.
- ICAT gerçekten ciddi bir iş yapıyor ve diğer insanlar da bunu takip etmeli.
- I shall follow that matter up in the light of your comments.
- Bu konuyu sizin yorumlarınız ışığında takip edeceğim.
- The Council will follow Turkey's progress from close range once the Commission has submitted its report on this matter.
- Konsey, Komisyonun bu konudaki raporunu sunmasının ardından Türkiye'deki gelişmeleri yakından takip edecektir.
- I hope that other Member States will follow this example.
- Diğer Üye Devletlerin de bu örneği takip etmesini umuyorum.
- But Parliament has to follow the example of the Commission on that, otherwise it will not work.
- Ancak Parlamento bu konuda Komisyon örneğini takip etmelidir, aksi takdirde işe yaramayacaktır.
- Personally, I see at least two elements of concern during these days following Laeken.
- Şahsen, Laeken'i takip eden bu günlerde en az iki endişe unsuru görüyorum.
- I think this is a step forward that we must follow through.
- Bence bu, takip etmemiz gereken ileriye dönük bir adım.
- There must be no doubt at all that the Council will follow these cases very carefully.
- Konsey'in bu davaları çok dikkatli bir şekilde takip edeceğinden hiç şüphe duyulmamalıdır.
- We must follow the usual legislative procedures if we want to find a solution to this issue.
- Bu konuya bir çözüm bulmak istiyorsak olağan yasama prosedürlerini takip etmeliyiz.
- We must follow the way prepared by Itzhak Rabin and Yasser Arafat, the way of negotiation and peace.
- Itzhak Rabin ve Yasser Arafat tarafından hazırlanan yolu, müzakere ve barış yolunu takip etmeliyiz.
- This principle also applies to any certificates issued for products following these testing procedures.
- Bu ilke, bu test prosedürlerini takip eden ürünler için verilen sertifikalar için de geçerlidir.
- Please supply the relevant material and I will follow the matter up as you request.
- Lütfen ilgili materyalleri temin edin ve ben de konuyu talep ettiğiniz şekilde takip edeyim.
- I believe we must follow the agenda with the calm habitual during this sitting.
- Bu oturumda alışılagelmiş sükûnetle gündemi takip etmemiz gerektiğine inanıyorum.
- The resolution supports our proposals and encourages us to implement and follow them up carefully.
- Karar, önerilerimizi desteklemekte ve bizi bunları uygulamaya ve dikkatle takip etmeye teşvik etmektedir.
- If we follow EU lines, it will make things even worse.
- AB çizgisini takip edersek işler daha da kötüye gidecektir.
- We need to try to follow other examples of uniformity in international language use.
- Uluslararası dil kullanımında yeknesaklığın diğer örneklerini de takip etmeye çalışmalıyız.
- You have cooperated in the White Paper in this respect and Parliament wishes to follow.
- Beyaz Kitap'ta bu konuda iş birliği yaptınız ve Parlamento da bunu takip etmek istiyor.
- We have asked Members of Parliament to volunteer to follow budget lines.
- Parlamento Üyelerinden bütçe hatlarını takip etmek için gönüllü olmalarını istedik.
- Why should access to Community justice not follow this example, or at least its spirit?
- Topluluk adaletine erişim neden bu örneği ya da en azından ruhunu takip etmesin?
- You have cooperated in the White Paper in this respect and Parliament wishes to follow.
- Beyaz Kitap'ta bu konuda işbirliği yaptınız ve Parlamento da bunu takip etmek istiyor.
- One need only follow the political debate in Poland.
- Polonya'daki siyasi tartışmaları takip etmek yeterlidir.
- Parliament must be an open forum whose business people are able to follow.
- Parlamento, iş insanlarının takip edebildiği açık bir forum olmalıdır.
- I told my staff to follow it closely and we brought a new draft regulation.
- Ekibime konuyu yakından takip etmelerini söyledim ve yeni bir taslak yönetmelik getirdik.
- Annual reports from the Commission allow us to follow the implementation process.
- Komisyon'un yıllık raporları, uygulama sürecini takip etmemizi sağlamaktadır.
- It is an obligation for us to follow these cases very closely and to make sure that we act accordingly.
- Bu vakaları çok yakından takip etmek ve buna uygun hareket ettiğimizden emin olmak bizim için bir zorunluluktur.
- In principle, it largely follows the route of the current conventional line.
- Prensip olarak, büyük ölçüde mevcut konvansiyonel hattın güzergahını takip etmektedir.
- We believe that the international community should follow the situation very closely.
- Uluslararası toplumun durumu çok yakından takip etmesi gerektiğine inanıyoruz.
- The new proposal therefore follows very closely the guidelines set out in the Court's ruling.
- Bu nedenle yeni teklif, Mahkeme'nin kararında belirtilen ilkeleri çok yakından takip etmektedir.
- I have some experience in drawing up plans and following them up.
- Plan hazırlama ve bunları takip etme konusunda biraz deneyimim var.
- The European Union was only pretending to follow the logic of peace.
- Avrupa Birliği sadece barış mantığını takip ediyormuş gibi yapıyordu.
- The Council wants to follow the subsidiarity principle and leave this in the competence of the Member States.
- Konsey, yetki ikamesi ilkesini takip etmek ve bu konuyu Üye Devletlerin yetkisine bırakmak istemektedir.
- In the Commission we have accepted the biotechnology action plan, which we follow in a strict way.
- Komisyon'da, sıkı bir şekilde takip ettiğimiz biyoteknoloji eylem planını kabul ettik.
- My eighth point follows on from this.
- Sekizinci noktam da bunu takip etmektedir.
- I would urge colleagues not to follow him on the substance, although he is right on the procedure.
- Meslektaşlarıma, prosedür konusunda haklı olsa da içerik konusunda onu takip etmemelerini tavsiye ediyorum.
- You know, I should follow and process this kid.
- Biliyor musun, bu çocuğu takip edip incelemeliyim.
- We'll scout the way first and then the army will follow.
- Önce biz yolu araştıracağız, sonra ordu takip edecek.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk bu ikisini takip edin.
- World history becomes a matter of narrating events to show how the civilizations follow each other.
- Dünya tarihi, medeniyetlerin birbirini nasıl takip ettiğini gösteren olayların anlatılması meselesi haline gelir.
- Follow the instruction manual and check out available videos if needed.
- Kullanım kılavuzunu takip edin ve gerekirse mevcut videolara göz atın.
- Follow your instincts and check out your breeder.
- İçgüdülerinizi takip edin ve yetiştiricinizi kontrol edin.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk şu ikisini takip edin.
- Thus, the other follows because she does not want to lose face with her white friend.
- Böylece diğeri de beyaz arkadaşına karşı itibarını kaybetmek istemediği için onu takip ediyor.
- Does he think if he follows you enough, you'll give in?
- Sizi yeterince takip ederse pes edeceğinizi mi sanıyor?
- You know, I should follow and process this kid.
- Biliyor musun, bu çocuğu takip etmeli ve incelemeliyim.
- Quit following her.
- Onu takip etmeyi bırak.
- I'll follow you anywhere.
- Seni her yerde takip ederim.
- We'll follow you.
- Seni takip edeceğiz.
- Sami followed Layla to her home.
- Sami, Layla'yı evine kadar takip etti.
- My mother signaled for Alice to follow her.
- Annem Alice'e onu takip etmesini işaret etti.
- Tom followed Mary into John's office.
- Tom, Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.
- If you marry a chicken follow the chicken, if you marry a dog follow the dog.
- Bir tavukla evlenirseniz tavuğu takip edin, bir köpekle evlenirseniz köpeği takip edin.
- You should follow Tom's example.
- Tom'un örneğini takip etmelisin.
- I didn't need to turn around to know Tom was following me.
- Tom'un beni takip ettiğini anlamak için arkamı dönmeme gerek yoktu.
- Are you following me?
- Beni takip ediyor musunuz?
- Tom had no choice but to follow Mary.
- Tom'un Mary'yi takip etmekten başka seçeneği yoktu.
- Sami followed Layla's footsteps in the snow.
- Sami karda Layla'nın ayak izlerini takip etti.
- I'll follow her.
- Onu takip edeceğim.
- I strongly suggest you follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesini takip etmenizi şiddetle tavsiye ederim.
- I followed Tom there.
- Tom'u oraya kadar takip ettim.
- That would follow.
- Bu takip ederdi.
- The police followed her all the way to Paris.
- Polis onu Paris'e kadar takip etti.
- Somebody might've followed me.
- Birisi beni takip etmiş olabilir.
- What are you following me around for?
- Beni neden takip ediyorsunuz?
- I followed them.
- Ben onları takip ettim.
- Wherever Mary goes, the sheep follows her.
- Mary nereye giderse, koyunlar da onu takip eder.
- I haven't been following the news lately.
- Son zamanlarda haberleri takip etmiyordum.
- A good doctor follows his own directions.
- İyi bir doktor kendi talimatlarını takip eder.
- Nobody followed you.
- Kimse seni takip etmedi.
- They are not following.
- Onlar takip etmiyorlar.
- When she noticed that the man followed after her, she began to become frightened.
- Adamın kendisini takip ettiğini fark ettiğinde korkmaya başladı.
- Quit following him.
- Onu takip etmeyi bırak.
- Tom followed Mary into the room.
- Tom, Mary'yi odaya kadar takip etti.
- Tom is going to follow you.
- Tom seni takip edecek.
- I'm following her.
- Ben onu takip ediyorum.
- Which street did you follow?
- Hangi sokağı takip ettin?
- Books must follow sciences, and not sciences books.
- Kitaplar bilimleri takip etmeli, bilimler kitapları değil.
- Tom is following Mary.
- Tom, Mary'yi takip ediyor.
- Can you follow me?
- Beni takip edebilir misin?
- Tom asked us to follow Mary.
- Tom, Mary'yi takip etmemizi istedi.
- Tom followed in his father's footsteps.
- Tom babasının ayak izlerini takip etti.
- He beckoned me to follow him.
- Onu takip etmemi istedi.
- Fred followed my mother wherever she went.
- Fred annemi gittiği her yerde takip etti.
- I can't follow you.
- Sizi takip edemiyorum.
- I've been following you.
- Seni takip ediyordum.
- Tom followed me night and day.
- Tom gece gündüz beni takip etti.
- I follow French classes online.
- Fransızca derslerini çevrimiçi olarak takip ediyorum.
- Would you gentlemen like to follow me?
- Siz beyler beni takip etmek ister misiniz?
- Sami followed Layla outside of school.
- Sami, Layla'yı okulun dışında takip etti.
- Tom followed Mary with a hidden camera.
- Tom, Mary'yi gizli bir kamerayla takip etti.
- He will follow Tom.
- O, Tom'u takip edecek.
- Tom told me not to follow him.
- Tom bana onu takip etmememi söyledi.
- We have to follow her.
- Onu takip etmeliyiz.
- Tom follows Mary wherever she goes.
- Tom, Mary nereye giderse gitsin onu takip ediyor.
- You need to follow me.
- Beni takip etmelisin.
- Were you following me?
- Beni takip ediyor muydun?
- They followed Tom.
- Tom'u takip ettiler.
- Tom followed Mary around the supermarket.
- Tom, Mary'yi süpermarkette takip etti.
- The police followed him to Paris.
- Polis onu Paris'e kadar takip etti.
- Would you follow me?
- Beni takip eder misin?
- I followed Tom into the house.
- Tom'u eve kadar takip ettim.
- Follow us on Twitter.
- Bizi Twitter'da takip edin.
- I followed him into the kitchen.
- Onu mutfağa kadar takip ettim.
- Tom had no choice but to follow Mary.
- Tom'un Mary'yi takip etmekten başka hiçbir seçeneği yoktu.
- He followed in his father's footsteps.
- Babasının ayak izlerini takip etti.
- Keep following me.
- Beni takip etmeye devam et.
- Monday follows Sunday.
- Pazartesi, pazarı takip eder.
- He cannot follow in the footsteps of his child.
- O çocuğunun ayak izlerini takip edemez.
- Don't follow me around.
- Beni takip etmeyin.
- Tom asked us to follow him.
- Tom onu takip etmemizi istedi.
- Tom made sure nobody was following him.
- Tom, onu kimsenin takip etmediğinden emin oldu.
- We followed her.
- Biz onu takip ettik.
- Am I to follow you?
- Seni takip edeyim mi?
- Do you follow?
- Takip ediyor musunuz?
- Sami followed Layla into her house.
- Sami, Layla'yı evine kadar takip etti.
- Tom followed them.
- Tom onları takip etti.
- One event followed another.
- Bir olay diğerini takip etti.
- A guy with a big mustache started following me.
- Büyük bıyıklı bir adam beni takip etmeye başladı.
- Tom noticed that Mary was following him.
- Tom, Mary'nin onu takip ettiğini fark etti.
- We'll follow.
- Biz takip edeceğiz.
- They followed the tracks the car had left.
- Arabanın bıraktığı izleri takip ettiler.
- Sami follows the Hanbali school.
- Sami Hanbeli ekolünü takip eder.
- Sami has been following Layla's YouTube channel for a long time.
- Sami; Leyla'nın YouTube kanalını epeydir takip etmekte.
- Tom followed Mary's instructions.
- Tom Mary'nin talimatlarını takip etti.
- The girl was always following her mother.
- Kız her zaman annesini takip ediyordu.
- A swarm of mosquitoes followed him.
- Bir sivrisinek sürüsü onu takip etti.
- I want you to follow her.
- Onu takip etmeni istiyorum.
- The police have been following me.
- Polis beni takip ediyordu.
- I'm following my passion.
- Tutkumu takip ediyorum.
- Are you following me?
- Beni mi takip ediyorsunuz?
- Tom knew Mary was following him.
- Tom Mary'nin onu takip ettiğini biliyordu.
- Would you follow me, please?
- Lütfen beni takip eder misiniz?
- Tom followed Mary over the bridge.
- Tom, Mary'yi köprünün üzerinden takip etti.
- I think we should follow Tom.
- Sanırım Tom'u takip etmeliyiz.
- She will follow Tom.
- O, Tom'u takip edecek.
- Tom signaled that I should follow him.
- Tom onu takip etmemi işaret etti.
- Tom and I followed Mary.
- Tom ve ben Mary'yi takip ettik.
- I wasn't following the conversation.
- Ben sohbeti takip etmiyordum.
- Are you following me?
- Beni takip ediyor musun?
- We followed him single file till we reached the cabin.
- Kulübeye varana kadar onu tek sıra halinde takip ettik.
- Do you want to be my servant and follow me?
- Hizmetçim olmak ve beni takip etmek ister misin?
- Quit following him.
- Onu takip etmeyi kesin.
- If I were you, I would follow him to the end of the world.
- Yerinde olsam, dünyanın sonuna kadar onu takip ederdim.
- Tom followed his parents down the street.
- Tom anne ve babasını sokakta takip etti.
- I'm not so great at following directions.
- Talimatları takip etmekte pek iyi değilimdir.
- I followed Tom.
- Tom'u takip ettim.
- Sami was following Layla on the streets.
- Sami sokaklarda Leyla'yı takip ediyordu.
- Police followed Dan in the open.
- Polis Dan'i açık alanda takip etti.
- Sami has been following Layla's YouTube channel for a long time.
- Sami uzun zamandır Layla'nın YouTube kanalını takip ediyor.
- Sami followed the water downstream.
- Sami suyun akışını takip etti.
- Tom hired a private detective to follow Mary.
- Tom, Mary'yi takip etmesi için özel bir dedektif tuttu.
- Sami is following you around the school.
- Sami seni okulda takip ediyordu.
- I'm not following you.
- Seni takip etmiyorum.
- Don't follow his example.
- Onun örneğini takip etme.
- You will follow Tom, won't you?
- Tom'u takip edersin, değil mi?
- Can you follow me?
- Beni takip eder misin?
- We'll follow.
- Takip edeceğiz.
- Tom knew that somebody was following Mary.
- Tom birinin Mary'yi takip ettiğini biliyordu.
- I don't follow you.
- Seni takip etmiyorum.
- Because the lecturer speaks quickly few people could follow him.
- Öğretim görevlisi hızlı konuştuğu için çok az kişi onu takip edebildi.
- Tom might've followed me.
- Tom beni takip etmiş olabilir.
- Somebody might've followed me.
- Biri beni takip etmiş olabilir.
- You can now follow the Pope on twitter.
- Papa'yı şimdi Twitter'da takip edebilirsiniz.
- Sami follows the Hanbali school.
- Sami Hanbeli mezhebini takip eder.
- Tom followed me home.
- Tom beni eve kadar takip etti.
- Tom followed Mary through the tunnel.
- Tom, Mary'yi tünel boyunca takip etti.
- Take a left and follow the signs.
- Sola dönün ve işaretleri takip edin.
- Why don't you follow me?
- Neden beni takip etmiyorsun?
- Wherever she goes, her child follows her.
- Nereye giderse gitsin, çocuğu onu takip ediyor.
- Tom followed us here.
- Tom bizi buraya kadar takip etti.
- Sami shouldn't follow blindly like a sheep.
- Sami koyun gibi körü körüne takip etmemeli.
- Don't let him follow me.
- Onun beni takip etmesine izin vermeyin.
- Don't let Tom follow me.
- Tom'un beni takip etmesine izin verme.
- We followed him.
- Onu takip ettik.
- Tom motioned to Mary to follow him.
- Tom, Mary'ye onu takip etmesini işaret etti.
- The police followed Tom's car into the decommissioned tunnel.
- Polis Tom'un arabasını hizmet dışı bırakılmış tünele kadar takip etti.
- Tom will follow you.
- Tom seni takip edecek.
- We don't have to follow her.
- Biz onu takip etmek zorunda değiliz.
- Are you sure no one followed you?
- Kimsenin seni takip etmediğinden emin misin?
- I'm sorry, I don't follow.
- Üzgünüm takip etmiyorum.
- Sami was following Layla.
- Sami, Layla'yı takip ediyordu.
- I'm ready to follow you.
- Seni takip etmeye hazırım.
- I don't have to follow Tom.
- Tom'u takip etmek zorunda değilim.
- The three girls followed Tom.
- Üç kız Tom'u takip etti.
- Do you think they followed us here?
- Sence bizi buraya kadar takip etmişler midir?
- Tom followed Mary out of the hospital.
- Tom, Mary'yi hastaneden çıkarken takip etti.
- She will follow you.
- O seni takip edecek.
- Who was following who?
- Kim kimi takip ediyordu?
- Sami followed Layla into the bathroom.
- Sami, Layla'yı tuvalete kadar takip etti.
- I've been following you.
- Seni takip ediyorum.
- This is the first time I've ever followed someone to know where they live.
- İlk defa birini nerede yaşadığını öğrenmek için takip ettim.
- Sami followed Layla on Twitter.
- Sami Twitter'da Layla'yı takip etti.
- She follows all the latest trends in fashion.
- Modadaki tüm son trendleri takip ediyor.
- I don't follow politics at all.
- Politikayı hiç takip etmiyorum.
- Follow this road till you come to the river.
- Nehre gelene kadar bu yolu takip edin.
- Mary will follow Tom.
- Mary Tom'u takip edecek.
- Tom signaled that I should follow him.
- Tom onu takip etmem gerektiğini işaret etti.
- Someone began to follow Tom.
- Birisi Tom'u takip etmeye başladı.
- They're not following me.
- Onlar beni takip etmiyorlar.
- Tom didn't follow the proper procedure.
- Tom doğru prosedürü takip etmedi.
- We followed you.
- Seni takip ettik.
- I've been following your work.
- Çalışmalarınızı takip ediyorum.
- This global company follows generally accepted accounting principles.
- Bu küresel şirket genel kabul görmüş muhasebe ilkelerini takip ediyor.
- Tom followed the bus on his bicycle.
- Tom bisikletiyle otobüsü takip etti.
- We need to follow her.
- Onu takip etmeliyiz.
- The rain follows me everywhere!
- Yağmur her yerde beni takip ediyor!
- They think that Tom followed Mary home and killed her.
- Tom'un Mary'yi eve kadar takip edip öldürdüğünü düşünüyorlar.
- Tom follows Mary on Twitter.
- Tom Twitter'da Mary'yi takip ediyor.
- I will follow you very soon.
- Çok yakında seni takip edeceğim.
- Tom knew that someone was following him.
- Tom birisinin onu takip ettiğini biliyordu.
- Tom followed his instincts.
- Tom içgüdülerini takip etti.
- The police have been following me.
- Polis beni takip ediyor.
- Stop following me.
- Beni takip etmeyi bırak.
- If you follow me, I'll shoot.
- Beni takip edersen vururum.
- It's important to follow a strict diet.
- Sıkı bir diyet takip etmek önemlidir.
- If you follow this street, you will get to the station.
- Bu caddeyi takip ederseniz istasyona ulaşırsınız.
- Tom followed Mary into the kitchen, picked up a knife and threatened her with it.
- Tom, Mary'yi mutfağa kadar takip etti, bir bıçak aldı ve onu bıçakla tehdit etti.
- We'll follow her.
- Onu takip edeceğiz.
- Wherever you go, I will follow you.
- Nereye gidersen git, ben seni takip ederim.
- They were following different streets.
- Farklı sokakları takip ediyorlardı.
- Mary will follow you.
- Mary seni takip edecek.
- You followed.
- Takip ettin.
- Shall I follow you?
- Seni takip edeyim mi?
- The mother signed to Alice to follow her.
- Anne Alice'in onu takip etmesini belirtti.
- I followed Tom into the living room.
- Tom'u oturma odasına kadar takip ettim.
- I don't follow politics at all.
- Siyaseti hiç takip etmiyorum.
- You lead the way and I will follow you.
- Sen yolu göster, ben de seni takip edeyim.
- Tom told me not to follow Mary.
- Tom bana Mary'yi takip etmememi söyledi.
- Tom beckoned me to follow him.
- Tom onu takip etmem için bana işaret etti.
- Tom followed.
- Tom takip etti.
- Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi birkaç hafif sarsıntı takip etti.
- The mother signed to Alice to follow her.
- Annem Alice'e onu takip etmesini işaret etti.
- Monday follows Sunday.
- Pazartesi Pazar'ı takip eder.
- Tom realized that Mary was following him.
- Tom, Mary'nin onu takip ettiğini fark etti.
- She follows her brother wherever he goes.
- Kardeşi nereye giderse gitsin onu takip eder.
- Is there someone following me?
- Beni takip eden biri mi var?
- Sami followed Layla on Facebook.
- Sami Facebook'ta Layla'yı takip etti.
- I want you to follow them.
- Onları takip etmeni istiyorum.
- I was following you.
- Seni takip ediyordum.
- Tom made sure nobody was following him.
- Tom hiç kimsenin onu takip etmediğinden emin oldu.
- Tom followed Mary into the kitchen.
- Tom Mary'yi mutfağa kadar takip etti.
- Sami followed Layla on Facebook.
- Sami, Leyla'yı Facebook'ta takip ediyordu.
- Tom followed Mary into the hall.
- Tom, Mary'yi koridorda takip etti.
- They will follow Tom.
- Tom'u takip edecekler.
- Are you following the World Cup?
- Dünya Kupası'nı takip ediyor musun?
- Tom adores Mary and follows her everywhere she goes.
- Tom, Mary'ye tapıyor ve gittiği her yerde onu takip ediyor.
- I was compelled to follow her.
- Onu takip etmek zorunda kaldım.
- I hope nobody followed you.
- Umarım kimse seni takip etmemiştir.
- I followed Tom here.
- Tom'u buraya kadar takip ettim.
- Don't forget to follow us on Twitter and Facebook for updates and info on new releases.
- Güncellemeler ve yeni sürümler hakkında bilgi için bizi Twitter ve Facebook'ta takip etmeyi unutmayın.
- Tom followed Mary into the office.
- Tom, Mary'yi ofise kadar takip etti.
- I didn't know that someone was following me.
- Birinin beni takip ettiğini bilmiyordum.
- We're following them.
- Biz onları takip ediyoruz.
- I was following a hunch.
- Bir önseziyi takip ediyordum.
- I made sure no one was following me.
- Kimsenin beni takip etmediğinden emin oldum.
- We need to follow Tom.
- Tom'u takip etmeliyiz.
- We need to follow him.
- Onu takip etmemiz gerekiyor.
- The police followed Dan into a shopping mall.
- Polis, Dan’i bir alışveriş merkezine kadar takip etti.
- Let's follow her.
- Onu takip edelim.
- Somebody might've followed them.
- Birisi onları takip etmiş olabilir.
- I don't have to follow her.
- Onu takip etmek zorunda değilim.
- Ken will follow Tom.
- Ken Tom'u takip edecek.
- I have always followed my instincts.
- Her zaman içgüdülerimi takip ettim.
- Tom followed Mary inside.
- Tom Mary'yi içeri kadar takip etti.
- Marie panicked – a suspicious guy was following her.
- Marie panikledi. Şüpheli bir adam onu takip ediyordu.
- Tom gestured for Mary to follow him.
- Tom, Mary'ye onu takip etmesini işaret etti.
- Some people followed him.
- Bazıları onu takip etti.
- Mary will follow you.
- Mary sizi takip edecek.
- We have to follow due process.
- Gerekli işlemleri takip etmek zorundayız.
- Follow your instincts.
- İçgüdülerinizi takip edin.
- I will follow you.
- Seni takip edeceğim.
- We should follow him.
- Onu takip etmeliyiz.
- I will follow you until death, Georges!
- Ölene kadar seni takip edeceğim, Georges!
- Everyone, follow me.
- Herkes beni takip etsin.
- We follow the news quite regularly.
- Haberleri oldukça düzenli takip ediyoruz.
- Tom motioned for me to follow him.
- Tom onu takip etmemi işaret etti.
- We'll follow you.
- Sizi takip edeceğiz.
- Tom followed John across a cornfield.
- Tom, John'u bir mısır tarlasında takip etti.
- You only have to follow him.
- Sadece onu takip etmelisin.
- Somebody's following me.
- Biri beni takip ediyor.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı takip edin.
- She followed him home to find out where he lived.
- Nerede yaşadığını öğrenmek için onu evine kadar takip etmiş.
- The road follows the river.
- Yol nehri takip ediyor.
- Somebody might've followed him.
- Birisi onu takip etmiş olabilir.
- We have to follow Tom.
- Tom'u takip etmeliyiz.
- Tom followed Mary.
- Tom, Mary'yi takip etti.
- Tom wants me to follow him.
- Tom onu takip etmemi istiyor.
- Tom used to follow Mary around like a puppy dog.
- Tom, Mary'yi yavru bir köpek gibi takip ederdi.
- Follow the diet of joy.
- Neşe diyetini takip edin.
- Sami is still following me.
- Sami hala beni takip ediyor.
- I'll follow you anywhere.
- Seni her yerde takip edeceğim.
- Marie panicked – a suspicious guy was following her.
- Marie panikledi - şüpheli bir adam onu takip ediyordu.
- You can't miss our house if you follow this street.
- Bu sokağı takip ederseniz evimizi kaçırmazsınız.
- Tom followed me.
- Tom beni takip etti.
- Tom got in his car and followed the ambulance.
- Tom arabasına bindi ve ambulansı takip etti.
- Tom followed Mary down the stairs.
- Tom, Mary'yi merdivenlerden aşağı kadar takip etti.
- Follow me into the room.
- Beni odaya kadar takip edin.
- Islam is the religion that I follow.
- İslam benim takip ettiğim dindir.
- Somebody might've followed Tom.
- Biri Tom'u takip etmiş olabilir.
- Tom might've followed Mary.
- Tom Mary'yi takip etmiş olabilir.
- I won't follow you.
- Seni takip etmeyeceğim.
- Sami followed Layla into the bathroom.
- Sami, Leyla'yı banyoya kadar takip etti.
- Why don't you follow his example?
- Neden onun örneğini takip etmiyorsun?
- Don't follow me.
- Beni takip etme.
- Why don't we follow Tom?
- Neden Tom'u takip etmiyoruz?
- We must follow him.
- Onu takip etmeliyiz.
- I will follow you.
- Senin takip edeceğim.
- Tom is following right behind us.
- Tom hemen arkamızdan takip ediyor.
- After a moment, Tom followed.
- Bir süre sonra Tom da onu takip etti.
- We don't have to follow Tom.
- Tom'u takip etmek zorunda değiliz.
- I will follow you until death, Georges!
- Seni ölene kadar takip edeceğim Georges!
- We followed Tom.
- Tom'u takip ettik.
- Go straight ahead and follow the signs.
- Düz ilerleyin ve işaretleri takip edin.
- I don't have to follow him.
- Onu takip etmek zorunda değilim.
- Tom followed the moth outside the cabin.
- Tom kulübenin dışındaki güveyi takip etti.
- I think Tom is following me.
- Bence Tom beni takip ediyor.
- They will follow you.
- Seni takip edecekler.
- Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him.
- Tom kendisini takip eden biri olup olmadığını görmek için omzunun üzerinden baktı.
- I am following that car.
- Şu arabayı takip ediyorum.
- I can follow you partly.
- Seni kısmen takip edebilirim.
- We need to follow him.
- Onu takip etmeliyiz.
- They followed you.
- Seni takip ettiler.
- Tom followed Mary into John's office.
- Tom Mary'yi John'un ofisine kadar takip etti.
- I will follow her.
- Onu takip edeceğim.
- I don't think I follow.
- Takip ettiğimi sanmıyorum.
- I have always followed my instincts.
- Ben her zaman içgüdülerimi takip ettim.
- Tom wasn't following anyone.
- Tom kimseyi takip etmiyordu.
- I followed Tom's example.
- Tom'un örneğini takip ettim.
- It is not evident whether the police followed the usual search procedures.
- Polisin olağan arama prosedürlerini takip edip etmediği belli değil.
- Let he who loves me follow me!
- Beni seven beni takip etsin!
- Tom will follow my advice, I think.
- Sanırım Tom tavsiyemi takip edecek.
- Tom looked over his shoulder to see if Mary was still following him.
- Tom, Mary'nin hala onu takip edip etmediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.
- We have to follow Tom.
- Tom'u takip etmek zorundayız.
- Somebody might've followed her.
- Biri onu takip etmiş olabilir.
- Sami should stop following Layla around the school.
- Sami'nin Leyla'yı okulun etrafında takip etmeyi bırakması gerek.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize olmuş gibiydi ve çadırın dışındaki sesi takip etti.
- Tom didn't follow.
- Tom takip etmedi.
- Following Tom on Twitter keeps me informed about the latest memes.
- Tom'u Twitter'da takip etmek beni en son memlerden haberdar ediyor.
- I'll follow you.
- Seni takip edeceğim.
- He will follow Tom.
- Tom'u takip edecek.
- Tom adores Mary and follows her everywhere she goes.
- Tom, Mary'ye tapıyor ve onun gittiği her yerde onu takip ediyor.
- Sami followed his instincts.
- Sami içgüdülerini takip etti.
- I think we should follow them.
- Bence onları takip etmeliyiz.
- Tom forced me to follow him to his room.
- Tom onu odasına kadar takip etmem için beni zorladı.
- You must follow me carefully.
- Beni dikkatle takip etmelisin.
- A man began to follow Tom.
- Bir adam Tom'u takip etmeye başladı.
- I'm following their every move.
- Her hareketlerini takip ediyorum.
- I got up and followed Tom.
- Kalktım ve Tom'u takip ettim.
- I follow all the political debates on TV.
- Televizyondaki tüm siyasi tartışmaları takip ederim.
- Somebody might've followed you.
- Biri seni takip etmiş olabilir.
- Following the demographic data, the government was obliged to adopt a policy that would stimulate birth rate.
- Demografik verileri takip eden hükümet, doğum oranını teşvik edecek bir politika benimsemek zorunda kaldı.
- Tom has been following me around.
- Tom beni takip ediyor.
- You've been following me, haven't you?
- Beni takip ediyordun, değil mi?
- Sami was not following Layla on Instagram.
- Sami, Leyla'yı Instagram'da takip etmiyordu.
- I think that someone followed me.
- Birinin beni takip ettiğini düşünüyorum.
- I never thought Tom would follow me here.
- Tom'un beni buraya kadar takip edeceğini hiç düşünmemiştim.
- I don't follow you.
- Seni takip etmem.
- Follow him!
- Takip edin onu!
- I could hardly follow what Jane said in her speech.
- Jane'in konuşmasında ne dediğini zorlukla takip edebildim.
- Somebody must've followed us here.
- Biri bizi buraya kadar takip etmiş olmalı.
- We don't have to follow them.
- Onları takip etmek zorunda değiliz.
- Let's follow him.
- Onu takip edelim.
- A puppy followed me wagging its tail.
- Bir köpek yavrusu kuyruğunu sallayarak beni takip etti.
- I'm following Tom.
- Tom'u takip ediyorum.
- She said that she would follow him no matter where he went.
- Nereye giderse gitsin onu takip edeceğini söyledi.
- Some people followed him.
- Bazı insanlar onu takip etti.
- The lamb followed Mary to school.
- Kuzu Mary'yi okula kadar takip etti.
- I'm following the plans made by congress.
- Kongre tarafından yapılan planları takip ediyorum.
- He walked slowly so the children would be able to follow.
- Çocuklar takip edebilsin diye yavaş yürüdü.
- I'll follow him.
- Onu takip edeceğim.
- Tom reluctantly followed Mary.
- Tom isteksizce Mary'yi takip etti.
- I don't have to follow them.
- Onları takip etmek zorunda değilim.
- I want you to stop following me.
- Beni takip etmeyi bırakmanı istiyorum.
- Don't forget to follow my examples during your trip abroad.
- Yurt dışı seyahatiniz sırasında benim örneklerimi takip etmeyi unutmayın.
- We should follow her.
- Onu takip etmeliyiz.
- They're not following me.
- Beni takip etmiyorlar.
- All you have to do is follow me.
- Tek yapman gereken beni takip etmek.
- Sunday follows Saturday.
- Pazar, cumartesiyi takip eder.
- We don't have to follow him.
- Onu takip etmek zorunda değiliz.
- The rain follows me everywhere!
- Yağmur beni her yerde takip ediyor!
- Just follow my lead.
- Beni takip edin.
- You must follow me carefully.
- Beni dikkatlice takip etmelisin.
- I want you to follow him.
- Onu takip etmeni istiyorum.
- Mary's lamb follows her everywhere.
- Meryem'in kuzusu onu her yerde takip eder.
- Tell Tom to stop following me around.
- Tom'a beni takip etmeyi bırakmasını söyle.
- Somebody might've followed them.
- Biri onları takip etmiş olabilir.
- Tom wants me to follow Mary.
- Tom, Mary'yi takip etmemi istiyor.
- I doubt there's anyone following me.
- Beni takip eden biri olduğundan şüpheliyim.
- Sami should stop following Layla around the school.
- Sami, Layla'yı okulun etrafında takip etmeyi bırakmalı.
- When he was young, he used to follow Beethoven everywhere he went.
- Gençken gittiği her yerde Beethoven'ı takip ederdi.
- Sami followed Layla on Instagram.
- Sami Instagram'da Layla'yı takip ediyordu.
- Did you follow them?
- Onları takip ettin mi?
- I think that that car is slowly following us.
- Sanırım o araba bizi yavaşça takip ediyor.
- I'm going to follow you.
- Seni takip edeceğim.
- We followed the tracks left by the deer.
- Geyiklerin bıraktığı izleri takip ettik.
- I followed Tom back to his camp.
- Tom'u kampına kadar takip ettim.
- My mother signaled for Alice to follow her.
- Annem Alice'in onu takip etmesi için işaret etti.
- Tom followed Mary down to the basement.
- Tom, Mary'yi bodruma kadar takip etti.
- They followed her.
- Onu takip ettiler.
- If you try to follow me, I'll kill you.
- Beni takip etmeye kalkarsan seni öldürürüm.
- I don't have a religion and I don't follow any god.
- Benim bir dinim yok ve hiçbir tanrıyı takip etmiyorum.
- Are you absolutely sure no one followed you?
- Kimsenin seni takip etmediğinden emin misin?
- They're following me.
- Beni takip ediyorlar.
- No one followed me.
- Kimse beni takip etmedi.
- I will follow Tom.
- Tom'u takip edeceğim.
- What makes you think I'm going to follow Tom?
- Tom'u takip edeceğimi sana düşündüren nedir?
- Tom is following them.
- Tom onları takip ediyor.
- Let's follow them.
- Onları takip edelim.
- I followed my lessons diligently.
- Derslerimi düzenli bir şekilde takip ettim.
- Mary followed her friend to the hotel because she didn't know the area well.
- Mary arkadaşını otele kadar takip etti çünkü bölgeyi iyi bilmiyordu.
- We should follow Tom.
- Tom'u takip etmeliyiz.
- Why are you following me?
- Neden beni takip ediyorsun?
- Tom wants us to follow Mary.
- Tom, Mary'yi takip etmemizi istiyor.
- Tom followed Mary up the stairs.
- Tom, Mary'yi merdivenlerden yukarı kadar takip etti.
- People will follow a good leader.
- İnsanlar iyi bir lideri takip eder.
- Follow that star.
- O yıldızı takip edin.
- Tom will follow.
- Tom takip edecek.
- I will follow you wherever you go.
- Nereye gidersen git seni takip edeceğim.
- Why don't you follow her example?
- Neden onun örneğini takip etmiyorsun?
- I'm following him.
- Ben onu takip ediyorum.
- We cannot follow your plan any longer.
- Artık planını takip edemeyiz.
- Police followed Dan in unmarked cars.
- Polis Dan'i plakasız arabalarla takip etti.
- No matter where you go, I'll follow you.
- Nereye giderseniz gidin, sizi takip edeceğim.
- Follow that person.
- O kişiyi takip edin.
- What makes you think I'm going to follow Tom?
- Tom'u takip edeceğimi sana ne düşündürüyor?
- Tom forced me to follow him to his room.
- Tom odasına kadar onu takip etmem için beni zorladı.
- She followed a car.
- Bir arabayı takip etti.
- We must follow Tom.
- Tom'u takip etmeliyiz.
- Ken will follow Tom.
- Ken, Tom'u takip edecek.
- We must follow them.
- Onları takip etmeliyiz.
- I want you to follow me.
- Beni takip etmeni istiyorum.
- No matter where you go, I'll follow you.
- Nereye gidersen git, seni takip edeceğim.
- Did you follow the link in the e-mail I sent you?
- Sana gönderdiğim e-postadaki bağlantıyı takip ettin mi?
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen kafanızı hareket ettirmeden gözünüzle parmağımı takip edin.
- I will follow Tom.
- Ben Tom'u takip edeceğim.
- Follow that car!
- Şu arabayı takip edin!
- We have to follow them.
- Onları takip etmeliyiz.
- Mary followed me night and day.
- Mary gece gündüz beni takip etti.
- I cannot follow you.
- Seni takip edemiyorum.
- Tom and Mary decided to follow John.
- Tom ve Mary John'u takip etmeye karar verdiler.
- We need to follow them.
- Onları takip etmemiz gerekiyor.
- I want you to follow Tom.
- Tom'u takip etmenizi istiyorum.
- She followed him home; then killed him.
- Onu evine kadar takip etmiş, sonra da öldürmüş.
- I'll follow you to the ends of the earth.
- Seni dünyanın öbür ucuna kadar takip edeceğim.
- He immediately follows her, like an ox to the slaughter.
- Hemen onu takip ediyor, kesime giden bir öküz gibi.
- Tom followed the bus on his bicycle.
- Tom bisikletinde otobüsü takip etti.
- They followed Tom.
- Onlar Tom'u takip ettiler.
- We should follow them.
- Onları takip etmeliyiz.
- Tom didn't follow stage directions.
- Tom sahne talimatlarını takip etmedi.
- Would you follow me?
- Beni takip eder miydin?
- Tom followed me here.
- Tom beni buraya kadar takip etti.
- Sami hired a private investigator to follow Layla.
- Sami, Layla'yı takip etmesi için özel bir dedektif tuttu.
- That's why I followed you.
- Bu yüzden seni takip ettim.
- Sami is following Layla.
- Sami Layla'yı takip ediyor.
- Tom followed Mary upstairs.
- Tom, Mary'yi üst kata kadar takip etti.
- Tom followed Mary here.
- Tom, Mary'yi buraya kadar takip etti.
- Are you certain nobody followed you?
- Kimsenin seni takip etmediğinden emin misin?
- I want you to follow Tom.
- Tom'u takip etmeni istiyorum.
- I'm following them.
- Ben onları takip ediyorum.
- She will follow Tom.
- Tom'u takip edecek.
- Would you follow me, please?
- Beni takip eder misin, lütfen?
- I'm going to follow Tom.
- Tom'u takip edeceğim.
- He will follow you.
- O seni takip edecek.
- Tom followed the stream for a couple of kilometers.
- Tom dereyi birkaç kilometre boyunca takip etti.
- We'll follow them.
- Biz onları takip edeceğiz.
- Did anybody follow you?
- Kimse seni takip etti mi?
- This movie follows the book's plot exactly.
- Bu film kitabın konusunu aynen takip ediyor.
- We need to follow them.
- Onları takip etmeliyiz.
- Sami follows the Hanafi madhab.
- Sami Hanefi mezhebini takip eder.
- My son does not follow me.
- Oğlum beni takip etmiyor.
- Tom might've followed them.
- Tom onları takip etmiş olabilir.
- Tom knew Mary was following him.
- Tom, Mary'nin onu takip ettiğini biliyordu.
- I will follow him.
- Onu takip edeceğim.
- Quit following her.
- Onu takip etmeyi kesin.
- Tom has been following me.
- Tom beni takip ediyor.
- Someone began to follow Mary.
- Birisi Mary'yi takip etmeye başladı.
- I will follow you very soon.
- Seni çok yakında takip edeceğim.
- She followed him home.
- Onu evine kadar takip etti.
- They're following me.
- Onlar beni takip ediyorlar.
- I'm following them.
- Onları takip ediyorum.
- Our boat followed a school of fish.
- Teknemiz bir balık sürüsünü takip etti.
- Tom got on a horse and followed Mary.
- Tom bir ata bindi ve Mary'yi takip etti.
- Let's follow Tom.
- Tom'u takip edelim.
- Wherever she goes, her child follows her.
- O nereye giderse gitsin, çocuğu onu takip eder.
- Tom followed Mary into the house.
- Tom, Mary'yi eve kadar takip etti.
- Why don't you follow Tom's example?
- Tom'un örneğini niçin takip etmiyorsunuz?
- She became scared when she noticed the man following her.
- Adamın onu takip ettiğini fark edince korktu.
- I'm going to follow her.
- Onu takip edeceğim.
- They're not following.
- Takip etmiyorlar.
- I have learned to draw by following his lessons.
- Onun derslerini takip ederek resim yapmayı öğrendim.
- A stray dog followed Tom home.
- Bir sokak köpeği Tom'u eve kadar takip etmiş.
- Sami asked Layla to stop following him.
- Sami, Layla'dan onu takip etmeyi bırakmasını istedi.
- Tom followed Mary in.
- Tom Mary'yi takip etti.
- We followed you night and day.
- Biz de seni gece gündüz takip ettik.
- Tom and Mary followed John.
- Tom ve Mary, John'u takip ettiler.
- Did you follow any of that?
- Bunlardan herhangi birini takip ettin mi?
- Tom soon followed suit.
- Tom da kısa süre sonra onu takip etti.
- Sami was not following Layla on Instagram.
- Sami Instagram'da Layla'yı takip etmiyordu.
- I tried to follow the instructions.
- Talimatları takip etmeye çalıştım.
- Quit following them.
- Onları takip etmeyi bırak.
- No one followed you.
- Kimse seni takip etmedi.
- I followed him.
- Onu takip ettim.
- We followed Mary.
- Mary'yi takip ettik.
- I'm going to follow him.
- Onu takip edeceğim.
- Sami followed Layla outside of school.
- Sami, Leyla'yı okulun dışında takip etti.
- I'm going to follow Tom home.
- Tom'u eve kadar takip edeceğim.
- I think we should follow her.
- Bence onu takip etmeliyiz.
- They followed him.
- Onu takip ettiler.
- We'll follow him.
- Onu takip edeceğiz.
- We follow the news quite regularly.
- Biz haberleri oldukça düzenli olarak takip ederiz.
- We followed him.
- Biz onu takip ettik.
- We must follow her.
- Onu takip etmeliyiz.
- We followed them.
- Biz onları takip ettik.
- A person who follows Islam is known as a Muslim.
- İslam'ı takip eden bir kişi Müslüman olarak bilinir.
- Tom followed Mary out.
- Tom, Mary'yi dışarı kadar takip etti.
- They followed you here.
- Seni buraya kadar takip etmişler.
- If you try to follow me, I'll kill you.
- Eğer beni takip etmeye kalkarsan, seni öldürürüm.
- The ants followed each other to candy bar.
- Karıncalar birbirlerini şeker çubuğuna kadar takip ettiler.
- Don't you see who's following us?
- Bizi kimin takip ettiğini görmüyor musun?
- I follow all the political debates on TV.
- Televizyondaki tüm politik tartışmaları takip ediyorum.
- We need to follow her.
- Onu takip etmemiz gerekiyor.
- Tom follows Mary on Twitter.
- Tom, Mary'i Twitter'da takip ediyor.
- I followed you because I didn't know who you were.
- Kim olduğunu bilmediğim için seni takip ettim.
- I wasn't following the conversation.
- Konuşmayı takip edemedim.
- Some people followed her.
- Bazı insanlar onu takip etti.
- If I were you, I would follow him to the end of the world.
- Yerinde olsaydım onu dünyanın sonuna kadar takip ederdim.
- He signaled that I should follow him.
- Onu takip etmemi işaret etti.
- You shouldn't always follow the crowd.
- Her zaman kalabalığı takip etmemelisiniz.
- They're not following.
- Onlar takip etmiyorlar.
- We don't have to follow her.
- Onu takip etmek zorunda değiliz.
- Tom followed me to the garage.
- Tom beni garaja kadar takip etti.
- I don't follow.
- Takip etmiyorum.
- Animals follow their instincts.
- Hayvanlar içgüdülerini takip eder.
- Tom followed Mary into the kitchen.
- Tom, Mary'yi mutfağa kadar takip etti.
- I'm going to follow them.
- Onları takip edeceğim.
- Have your ever followed the White Rabbit to its hole?
- Hiç Beyaz Tavşan'ı deliğine kadar takip ettiniz mi?
- Don't let him follow me.
- Beni takip etmesine izin verme.
- Why didn't you follow Tom?
- Neden Tom'u takip etmedin?
- I think we should follow her.
- Sanırım onu takip etmeliyiz.
- We have to follow him.
- Onu takip etmeliyiz.
- Why didn't you follow Tom?
- Tom'u neden takip etmedin?
- Tom follows Mary around.
- Tom Mary'yi takip ediyor.
- Sami stopped following Layla.
- Sami Layla'yı takip etmeyi bıraktı.
- We have to follow him.
- Onu takip etmek zorundayız.
- I think we should follow him.
- Bence onu takip etmeliyiz.
- Let's follow the others.
- Diğerlerini takip edelim.
- Tom knew that Mary was following him.
- Tom, Mary'nin onu takip ettiğini biliyordu.
- I don't follow baseball at all.
- Beyzbolu hiç takip etmiyorum.
- We'll just follow you.
- Seni takip edeceğiz.
- Somebody might've followed him.
- Biri onu takip etmiş olabilir.
- The Metro map is easy to follow.
- Metro haritasını takip etmek çok kolay.
- Are you sure no one followed you?
- Hiç kimsenin seni takip etmediğinden emin misin?
- We followed them.
- Onları takip ettik.
- Wherever you go, I will follow.
- Nereye gidersen git, seni takip edeceğim.
- Tom had his wife Mary followed by a private detective.
- Tom, karısı Mary'yi özel bir dedektife takip ettirdi.
- Were you following me?
- Beni mi takip ediyordun?
- Tom wants us to follow him.
- Tom onu takip etmemizi istiyor.
- Detective Dan Anderson was the only investigator to follow that lead.
- Dedektif Dan Anderson bu ipucunu takip eden tek dedektifti.
- A certain man began to follow Mary.
- Bir adam Mary'yi takip etmeye başladı.
- Spring follows winter.
- Bahar kışı takip eder.
- I followed my lessons diligently.
- Derslerimi özenle takip ettim.
- Tom followed the instructions.
- Tom talimatları takip etti.
- Tom followed Mary's car across the streets of Boston.
- Tom, Mary'nin arabasını Boston sokaklarında takip etti.
- They will follow her.
- Onu takip edecekler.
- Sami followed Layla on Instagram.
- Sami, Leyla'yı İnstagram'da takip etti.
- Take a right and follow the signs.
- Sağa dönün ve işaretleri takip edin.
- I'll follow you to the ends of the earth.
- Dünyanın öbür ucuna kadar seni takip edeceğim.
- Take a left and follow the signs.
- Sola dönün ve tabelaları takip edin.
- I followed the bus.
- Otobüsü takip ettim.
- Tom wants to follow in his father's footsteps.
- Tom, babasının ayak izlerini takip etmek istiyor.
- Following Tom on Twitter keeps me informed about the latest memes.
- Twitter'da Tom'u takip etmek beni en yeni internet geyiklerinden haberdar ediyor.
- Tom motioned for Mary to follow him.
- Tom, Mary'ye onu takip etmesini işaret etti.
- They are not following.
- Takip etmiyorlar.
- Dan didn't know where Linda was heading, but followed her anyway.
- Dan, Linda'nın nereye gittiğini bilmiyordu ama yine de onu takip etti.
- Tom looked over his shoulder to see if Mary was still following him.
- Tom Mary'nin hala onu takip edip etmediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.
- A guy with a big mustache started following me.
- Koca bıyıklı bir adam beni takip etmeye başladı.
- I followed my instinct.
- İçgüdülerimi takip ettim.
- Beowulf decided to follow the dragon to its lair.
- Beowulf ejderhayı inine kadar takip etmeye karar verdi.
- Sami was following Layla.
- Sami, Leyla'yı takip ediyordu.
- Would you please stop following me?
- Lütfen beni takip etmeyi bırakır mısın?
- Follow the tram line and after ten minutes you will see it on the right side.
- Tramvay hattını takip edin, on dakika sonra sağ tarafta göreceksiniz.
- The policeman followed him.
- Polis memuru onu takip etti.
- Sami shouldn't follow blindly like a sheep.
- Sami bir koyun gibi körü körüne takip etmemeli.
- If you follow me, I'll shoot.
- Beni takip edersen, ateş ederim.
- My cat is following me.
- Kedim beni takip ediyor.
- She followed me into the kitchen and picked up a knife.
- Beni mutfağa kadar takip etti ve bir bıçak aldı.
- I followed one.
- Birini takip ettim.
- He cannot follow in the footsteps of his child.
- Çocuğunun ayak izlerini takip edemez.
- You should read the newspaper to follow the events.
- Olayları takip etmek için gazete okumalısınız.
- We'll follow Tom.
- Tom'u takip edeceğiz.
- Tom followed Mary home.
- Tom, Mary'yi eve kadar takip etti.
- A stray dog followed Tom home.
- Bir sokak köpeği Tom'u eve kadar takip etti.
- Take a right and follow the signs.
- Sağa dönün ve tabelaları takip edin.
- I'm following you.
- Seni takip ediyorum.
- This road follows the shoreline for the next thirty kilometers.
- Bu yol önümüzdeki otuz kilometre boyunca kıyı şeridini takip ediyor.
- Feel the rhythm and follow the beat.
- Ritmi hissedin ve tempoyu takip edin.
- You shouldn't have followed me.
- Beni takip etmemeliydin.
- Did you follow them?
- Onları takip ettiniz mi?
- I'd follow Tom anywhere.
- Tom'u her yerde takip ederdim.
- You can now follow the Pope on twitter.
- Artık Papa'yı twitter'dan takip edebilirsiniz.
- We have to follow her.
- Onu takip etmek zorundayız.
- They followed you.
- Onlar seni takip ettiler.
- He followed in his father's footsteps.
- O, babasının ayak izlerini takip etti.
- Don't follow me around.
- Beni takip etme.
- Tom realized Mary was following him.
- Tom, Mary'nin onu takip ettiğini fark etti.
- I followed you because I didn't know who you were.
- Kim olduğunuzu bilmediğim için sizi takip ettim.
- I think we should follow him.
- Onu takip etmemiz gerektiğini düşünüyorum.
- Sami is following you around the school.
- Sami seni okulun etrafında takip ediyor.
- I'm ready to follow you.
- Sizi takip etmeye hazırım.
- We have to follow due process.
- Yasal süreci takip etmeliyiz.
- I don't quite follow.
- Pek takip etmiyorum.
- I followed you.
- Seni takip ettim.
- I looked back to see if anyone was following me.
- Beni takip eden var mı diye arkama baktım.
- I'll follow Tom.
- Tom'u takip ederim.
- It's imperative that you follow the instructions carefully.
- Talimatları dikkatlice takip etmeniz şart.
- Sami was following Layla on the streets.
- Sami sokaklarda Layla'yı takip ediyordu.
- Why don't you follow Tom's example?
- Neden Tom'un örneğini takip etmiyorsun?
- The child followed me to the park.
- Çocuk, beni parka kadar takip etti.
- I think that someone followed me.
- Sanırım biri beni takip etti.
- Didn't anybody follow you?
- Kimse seni takip etmedi mi?
- The planets follow elliptical orbits.
- Gezegenler eliptik yörüngeleri takip eder.
- They will follow him.
- Onu takip edecekler.
- Tom stood up and followed Mary out of the office.
- Tom ayağa kalktı ve Mary'yi ofisten çıkarken takip etti.
- So you're planning to follow this course as well!
- Demek bu kursu da takip etmeyi planlıyorsun!
- I'll follow them.
- Ben onları takip edeceğim.
- Tom adores Mary and follows her everywhere she goes.
- Tom Mary'ye tapıyor ve gittiği her yerde onu takip ediyor.
- Sami should follow Layla's example.
- Sami; Leyla'nın örneğini takip etmeli.
- Quit following Tom.
- Tom'u takip etmeyi bırak.
- Two detectives followed the suspect.
- İki dedektif şüpheliyi takip etti.
- I followed Tom home.
- Tom'u eve kadar takip ettim.
- We followed you.
- Biz seni takip ettik.
- He walked slowly so the child could follow.
- Çocuk takip edebilsin diye yavaş yürüdü.
- A wise leader knows when to follow.
- Bilge bir lider ne zaman takip edeceğini bilir.
- Tom is going to follow you.
- Tom sizi takip edecek.
- The men followed him.
- Adamlar onu takip etti.
- Tom followed Mary into her office.
- Tom, Mary'yi ofisine kadar takip etti.
- He learned golf by watching others and following their example.
- Golfü başkalarını izleyerek ve onların örneklerini takip ederek öğrendi.
- We followed her.
- Onu takip ettik.
- I'll follow Tom.
- Tom'u takip edeceğim.
- I haven't been following the news lately.
- Son zamanlarda haberleri takip etmedim.
- I looked back to see if anyone was following me.
- Beni takip eden birinin olup olmadığını görmek için geriye baktım.
- I think we should follow them.
- Sanırım onları takip etmeliyiz.
- I don't want you following me.
- Beni takip etmeni istemiyorum.
- I hope no one followed you.
- Umarım kimse seni takip etmemiştir.
- We should follow his example.
- Onun örneğini takip etmeliyiz.
- We have to follow them.
- Onları takip etmek zorundayız.
Show More (760)
|
| 2 |
follow |
izlemek |
v. |
|
- Let us hope that the Council follows Parliament's example, takes a decision and does not delay the directive.
- Umalım ki Konsey de Parlamentonun örneğini izleyerek bir karar alsın ve direktifi geciktirmesin.
- The presentation of this chapter follows the structure used in the last Regular Report.
- Bu bölümün sunulması, son düzenli raporda kullanılan yapıyı izlemektedir.
- We should continue to follow this path.
- Bu yolu izlemeye devam etmeliyiz.
- Is this the path we should follow, as the Commission recommends?
- Komisyon'un önerdiği gibi izlememiz gereken yol bu mu?
- People who follow a political line different to that of the government are subject to reprisals.
- Hükûmetten farklı bir siyasi çizgi izleyen insanlar misillemeye maruz kalmaktadır.
- This was followed by a brief in-camera discussion and then candidates were voted on individually by secret ballot.
- Bunu kısa bir kamera tartışması izledi ve ardından adaylar gizli oylama ile tek tek oylandı.
- I take this opportunity to warn the Irish Government that it is following a very dangerous path.
- Bu vesileyle İrlanda Hükümetini çok tehlikeli bir yol izlediği konusunda uyarıyorum.
- The states are at liberty to follow this method.
- Devletler bu yöntemi izlemekte serbesttir.
- Let me mention the major innovations of the working method the Commission followed this year.
- Komisyon'un bu yıl izlediği çalışma yöntemindeki başlıca yeniliklerden bahsetmeme izin verin.
- This is the example to follow.
- İzlenecek örnek budur.
- In the analysis below, the Commission has followed the methodology applied in the previous Regular Reports.
- Aşağıdaki analizde, Komisyon, daha önceki Düzenli Raporlarda uygulanan yöntemi izlemiştir.
- Then we shall follow the usual procedure, hearing one speaker in favour and one against.
- Daha sonra olağan prosedürü izleyerek lehte ve aleyhte birer konuşmacı dinleyeceğiz.
- Let me mention the major innovations of the working method the Commission followed this year.
- Komisyon'un bu yıl izlediği çalışma yöntemindeki önemli yeniliklerden bahsetmeme izin verin.
- I would also like to thank you for the procedure you followed.
- İzlediğiniz prosedür için de ayrıca teşekkür etmek isterim.
- I feel that this is a good path to follow in other areas, such as the Atlantic.
- Bunun Atlantik gibi diğer bölgelerde de izlenecek iyi bir yol olduğunu düşünüyorum.
- That is the right course to follow.
- İzlenecek doğru yol budur.
- This is a policy line that we have followed for many years.
- Bu, uzun yıllardır izlediğimiz bir politika çizgisidir.
- Once again, Europe is divided on which strategy it should follow.
- Avrupa bir kez daha hangi stratejiyi izlemesi gerektiği konusunda bölünmüş durumda.
- In the analysis below, the Commission has followed this methodology.
- Aşağıdaki analizde, Komisyon bu yöntemi izlemiştir.
- I am sure no one in this House wants that and, therefore, the Commission is right to follow this line.
- Eminim bu Meclisteki hiç kimse bunu istemez ve bu nedenle Komisyon bu çizgiyi izlemekte haklıdır.
- We must follow the way prepared by Itzhak Rabin and Yasser Arafat, the way of negotiation and peace.
- Itzhak Rabin ve Yasser Arafat tarafından hazırlanan yolu, müzakere ve barış yolunu izlemeliyiz.
- If the EU renders it necessary to take the north from the Turkish population, war will follow.
- AB, kuzeyi Türk nüfusundan almayı gerekli kılarsa bunu savaş izleyecektir.
- Let us hope that the Council follows Parliament's example, takes a decision and does not delay the directive.
- Umalım ki Konsey de Parlamento'nun örneğini izleyerek bir karar alsın ve direktifi geciktirmesin.
- I remain convinced that Parliament will follow the same path in the future budgetary procedure.
- Parlamentonun gelecekteki bütçe prosedüründe de aynı yolu izleyeceğine olan inancım tamdır.
- Once again, Europe is divided on which strategy it should follow.
- Avrupa hangi stratejiyi izlemesi gerektiği konusunda bir kez daha ikiye bölünmüş vaziyettedir.
- The Turkish banking sector follows the universal banking model.
- Türk bankacılık sektörü, evrensel bankacılık modelini izlemektedir.
- Turkey's accession will follow the same principles and criteria as those applied to the other candidate countries.
- Türkiye'nin katılımı, diğer aday ülkelere uygulanan ilke ve kriterlerin aynısını izleyecektir.
- But so far, I believe we have followed the right course.
- Ancak şu ana kadar doğru yolu izlediğimize inanıyorum.
- The European Union must now follow suit with its own code of good administrative behaviour.
- Avrupa Birliği şimdi kendi iyi idari davranış kurallarıyla aynı yolu izlemelidir.
- This means that they no longer miss the boat, since they are following in their own little boat.
- Bu da, kendi küçük teknelerini izledikleri için artık tekneyi daha fazla özlemeyecekleri anlamına gelir.
- Agricultural and food trade between the EU and Turkey followed the same lines.
- AB ve Türkiye arasındaki tarım ve gıda ticareti aynı çizgiyi izlemiştir.
- A Political Directors Troika visit followed in September.
- Bunu Eylül ayında bir Siyasi Direktörler Üçlüsü ziyareti izlemiştir.
- This, in any case, was the line we followed in our work.
- Her halükarda çalışmalarımızda izlediğimiz çizgi buydu.
- You gave it, the Commission followed; this House followed.
- Siz verdiniz, Komisyon izledi; bu Meclis izledi.
- It is unfortunate that the report was late, although this was followed by very fast work.
- Raporun gecikmiş olması talihsizliktir ancak bunu çok hızlı bir çalışma izlemiştir.
- Here, I see positive models in the Financial Conglomerates Directive, which sets out a course which we can follow.
- Bu noktada, izleyebileceğimiz bir yol çizen Finansal Holdingler Direktifinde olumlu modeller görüyorum.
- Once again, Europe is divided on which strategy it should follow.
- Avrupa bir kez daha hangi stratejiyi izlemesi gerektiği konusunda ikiye bölünmüş durumda.
- What path, then, can we follow to give Europe a major role?
- O halde Avrupa'ya önemli bir rol vermek için nasıl bir yol izleyebiliriz?
- Could I invite the other fourteen governments finally to follow this Belgian example?
- Son olarak diğer on dört hükümeti de Belçika örneğini izlemeye davet edebilir miyim?
- We believe that this should be the path to follow in negotiations with the United States and with other countries.
- Amerika Birleşik Devletleri ve diğer ülkelerle müzakerelerde izlenecek yolun bu olması gerektiğine inanıyoruz.
- The policy of burying one's head in the sand is not the right strategy to follow.
- Kafayı kuma gömme politikası izlenecek doğru bir strateji değildir.
- Following the same logic, any device that must be reached through the network is a remote resource.
- Aynı mantığı izleyerek, ağ üzerinden ulaşılması gereken herhangi bir cihaz uzak bir kaynaktır.
- If you are accessing BBC services through your mobile device's web browser, you should follow the instructions above.
- BBC hizmetlerine mobil cihazınızın web tarayıcısı üzerinden erişiyorsanız, yukarıdaki talimatları izlemelisiniz.
- Follow to get all your files back from a USB flash drive.
- Bir USB flash sürücüden tüm dosyalarınızı geri almak için izleyin.
- Hayes, you and the kid follow those two.
- Hayes, sen ve çocuk bu ikisini izleyin.
- Following the same logic, any device that must be reached through the network is a remote resource.
- Aynı mantığı izlersek, ağ üzerinden ulaşılabilen herhangi bir araç uzak bir kaynaktır.
- Follow to get all your files back from a USB flash drive.
- Tüm dosyalarınızı USB flash sürücüden geri almak için izleyin.
- They think that Tom followed Mary home and killed her.
- Onlar Tom'un Mary'yi eve kadar izlediğini ve onu öldürdüğünü düşünüyorlar.
- Tom wants me to follow him.
- Tom onu izlememi istiyor.
- Tom gestured for Mary to follow him.
- Tom Mary'nin onu izlemesi için işaret etti.
- I followed Tom into the house.
- Tom'u eve kadar izledim.
- The dog followed me to my home.
- Köpek beni evime kadar izledi.
- What treatment are you following right now?
- Şu anda hangi tedaviyi izliyorsun?
- I don't have to follow Tom.
- Ben Tom'u izlemek zorunda değilim.
- Tom motioned for Mary to follow him.
- Tom Mary'nin onu izlemesi için işaret etti.
- A dog followed me to my house.
- Bir köpek beni evime kadar izledi.
- My dog follows me whenever I go.
- Ne zaman gitsem, köpeğim beni izler.
- Layla followed in Sami's path.
- Leyla, Sami'nin yolunu izledi.
- Somebody might've followed her.
- Biri onu izlemiş olabilir.
- I followed what you told me word for word.
- Bana anlattığını kelimesi kelimesine izledim.
- Tom beckoned me to follow him.
- Tom onu izlememi işaret etti.
- Tom reluctantly followed Mary.
- Tom isteksizce Mary'yi izledi.
- The dog followed him wherever he went.
- O her nereye gitse, köpek onu izledi.
- Two detectives followed the suspect.
- İki dedektif şüpheliyi izledi.
- Follow the stars.
- Yıldızları izle.
- Tom hired a private detective to follow Mary.
- Tom Mary'yi izlemesi için özel bir dedektif kiraladı.
- Tom is following us.
- Tom bizi izliyor.
- The child followed me to the park.
- Çocuk, beni parka kadar izledi.
- People will follow a good leader.
- İnsanlar iyi bir lideri izleyeceklerdir.
- Tom and Mary decided to follow John.
- Tom ve Mary John'u izlemeye karar verdi.
- I followed the bus.
- Ben otobüsü izledim.
- Let's follow her.
- Onu izleyelim.
- Tom has been following me.
- Tom beni izliyor.
- Follow close behind them.
- Onları yakından izleyin.
- Tom and Mary followed John.
- Tom ve Mary John'u izlediler.
- I think we should follow Tom.
- Sanırım Tom'u izlemeliyiz.
- Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlese de, hedeflerimiz aynı.
- In the same way as Hegel, Panovsky's notion of the dialectic makes history follow a predetermined course.
- Hegel'le aynı şekilde, Panovsky'nin diyalektik kavramı, tarihe önceden belirlenmiş bir rota izlettirir.
- I'm following the guidelines.
- Ben yönergeleri izliyorum.
- She followed a car.
- O bir arabayı izledi.
- Somebody might've followed us.
- Birisi bizi izlemiş olabilir.
- Tom followed Mary home.
- Tom Mary'yi eve kadar izledi.
- Tom followed me here.
- Tom beni buraya kadar izledi.
- Do you think they followed us?
- Onların bizi izlediğini düşünüyor musun?
- Famine followed upon the eruption of the volcano.
- Yanardağ patlamasını kıtlık izledi.
- I didn't know that someone was following me.
- Birinin beni izlediğini bilmiyordum.
- I think that that car is slowly following us.
- O arabanın yavaş yavaş bizi izlediğini düşünüyorum.
- The police followed her all the way to Paris.
- Polis onu Paris'e kadar tüm yol boyunca izledi.
- Would you please stop following me?
- Lütfen beni izlemeyi durdurur musun?
- Dan didn't know where Linda was heading, but followed her anyway.
- Dan Linda'nın nereye gittiğini bilmiyordu ama her halükârda onu izledi.
- The ants followed each other to candy bar.
- Karıncalar şeker çubuğuna kadar birbirlerini izledi.
- There followed a prolonged silence.
- Uzun bir sessizlik izledi.
- To use this, follow these instructions.
- Bunu kullanmak için şu talimatları izleyin.
- If you follow this street, you will get to the station.
- Bu caddeyi izlersen, istasyona gidersin.
- Did anybody follow you?
- Biri seni izledi mi?
- Sami followed Layla on Twitter.
- Sami, Leyla'yı Twitter'da izledi.
- I followed Tom here.
- Tom'u buraya kadar izledim.
- Tom followed Mary in.
- Tom Mary'yi izledi.
- I tried to follow your instructions.
- Talimatlarınızı izlemeye çalıştım.
- I don't follow.
- Ben izlemiyorum.
- Wherever you go, I will follow you.
- Nereye gidersen git, seni izleyeceğim.
- She follows all the latest trends in fashion.
- O modadaki bütün en son trendleri izler.
- I was following a hunch.
- Bir önseziyi izliyordum.
- Tom follows a strict vegan diet.
- Tom sıkı bir vegan diyeti izler.
- I'm going to follow Tom home.
- Tom'u eve kadar izleyeceğim.
- Some people followed her.
- Bazı insanlar onu izledi.
- Tom seemed hypnotized and followed the voice outside the tent.
- Tom hipnotize edilmiş görünüyordu ve çadırın dışındaki sesi izledi.
- Tom followed Mary upstairs.
- Tom üst kata kadar Mary'yi izledi.
- I can follow you partly.
- Seni kısmen izleyebilirim.
- I'll follow you.
- Seni izleyeceğim.
- Tom followed Mary with a hidden camera.
- Tom bir gizli kamerayla Mary'yi izledi.
- Tom might've followed me.
- Tom beni izlemiş olabilir.
- Tom might've followed Mary.
- Tom Mary'yi izlemiş olabilir.
- Let's follow the others.
- Diğerlerini izleyelim.
- A dog followed me to my school.
- Bir köpek okuluma kadar beni izledi.
- Tom motioned to Mary to follow him.
- Tom Mary'ye onu izlemesini işaret etti.
- We can't follow your plan any longer.
- Artık planını izleyemeyiz.
- Follow your instincts.
- İçgüdülerinizi izleyin.
- Tom wants to follow in his dad's footsteps.
- Tom, babasının ayak izlerini izlemek istiyor.
- The dog followed along with me.
- Köpek benimle birlikte izledi.
- He couldn't make up his mind which course to follow.
- Hangi yolu izleyeceğine karar veremedi.
- Tom followed Mary here.
- Tom Mary'yi buraya kadar izledi.
- Animals follow their instincts.
- Hayvanlar kendi içgüdülerini izlerler.
- You need to follow the rules.
- Kuralları izlemelisiniz.
- We followed Tom.
- Tom'u izledik.
- Tom wants us to follow him.
- Tom onu izlememizi istiyor.
- Tom followed Mary down to the basement.
- Tom Mary'yi bodruma kadar izledi.
- Mary's lamb follows her everywhere.
- Mary'nin kuzusu onu her yerde izler.
- Are you certain nobody followed you?
- Sizi kimsenin izlemediğinden emin misiniz?
- Quit following Tom.
- Tom'u izlemeyi bırak.
- We followed you night and day.
- Biz seni gece gündüz izledik.
- Do you follow me?
- Beni izliyor musun?
- No matter which road you follow, the drive to town won't take you more than twenty minutes.
- Hangi yolu izlerseniz izleyin, kasabaya varmanız yirmi dakikadan fazla sürmez.
- It is not evident whether the police followed the usual search procedures.
- Polisin olağan arama prosedürlerini izleyip izlemediği belli değil.
- I don't want you following me.
- Beni izlemeni istemiyorum.
- Do you think they followed us here?
- Onların bizi buraya kadar izlediğini düşünüyor musun?
- The police followed him to Paris.
- Polisler onu Paris'e kadar izledi.
- Didn't anybody follow you?
- Biri seni izlemedi mi?
- The policeman followed him.
- Polis, onu izledi.
- Somebody might've followed you.
- Birisi seni izlemiş olabilir.
- I won't follow you.
- Seni izlemeyeceğim.
- The police followed Dan into a shopping mall.
- Polis Dan'ı alışveriş merkezine kadar izledi.
- Tom followed Mary into the kitchen, picked up a knife and threatened her with it.
- Tom Mary'yi mutfağa kadar izledi, bir bıçak aldı ve onunla onu tehdit etti.
- I follow French classes online.
- Fransızca derslerini internetten izliyorum.
- Don't let Tom follow me.
- Tom'un beni izlemesine izin verme.
- I hope Tom follows your instructions.
- Umarım Tom talimatlarınızı izler.
- Tom's dog followed him to school.
- Tom'un köpeği onu okula kadar izledi.
- The Metro map is easy to follow.
- Metro haritasını izlemek kolaydır.
- It's imperative that you follow the instructions carefully.
- Dikkatli bir şekilde talimatları izlemek zorundasın.
- No one followed me.
- Kimse beni izlemedi.
- Sami followed his instincts.
- Sami içgüdülerini izledi.
- You should've followed Tom's orders.
- Tom'un talimatlarını izlemeliydin.
- Tom followed closely behind Mary.
- Tom Mary'yi hemen arkasından izledi.
- A puppy followed me wagging its tail.
- Bir köpek yavrusu kuyruğunu sallayarak beni izledi.
- The dog follows me everywhere.
- Köpek beni her yerde izliyor.
- We want them to follow us.
- Onların bizi izlemesini istiyoruz.
- You need to follow me.
- Beni izlemelisin.
- I don't follow you.
- Seni izlemiyorum.
- Our boat followed a school of fish.
- Bizim tekne bir balık sürüsünü izledi.
- We should follow her.
- Onu izlemeliyiz.
- The lamb followed Mary to school.
- Kuzu Mary'yi okula kadar izledi.
- Follow that person.
- O kişiyi izle.
- Are you following the World Cup?
- Dünya Kupasını izliyor musun?
- We should follow Tom.
- Tom'u izlemeliyiz.
- Tom and I followed Mary.
- Tom ve ben Mary'yi izledik.
- Follow me and do exactly the way I do it.
- Beni izleyin ve tam yaptığım gibi yapın.
- We must follow Tom.
- Tom'u izlemeliyiz.
- They wouldn't follow us.
- Onlar bizi izlemedi.
- Please follow my finger without moving your head.
- Lütfen başınızı oynatmadan parmağımı izleyin.
- Tom walked into the room, followed by John and Mary.
- Tom odaya girdi, onu John ve Mary izledi.
- I followed my instinct.
- İçgüdümü izledim.
- We should follow him.
- Onu izlemeliyiz.
- By following this book's advice, I was able to pull myself out of poverty.
- Bu kitabın tavsiyelerini izleyerek, kendimi fakirlikten kurtarabilirdim.
- OK, you two, follow me.
- Tamam, siz ikiniz, beni izleyin.
- Did you follow any of that?
- Bunlardan herhangi birini izlediniz mi?
- He beckoned me to follow him.
- Onu izlemem için bana işaret etti.
- Tom looked over to his shoulder to see if anyone was following him.
- Tom birinin kendisini izleyip izlemediğini görmek için omzunun üzerinden baktı.
- I followed them.
- Onları izledim.
- Tom knew that someone was following him.
- Tom birinin onu izlediğini biliyordu.
- Did someone follow us here?
- Biri bizi buraya kadar izledi mi?
- Tom will follow.
- Tom izleyecek.
- One event followed another.
- Bir olay diğerini izledi.
- She follows her brother wherever he goes.
- Erkek kardeşi her nereye gitse onu izler.
- One failure followed another.
- Bir başarısızlık diğerini izledi.
- You will follow Tom, won't you?
- Tom'u izleyeceksin, değil mi?
- Follow me into the room.
- Odaya kadar beni izleyin.
- Follow the car.
- Arabayı izleyin.
- That would follow.
- O izlerdi.
- He will follow you.
- O seni izleyecek.
- Tom will follow you.
- Tom sizi izleyecek.
- Let's follow Tom.
- Tom'u izleyelim.
- I didn't follow instructions.
- Ben yönergeleri izlemedim.
- He couldn't make up his mind which course to follow.
- Hangi rotayı izleyeceğine karar veremiyordu.
- In the same way as Hegel, Panovsky's notion of the dialectic makes history follow a predetermined course.
- Hegel gibi Panovsky'nin diyalektik kavramı da tarihin önceden belirlenmiş bir seyir izlemesini sağlar.
- Tom didn't follow.
- Tom izlemedi.
- I think Tom is following me.
- Sanırım Tom beni izliyor.
- To use this, follow these instructions.
- Bunu kullanmak için bu talimatları izleyin.
- Tom follows a low-carb diet.
- Tom düşük karbonhidrat diyeti izliyor.
- Did you follow the link in the e-mail I sent you?
- Sana gönderdiğim e-postadaki bağlantıyı izledin mi?
- The dog followed its master, wagging its tail.
- Köpek kuyruğunu sallayarak, sahibini izledi.
- The problem has arisen simply because you didn't follow my instructions.
- Problem sadece benim talimatlarımı izlememenizden ortaya çıktı.
- Tom followed John across a cornfield.
- Tom bir mısır tarlasınında John'u izledi.
- I didn't follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesini izlemedim.
- Things like this wouldn't happen to you if you'd follow my advice.
- Eğer tavsiyemi izlersen sana böyle şeyler olmaz.
- No matter which road you follow, the drive to town won't take you more than twenty minutes.
- Hangi yolu izlersen izle, şehre gidiş yirmi dakikadan fazla zamanını almaz.
- Although each person follows a different path, our destinations are the same.
- Her insan farklı bir yol izlese de varış noktalarımız aynıdır.
- This movie follows the book's plot exactly.
- Bu film tam olarak kitabın konusunu izliyor.
- I'm following the plans made by Congress.
- Kongre tarafından yapılmış planları izliyorum.
- All you have to do is follow me.
- Yapmanız gereken tek şey beni izlemek.
- He walked slowly so the children would be able to follow.
- O, çocuklar izleyebilsin diye yavaşça yürüdü.
- Somebody might've followed Tom.
- Biri Tom'u izlemiş olabilir.
- Tom followed.
- Tom izledi.
- We need to follow Tom.
- Tom'u izlememiz gerekir.
- Keep following me.
- Beni izlemeye devam et.
- That's why I followed you.
- Seni izlememin nedeni bu.
- You lead the way and I will follow you.
- Sen yolu göster ve ben seni izleyeceğim.
- Mary's dog follows her everywhere.
- Mary'nin köpeği onu her yerde izler.
- The road follows the river.
- Yol nehri izler.
- I don't have to follow them.
- Onları izlemek zorunda değilim.
- Are you absolutely sure no one followed you?
- Hiç kimsenin seni izlemediğinden kesinlikle emin misin?
- Tom followed Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesini izledi.
- My son does not follow me.
- Oğlum beni izlemez.
- We were only following orders.
- Sadece emirleri izliyorduk.
- I didn't see anybody following us.
- Bizi izleyen birini görmedim.
- Follow the diet of joy.
- Sevinç diyetini izleyin.
- Sami stopped following Layla.
- Sami, Leyla'yı izlemeyi bıraktı.
- I followed one.
- Ben birini izledim.
- My dog follows me wherever I go.
- Nereye gitsem köpeğim beni izler.
- The men followed him.
- Adamlar onu izledi.
- One failure followed another.
- Başarısızlıklar birbirini izledi.
- We followed Mary.
- Biz Mary'yi izledik.
- Sami asked Layla to stop following him.
- Sami, Leyla'dan onu izlemeyi bırakmasını istedi.
- They followed you here.
- Seni burada izlediler.
- Detective Dan Anderson was the only investigator to follow that lead.
- Dedektif Dan Anderson o yolu izleyen tek soruşturmacıydı.
- You've been following us, haven't you?
- Bizi izliyordun, değil mi?
- This road follows the shoreline for the next thirty kilometers.
- Bu yol otuz kilometre boyunca kıyıyı izler.
- I followed your suggestion.
- Önerinizi izledim.
- Tom followed me night and day.
- Tom beni gece gündüz izledi.
- I followed Tom home.
- Tom'u eve kadar izledim.
- Several slight shocks followed the earthquake.
- Depremi çok sayıda hafif şoklar izledi.
- Tom had his wife Mary followed by a private detective.
- Tom eşi Mary'yi bir özel dedektife izletti.
- I thought I was following your instructions.
- Talimatlarını izlediğimi sanıyordum.
- I will follow you wherever you go.
- Nereye gidersen git, seni izleyeceğim.
- Tom followed the moth outside the cabin.
- Tom kabinin dışındaki güveyi izledi.
- Follow that car.
- O arabayı izleyin.
- I wish that Tom would follow my advice.
- Keşke Tom tavsiyemi izlese.
- I asked Tom to stop following us.
- Tom'un bizi izlemeyi bırakmasını istedim.
- The dog follows me wherever I go.
- Her nereye gitsem, köpek beni izler.
- Follow his example.
- Onun örneğini izleyin.
- Mary followed me night and day.
- Mary beni gece gündüz izledi.
- They will follow you.
- Onlar seni izleyecek.
- I followed Tom into the living room.
- Tom'u oturma odasına kadar izledim.
- He went out for a walk, with his dog following behind.
- O, arkasında izleyen köpeği ile yürüyüşe çıktı.
- Soldiers must follow orders.
- Askerler emirleri izlemeliler.
- Tell me whose advice to follow.
- Bana kimin tavsiyesini izleyeceğimi söyle.
- Have you been following me?
- Beni izliyor musunuz?
- Tom followed us here.
- Tom bizi buraya kadar izledi.
- Tom followed Mary into her office.
- Tom, Mary'yi ofisine kadar izledi.
Show More (258)
|
| 3 |
follow |
uymak |
v. |
|
- Finally, I would therefore like to encourage you to follow our suggestions.
- Son olarak, sizi önerilerimize uymaya teşvik etmek isterim.
- I am quite happy to follow your advice.
- Tavsiyenize uymaktan mutluluk duyarım.
- The committee was kind enough to follow my recommendations.
- Komite tavsiyelerime uyma nezaketini gösterdi.
- That is only possible if the rules of the game are established and followed.
- Bu da ancak oyunun kuralları belirlenir ve bunlara uyulursa mümkün olabilir.
- The instructions to be followed in an emergency are only in one language.
- Acil durumlarda uyulması gereken talimatlar yalnızca bir dilde verilmektedir.
- The rapporteur has made numerous proposals and, in my opinion, we should follow her recommendations.
- Raportör çok sayıda öneride bulundu ve bence tavsiyelerine uymalıyız.
- If the Council had followed his directions, the basic conditions would have been different now.
- Eğer Konsey onun talimatlarına uymuş olsaydı, temel koşullar şu anda farklı olurdu.
- Elected political representatives should follow the same rules as everyone else.
- Seçilmiş siyasi temsilciler de herkes gibi aynı kurallara uymalıdır.
- Follow the advice of the Commission.
- Komisyon'un tavsiyelerine uyun.
- The prerogative as to whether to follow this suggestion or not rests with the Council.
- Bu öneriye uyulup uyulmayacağı konusundaki takdir yetkisi Konseye aittir.
- It will take years for local authorities to follow public procurement rules.
- Yerel makamların kamu ihale kurallarına uyması yıllar alacaktır.
- This is the fifth or sixth occasion on which Parliament has not followed its Rules of Procedure.
- Bu, Parlamentonun Usul Kurallarına uymadığı beşinci ya da altıncı olaydır.
- Irregularities also appear, mainly because other Community policies are not followed.
- Diğer Topluluk politikalarına uyulmaması nedeniyle usulsüzlükler de ortaya çıkmaktadır.
- That is all we can do, but I also assume that the recommendation will be followed.
- Yapabileceğimiz tek şey bu, ancak tavsiyeye uyulacağını da varsayıyorum.
- Elected political representatives should follow the same rules as everyone else.
- Seçilmiş siyasi temsilciler diğer herkesle aynı kurallara uymalıdır.
- This is the fifth or sixth occasion on which Parliament has not followed its Rules of Procedure.
- Bu, Parlamento'nun İçtüzüğüne uymadığı beşinci ya da altıncı olaydır.
- I expect you to follow my orders.
- Emirlerime uymanı bekliyorum.
- I strongly suggest you follow her advice.
- Tavsiyesine uymanızı şiddetle tavsiye ederim.
- Tom will likely follow your advice.
- Tom muhtemelen tavsiyene uyacaktır.
- He failed to follow our advice.
- Tavsiyelerimize uymadı.
- He got very angry, for she refused to follow his advice.
- O, tavsiyelerine uymayı kabul etmediği için çok sinirlendi.
- It's necessary for all members to follow these rules.
- Bütün üyelerin bu kurallara uyması zorunludur.
- We must follow their instructions.
- Onların talimatlarına uymalıyız.
- None of this would have been necessary if we had followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uysaydık bunlardan hiçbiri gerekli olmazdı.
- You should follow the advice of your mother.
- Sen de annenin tavsiyesine uymalısın.
- Tom will follow my advice, I think.
- Bence Tom tavsiyelerime uyacak.
- We don't and won't follow your rules.
- Kurallarınıza uymuyoruz ve uymayacağız.
- I didn't follow instructions.
- Ben talimatlara uymadım.
- I should've followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymalıydım.
- You must follow the regulations.
- Kurallara uymalısın.
- I should have followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymalıydım.
- She regretted that she had not followed his advice.
- Tavsiyeye uymadığına pişman oldu.
- Please follow the school rules.
- Lütfen okul kurallarına uyun.
- He will follow my advice.
- Tavsiyeme uyacaktır.
- It is necessary for you to follow your mother's advice.
- Annenin tavsiyesine uyman gerekli.
- You should follow the advice of your mother.
- Annenin tavsiyesine uymalısın.
- All you have to do is follow his advice.
- Tek yapman gereken onun tavsiyesine uymak.
- By following this book's advice, I was able to pull myself out of poverty.
- Bu kitabın tavsiyelerine uyarak kendimi yoksulluktan kurtarabildim.
- The problem has arisen simply because you didn't follow my instructions.
- Sorun, talimatlarıma uymadığınız için ortaya çıkmıştır.
- I follow the law.
- Kanunlara uyarım.
- She is likely to refuse to follow his advice, because she does not like him.
- Muhtemelen onun tavsiyelerine uymayı reddedecek, çünkü ondan hoşlanmıyor.
- Please follow the nurse's directions.
- Lütfen hemşirenin talimatlarına uyun.
- Tom said he regretted not following Mary's advice.
- Tom Mary'nin tavsiyesine uymadığına pişman olduğunu söyledi.
- Tom never follows my advice.
- Tom asla tavsiyelerime uymaz.
- Why didn't you follow my advice?
- Neden tavsiyeme uymadın?
- Tom decided to follow the advice he'd received.
- Tom aldığı tavsiyeye uymaya karar verdi.
- It was wise for you not to follow his advice.
- Onun tavsiyesine uymamanız akıllıcaydı.
- You should follow my advice and marry her.
- Tavsiyeme uyup onunla evlenmelisin.
- Everyone must follow my orders.
- Herkes emirlerime uymalıdır.
- I should've followed your advice.
- Tavsiyene uymalıydım.
- Tom should have followed Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesine uymalıydı.
- Follow all instructions.
- Tüm talimatlara uyun.
- I'll try to follow your advice.
- Tavsiyene uymaya çalışacağım.
- Tom could've followed us.
- Tom bize uyabilirdi.
- It is necessary for you to follow your mother's advice.
- Annenin tavsiyesine uyman lazım.
- I don't think you should follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uyman gerektiğini sanmıyorum.
- He should follow my advice.
- Benim tavsiyeme uymalı.
- Soldiers must follow orders.
- Askerler emirlere uymak zorundadır.
- I don't think you should follow Tom's advice.
- Bence Tom'un tavsiyesine uymamalısın.
- All members must follow these rules.
- Bütün üyeler bu kurallara uymak zorundadırlar.
- You may as well follow his advice.
- Siz de onun tavsiyesine uyabilirsiniz.
- He needs to follow my advice.
- Tavsiyeme uyması gerekiyor.
- If you want to set the rules, you'll have to follow them by yourself.
- Eğer kuralları siz koymak istiyorsanız, onlara bizzat uymanız gerekecektir.
- He would not follow my advice.
- Tavsiyelerime uymadı.
- As long as you live in my house, you'll follow my rules.
- Evimde yaşadığınız sürece kurallarıma uyacaksınız.
- It was sensible of you to follow her advice.
- Onun tavsiyesine uyman çok mantıklıydı.
- Follow my advice.
- Tavsiyeme uyun.
- You were wise not to follow his advice.
- Onun tavsiyesine uymamakla akıllılık ettin.
- I wish I had followed the doctor's advice.
- Keşke doktorun tavsiyesine uysaydım.
- I think Tom will follow your advice.
- Bence Tom tavsiyene uyacak.
- We followed orders.
- Emirlere uyduk.
- I'll follow her advice.
- Onun tavsiyesine uyacağım.
- You should follow your doctor's advice.
- Doktorunuzun tavsiyesine uymalısınız.
- You should follow his advice.
- Onun tavsiyelerine uymalısın.
- I tried to follow your instructions.
- Talimatlarınıza uymaya çalıştım.
- Tom should follow the doctor's advice.
- Tom doktorun tavsiyesine uymalı.
- You need to follow your mother's advice.
- Annenin tavsiyesine uymalısın.
- You must follow school rules.
- Okul kurallarına uymalısınız.
- I strongly suggest you follow her advice.
- Onun tavsiyesine uymanı şiddetle tavsiye ederim.
- Tom is going to follow my advice, I think.
- Tom tavsiyeme uyacak, sanırım.
- Tom will likely follow your advice.
- Tom büyük ihtimalle tavsiyene uyacak.
- You should ask your father for his advice and follow it.
- Babandan tavsiyesini istemeli ve ona uymalısın.
- Tell me whose advice to follow.
- Kimin tavsiyesine uyacağımı söyle.
- None of this would have been necessary if we had followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uysaydık bunların hiçbirine gerek kalmazdı.
- It is sensible of you to follow her advice.
- Onun tavsiyesine uyman çok mantıklı.
- If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
- Tavsiyeme uysaydın şu anda böyle bir çıkmazda olmazdın.
- She will probably refuse to follow his advice, because she doesn't like him.
- Muhtemelen onun tavsiyelerine uymayı reddedecekti, çünkü ondan hoşlanmıyordu.
- Ask your sister to follow your rules.
- Kız kardeşinden senin kurallarına uymasını iste.
- Tom has to follow our rules.
- Tom kurallarımıza uymak zorunda.
- Following traffic rules is important.
- Trafik kurallarına uymak önemlidir.
- I strongly suggest you follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymanı şiddetle öneririm.
- Tom refused to follow Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesine uymayı reddetti.
- You should follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymalısın.
- We have to follow their instructions.
- Onların talimatlarına uymak zorundayız.
- You need to follow your mother's advice.
- Annenin tavsiyesine uyman gerekir.
- Tom should've followed Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesine uymalıydı.
- I don't always follow instructions.
- Her zaman talimatlara uymam.
- I didn't follow instructions.
- Talimatlara uymadım.
- Tom didn't follow my advice.
- Tom tavsiyeme uymadı.
- All members must follow these rules.
- Tüm üyeler bu kurallara uymak zorundadır.
- I hope that you follow my advice.
- Umarım tavsiyeme uyarsın.
- I want you to follow orders.
- Emirlere uymanı istiyorum.
- Tom will follow my advice.
- Tom tavsiyeme uyacak.
- I'll follow her advice.
- Önerisine uyacağım.
- If you had not followed the doctor's advice then, you might be ill now.
- O zaman doktorun tavsiyesine uymamış olsaydınız, şimdi hasta olabilirdiniz.
- We cannot follow your plan any longer.
- Planınıza daha fazla uyamayız.
- We must follow the regulations.
- Yönetmeliklere uymalıyız.
- We must follow their instructions.
- Talimatlarına uymalıyız.
- Your logic doesn't follow.
- Mantığınıza uymuyor.
- You should follow the doctor's orders.
- Doktorun emirlerine uymalısın.
- You must follow school rules.
- Okul kurallarına uymalısın.
- You should follow the doctor's orders.
- Doktorun talimatlarına uyman gerekiyor.
- I won't follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymayacağım.
- I think Tom will follow your advice.
- Sanırım Tom tavsiyene uyacak.
- Tom didn't follow Mary's advice.
- Tom Mary'nin tavsiyelerine uymadı.
- I don't always follow instructions.
- Talimatlara her zaman uymuyorum.
- We have to follow the regulations.
- Kurallara uymalıyız.
- Things like this wouldn't happen to you if you'd follow my advice.
- Tavsiyeme uysaydınız böyle şeyler başınıza gelmezdi.
- I'll follow your advice.
- Tavsiyene uyacağım.
- You should follow my advice and marry her.
- Tavsiyeme uymalısın ve onunla evlenmelisin.
- I will follow your advice.
- Tavsiyene uyacağım.
- We have to follow the regulations.
- Kurallara uymak zorundayız.
- I wish that Tom would follow my advice.
- Keşke Tom tavsiyelerime uysa.
- We can't follow your plan any longer.
- Artık senin planına uyamayız.
- I didn't follow orders.
- Emirlere uymadım.
- All you have to do is follow his advice.
- Tek yapmanız gereken onun tavsiyelerine uymak.
- You must follow the regulations.
- Kurallara uymalısınız.
- If you want to set the rules, you'll have to follow them by yourself.
- Kuralları belirlemek istiyorsan, onlara kendin uymak zorunda kalacaksın.
- As long as you live in my house, you'll follow my rules.
- Benim evimde yaşadığın sürece kurallarıma uyacaksın.
- If I had followed Tom's advice, I wouldn't be having this problem.
- Tom'un tavsiyesine uysaydım, bu sorunu yaşıyor olmazdım.
- You may as well follow his advice.
- Onun tavsiyesine de uyabilirsin.
- He should follow my advice.
- Tavsiyeme uymalı.
- You should've followed Tom's orders.
- Tom'un emirlerine uymalıydın.
- I'll follow your instructions.
- Talimatlarına uyacağım.
- Tom doesn't have to follow our rules.
- Tom kurallarımıza uymak zorunda değil.
- She regretted that she had not followed his advice.
- Onun tavsiyesine uymadığı için pişman oldu.
- I'll follow Tom's recommendations.
- Tom'un tavsiyelerine uyacağım.
- It is sensible of you to follow her advice.
- Tavsiyesine uyman mantıklı.
- All you should do is follow his advice.
- Tek yapman gereken onun tavsiyesine uymak.
- You should follow the doctor's advice.
- Doktorun tavsiyesine uymalısın.
- Let's follow his advice.
- Tavsiyesine uyalım.
- Tom is likely going to follow your advice.
- Tom muhtemelen tavsiyenize uyacak.
- The police expect people to follow the law.
- Polis insanların yasalara uymasını bekliyor.
- Tom said he regretted not following Mary's advice.
- Tom, Mary'nin tavsiyesine uymadığı için pişman olduğunu söyledi.
- We have to follow their instructions.
- Talimatlarına uymak zorundayız.
- She is likely to refuse to follow his advice, because she does not like him.
- Ondan hoşlanmadığı için muhtemelen onun tavsiyesine uymayı kabul etmeyecek.
- Tom doesn't have to follow our rules.
- Tom bizim kurallarımıza uymak zorunda değil.
- I will try to follow your advice.
- Tavsiyene uymaya çalışacağım.
- You should've followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymalıydın.
- Tom is likely going to follow your advice.
- Tom muhtemelen tavsiyene uyacak.
- I should've followed your advice.
- Senin tavsiyene uymalıydım.
- We followed orders.
- Biz emirlere uyduk.
- She should follow the advice of her mother.
- Annesinin tavsiyesine uymalı.
- Please follow the school rules.
- Lütfen okul kurallarına uyunuz.
- I'll follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uyacağım.
- We don't have to follow them.
- Onlara uymak zorunda değiliz.
- I wish I had followed his instructions at that time.
- Keşke o zaman onun talimatlarına uysaydım.
- I hope you follow my advice.
- Umarım tavsiyeme uyarsın.
- Tom never follows my advice.
- Tom asla tavsiyeme uymaz.
- We must follow the regulations.
- Kurallara uymalıyız.
- If we'd followed Tom's advice, we wouldn't be having this problem now.
- Eğer Tom'un tavsiyesine uysaydık, şimdi bu sorunu yaşıyor olmazdık.
- All you should do is follow his advice.
- Hepinizin yapması gereken, onun tavsiyesine uymaktır.
- I didn't follow my own advice.
- Kendi tavsiyeme uymadım.
- You should have followed Mary's advice.
- Mary'nin tavsiyesine uymalıydın.
- I didn't follow Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesine uymadım.
- She should have followed Mary's advice.
- Mary'nin tavsiyesine uymalıydı.
- I strongly urge you to follow my advice.
- Tavsiyeme uymanızı şiddetle tavsiye ediyorum.
- Tom needs to follow my advice.
- Tom tavsiyeme uymalı.
- Your logic doesn't follow.
- Mantığınız uymuyor.
- Why don't you follow your diet?
- Neden diyetine uymuyorsun?
- Follow my advice.
- Tavsiyeme uy.
- Fadil decided to follow the commands of his superiors.
- Fadıl üstlerinin emirlerine uymaya karar verdi.
- Everyone must follow my orders.
- Herkes emirlerime uymalı.
- She advised him to take a rest, but he didn't follow her advice.
- Ona dinlenmesini tavsiye etti ama o tavsiyesine uymadı.
- I hope Tom will follow my advice.
- Tom'un tavsiyeme uyacağını umuyorum.
- If we'd followed Tom's advice, we wouldn't be having this problem now.
- Tom'un tavsiyesine uysaydık, şimdi bu sorunu yaşıyor olmazdık.
- It's necessary for all members to follow these rules.
- Tüm üyelerin bu kurallara uyması gerekli.
Show More (174)
|
| 4 |
follow |
uygulamak |
v. |
|
- You thought you were right to follow the procedure you adopted.
- Benimsediğiniz prosedürü uygulamakta haklı olduğunuzu düşündünüz.
- We have followed the textbook of democracy to the letter.
- Biz demokrasi kitabını harfiyen uyguladık.
- A good doctor follows his own directions.
- İyi bir doktor kendi yöntemlerini uygular.
- If Bob had listened to and followed my advice, everything would have gone better.
- Bob tavsiyelerimi dinleyip uygulasaydı, her şey daha iyi giderdi.
- Tom follows a paleo diet.
- Tom paleo diyeti uyguluyor.
- Follow the diet of joy.
- Sevinç diyetini uygulayın.
- I just followed the recipe.
- Tarifi uyguladım.
- Follow the diet of joy.
- Neşe diyetini uygulayın.
- I just followed your instructions.
- Talimatlarını uyguladım.
- If you want to be slim, follow this diet.
- Zayıflamak istiyorsanız, bu diyeti uygulayın.
- This custom is followed in most households.
- Bu gelenek çoğu evde uygulanır.
- If you follow this weight loss plan, it's guaranteed to work.
- Bu kilo verme planını uygularsanız, işe yarayacağı garanti.
- Good advice can't be followed if it isn't understood.
- İyi bir tavsiye anlaşılmazsa uygulanamaz.
- This tradition is followed in most households.
- Bu gelenek birçok evde uygulanır.
- This tradition is followed in most households.
- Bu gelenek çoğu evde uygulanıyor.
- Tom follows a strict vegan diet.
- Tom sıkı bir vegan diyeti uyguluyor.
- Tom failed to follow through on his plans.
- Tom planlarını uygulamakta başarısız oldu.
- Tom follows a low-carb diet.
- Tom düşük karbonhidrat diyeti uyguluyor.
- Be sure to follow these instructions exactly.
- Bu talimatları aynen uyguladığınızdan emin olun.
- It's important to follow a strict diet.
- Sıkı bir diyet uygulamak önemlidir.
- I followed the recipe.
- Tarifi uyguladım.
- I followed what you told me word for word.
- Bana söylediklerini kelimesi kelimesine uyguladım.
- I have no choice but to follow those orders.
- Bu emirleri uygulamaktan başka seçeneğim yok.
- I'm just following Tom's orders.
- Sadece Tom'un emirlerini uyguluyorum.
- What treatment are you following right now?
- Şu anda hangi tedaviyi uyguluyorsunuz?
Show More (22)
|
| 5 |
follow |
dinlemek |
v. |
|
- What I say now I say also with those in mind who dared not follow their conscience.
- Şimdi söylediklerimi, vicdanlarının sesini dinlemeye cesaret edemeyenleri de düşünerek söylüyorum.
- I should have followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesini dinlemem gerekirdi.
- Follow your heart.
- Kalbinin sesini dinle.
- She would not follow my advice.
- O, nasihatimi dinlemezdi.
- I couldn't decide what to do, so I just followed my heart.
- Ne yapacağıma karar veremedim, bu yüzden sadece kalbimin sesini dinledim.
- He would not follow my advice.
- O, tavsiyemi dinlemedi.
- If I were you, I'd follow Tom's advice.
- Yeinde olsam Tom'un nasihatını dinlerim.
- I need to follow my heart.
- Kalbimin sesini dinlemeliyim.
- I couldn't decide what to do, so I just followed my heart.
- Ne yapacağıma karar veremedim, bu nedenle sadece yüreğimi dinledim.
- I wish I had followed the doctor's advice.
- Keşke doktorun tavsiyesini dinleseydim.
- She should have followed Mary's advice.
- Onun, Mary'nin tavsiyesini dinlemesi gerekirdi.
- Tom didn't follow my advice.
- Tom tavsiyemi dinlemedi.
- If I were you, I'd follow his advice.
- Yerinde olsam, onun nasihatını dinlerim.
- He needs to follow my advice.
- O, benim tavsiyemi dinlemeli.
- Follow my advice.
- Sözümü dinle.
- I followed Tom's advice.
- Tom'un tavsiyesini dinledim.
- She would not follow my advice.
- Tavsiyemi dinlemedi.
- You should follow your doctor's advice.
- Doktorunuzun tavsiyesini dinlemelisiniz.
- I need to follow my heart.
- Kalbimi dinlemem gerek.
- If you had followed my advice, you wouldn't be in such a fix now.
- Eğer benim tavsiyemi dinleseydin böyle bir çıkmaz içinde olmazdın.
- All that you have to do is to follow his advice.
- Yapacağın tek şey onun tavsiyesini dinlemek.
- You should follow your teacher's advice.
- Öğretmeninin tavsiyesini dinlemelisin.
Show More (19)
|
| 6 |
follow |
anlamak |
v. |
|
- It is not my position, but I can follow their reasoning.
- Bu benim pozisyonum değil, ancak gerekçelerini anlayabiliyorum.
- I hope you can follow my line of reasoning, and, of course, therefore ask you to support me with your votes.
- Umarım benim mantığımı anlayabilirsiniz ve tabii ki bu nedenle oylarınızla beni desteklemenizi rica ediyorum.
- We were unable to follow his logic.
- Biz onun mantığını anlayamadık.
- Do you follow?
- Anlıyor musun?
- I'm sorry, I don't follow.
- Özür dilerim, anlayamadım.
- Sorry, I don't follow.
- Üzgünüm, anlayamadım.
- I cannot follow you.
- Seni anlayamıyorum.
- I don't quite follow you.
- Seni tam olarak anlamıyorum.
- I don't follow.
- Anlamıyorum.
- I don't quite follow you.
- Seni tam olarak anlayamadım.
- I could hardly follow what Jane said in her speech.
- Jane'nin konuşmasında söylediğini zor anlayabildim.
- I'm not sure I follow what you're saying.
- Ne dediğini anladığımdan emin değilim.
- I can't follow Tom's logic.
- Tom'un mantığını anlayamıyorum.
- I can't follow his logic.
- Onun mantığını anlayamıyorum.
Show More (11)
|
| 7 |
follow |
örnek almak |
v. |
|
- The French government should follow the example of the British government.
- Fransız hükümeti İngiliz hükümetini örnek almalıdır.
- All 15 Member States should follow Europe's example!
- 15 Üye Devletin tamamı Avrupa'yı örnek almalıdır!
- Sami should follow Layla's example.
- Sami, Layla'yı örnek almalı.
- Don't follow Tom's example.
- Tom'u örnek alma.
- Follow your sister's example.
- Kız kardeşini örnek al.
- My mother warned me not to follow in the footsteps of my brother.
- Annem, erkek kardeşimi örnek almamam konusunda beni uyardı.
- I follow my mom's example.
- Ben de annemi örnek alıyorum.
- Don't follow her example.
- Onu örnek almayın.
- Don't follow her example.
- Onu örnek alma.
- We should follow his example.
- Onu örnek almalıyız.
- Why don't you follow her example?
- Neden onu örnek almıyorsun?
- Don't follow her example.
- Onu kendine örnek alma.
- You should follow Tom's example.
- Tom'u örnek almalısın.
- I've always wanted to follow in your footsteps.
- Ben her zaman seni kendime örnek almak istedim.
Show More (11)
|
| 8 |
follow |
peşinden gitmek |
v. |
|
- Follow your dreams.
- Hayallerinin peşinden git.
- I'm following my passion.
- Tutkumun peşinden gidiyorum.
- Tom followed behind Mary, carrying two suitcases.
- Tom iki valiz taşıyarak Mary'nin peşinden gitti.
- Tom followed after Mary.
- Tom, Mary'nin peşinden gitti.
- Tom followed behind Mary, carrying two suitcases.
- Tom iki bavul taşıyarak Mary'nin peşinden gitti.
- The girl was always following her mother.
- Kız, daima annesinin peşinden gidiyordu.
- Follow your desire.
- Arzunun peşinden git.
- Mary says she will follow through on her ambitions.
- Mary hırslarının peşinden gideceğini söylüyor.
Show More (5)
|
| 9 |
follow |
ardından gelmek |
v. |
|
- We must therefore roundly condemn the repression and arrests which followed the death of the king.
- Bu nedenle kralın ölümünün ardından gelen baskı ve tutuklamaları şiddetle kınamalıyız.
- That sets a great example for the one-minute speeches to follow.
- Bu, ardından gelecek bir dakikalık konuşmalar için harika bir örnek teşkil ediyor.
- All the rest should follow on from that.
- Geri kalan her şey bunun ardından gelmelidir.
- The explosion that followed killed many people.
- Ardından gelen patlamada birçok insan öldü.
Show More (1)
|
| 10 |
follow |
takipçi olmak |
v. |
|
- That is a useful idea and we will certainly follow it up.
- Bu faydalı bir fikir ve kesinlikle takipçisi olacağız.
- We will then follow up on the basis of that particular debate.
- Daha sonra bu özel tartışma temelinde takipçi olacağız.
- We take it seriously, we will continue our discussions and we will definitely follow up.
- Bunu ciddiye alıyoruz, tartışmalarımıza devam edeceğiz ve kesinlikle takipçisi olacağız.
- Of course we will follow up the complaint we have received.
- Elbette bize ulaşan şikâyetin takipçisi olacağız.
Show More (1)
|
| 11 |
follow |
çıkmak |
v. |
|
- It follows logically from the Unesco declaration and we are studying it with interest.
- Bu, Unesco Bildirgesi'nden mantıksal olarak çıkmaktadır ve biz de bunu ilgiyle inceliyoruz.
- It follows logically from the Unesco declaration and we are studying it with interest.
- Bu, Unesco deklarasyonundan mantıksal olarak çıkmaktadır ve biz de bunu ilgiyle inceliyoruz.
- Tom followed the group out the door.
- Tom grubun peşinden kapıdan çıktı.
Show More (0)
|
| 12 |
follow |
(emirleri, talimatları) yerine getirmek |
v. |
|
- We must be prepared to follow through with that threat if everything else fails.
- Diğer her şey başarısız olursa bu tehdidi yerine getirmeye hazırlıklı olmalıyız.
- Tom failed to follow through on his plans.
- Tom planlarının gereğini yerine getiremedi.
- Fadil decided to follow the commands of his superiors.
- Fadıl üstlerinin emirlerini yerine getirmeye karar verdi.
Show More (0)
|
| 13 |
follow |
takip |
n. |
|
- What are we doing in terms of following up this conference?
- Bu konferansın takibi açısından ne yapıyoruz?
- I hope that he will also work hard on following up what we recommend today.
- Umarım kendisi de bugün önerdiğimiz hususların takibi konusunda sıkı bir şekilde çalışır.
Show More (-1)
|
| 14 |
follow |
sonucu çıkmak |
v. |
|
- It does not inevitably follow, though, that we need a European legislative instrument in order to do this.
- Ancak bunun için kaçınılmaz olarak bir Avrupa yasama aracına ihtiyacımız olduğu sonucu çıkmaz.
Show More (-2)
|
| 15 |
follow |
sürdürmek |
v. |
|
- In our view, following existing practice will promote streamlining.
- Bizim görüşümüze göre, mevcut uygulamaların sürdürülmesi kolaylaştırmayı teşvik edecektir.
Show More (-2)
|
| 16 |
follow |
beraberinde getirmek |
v. |
|
- We stand on the brink of enlargement and all the diverse needs that will follow from it.
- Genişlemenin ve bunun beraberinde getireceği çeşitli ihtiyaçların eşiğinde duruyoruz.
Show More (-2)
|
| 17 |
follow |
sonra gelmek |
v. |
|
- The words 'within the euro zone countries'should follow 'Stability Pact'.
- 'Euro bölgesi ülkeleri içerisinde' ifadesi 'İstikrar Paktı' ifadesinden sonra gelmelidir.
Show More (-2)
|
| 18 |
follow |
kavramak |
v. |
|
- We were unable to follow his logic.
- Onun mantığını kavrayamadık.
Show More (-2)
|
