|
- So we do not need to go there.
- Bu yüzden oraya gitmemize gerek yok.
- This has been going on for three years, we have been asking him to go there for three years but he never responds to us.
- Bu üç yıldır devam ediyor, üç yıldır oraya gitmesini istiyoruz ama bize hiç cevap vermiyor.
- Should he go there within three years, four years or five years?
- Üç yıl, dört yıl ya da beş yıl içerisinde oraya gitmeli mi?
- In any case, we will not go there while the current situation persists.
- Her halükarda, mevcut durum devam ettiği sürece oraya gitmeyeceğiz.
- We'll go there and I'll tell them a thing or two.
- Oraya gideceğiz ve benim onlara bir çift lafım olacak.
- We'll go there and I'll tell them a thing or two.
- Oraya gideceğiz ve onlara bir iki şey söyleyeceğim.
- That is a danger zone; don't go there.
- Orası tehlikeli bir bölge; oraya gitmeyin.
- Tom is eager to go there.
- Tom oraya gitmek için istekli.
- I often go there.
- Ben sık sık oraya giderim.
- I'm going there now.
- Şimdi oraya gidiyorum.
- Tom is having trouble deciding whether or not to go there.
- Tom oraya gidip gitmemeye karar vermede zorluk yaşıyor.
- Everyone went there, didn't they?
- Herkes oraya gitti, değil mi?
- I think Tom will go there tomorrow.
- Sanırım Tom yarın oraya gidecek.
- If you don't want to go there, then we won't go there.
- Oraya gitmek istemiyorsanız, o halde biz de oraya gitmeyiz.
- It is necessary for you to go there immediately.
- Hemen oraya gitmen gerekli.
- I went there the other day, but it was gone.
- Geçen gün oraya gittim ama o gitmişti.
- It's too late to go there now.
- Artık oraya gitmek için çok geç.
- Is there any need for me to go there?
- Oraya gitmem gerekiyor mu?
- Tom doesn't have to go there unless he wants to.
- Tom istemediği sürece oraya gitmek zorunda değil.
- I'm glad you didn't go there by yourself.
- Tek başına oraya gitmediğine sevindim.
- I've decided to go there.
- Oraya gitmeye karar verdim.
- I'm going to go there with Tom.
- Tom'la birlikte oraya gideceğim.
- It's not likely that he went there.
- Oraya gitmiş olması mümkün değil.
- If Tom had gone there, I wouldn't have had to.
- Eğer Tom oraya gitseydi, ben gitmek zorunda kalmazdım.
- Tom told Mary not to go there.
- Tom, Mary'ye oraya gitmemesini söyledi.
- I want to go there as much as you do.
- Ben de en az senin kadar oraya gitmek istiyorum.
- I should've told Tom to go there.
- Tom'a oraya gitmesini söylemeliydim.
- The shop was closed when I went there.
- Oraya gittiğimde dükkân kapalıydı.
- You can go there in a boat.
- Bir tekne ile oraya gidebilirsin.
- She went there to swim.
- O, yüzmek için oraya gitti.
- I went there to talk to her.
- Onunla konuşmak için oraya gittim.
- Things might have turned out better if you hadn't gone there.
- Oraya gitmeseydin işler daha iyi olabilirdi.
- We're going there next week.
- Biz gelecek hafta oraya gidiyoruz.
- If you want to go there, I'm not going to try and stop you.
- Oraya gitmek istiyorsan seni durdurmaya çalışmayacağım.
- I think he needs to go there.
- Bence o oraya gitmeli.
- No one wants to go there.
- Hiç kimse oraya gitmek istemiyor.
- No one is allowed to go there.
- Kimsenin oraya gitmesine izin yok.
- The only thing you need to do is go there.
- Yapman gereken tek şey oraya gitmek.
- Tom wants to go there again.
- Tom tekrar oraya gitmek istiyor.
- Tom doesn't have to go there if he doesn't want to.
- Tom istemiyorsa oraya gitmek zorunda değil.
- It's expensive to go there.
- Oraya gitmek pahalı.
- I won't go there with you.
- Seninle oraya gitmeyeceğim.
- He will go there next month.
- Gelecek ay oraya gidecek.
- I think he must go there.
- Ben onun oraya gitmesi gerektiğini düşünüyorum.
- The good way to know a foreign country is to go there.
- Yabancı bir ülkeyi tanımanın en iyi yolu oraya gitmektir.
- This time you must go there.
- Bu defa oraya gitmelisin.
- I regret that I didn't go there.
- Oraya gitmediğim için pişmanım.
- He was afraid to go there.
- O, oraya gitmeye korkuyordu.
- Tom told me not to go there.
- Tom bana oraya gitmememi söyledi.
- We often go there.
- Genellikle oraya gideriz.
- Tom isn't allowed to go there.
- Tom'un oraya gitmesine izin yok.
- I had intended to go there.
- Oraya gitmeye niyetliydim.
- I should go there sometime.
- Bir ara oraya gitmeliyim.
- Tom forced me to go there.
- Tom beni oraya gitmeye zorladı.
- Tom insisted on going there.
- Tom oraya gitmek için ısrar etti.
- She went there last summer.
- O, geçen yaz oraya gitti.
- Tom didn't go there yesterday.
- Tom dün oraya gitmedi.
- Tom didn't have the courage to go there by himself.
- Tom'un tek başına oraya gitmek için cesareti yoktu.
- You need not go there if you don't want to go.
- Eğer gitmek istemiyorsan oraya gitmene gerek yok.
- Tom doesn't need to go there unless he wants to.
- Tom'un istemediği sürece oraya gitmesine gerek yok.
- No one is allowed to go there.
- Hiç kimsenin oraya gitmesine izin verilmiyor.
- All this talk of Egypt today makes me want to go there.
- Bugün Mısır hakkındaki tüm bu konuşma oraya gitmemi istetiyor.
- He is free to go there.
- Oraya gitmekte özgürdür.
- He decided to go there.
- Oraya gitmeye karar verdi.
- Tom told me not to go there anymore.
- Tom bana artık oraya gitmememi söyledi.
- Not every student went there yesterday.
- Her öğrenci dün oraya gitmedi.
- Tom isn't going there.
- Tom oraya gitmiyor.
- They made me go there.
- Beni oraya gitmeye zorladılar.
- I went there to talk to Tom.
- Tom'la konuşmak için oraya gittim.
- It's easy to understand why Tom wasn't allowed to go there.
- Tom'un neden oraya gitmesine izin verilmediğini anlamak kolay.
- He recommended that I go there.
- Oraya gitmemi tavsiye etti.
- Why don't you go there?
- Neden oraya gitmiyorsunuz?
- He was made to go there.
- Oraya gitmeye zorlandı.
- I'll never go there again.
- Bir daha asla oraya gitmeyeceğim.
- We had no choice but to go there.
- Oraya gitmekten başka seçeneğimiz yoktu.
- We never would have allowed Tom to go there by himself.
- Tom'un tek başına oraya gitmesine asla izin vermezdik.
- This time you must go there.
- Bu sefer oraya gitmelisin.
- I wanted to go there.
- Ben, oraya gitmek istedim.
- How long does it take to go there by bus?
- Otobüsle oraya gitmek ne kadar sürer?
- No students went there yesterday.
- Dün hiçbir öğrenci oraya gitmedi.
- Why did you go there?
- Neden oraya gittin?
- Tom says I don't need to go there unless I want to.
- Tom, ben istemedikçe oraya gitmeme gerek olmadığını söylüyor.
- I don't want to go there.
- Oraya gitmek istemiyorum.
- They did not go there.
- Onlar oraya gitmedi.
- I'd really like to go there.
- Oraya gitmeyi gerçekten çok istiyorum.
- I'm too busy to go there.
- Oraya gidemeyecek kadar meşgulüm.
- No students went there yesterday.
- Hiçbir öğrenci dün oraya gitmedi.
- I'm not allowed to go there.
- Oraya gitmeye iznim yok.
- Even though it meant risking danger, he decided to go there.
- Bu, tehlikeyi göze almak anlamına gelse bile, o oraya gitmeye karar verdi.
- You have no right to go there.
- Oraya gitmeye hakkın yok.
- I went there recently.
- Son zamanlarda oraya gittim.
- How often do you go there?
- Ne sıklıkta oraya gidersin?
- She did not go there.
- O, oraya gitmedi.
- He will go there next month.
- Bir dahaki ay oraya gidecek.
- Tom says he will never go there again.
- Tom bir daha asla oraya gitmeyeceğini söylüyor.
- Tell me why you want to go there.
- Neden oraya gitmek istediğini söyle.
- He will go there tomorrow.
- Yarın oraya gidecek.
- More than twenty boys went there.
- Yirmiden fazla erkek oraya gitti.
- You don't intend going there, do you?
- Oraya gitmeyi düşünmüyorsun, değil mi?
- I was allowed to go there on condition that I came back by five o'clock.
- Beşe kadar geri gelmem şartıyla oraya gitmeme izin verildi.
- I'll go there at 10.
- Saat 10'da oraya gideceğim.
- I don't think you should go there.
- Oraya gitmen gerektiğini sanmıyorum.
- I think Tom will go there tomorrow.
- Tom'un yarın oraya gideceğini düşünüyorum.
- Tom will go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gidecek.
- Go there tomorrow!
- Yarın oraya git!
- You don't want to go there.
- Oraya gitmek istemiyorsun.
- Tom doesn't have to go there unless he wants to.
- Tom istemedikçe oraya gitmek zorunda değil.
- She insisted on my going there.
- Oraya gitmem için ısrar etti.
- I think you should go there.
- Bence oraya gitmelisin.
- If Tom went there yesterday, he probably won't go again today.
- Tom dün oraya gittiyse, muhtemelen bugün de gitmeyecektir.
- I don't know whether my going there is worthwhile.
- Oraya gitmemin faydalı olup olmadığını bilmiyorum.
- I don't think you should go there.
- Bence oraya gitmemelisin.
- I go there as often as I can.
- Oraya gidebildiğim kadar sık giderim.
- I still go there once a week.
- Hala haftada bir oraya gidiyorum.
- We'll go there next week.
- Haftaya oraya gideceğiz.
- I won't go there anymore.
- Ben artık oraya gitmeyeceğim.
- No one wants to go there.
- Kimse oraya gitmek istemiyor.
- I don't know whether my going there is worthwhile.
- Oraya gidip gitmemem zaman harcamaya değer mi bilmiyorum.
- I went there the day before yesterday.
- Önceki gün oraya gittim.
- I want to go there once more.
- Ben bir kez daha oraya gitmek istiyorum.
- Why don't we go there today?
- Neden bugün oraya gitmiyoruz?
- I won't let you go there.
- Ben oraya gitmene izin vermeyeceğim.
- He was afraid to go there.
- Oraya gitmekten korkuyordu.
- Do you deny that you went there?
- Oraya gittiğinizi inkar mı ediyorsunuz?
- I was afraid to go there.
- Oraya gitmekten korktum.
- I think it is necessary for us to go there.
- Bence oraya gitmemiz gerekli.
- I think it is necessary for you to go there.
- Bence oraya gitmen gerekli.
- You need to go there immediately.
- Hemen oraya gitmelisin.
- We're not going there.
- Oraya gitmeyeceğiz.
- I'm not sure Tom and Mary both want to go there.
- Tom ve Mary'nin ikisinin de oraya gitmek istediğinden emin değilim.
- We insisted that he go there.
- Onun oraya gitmesinde ısrar ettik.
- Everyone's went there, no?
- Herkes oraya gitti, değil mi?
- Even if it rains tomorrow, I'll go there.
- Yarın yağmur yağsa bile oraya gideceğim.
- Tom is going to go there with me.
- Tom benimle oraya gidecek.
- It's me that went there yesterday.
- Dün oraya giden bendim.
- In my opinion, it would be better if you went there.
- Bence oraya gitsen daha iyi olur.
- It's easy to understand why Tom wasn't allowed to go there.
- Tom'un oraya gitmesine neden izin verilmediğini anlamak kolay.
- Didn't I warn you not to go there?
- Seni oraya gitmemen için uyarmadım mı?
- I was made to go there.
- Oraya gitmeye mecbur edildim.
- I've never been to Boston, and I don't intend to ever go there.
- Ben hiç Boston'a gitmedim ve oraya gitmek niyetinde değilim.
- Either you or Jane has to go there.
- Ya sen ya da Jane oraya gitmek zorundasınız.
- More than twenty boys went there.
- Yirmiden fazla erkek çocuğu oraya gitti.
- I can't go there.
- Oraya gidemem.
- Tom would never go there.
- Tom asla oraya gitmezdi.
- Will you permit me to go there?
- Oraya gitmeme izin verir misin?
- We're not actually going to go there, are we?
- Aslında oraya gitmeyeceğiz, değil mi?
- Do you want to go there now?
- Şimdi oraya gitmek ister misin?
- It takes two hours to go there by bus.
- Otobüsle oraya gitmek iki saat sürer.
- I never actually wanted to go there.
- Ben aslında asla oraya gitmek istemedim.
- Why on earth would you want to go there?
- Neden oraya gitmek istiyorsun ki?
- There is no one who wants to go there.
- Oraya gitmek isteyen kimse yok.
- Tom also has plans to go there.
- Tom'un da oraya gitme planları var.
- There is no way to go there.
- Oraya gitmenin hiçbir yolu yoktur.
- No one can stop me from going there.
- Kimse beni oraya gitmekten alıkoyamaz.
- I think he must go there.
- Bence oraya gitmeli.
- A sudden illness prevented him from going there.
- Ani bir hastalık oraya gitmesini engelledi.
- I need to go there.
- Oraya gitmem gerekiyor.
- He was told to remain standing all the way to go there.
- Oraya gitmek için yol boyunca ayakta kalması söylendi.
- You had wanted to go there for a long time, hadn't you?
- Sen uzun zamandır oraya gitmeyi istiyordun, değil mi?
- The question is who'll go there instead of Tom.
- Asıl soru, Tom'un yerine kimin oraya gideceği.
- I must go there.
- Oraya gitmeliyim.
- Why he wants to go there is beyond me.
- Neden oraya gitmek istediğini anlayamıyorum.
- It'll take at least one hour to go there.
- Oraya gitmek en az bir saat sürer.
- You had wanted to go there for a long time, hadn't you?
- Uzun zamandır oraya gitmek istiyordun, değil mi?
- You can go there if you want to.
- İstersen oraya gidebilirsin.
- We can't go there right now.
- Şu anda oraya gidemeyiz.
- I wouldn't want to go there with anybody except Tom.
- Tom hariç hiç kimseyle oraya gitmek istemezdim.
- Tom won't have to go there anymore.
- Tom artık oraya gitmek zorunda kalmayacak.
- We went there.
- Oraya gittik.
- I'm not allowed to go there.
- Oraya gitmeme izin verilmiyor.
- Now, where was Matthew Cuthbert going and why was he going there?
- Şimdi Matthew Cuthbert nereye gidiyordu ve neden oraya gidiyordu?
- Tom advised me to go there.
- Tom bana oraya gitmemi salık verdi.
- Hearing that his father's killer was in Italy, Tom was afraid to go there.
- Babasının katilinin İtalya'da olduğunu duyan Tom, oraya gitmekten korkuyordu.
- I think it is necessary for us to go there.
- Oraya gitmemizin gerekli olduğunu düşünüyorum.
- I've never had to go there before.
- Ben daha önce asla oraya gitmek zorunda kalmadım.
- I always wanted to go there.
- Hep oraya gitmek istemişimdir.
- Tom isn't going to let you go there.
- Tom oraya gitmene izin vermeyecek.
- I'll go there on Monday, too.
- Pazartesi ben de oraya gideceğim.
- It's too late to go there now.
- Şimdi oraya gitmek için çok geç.
- Either you or I have to go there.
- Ya sen ya da ben oraya gitmek zorundayız.
- I should go there sometime.
- Bir gün oraya gitmeliyim.
- You have to go there, even if you don't want to.
- İstemesen bile oraya gitmek zorundasın.
- You don't need to go there.
- Oraya gitmene gerek yok.
- I was afraid to go there.
- Oraya gitmeye korkuyordum.
- We never should've gone there.
- Asla oraya gitmemeliydik.
- Tom won't let you go there.
- Tom oraya gitmenize izin vermeyecek.
- I'll go there if you go there.
- Sen oraya gidersen ben de oraya giderim.
- Yes, I think you should go there.
- Evet, bence oraya gitmelisin.
- Go there and talk to him.
- Oraya git ve onunla konuş.
- You can't go there.
- Oraya gidemezsiniz.
- I didn't ask her to go there.
- Ben onun oraya gitmesini istemedim.
- He told me to go there at once.
- Bana derhal oraya gitmemi söyledi.
- Tom and I went there on our honeymoon.
- Tom ve ben balayımızda oraya gittik.
- I would really like to go there.
- Oraya gitmeyi gerçekten çok isterim.
- I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Bir kütüphane gördüğümde keşke zamanım olsa da oraya gidip içindeki her şeyi okuyana kadar kalsam diye düşünmeden edemiyorum.
- I thought we weren't going to go there.
- Oraya gitmeyeceğimizi sanıyordum.
- He told me that he had gone there.
- Bana oraya gittiğini söyledi.
- They have to go there at once.
- Onlar derhal oraya gitmek zorunda.
- Tom doesn't need to go there by himself.
- Tom'un tek başına oraya gitmesine gerek yok.
- He is very eager to go there.
- Oraya gitmeye çok hevesli.
- He recommended that I go there.
- O oraya gitmemi önerdi.
- I hardly ever go there anymore.
- Neredeyse hiç oraya gitmiyorum.
- Tom is having trouble deciding whether or not to go there.
- Tom oraya gidip gitmeme konusunda karar vermekte zorlanıyor.
- They did not go there.
- Oraya gitmediler.
- He was told to remain standing all the way to go there.
- Oraya gitmek için tüm yol boyunca ayakta kalması söylendi.
- He must go there tomorrow.
- Yarın oraya gitmeli.
- Did you really think I wouldn't find out that you went there last night?
- Dün gece oraya gittiğini öğrenmeyeceğimi mi sandın?
- She had gone there ten years before.
- On yıl önce oraya gitmişti.
- Tom is free to go there.
- Tom oraya gitmekte özgür.
- He made up his mind to go there.
- Oraya gitmeye karar verdi.
- I want you to go there.
- Oraya gitmeni istemiyorum.
- One of you two is going to have to go there.
- İkinizden biri oraya gitmek zorunda olacak.
- I want you to go there with Tom.
- Tom'la oraya gitmeni istiyorum.
- Is there any need for me to go there?
- Oraya gitmemi gerektirecek bir durum var mı?
- Maybe I shouldn't have gone there so late at night.
- Belki de gece o kadar geç saatte oraya gitmemeliydim.
- He went there ten years ago.
- On yıl önce oraya gitmiş.
- Can I go there now?
- Artık oraya gidebilir miyim?
- Why would I want to go there?
- Neden oraya gitmek isteyeyim ki?
- Why would they go there?
- Neden oraya gitsinler ki?
- He said that their principal would go there the next day.
- Müdürlerinin ertesi gün oraya gideceğini söyledi.
- If countries were named after the words you first hear when you go there, England would have to be called Damn It.
- Ülkeler, oraya gittiğinizde ilk duyduğunuz kelimelerle adlandırılsaydı, İngiltere'nin adının Damn It olması gerekirdi.
- I wasn't going to go there.
- Oraya gitmeyecektim.
- I went there recently.
- Geçenlerde oraya gittim.
- No one can keep me from going there.
- Kimse beni oraya gitmekten alıkoyamaz.
- Tom doesn't have to go there.
- Tom oraya gitmek zorunda değil.
- I will go there even if it rains.
- Yağmur yağsa bile oraya gideceğim.
- I'm going there today.
- Bugün oraya gidiyorum.
- She went there yesterday.
- O dün oraya gitti.
- Don't even go there.
- Oraya gitme bile.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
- Daha iyi maaş ve daha iyi çalışma koşulları için temizlik emekçileri grevine barış içinde yardım etmek için oraya gitmişti.
- Since we have no school tomorrow, I'm planning to go there.
- Yarın okulumuz olmadığı için oraya gitmeyi planlıyorum.
- He is brave enough to go there by himself.
- O tek başına oraya gitmek için yeterince cesur.
- Let's not go there today.
- Bugün oraya gitmeyelim.
- She insisted on going there.
- Oraya gitmek için ısrar etti.
- Why would Tom go there?
- Tom neden oraya gitsin ki?
- The heavy rain prevented them from going there.
- Şiddetli yağmur oraya gitmelerini engelledi.
- You don't have to go there.
- Siz oraya gitmek zorunda değilsiniz.
- It's better not to go there.
- Oraya gitmemek daha iyi.
- Tom went there to talk to Mary.
- Tom Mary ile konuşmak için oraya gitti.
- There's no point going there.
- Oraya gitmenin anlamı yok.
- You don't need to go there if you don't want to.
- İstemiyorsan oraya gitmene gerek yok.
- I'm not sure Tom and Mary both want to go there.
- Tom ve Mary'nin oraya gitmek istediğinden emin değilim.
- I asked Tom not to go there, but he went anyway.
- Tom'a oraya gitmemesini söyledim ama yine de gitti.
- I asked you not to go there.
- Oraya gitmemeni istedim.
- I had no choice but to go there.
- Oraya gitmekten başka seçeneğim yoktu.
- He had to go there.
- Oraya gitmek zorundaydı.
- I had no choice but to go there.
- Benim oraya gitmekten başka seçeneğim yoktu.
- No one goes there anymore.
- Artık kimse oraya gitmiyor.
- You need not go there if you don't want to go.
- Gitmek istemiyorsanız oraya gitmek zorunda değilsiniz.
- Will you permit me to go there?
- Oraya gitmeme izin verecek misiniz?
- Why would he want to go there?
- Neden oraya gitmek istesin ki?
- Tom went there instead of me.
- Tom benim yerime oraya gitti.
- Are you likely to go there?
- Muhtemelen oraya gidecek misin?
- Do you want to go there with us?
- Bizimle oraya gitmek ister misin?
- You don't have to go there.
- Oraya gitmek zorunda değilsiniz.
- I want to go there.
- Oraya gitmek istiyorum.
- One of you has to go there.
- Biriniz oraya gitmeli.
- I wouldn't go there on my own.
- Kendi başıma oraya gitmezdim.
- Will you go there?
- Oraya gidecek misin?
- He forced me to go there.
- Beni oraya gitmeye zorladı.
- Do you have to go there every day?
- Her gün oraya gitmek zorunda mısınız?
- Do you really want me to go there right now?
- Gerçekten şimdi oraya gitmemi istiyor musun?
- He is very eager to go there.
- Oraya gitmek için çok hevesli.
- Tom doesn't want to go there.
- Tom oraya gitmek istemiyor.
- I didn't ask Tom to go there.
- Tom'dan oraya gitmesini ben istemedim.
- I'm not going there.
- Ben oraya gitmiyorum.
- You have to go there whether you like it or not.
- İstesen de istemesen de oraya gitmek zorundasın.
- Why does Tom want to go there?
- Neden Tom oraya gitmek istiyor?
- I think we're ready to go there.
- Sanırım oraya gitmeye hazırız.
- He was reluctant to go there.
- O oraya gitmeye isteksizdi.
- I don't need to go there.
- Oraya gitmeme gerek yok.
- I could go there now.
- Ben şimdi oraya gidebilirim.
- He had no particular reason to go there.
- Oraya gitmek için özel bir nedeni yoktu.
- Didn't I warn you not to go there?
- Oraya gitmemen konusunda seni uyarmadım mı?
- I don't want to go there.
- Ben oraya gitmek istemiyorum.
- I had an unpleasant experience when I went there.
- Oraya gittiğimde tatsız bir deneyim yaşadım.
- I had gone there.
- Ben oraya gitmiştim.
- They went there.
- Oraya gittiler.
- I think he needs to go there.
- Bence oraya gitmesi gerekiyor.
- I've never had to go there before.
- Daha önce hiç oraya gitmek zorunda kalmamıştım.
- I went there with my aunt last month.
- Geçen ay teyzemle oraya gittim.
- Tom insisted that I go there with Mary.
- Tom Mary ile oraya gitmemi ısrar etti.
- We're not going there.
- Biz oraya gitmiyoruz.
- Either you or Jane has to go there.
- Ya sen ya da Jane oraya gitmek zorunda.
- Tom advised me to go there.
- Tom oraya gitmemi tavsiye etti.
- You'd better not go there - it'll bring nothing but harm, I tell you.
- Oraya gitmesen iyi olur - sana zarardan başka bir şey getirmez, sana söylüyorum.
- Is there any need for me to go there?
- Oraya gitmeme gerek var mı?
- You may go there.
- Oraya gidebilirsin.
- All you have to do is go there.
- Yapmanız gereken tek şey, oraya gitmek.
- He's not allowed to go there.
- Oraya gitmesine izin yok.
- Is there any other way to go there?
- Oraya gitmek için başka bir yol var mı?
- Do you want to go there now?
- Şimdi oraya gitmek istiyor musun?
- Don't even think of going there.
- Oraya gitmeyi aklından bile geçirme.
- Tom told me not to go there anymore.
- Tom, artık oraya gitmememi söyledi.
- Tom won't be going there.
- Tom oraya gitmeyecek.
- He made me go there.
- Beni oraya gitmeye zorladı.
- Tom was determined to go there.
- Tom oraya gitmek için kararlıydı.
- Who did Tom think would want to go there with him?
- Tom kimin onunla oraya gitmek isteyeceğini düşünüyordu?
- We made a point of his going there.
- Oraya gitmesini sağladık.
- I go there every year.
- Her yıl oraya giderim.
- All of them went there.
- Hepsi oraya gitti.
- We go there often.
- Biz sık sık oraya gideriz.
- You don't have to go there if you don't want to.
- İstemiyorsan oraya gitmek zorunda değilsin.
- Why else would Tom go there?
- Tom başka ne için oraya gitsin ki?
- It might have been better if you hadn't gone there.
- Oraya gitmeseydin daha iyi olabilirdi.
- Do I need to go there?
- Oraya gitmem gerekiyor mu?
- You had better not have gone there.
- Oraya gitmeseydin iyi olurdu.
- Tom won't let you go there.
- Tom oraya gitmene izin vermez.
- Tom didn't go there.
- Tom oraya gitmedi.
- I'm going there now.
- Ben şimdi oraya gidiyorum.
- Tom says I don't need to go there if I don't want to.
- Tom istemiyorsam oraya gitmeme gerek olmadığını söylüyor.
- Tom must go there.
- Tom oraya gitmeli.
- Don't even think of going there.
- Hatta oraya gitmeyi düşünme.
- You don't have to go there.
- Oraya gitmek zorunda değilsin.
- Tom is eager to go there.
- Tom oraya gitmeye hevesli.
- He went there as his father told him.
- Babasının dediği gibi oraya gitti.
- I regret going there.
- Oraya gittiğime pişmanım.
- Like fun he went there!
- Oraya gitmesi çok eğlenceli!
- I knew you'd go there.
- Oraya gideceğini biliyordum.
- I went there to talk to them.
- Onlarla konuşmak için oraya gittim.
- I went there to talk with Tom.
- Tom ile konuşmak için oraya gittim.
- It would be splendid if we could go there, wouldn't it?
- Biz oraya gidebilsek muhteşem olurdu, değil mi?
- We don't need to go there.
- Bizim oraya gitmemize gerek yok.
- Warn me never to go there again.
- Bir daha oraya gitmemem için beni uyar.
- Sami went there to pick Layla up.
- Sami, Layla'yı almak için oraya gitti.
- Ask them not to go there.
- Onlara oraya gitmemelerini söyle.
- Tom really wants to go there.
- Tom gerçekten oraya gitmek istiyor.
- Can I go there now?
- Şimdi oraya gidebilir miyim?
- You have to go there, even if you don't want to.
- Gitmek istemesen bile oraya gitmek zorundasın.
- I am to go there today.
- Bugün oraya gideceğim.
- Tom is going there next week.
- Tom gelecek hafta oraya gidecek.
- We couldn't go there because we didn't have a car.
- Arabamız olmadığı için oraya gidemedik.
- One of you has to go there.
- Birinizin oraya gitmesi gerekiyor.
- Mom wants to go there, but Dad wants to watch TV at home.
- Annem oraya gitmek istiyor ama babam evde televizyon izlemek istiyor.
- I'll go there if you go there.
- Eğer sen gidersen ben de oraya giderim.
- Nobody went there.
- Kimse oraya gitmedi.
- You must not go there with them.
- Onlarla birlikte oraya gitmemelisin.
- She said that she was eager to go there.
- Oraya gitmek için sabırsızlandığını söyledi.
- I don't intend to go there.
- Oraya gitmek istemiyorum.
- I wasn't able to talk Tom out of going there.
- Tom'u oraya gitmekten vazgeçiremedim.
- Tom went there last summer.
- Tom geçen yaz oraya gitti.
- One of you has to go there.
- İçinizden birinin oraya gitmesi gerekiyor.
- Let's go there.
- Oraya gidelim.
- Tom wanted to go there again.
- Tom yine oraya gitmek istedi.
- You didn't go there.
- Oraya gitmediniz.
- I remember when I used to go there.
- Oraya gittiğim zamanları hatırlıyorum.
- Tom didn't need to go there.
- Tom'un oraya gitmesine gerek yoktu.
- Things might've turned out better if you hadn't gone there.
- Oraya gitmeseydin her şey daha iyi olabilirdi.
- Aren't you going to go there?
- Oraya gitmeyecek misin?
- I shouldn't have gone there.
- Oraya gitmemeliydim.
- No one I know goes there anymore.
- Tanıdığım hiç kimse artık oraya gitmiyor.
- I'll go there at 10.
- Ben saat 10'da oraya gideceğim.
- Tom didn't want to go there after dark.
- Tom hava karardıktan sonra oraya gitmek istemedi.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to go there.
- Normal şartlar altında, Tom oraya gitmeyi asla kabul etmezdi.
- I'd rather stay here than go there.
- Oraya gitmektense burada kalmayı tercih ederim.
- Ever since I learned about the existence of the university, I wanted to go there.
- Üniversitenin varlığını öğrendiğimden beri oraya gitmek istiyordum.
- I can go there as long as I'm back before five.
- Beşten önce döndüğüm sürece oraya gidebilirim.
- Tom allowed me to go there.
- Tom oraya gitmeme izin verdi.
- I don't think I want to go there anymore.
- Artık oraya gitmek istediğimi sanmıyorum.
- I might go there with Tom.
- Tom'la oraya gidebilirim.
- I screwed up my courage and went there.
- Cesaretimi toplayıp oraya gittim.
- It's up to you to decide whether we'll go there or not.
- Oraya gidip gitmeyeceğimize karar vermek sana kalmış.
- It is necessary for you to go there.
- Oraya gitmeniz gerekli.
- It would be splendid if we could go there, wouldn't it?
- Oraya gidebilseydik muhteşem olurdu, değil mi?
- You can go there, but you'll need to be careful the whole time.
- Oraya gidebilirsin ama her zaman dikkatli olman gerekecek.
- Tom doesn't have to go there if he doesn't want to.
- Tom oraya gitmek istemiyorsa oraya gitmek zorunda değil.
- I object to going there.
- Oraya gitmeye itiraz ediyorum.
- It'll take no less than one hour to go there.
- Oraya gitmek bir saatten az sürmez.
- He forced me to go there.
- O beni oraya gitmeye zorladı.
- Tom won't let Mary go there.
- Tom, Mary'nin oraya gitmesine izin vermeyecek.
- Tom didn't have to go there if he didn't want to.
- Tom istemiyorsa oraya gitmek zorunda değildi.
- By the way, what time will you go there?
- Bu arada, ne zaman oraya gideceksin?
- Tom told me not to go there.
- Tom oraya gitmememi söyledi.
- I wouldn't go there today if I were you.
- Yerinde olsam bugün oraya gitmezdim.
- I didn't ask her to go there.
- Oraya gitmesini ben istemedim.
- He rarely went there.
- O, nadiren oraya giderdi.
- I can't believe Tom won't let us go there.
- Tom'un oraya gitmemize izin vermeyeceğine inanamıyorum.
- Because he is wealthy, he can go there.
- Zengin olduğu için oraya gidebilir.
- I regret that I didn't go there.
- Ben oraya gitmediğime pişmanım.
- We went there for a week.
- Bir haftalığına oraya gittik.
- We couldn't go there because we didn't have a car.
- Biz bir arabamız olmadığı için oraya gidemedik.
- I didn't ask them to go there.
- Onların oraya gitmesini istemedim.
- He went there.
- O da oraya gitti.
- Because he was wealthy, he was able to go there.
- Varlıklı olduğu için oraya gidebildi.
- Do we really have to go there?
- Gerçekten oraya gitmek zorunda mıyız?
- I'm glad we didn't go there because there were some localized heavy rain showers.
- Bazı lokal şiddetli yağmur sağanaklarından dolayı oraya gitmediğimize sevindim.
- Tom went there to learn French.
- Tom Fransızca öğrenmek için oraya gitti.
- I was supposed to go there last summer.
- Geçen yaz oraya gidecektim.
- You went there.
- Oraya gittin.
- In retrospect, I probably shouldn't have gone there with her.
- Geriye dönüp baktığımda, muhtemelen onunla oraya gitmemeliydim.
- Tom doesn't want to go there again.
- Tom tekrar oraya gitmek istemiyor.
- There's no point going there.
- Oraya gitmenin bir anlamı yok.
- We'll go there next week.
- Gelecek hafta oraya gideceğiz.
- Didn't I tell you not to go there?
- Sana oraya gitme demedim mi?
- He had to go there.
- O oraya gitmek zorundaydı.
- I think we should go there.
- Sanırım oraya gitmeliyiz.
- It is no use going there.
- Oraya gitmenin bir faydası yok.
- I think that someone went there.
- Sanırım birisi oraya gitti.
- I couldn't go there today.
- Bugün oraya gidemezdim.
- Because he is wealthy, he can go there.
- Zengin olduğu için, oraya gidebilir.
- She advised me to go there.
- Oraya gitmemi tavsiye etti.
- I'm going there whether you're going or not.
- Sen gitsen de gitmesen de ben oraya gideceğim.
- I'd love to go there one day.
- Bir gün oraya gitmeyi çok isterim.
- I have been warned against going there.
- Oraya gitmemem konusunda uyarıldım.
- All this talk of Egypt today makes me want to go there.
- Bugün Mısır'la ilgili tüm bu konuşmalar bende oraya gitme isteği uyandırdı.
- He said that I must go there.
- Oraya gitmem gerektiğini söyledi.
- Tom went to Boston without even telling me he was planning to go there.
- Tom oraya gitmeyi planladığını bana bile söylemeden Boston'a gitti.
- Go there and talk to her.
- Oraya git ve onunla konuş.
- What shall I wear when going there?
- Oraya giderken ne giymeliyim?
- Would you like me to go there with you?
- Seninle oraya gitmemi ister misin?
- He was brave enough to go there alone.
- Tek başına oraya gidecek kadar cesurdu.
- The snow prevented me from going there.
- Kar oraya gitmemi engelledi.
- I'll never go there.
- Ben asla oraya gitmeyeceğim.
- There is no one who wants to go there.
- Oraya gitmek isteyen hiç kimse yok.
- Did you really go there?
- Gerçekten oraya gittin mi?
- Tom didn't have to go there with Mary.
- Tom, Mary ile oraya gitmek zorunda değildi.
- Tom went there by himself.
- Tom tek başına oraya gitti.
- I'd love to go there one day.
- Bir gün oraya gitmek istiyorum.
- Tom won't go there.
- Tom oraya gitmeyecek.
- She advised him to go there.
- Oraya gitmesini tavsiye etti.
- Whether we like it or not, we have to go there.
- Hoşumuza gitse de gitmese de oraya gitmek zorundayız.
- I think it is necessary for them to go there.
- Bence onların oraya gitmesi gerekli.
- Do I need to go there?
- Oraya gitmeme gerek var mı?
- One of you has to go there.
- Birinizden biriniz oraya gitmek zorunda.
- I went there the day before yesterday.
- Dünden önceki gün oraya gittim.
- I stopped going there long ago.
- Oraya gitmeyi uzun zaman önce bıraktım.
- Either you or she has to go there.
- Ya sen ya da o oraya gitmek zorunda.
- I made up my mind to go there.
- Oraya gitmeye karar verdim.
- Dan didn't even want to go there.
- Dan oraya gitmek bile istemedi.
- I have no desire to go there.
- Oraya gitmeye hiç niyetim yok.
- I went there to talk to him.
- Onunla konuşmak için oraya gittim.
- Ask him not to go there.
- Ona oraya gitmemesini söyle.
- Are you afraid to go there?
- Oraya gitmekten korkuyor musun?
- I'll go there for you.
- Senin için oraya gideceğim.
- I always wanted to go there.
- Ben her zaman oraya gitmek istedim.
- If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Okul zorunlu olmasa, oraya gitmekten vazgeçerim.
- Don't you dare go there.
- Sakın oraya gitme.
- Tom also has plans to go there.
- Oraya gitmek için Tom'un da planları var.
- Is there any other way to go there?
- Oraya gitmenin başka bir yolu var mı?
- I gave Tom clear orders not to go there.
- Tom'a oraya gitmemesi için açık emirler verdim.
- If Tom went there yesterday, he probably won't go again today.
- Tom dün oraya gittiyse, muhtemelen bugün tekrar gitmeyecek.
- Aren't you going there?
- Oraya gitmiyor musun?
- Tom goes there every day.
- Tom her gün oraya gidiyor.
- He had gone there to help garbage workers strike peacefully for better pay and working conditions.
- Çöp işçilerinin daha iyi ücret ve çalışma koşulları için barışçıl bir şekilde grev yapmalarına yardım etmek için oraya gitmişti.
- Must I go there at once?
- Hemen oraya gitmek zorunda mıyım?
- It is no use going there.
- Oraya gitmenin faydası yok.
- We must go there at least once a year.
- Biz yılda en az bir kere oraya gitmeliyiz.
- Tom had to go there yesterday.
- Tom dün oraya gitmek zorunda kaldı.
- I go there every day.
- Ben her gün oraya gidiyorum.
- Why would Tom want to go there?
- Neden Tom oraya gitmek istiyor?
- We can't go there.
- Oraya gidemeyiz.
- I went there.
- Ben oraya gittim.
- I think you should go there.
- Bence oraya gitmen gerekir.
- I want you to go there.
- Oraya gitmeni istiyorum.
- Tom decided to go there.
- Tom oraya gitmeye karar verdi.
- Is there any other way to go there?
- Oraya gitmek için herhangi başka yol var mı?
- I just saved Tom the trouble of going there himself.
- Tom'u oraya gitme zahmetinden kurtardım.
- I wouldn't want to go there if I were you.
- Yerinde olsam oraya gitmek istemezdim.
- It is necessary for you to go there immediately.
- Hemen oraya gitmeniz gerekiyor.
- I see why you don't want to go there.
- Niçin oraya gitmek istemediğini anlıyorum.
- Not all the students went there.
- Bütün öğrenciler oraya gitmedi.
- The heavy rain prevented them from going there.
- Şiddetli yağmur, onların oraya gitmesini engelledi.
- I go there on Monday.
- Pazartesi oraya gidiyorum.
- I asked you not to go there.
- Oraya gitmemeni söylemiştim.
- You can go there if you want to.
- Eğer istersen oraya gidebilirsin.
- You should not go there.
- Oraya gitmemelisin.
- You have wanted to go there for a long time, haven't you?
- Uzun zamandır oraya gitmek istiyordun, değil mi?
- We must go there whether we like it or not.
- İstesek de istemesek de oraya gitmeliyiz.
- You need not go there.
- Oraya gitmene gerek yok.
- He could not approve of my going there.
- Oraya gitmemi onaylayamazdı.
- Do you have to go there every day?
- Her gün oraya gitmek zorunda mısın?
- Did you really think I wouldn't find out that you went there last night?
- Dün gece oraya gittiğini anlamayacağımı gerçekten düşündün mü?
- You must go there immediately.
- Derhal oraya gitmelisin.
- The gardens are very beautiful in the spring,and we often go there.
- Bahçeler ilkbaharda çok güzeldir ve biz sık sık oraya gideriz.
- If you don't want to go there, then we won't go there.
- Oraya gitmek istemiyorsan, gitmeyiz.
- I have to go there.
- Oraya gitmem lazım.
- They went there.
- Onlar oraya gittiler.
- We don't need to go there.
- Oraya gitmemize gerek yok.
- I begged her not to go there.
- Oraya gitmemesi için ona yalvardım.
- I'm not going there.
- Oraya gitmiyorum.
- I really don't want to go there.
- Gerçekten oraya gitmek istemiyorum.
- I just went there to help.
- Yardım etmek için hemen oraya gittim.
- I'm glad we didn't go there because there were some localized heavy rain showers.
- Oraya gitmediğimize sevindim çünkü bazı yerel şiddetli sağanak yağışlar vardı.
- I often go there to meditate.
- Meditasyon yapmak için sık sık oraya giderim.
- I think it is necessary for them to go there.
- Sanırım onların oraya gitmesi gerekli.
- I couldn't possibly go there unless you went with me.
- Sen benimle gelmediğin sürece oraya gidemezdim.
- I won't go there anymore.
- Artık oraya gitmeyeceğim.
- I didn't want to go there.
- Oraya gitmek istemedim.
- We must go there whether we like it or not.
- Sevsek de sevmesek de oraya gitmemiz gerek.
- Tom said that he had to go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gitmek zorunda olduğunu söyledi.
- Are you likely to go there?
- Oraya gitme ihtimalin var mı?
- Tom insisted on going there.
- Tom oraya gitmekte ısrar etti.
- Tom isn't allowed to go there.
- Tom'un oraya gitmesine izin verilmez.
- Why would you want to go there if you don't have to?
- Mecbur değilsen neden oraya gitmek isteyesin ki?
- Tom might not want to go there.
- Tom oraya gitmek istemeyebilir.
- You shouldn't have gone there by yourself.
- Tek başına oraya gitmemeliydin.
- I went there today.
- Bugün oraya gittim.
- Why would Tom want to go there?
- Tom neden oraya gitmek istesin ki?
- I knew you'd go there.
- Oraya gideceğinizi biliyordum.
- Tom said he went there for a job.
- Tom iş için oraya gittiğini söyledi.
- I also went there.
- Ben de oraya gittim.
- Tom didn't need to go there alone.
- Tom'un tek başına oraya gitmesine gerek yoktu.
- If school wasn't obligatory, I would stop going there.
- Eğer okul zorunlu olmasaydı, oraya gitmeyi bırakırdım.
- Do you want to go there?
- Oraya gitmek istiyor musun?
- We hope that he can go there.
- Oraya gidebileceğini umuyoruz.
- He went there by himself.
- O, tek başına oraya gitti.
- Why would he decide not to go there?
- Neden oraya gitmemeye karar versin ki?
- Let's go there today.
- Bugün oraya gidelim.
- Tom is going there next week.
- Tom gelecek hafta oraya gidiyor.
- We insisted that he go there.
- Oraya gitmesi için ısrar ettik.
- He was reluctant to go there.
- Oraya gitmeye isteksizdi.
- I wish I hadn't gone there.
- Keşke oraya gitmeseydim.
- Ask Tom not to go there.
- Tom'a oraya gitmemesini söyle.
- Tom plans to go there by himself.
- Tom yalnız başına oraya gitmeyi planlıyor.
- Since he is rich, he can go there.
- Zengin olduğu için oraya gidebilir.
- Tell me why you want to go there.
- Niçin oraya gitmek istediğini bana söyle.
- Sami knew Layla was going there.
- Sami, Layla'nın oraya gideceğini biliyordu.
- You need not go there.
- Oraya gitmenize gerek yok.
- Tom wouldn't go there.
- Tom oraya gitmez.
- I go there three times a year.
- Yılda üç kez oraya giderim.
- All of them went there.
- Onların hepsi oraya gitti.
- Tom says I don't need to go there if I don't want to.
- Tom istemiyorsam oraya gitmek zorunda olmadığımı söyledi.
- I didn't ask you to go there.
- Oraya gitmeni ben istemedim.
- You must go there immediately.
- Hemen oraya gitmelisin.
- I didn't ask him to go there.
- Onun oraya gitmesini istemedim.
- Tom said he was afraid to go there.
- Tom oraya gitmeye korktuğunu söyledi.
- Since he is rich, he can go there.
- O zengin olduğu için, oraya gidebilir.
- The gardens are very beautiful in the spring,and we often go there.
- Bahçeler ilkbaharda çok güzel oluyor ve sık sık oraya gidiyoruz.
- I can't go there unless I go with Tom.
- Tom'la gitmezsem oraya gidemem.
- Lots of my friends are going there tonight.
- Birçok arkadaşım bu gece oraya gidiyor.
- I'll go there.
- Oraya gideceğim.
- Either one of you has to go there.
- İkinizden biri oraya gitmek zorunda.
- It isn't worthwhile going there.
- Oraya gitmeye değmez.
- I'll have to go there tomorrow.
- Yarın oraya gitmem gerekecek.
- I don't think I can stop Tom from going there.
- Tom'un oraya gitmesine engel olabileceğimi düşünmüyorum.
- I hope you know that the last thing I want to do is go there without your permission.
- Umarım yapmak istediğim son şeyin senin iznin olmadan oraya gitmek olduğunu biliyorsundur.
- You know we don't need to go there today, right?
- Bugün oraya gitmemize gerek olmadığını biliyorsun, değil mi?
- His ancestors went there from Ireland.
- Onun ataları İrlanda'dan oraya gitti.
- Tom didn't have the courage to go there alone.
- Tom'un tek başına oraya gitmek için cesareti yoktu.
- You didn't go there.
- Oraya gitmedin.
- I was made to go there.
- Oraya gitmek zorunda bırakıldım.
- Tom didn't want to go there.
- Tom oraya gitmek istemedi.
- Tom said he was afraid to go there.
- Tom oraya gitmekten korktuğunu söyledi.
- She didn't go there yesterday.
- O dün oraya gitmedi.
- Are you going to go there?
- Oraya gidecek misin?
- I avoid going there late at night.
- Gece geç saatlerde oraya gitmekten kaçınıyorum.
- I'm going there even if you don't go.
- Sen gitmesen bile ben oraya gidiyorum.
- Tom doesn't need to go there if he doesn't want to.
- Tom eğer istemiyorsa oraya gitmesine gerek yok.
- Even if it rains tomorrow, I'll go there.
- Yarın yağmur yağsa bile, oraya gideceğim.
- I never wanted to go there in the first place.
- Önceleri asla oraya gitmek istememiştim.
- Tom doesn't have to go there by himself.
- Tom tek başına oraya gitmek zorunda değildir.
- They have to go there at once.
- Hemen oraya gitmeliler.
- I'm not going there to socialize.
- Sosyalleşmek için oraya gitmiyorum.
- I went there on Monday.
- Pazartesi günü oraya gittim.
- I don't know whether I can go there or not.
- Oraya gidip gidemeyeceğimi bilmiyorum.
- Bill, don't go there!
- Bill, oraya gitme!
- I think we should go there.
- Bence oraya gitmeliyiz.
- I was allowed to go there on condition that I came back by five o'clock.
- Saat beşe kadar dönmem şartıyla oraya gitmeme izin verildi.
- There is no way to go there.
- Oraya gitmenin bir yolu yok.
- Tom wouldn't go there.
- Tom oraya gitmezdi.
- At any rate, you had better go there.
- Her halukârda, oraya gitsen iyi olur.
- He went there instead of his father.
- Babasının yerine oraya gitti.
- She begged him not to go there.
- Oraya gitmemesi için ona yalvardı.
- Let's go there on Monday.
- Pazartesi oraya gidelim.
- Why would I want to go there?
- Neden oraya gitmek istiyorum?
- I see why you don't want to go there.
- Neden oraya gitmek istemediğini anlıyorum.
- Because he was wealthy, he was able to go there.
- Zengin olduğu için oraya gidebildi.
- I don't know if she will go there with me.
- Onun benimle birlikte oraya gidip gitmeyeceğini bilmiyorum.
- I stopped going there.
- Oraya gitmeyi bıraktım.
- Nevertheless, I want to go there.
- Yine de oraya gitmek istiyorum.
- I won't let you go there.
- Oraya gitmene izin vermeyeceğim.
- Didn't I tell you not to go there?
- Sana oraya gitmemeni söylemedim mi?
- I'm afraid you can't go there.
- Korkarım oraya gidemezsiniz.
- You can't go there.
- Oraya gidemezsin.
- We could not go there because of the rain.
- Yağmur yüzünden oraya gidemedik.
- I stopped going there long ago.
- Uzun zaman önce oraya gitmeyi bıraktım.
- We're not allowed to go there.
- Oraya gitmemize izin verilmiyor.
- I'll have to go there tomorrow.
- Yarın oraya gitmek zorunda olacağım.
- He seldom went there.
- O, nadiren oraya giderdi.
- I wanted to go there with her, but I was too busy.
- Onunla oraya gitmek istedim ama çok meşguldüm.
- I have no desire to go there.
- Oraya gitmek için hiç arzum yok.
- He went there, never to return.
- Asla dönmemek üzere oraya gitti.
- I screwed up my courage and went there.
- Cesaretimi topladım ve oraya gittim.
- I'll go there on Monday, too.
- Ben de pazartesi oraya gideceğim.
- Now, where was Matthew Cuthbert going and why was he going there?
- Şimdi, Matthew Cuthbert nereye gidiyordu ve neden oraya gidiyordu?
- Nobody goes there anymore.
- Artık kimse oraya gitmiyor.
- She insisted on going there.
- O, oraya gitmekte ısrar etti.
- Tom doesn't need to go there unless he wants to.
- Tom gitmek istemedikçe oraya gitmesine gerek yok.
- At any rate, you had better go there.
- Her halükarda oraya gitseniz iyi olur.
- Tom didn't need to go there with Mary.
- Tom'un Mary ile oraya gitmesine gerek yoktu.
- Yes, I think you should go there.
- Evet, oraya gitmen gerektiğini düşünüyorum.
- Nobody goes there anymore.
- Artık hiç kimse oraya gitmiyor.
- I never see a library without wishing I had time to go there and stay till I had read everything in it.
- Bir kütüphane görüp de oraya gidip içindeki her şeyi okuyana kadar kalacak zamanım olmasını dilemeden asla edemem.
- Tom intends to go there.
- Tom oraya gitmek istiyor.
- I suggested that he go there at once.
- Derhal oraya gitmesini önerdim.
- I intend to go there.
- Oraya gitmek niyetindeyim.
- We shouldn't have gone there.
- Oraya gitmemeliydik.
- I won't go there.
- Ben oraya gitmeyeceğim.
- I went there with my aunt last month.
- Geçen ay teyzemle oraya gitmiştik.
- I don't think I can stop Tom from going there.
- Tom'un oraya gitmesini engelleyebileceğimi sanmıyorum.
- Do you deny that you went there?
- Oraya gittiğini inkar mı ediyorsun?
- Since we have no school tomorrow, I'm planning to go there.
- Yarın okul olmadığı için oraya gitmeyi planlıyorum.
- My kids used to go there.
- Çocuklarım oraya giderdi.
- I'll understand if you don't want to go there with me.
- Benimle oraya gitmek istemezseniz anlarım.
- I went there the other day, but it was gone.
- Geçen gün oraya gittim ama gitmişti.
- I knew Tom would go there.
- Tom'un oraya gideceğini biliyordum.
- There is no reason why I should go there.
- Oraya gitmemi gerektiren hiçbir neden yok.
- Tom said he wished that he hadn't gone there.
- Tom oraya gitmemiş olmayı dilediğini söyledi.
- Tom is free to go there.
- Tom oraya gitmekte özgürdür.
- He's encouraging me to go there.
- Oraya gitmem için beni cesaretlendiriyor.
- Let's go there on Monday.
- Pazartesi günü oraya gidelim.
- I won't let Tom go there.
- Tom'un oraya gitmesine izin vermeyeceğim.
- I'd like you to go there.
- Oraya gitmeni istiyorum.
- I went there for the purpose of meeting him.
- Onu karşılamak amacıyla oraya gittim.
- If Tom had gone there, I wouldn't have had to.
- Tom oraya gitmiş olsaydı, ben gitmek zorunda kalmazdım.
- It'll take at least one hour to go there.
- Oraya gitmek en az bir saat alır.
- Go there only.
- Sadece oraya git.
- She said that she was eager to go there.
- Oraya gitmek için istekli olduğunu söyledi.
- What do you say we go there?
- Oraya gitmeye ne dersin?
- Tom won't let us go there without him.
- Tom onsuz oraya gitmemize izin vermeyecek.
- I thought we weren't going to go there.
- Oraya gitmeyeceğimizi düşündüm.
- I knew Tom wouldn't go there if you didn't go with him.
- Sen onunla gitmezsen Tom'un oraya gitmeyeceğini biliyordum.
- There were but few who did not go there.
- Oraya gitmeyen çok az kişi vardı.
- Tom is going to go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gidecek.
- Tom warned Mary not to go there with John.
- Tom, Mary'yi John'la oraya gitmemesi için uyardı.
- Sami knew Layla was going there.
- Sami, Leyla'nın oraya gittiğini biliyordu.
- No one can keep me from going there.
- Kimse oraya gitmeme engel olamaz.
- I need to go there.
- Oraya gitmem gerek.
- Nobody I know goes there anymore because it's too crowded.
- Çok kalabalık olduğu için tanıdığım hiç kimse artık oraya gitmiyor.
- He could not approve of my going there.
- Oraya gitmemi onaylayamadı.
- We have never gone there.
- Biz asla oraya gitmedik.
- Do you really want to go there?
- Gerçekten oraya gitmek istiyor musun?
- We hope that he can go there.
- Biz onun oraya gidebileceğini umuyoruz.
- It might have been better if you hadn't gone there.
- Sen oraya gitmeseydin bu daha iyi olabilirdi.
- He advised me to go there.
- Bana oraya gitmemi tavsiye etti.
- I'm not sure Tom wants to go there.
- Tom'un oraya gitmek istediğinden emin değilim.
- You have no right to go there.
- Oraya gitmeye hakkınız yok.
- Even though it meant risking danger, he decided to go there.
- Tehlikeyi göze almak anlamına gelse de oraya gitmeye karar verdi.
- To tell the truth, I didn't go there.
- Gerçeği söylemek gerekirse, oraya gitmedim.
- Illness kept me from going there.
- Hastalık oraya gitmemi engelledi.
- We made him go there.
- Onu oraya gitmeye zorladık.
- We're not allowed to go there.
- Oraya gitmeye iznimiz yok.
- I would never go there.
- Asla oraya gitmezdim.
- He is eager to go there.
- O, oraya gitmek için istekli.
- We had no choice but to go there.
- Oraya gitmekten başka yolumuz yoktu.
- Mom wants to go there, but Dad wants to watch TV at home.
- Annem oraya gitmek istiyor ama babam evde TV izlemek istiyor.
- Ask her not to go there.
- Oraya gitmemesini söyle.
- Under normal circumstances, Tom would never agree to go there.
- Normal koşullar altında, Tom oraya gitmeyi asla kabul etmez.
- He told me to go there at once.
- Bana hemen oraya gitmemi söyledi.
- Since my mother was sick, I couldn't go there.
- Annem hasta olduğu için, oraya gidemedim.
- He went there as his father told him.
- Babasının ona söylediği gibi oraya gitti.
- What's the problem with me going there instead of you?
- Senin yerine benim oraya gitmemin ne sakıncası var?
- Tom intends to go there.
- Tom oraya gitmeye niyetli.
- The shop was closed when I went there.
- Oraya gittiğimde mağaza kapalıydı.
- Tom and I went there on our honeymoon.
- Tom ve ben balayımızda oraya gitmiştik.
- Tom says he won't go there anymore.
- Tom artık oraya gitmeyeceğini söylüyor.
- You had better not go there.
- Oraya gitmesen iyi olur.
- Don't go there.
- Oraya gitme.
- If you want to go there, I'm not going to try and stop you.
- Eğer oraya gitmek istiyorsan, seni durdurmaya çalışmayacağım.
- All you have to do is go there.
- Tek yapman gereken oraya gitmek.
- Tom didn't have to go there alone.
- Tom'un tek başına oraya gitmek zorunda değildi.
- Tom doesn't need to go there if he doesn't want to.
- Tom'un istemiyorsa oraya gitmesine gerek yok.
- No one can stop me from going there.
- Hiç kimse beni oraya gitmekten alıkoyamaz.
- Tom went there on business.
- Tom iş için oraya gitti.
- Nobody I know goes there anymore because it's too crowded.
- Tanıdığım kimse artık oraya gitmiyor çünkü çok kalabalık.
- I plan to go there.
- Ben oraya gitmeyi planlıyorum.
- He didn't go there.
- Oraya gitmedi.
- I won't let them go there.
- Onların oraya gitmesine izin vermeyeceğim.
- He is eager to go there.
- Oraya gitmeye çok hevesli.
- She didn't go there yesterday.
- Dün oraya gitmedi.
- I never actually wanted to go there.
- Aslında oraya gitmeyi hiç istemedim.
- I won't let them go there.
- Oraya gitmelerine izin vermeyeceğim.
- Tom said he'd go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gideceğini söyledi.
- He went there on business.
- O, iş için oraya gitti.
- Let's not go there.
- Oraya gitmeyelim.
- Where was Tom going and why was he going there?
- Tom nereye gidiyordu ve neden oraya gidiyordu?
- That child insisted on going there with his parents.
- O çocuk anne va babasıyla birlikte oraya gitmek için ısrar etti.
- What’s the best way to go there?
- Oraya gitmenin en iyi yolu nedir?
- I didn't ask him to go there.
- Oraya gitmesini ben istemedim.
- We went there.
- Biz oraya gittik.
- Tom went there to meet Mary.
- Tom Mary ile buluşmak için oraya gitti.
- Tell Tom that I'm not interested in going there with him.
- Tom'a onunla oraya gitmek istemediğimi söyle.
- Tom said that he had to go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gitmesi gerektiğini söyledi.
- Tom probably won't go there anymore.
- Tom muhtemelen artık oraya gitmeyecektir.
- I went there.
- Oraya gittim.
- We're going there next week.
- Gelecek hafta oraya gidiyoruz.
- When would Tom like to go there?
- Tom ne zaman oraya gitmek istiyor?
- I'm going to go there.
- Oraya gideceğim.
- I decided to go there.
- Oraya gitmeye karar verdim.
- I think it is necessary for you to go there.
- Oraya gitmenin gerekli olduğunu düşünüyorum.
- Why are you going there?
- Neden oraya gidiyorsun?
- Didn't he go there?
- Oraya gitmedi mi?
- I never wanted to go there in the first place.
- Zaten oraya gitmeyi hiç istememiştim.
- I plan to go there.
- Oraya gitmeyi planlıyorum.
- She went there yesterday.
- Dün oraya gitti.
- Don't go there now.
- Şimdi oraya gitme.
- It would have been better if you had not gone there.
- Oraya gitmeseydin daha iyi olurdu.
- To tell the truth, I didn't go there.
- Doğruyu söylemek gerekirse, oraya gitmedim.
- Tom probably won't go there anymore.
- Tom muhtemelen artık oraya gitmeyecek.
- I didn't ask you to go there.
- Ben oraya gitmeni istemedim.
- I don't want to go there.
- Oraya gitmek istemem.
- Go there now.
- Şimdi oraya gidin.
- You'd better not go there.
- Oraya gitmesen iyi olur.
- I intend to go there.
- Oraya gitmeye niyetliyim.
- He must go there tomorrow.
- Yarın oraya gitmek zorunda.
- I suggested that he go there at once.
- Hemen oraya gitmesini önerdim.
- I don't need to go there.
- Oraya gitmem gerekmiyor.
- I have to go there.
- Oraya gitmeliyim.
- Why would he decide not to go there?
- Niye oraya gitmemeye karar versin ki?
- Tom refused to go there.
- Tom oraya gitmeyi reddetti.
- It is up to you to decide whether we will go there or not.
- Oraya gidip gitmeyeceğimize karar vermek sana bağlı.
- Tom will have to go there.
- Tom oraya gitmek zorunda kalacak.
- I should go there.
- Oraya gitmeliyim.
- I wouldn't go there if I were you.
- Senin yerinde olsam oraya gitmem.
- I had gone there.
- Oraya gitmiştim.
- I didn't go there.
- Ben oraya gitmedim.
- I'm not going to go there.
- Oraya gitmeyeceğim.
- Lots of my friends are going there tonight.
- Arkadaşlarımın çoğu bu gece oraya gidiyor.
- He forgot his promise to go there.
- Oraya gitme sözünü unuttu.
- I object to going there.
- Oraya gitmeye karşıyım.
- What’s the best way to go there?
- Oraya gitmek için en iyi yol nedir?
- We could not go there because of the rain.
- Yağmurdan dolayı oraya gidemedik.
- I ought to go there, but I won't.
- Oraya gitmeliyim ama gitmeyeceğim.
- You don't intend going there, do you?
- Oraya gitmek istemiyorsun, değil mi?
- There is no reason why I should go there.
- Oraya gitmem için bir sebep yok.
- I think it's necessary for him to go there.
- Bence onun oraya gitmesi gerekli.
- I advised Tom to go there.
- Tom'a oraya gitmesini tavsiye ettim.
- I don't go there anymore.
- Artık oraya gitmiyorum.
- One of you two is going to have to go there.
- İkinizden birinin oraya gitmesi gerekecek.
- Tom was determined to go there.
- Tom oraya gitmeye kararlıydı.
- I've never been to Boston, but I plan to go there this summer.
- Boston'da hiç bulunmadım ama bu yaz oraya gitmeyi planlıyorum.
- I ought to go there, but I won't.
- Oraya gitmek zorundayım fakat gitmeyeceğim.
- Even though I didn't want to, I went there because I had to.
- İstemesem de oraya gittim çünkü gitmek zorundaydım.
- You went there.
- Oraya gitmiştin.
- He will have to go there.
- Oraya gitmek zorunda kalacak.
- I wouldn't go there if I were you.
- Yerinde olsam oraya gitmezdim.
- Tom had to go there.
- Tom oraya gitmek zorundaydı.
- I'd like to go there someday.
- Bir gün oraya gitmek istiyorum.
- You shouldn't have gone there without Tom.
- Tom olmadan oraya gitmemeliydin.
- I go there on Monday.
- Pazartesi günü oraya gidiyorum.
- You shouldn't go there by yourself.
- Tek başına oraya gitmemelisin.
- Tom has to go there tomorrow.
- Tom yarın oraya gitmek zorunda.
- I went there yesterday.
- Dün oraya gittim.
- He went there to learn English.
- İngilizce öğrenmek için oraya gitti.
- She must go there.
- O oraya gitmeli.
- Why does Tom want to go there?
- Tom neden oraya gitmek istiyor?
- Since my mother was sick, I couldn't go there.
- Annem hasta olduğu için oraya gidemedim.
- Sami went there Saturday night.
- Sami cumartesi gecesi oraya gitti.
- Are you sure that you want to go there?
- Oraya gitmek istediğinden emin misin?
- Tom didn't have to go there.
- Tom oraya gitmek zorunda değildi.
- I don't intend to go there.
- Oraya gitmeye niyetim yok.
- You need to go there immediately.
- Hemen oraya gitmeniz gerekiyor.
- You can go there.
- Oraya gidebilirsin.
- Tom went there yesterday.
- Tom dün oraya gitti.
- Why don't you go there?
- Neden oraya gitmiyorsun?
- She must go there.
- Oraya gitmeli.
- I didn't ask them to go there.
- Onlardan oraya gitmelerini istemedim.
- She did not go there.
- Oraya gitmedi.
- I should've told Tom to go there.
- Tom’a oraya gitmesini söylemem gerekirdi.
- Tom doesn't need to go there.
- Tom'un oraya gitmesine gerek yok.
- I can't believe Tom won't let us go there.
- Tom'un oraya gitmemize izin vermediğine inanamıyorum.
- First you say you'll go there, and then you say you'll come here.
- Önce oraya gideceğim diyorsun, sonra da buraya geleceğim diyorsun.
- I think it's necessary for him to go there.
- Onun oraya gitmesinin gerekli olduğunu düşünüyorum.
- Tom had no intention of going there by himself.
- Tom'un tek başına oraya gitmeye niyeti yoktu.
- What do you say we go there?
- Oraya gitmemize ne dersiniz?
- I wanted to go there.
- Oraya gitmek istedim.
- I won't go there.
- Oraya gitmeyeceğim.
- There were but few who did not go there.
- Oraya gitmeyen sadece birkaç kişi vardı.
- Do we have to go there?
- Oraya gitmek zorunda mıyız?
- You have to go there whether you like it or not.
- Hoşlansan da hoşlanmasan da oraya gitmek zorundasın.
- I was supposed to go there last summer.
- Geçen yaz oraya gitmem gerekiyordu.
- You shouldn't have gone there.
- Oraya gitmemeliydin.
Show More (770)
|
