1 |
frantic |
çıldırmış |
adj. |
|
- I know Tom is frantic.
- Tom'un çıldırdığını biliyorum.
- Tom was frantic.
- Tom çıldırmıştı.
- I'm frantic.
- Ben çıldırdım.
- Tom seemed to be frantic.
- Tom çıldırmış gibiydi.
- Tom is getting frantic.
- Tom çıldırıyor.
- No wonder you're frantic.
- Çıldırmana şaşmamalı.
- Tom is frantic.
- Tom çıldırdı.
Show More (4)
|
2 |
frantic |
çılgına dönmüş |
adj. |
|
- Tom was frantic, but Mary wasn't.
- Tom çılgına dönmüştü ama Mary dönmemişti.
- Tom's frantic.
- Tom çılgına döndü.
- Tom is getting frantic.
- Tom çılgına dönüyor.
- My cat became frantic as soon as the car began to move.
- Araba hareket etmeye başlar başlamaz kedim çılgına döndü.
- I was frantic.
- Çılgına dönmüştüm.
- Tom was frantic.
- Tom çılgına dönmüştü.
Show More (3)
|
3 |
frantic |
çılgınca |
adj. |
|
- I had a frantic rush to finish the project in time.
- Projeyi zamanında bitirmek konusunda çılgınca bir telaş yaşadım.
- Lieutenant Dan Anderson responded to the frantic 911 call.
- Teğmen Dan Anderson çılgınca 911 çağrısına cevap verdi.
- He made a frantic attempt to finish painting the fence before dark.
- Hava kararmadan önce çitleri boyamayı bitirmek için çılgınca bir girişimde bulundu.
- Tom made a frantic attempt to finish painting the fence before dark.
- Tom hava kararmadan önce çitleri boyamayı bitirmek için çılgınca bir girişimde bulundu.
Show More (1)
|
4 |
frantic |
çılgın |
adj. |
|
- I got frantic as you didn't call me.
- Beni aramadığın için çılgına döndüm.
- Tom seemed to be frantic.
- Tom çılgın görünüyordu.
Show More (0)
|
5 |
frantic |
aşırı heyecanlanmış |
adj. |
|
- I know Tom is frantic.
- Tom'un aşırı heyecanlanmış olduğunu biliyorum.
Show More (-2)
|