| 1 |
heat |
sıcak |
n. |
|
- Many colleagues are finding it particularly difficult this week in the heat.
- Birçok meslektaşımız bu hafta sıcakta özellikle zorlanıyor.
- The short dry season has started and a blanket of heat has descended on the country.
- Kısa kurak mevsim başladı ve ülkenin üzerine sıcak bir örtü çöktü.
- For example, the smallest disruption in the balance of heat or cold could eliminate everything.
- Örneğin sıcak veya soğuk dengesindeki en ufak bir bozulma her şeyi ortadan kaldırabilir.
- As the earth grows warmer, widespread heat extremes become more and more likely.
- Dünya ısındıkça, aşırı uç sıcakların yaygınlaşması giderek daha olası hale geliyor.
- For example, the smallest disruption in the balance of heat or cold could eliminate everything.
- Örneğin, sıcak ya da soğuk dengesindeki en küçük bir bozulma her şeyi ortadan kaldırabilir.
- I walked for two hours in the afternoon heat.
- Öğleden sonra sıcağında iki saat yürüdüm.
- Layla died in prison of a heat attack.
- Layla hapishanede sıcak çarpmasından öldü.
- Don't go out in this heat without wearing a hat.
- Şapka giymeden bu sıcakta dışarı çıkma.
- He could not sleep because of the heat.
- Sıcaktan uyuyamadı.
- She couldn't stand the heat in the train.
- Trenin içindeki sıcağa dayanamadı.
- Tom collapsed because of the heat.
- Tom sıcak yüzünden çöktü.
- What's good for cold is also good for heat.
- Soğuk için iyi olan, sıcak için de iyidir.
- Milk goes sour in heat.
- Süt sıcakta ekşir.
- Milk goes sour in heat.
- Süt sıcakta bozulur.
- Why do you have to stay in London in this heat?
- Bu sıcakta neden Londra'da kalmak zorundasın?
- The meat spoiled because of the heat.
- Et sıcaktan bozuldu.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcak yüzünden pencereyi açıp uyudum.
- If you can't stand the heat, get out of the kitchen.
- Sıcağa dayanamıyorsan, mutfaktan çık.
- In this kind of heat, I just don't feel like doing anything.
- Bu sıcakta canım hiçbir şey yapmak istemiyor.
- How can you stand that fierce heat all day?
- Bütün gün o şiddetli sıcağa nasıl dayanabiliyorsun?
- Can you crank up the heat?
- Sıcağı açabilir misin?
- We are sweating in the heat.
- Sıcaktan terliyoruz.
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
- Hayat yağmur ve güneşten, kar ve sıcaktan, gök gürültüsü ve şimşekten, kış ve yazdan oluşur.
- Tom passed out from the heat.
- Tom sıcaktan bayıldı.
- He doesn't like the heat of the summer.
- Yazın sıcağını sevmez.
- I'm used to the heat.
- Sıcağa alışığım.
- I'm already accustomed to the heat of summer.
- Ben zaten yaz sıcağına alışkınım.
- I can't keep my coat on in this heat.
- Bu sıcakta ceketle duramıyorum.
- We can't last long in this heat.
- Bu sıcakta uzun süre dayanamayız.
- He doesn't like the heat of the summer.
- O yaz sıcağını sevmez.
- Tom is used to the heat.
- Tom sıcağa alışkın.
- We were sweating in the heat.
- Biz sıcakta terliyorduk.
- Walking to work in this heat is a bad idea.
- Bu sıcakta işe yürüyerek gitmek kötü bir fikir.
- I can't put up with the heat any longer.
- Sıcağa daha fazla katlanamam.
- I don't like the heat during the summer.
- Yazın sıcağı sevmiyorum.
- The heat was almost unbearable.
- Sıcak neredeyse dayanılmazdı.
- I cannot stand this heat.
- Bu sıcağa dayanamıyorum.
- I was accustomed to heat.
- Sıcağa alışmıştım.
- We couldn't play outdoors because of the intense heat.
- Aşırı sıcak nedeniyle dışarıda oynayamadık.
- Stores are closed in the afternoon because of the heat.
- Öğleden sonra sıcaktan dolayı mağazalar kapanıyor.
- He had no appetite because of the heat.
- Sıcaktan dolayı hiç iştahı yoktu.
- The fruits suffer the effect of heat.
- Meyveler sıcaktan etkilenir.
- Many runners passed out in the heat.
- Birçok koşucu sıcakta bayıldı.
- We are sweating in the heat.
- Biz sıcakta terliyoruz.
- He couldn't bear the heat.
- Sıcağı kaldıramadı.
- I'm used to the heat.
- Sıcağa alışkınım.
- How can you stand this heat?
- Bu sıcağa nasıl dayanabiliyorsun?
- Tom passed out because of the heat.
- Tom sıcak yüzünden bayıldı.
- During the winter, he complains about the cold and during the summer he complains about the heat.
- O, kış sırasında soğuktan ve yaz sırasında sıcaktan şikayet eder.
- I can't take the heat.
- Sıcağa dayanamıyorum.
- I'm not used to this heat.
- Bu sıcağa alışık değilim.
- He collapsed because of the heat.
- Sıcaktan dolayı yere yığıldı.
- Tom felt dizzy from the heat.
- Tom sıcaktan başının döndüğünü hissetti.
- Many runners passed out in the heat.
- Birçok koşucu sıcaktan bayıldı.
- I like the heat.
- Sıcağı sevdim.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcaktan dolayı pencereyi açık bırakarak uyudum.
- We're sweating in this heat.
- Bu sıcakta terliyoruz.
- Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaktan neredeyse bayılıyordu.
- I don't mind the heat.
- Sıcağa aldırmam.
- I don't mind the cold, but I can't stand the heat.
- Soğuk benim için sorun değil ama sıcağa dayanamıyorum.
- He collapsed because of the heat.
- Sıcak yüzünden bayıldı.
- Meat won't keep long in this heat.
- Et bu sıcakta uzun süre dayanmaz.
- How do you stand this heat?
- Bu sıcağa nasıl dayanıyorsun?
- I'm already accustomed to the heat of summer.
- Yazın sıcağına çoktan alıştım.
- This intense heat doesn't seem to bother you.
- Bu aşırı sıcak seni rahatsız etmiyor gibi görünüyor.
- He had no appetite because of the heat.
- Sıcak yüzünden iştahı yoktu.
- I can feel the heat from here.
- Sıcağı buradan hissedebiliyorum.
- The heat was terrible.
- Sıcak korkunçtu.
- Don't go out in this heat with a bare head.
- Bu sıcakta kafanıza bir şey takmadan dışarı çıkmayın.
- What with the heat and the humidity, he couldn't sleep well.
- Sıcak ve nem yüzünden iyi uyuyamadı.
- All the days of the earth, seedtime and harvest, cold and heat, summer and winter, night and day, shall not cease.
- Yeryüzünün bütün günleri, tohum zamanı ve hasat, soğuk ve sıcak, yaz ve kış, gece ve gündüz sona ermeyecek.
- I can't do it in this heat.
- Bu sıcakta onu yapamam.
- People seek escape from the heat of the town.
- İnsanlar kasabanın sıcağından kaçış yolu arıyor.
- She is sensitive to the heat.
- Sıcağa karşı hassas.
- Here is just like home, except for the heat.
- Burası tıpkı evim gibi, sıcak hariç.
- As I'm sensitive to heat, I can't live comfortably without air-conditioning in summer.
- Ben sıcağa karşı hassas olduğum için yazın klimasız rahat yaşayamıyorum.
- People seek escape from the heat of the town.
- İnsanlar şehrin sıcağından kaçmaya çalışıyor.
- I don't like studying in this heat.
- Bu sıcakta ders çalışmayı sevmiyorum.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcak dayanılmaz.
- Tom says he can't put up with the heat any longer.
- Tom bu sıcağa daha fazla dayanamayacağını söylüyor.
- Soles of the feet are insensitive to heat and cold.
- Ayakların tabanları, sıcağa ve soğuğa karşı duyarsızdır.
- The heat was so intense that I fainted.
- Sıcak o kadar şiddetliydi ki bayılmışım.
- You'll eventually get used to the heat.
- Eninde sonunda sıcağa alışacaksın.
- The heat was suffocating.
- Sıcak boğucuydu.
- Soles of the feet are insensitive to heat and cold.
- Ayak tabanları sıcağa ve soğuğa karşı duyarsızdır.
- During the winter, he complains about the cold and during the summer he complains about the heat.
- Kış aylarında soğuktan, yaz aylarında ise sıcaktan şikayet ediyor.
- The heat's preventing me from sleeping.
- Sıcak uyumamı engelliyor.
- The heat was unbearable.
- Sıcak dayanılmazdı.
- I'm really fed up with this heat.
- Bu sıcaktan gerçekten bıktım.
- I couldn't stand the heat.
- Sıcağa dayanamadım.
- He could not sleep because of the heat.
- Sıcaktan uyuyamıyordu.
- Why do you have to stay in London in this heat?
- Niçin bu sıcakta Londra'da kalmak zorundasın?
- We can't last long in this heat.
- Bu sıcakta fazla dayanamayız.
- The candy I had in my bag went mushy in the heat.
- Çantamda bulunan şekerleme, sıcakta eridi.
- Tom passed out because of the heat.
- Tom sıcaktan bayıldı.
- I don't mind the cold, but I can't stand the heat.
- Soğuğa aldırmıyorum ama sıcağa dayanamıyorum.
- He could not sleep because of the heat.
- Sıcaktan dolayı uyuyamadı.
- Tom said that the heat bothered Mary.
- Tom, sıcağın Mary'yi rahatsız ettiğini söyledi.
- Because of the heat, I slept with a window open.
- Sıcak yüzünden cam açık yattım.
- Don't go out in this heat without wearing a hat.
- Bu sıcakta şapka takmadan dışarı çıkma.
- The heat's driving me crazy.
- Sıcak beni deli ediyor.
- I don't like the heat.
- Sıcağı sevmiyorum.
- He couldn't bear the heat.
- Sıcağa dayanamadı.
- I'm used to the heat.
- Ben sıcağa alışığım.
- The worst thing about summer is the heat.
- Yazın en kötü yanı da sıcaktır.
- I can't do it in this heat.
- Bu sıcakta yapamam.
- We were sweating in the heat.
- Sıcaktan terliyorduk.
- I'm not afraid of cold, but I can't stand heat.
- Soğuktan korkmuyorum ama sıcağa dayanamıyorum.
- I like summer, but I can't stand the heat.
- Yazı severim ama sıcağa dayanamam.
- Walking to work in this heat isn't a good idea.
- Bu sıcakta yürüyerek işe gitmek iyi bir fikir değil.
- I like summer, but I can't stand the heat.
- Yazı severim ancak sıcağa katlanamam.
- He could not sleep because of the heat.
- Sıcak yüzünden uyuyamadı.
- The heat is overwhelming.
- Sıcak bunaltıcı.
- The asphalt was softened by the heat.
- Asfalt sıcaktan yumuşamıştı.
- Walking to work in this heat isn't a good idea.
- Bu sıcakta işe yürüyerek gitmek iyi bir fikir değil.
- He was affected by the heat.
- Sıcaktan etkilendi.
- Meat won't keep long in this heat.
- Bu sıcakta et fazla dayanmaz.
- I was accustomed to heat.
- Ben sıcağa alışkındım.
- He says he can't put up with the heat any longer.
- Sıcağa daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
- In the heat of the moment, Tom slapped Mary.
- O anın sıcağında, Tom Mary'ye tokat attı.
- He says he can't put up with the heat any longer.
- Sıcağa daha fazla dayanamadığını söylüyor.
- Tom complained about the heat.
- Tom sıcaktan şikayet etti.
- Stores are closed in the afternoon because of the heat.
- Mağazalar sıcak nedeniyle öğleden sonra kapalıdırlar.
- The heat's driving me mad.
- Sıcak beni deli ediyor.
- I can't stand this heat.
- Bu sıcağa dayanamıyorum.
- The heat kept me awake all night.
- Sıcak beni bütün gece uyutmadı.
- Tom says he can't even work in this heat.
- Tom bu sıcakta çalışamayacağını söylüyor.
Show More (124)
|
| 2 |
heat |
ısı |
n. |
|
- For the simple reason that electricity is a more elaborate form of energy which is obtained from heat.
- Basit bir nedenden dolayı elektrik, ısıdan elde edilen enerjinin daha ayrıntılı bir şeklidir.
- Recovery is basically a nice term for incineration; it is burning and then producing heat.
- Geri kazanım temelde yakma için kullanılan güzel bir terimdir; yakmak ve ardından ısı üretmektir.
- As has already been said, we have had heat for centuries.
- Daha önce de söylendiği gibi, yüzyıllardır ısıya sahibiz.
- Security installations on the site, such as video cameras and heat detectors, will be in place by the end of June.
- Sahada video kameralar ve ısı dedektörleri gibi güvenlik tesisatları Haziran ayı sonuna kadar yerleştirilmiş olacaktır.
- The population has no firewood and uses the heat of this lava stream for their cooking fires.
- Halkın yakacak odunu yok ve yemek pişirmek için bu lav akıntısının ısısını kullanıyor.
- Financial support should not be restricted just to CHP technology based on a useful heat demand.
- Mali destek sadece faydalı ısı talebine dayalı CHP teknolojisi ile sınırlandırılmamalıdır.
- Not bad, although the draught takes the heat out fast.
- Fena değil, gerçi cereyan ısıyı çabucak dağıtıyor.
- Not bad, although the draught takes the heat out fast.
- Fena değil, yine de hava akımı ısıyı hızlı bir şekilde dağıtıyor.
- Not bad, although the draught takes the heat out fast.
- Hava akımı ısıyı çabuk dağıtsa da, fena değil.
- Sunlight, heat, chemical reactions, and other various energy sources cause molecules to break down immediately.
- Güneş ışığı, ısı, kimyasal reaksiyonlar ve diğer çeşitli enerji kaynakları moleküllerin hemen parçalanmasına neden olur.
- In addition, the device regularly disinfects itself with heat.
- Ayrıca cihaz düzenli olarak kendini ısı yoluyla dezenfekte etmektedir.
- When it begins to pass, the body might feel cold due to the loss of heat.
- Geçmeye başladığında, ısı kaybı nedeniyle vücut soğuk hissedebilir.
- When we touch an object that is colder than our hand, our finger loses heat and therefore feels cold.
- Elimizden daha soğuk bir nesneye dokunduğumuzda parmağımız ısı kaybeder ve üşüme hissi oluşur.
- When it begins to pass, the body might feel cold due to the loss of heat.
- Geçmeye başladığında kişi ısı kaybı nedeniyle üşüme hissedebilir.
- In addition, the device regularly disinfects itself with heat.
- Ayrıca cihaz düzenli olarak ısıyla kendini dezenfekte ediyor.
- When we touch an object that is colder than our hand, our finger loses heat and therefore feels cold.
- Elimizden daha soğuk bir nesneye dokunduğumuzda parmağımız ısı kaybeder ve bu nedenle üşür.
- When we touch an object that is colder than our hand, our finger loses heat and therefore feels cold.
- Elimizden daha soğuk bir cisme dokunduğumuzda parmağımız ısı kaybeder ve dolayısıyla üşür.
- In addition, the device regularly disinfects itself with heat.
- Ayrıca cihaz kendisini düzenli olarak ısı ile dezenfekte etmektedir.
- A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
- Bir buhar makinesi onun vasıtasıyla ısının işe dönüştürüldüğü bir makinedir.
- A grill puts out a lot of heat.
- Bir ızgara çok fazla ısı verir.
- Heat was spread throughout the room by the electric stove.
- Elektrikli soba sayesinde ısı tüm odaya yayılırdı.
- A steam engine is a machine by means of which heat is transformed into work.
- Buhar makinesi, ısının işe dönüştürülmesine yarayan bir makinedir.
- Can you turn up the heat?
- Isıyı yükseltebilir misin?
- Life consists of rain and sunshine, of snow and heat, of thunder and lightning, and of winter and summer.
- Hayat yağmur ve güneş ışığı, kar ve ısı, gök gürültüsü ve şimşek ve de kış ve yazdan oluşur.
- Heat and light are necessary for our existence.
- Isı ve ışık varlığımız için gerekli.
- At what heat should I cook this?
- Bunu hangi ısıda pişirmeliyim?
- Could you please turn on the heat?
- Lütfen ısıyı açar mısın?
- Heat was spread throughout the room by the electric stove.
- Isı odanın her tarafına elektrik sobasıyla yayıldı.
- The heat was almost unbearable.
- Isı neredeyse dayanılmazdı.
- The sun gives light and heat.
- Güneş ışık ve ısı verir.
- What with the heat and the humidity, he couldn't sleep well.
- Isı ve nemden dolayı o iyi uyuyamadı.
- How can you stand this heat?
- Bu ısıya nasıl katlanabiliyorsun?
- She is sensitive to the heat.
- O, ısıya duyarlıdır.
- The sun is the eternal source of light, heat, and life.
- Güneş ışığın, ısının ve yaşamın ebedi kaynağıdır.
- Tom turned down the heat.
- Tom ısıyı düşürdü.
- I'm not used to this heat.
- Bu ısıya alışık değilim.
- Another interesting source of energy is the heat that can be recovered from radioactive waste material.
- Bir başka ilginç enerji kaynağı radyoaktif atık malzemeden elde edilen ısıdır.
- The sun gives us heat and light.
- Güneş bize ısı ve ışık verir.
- Heat expands most things.
- Isı bir çok şeyi genişletir.
- When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
- Ayılar uyurken ya da uzanırken, duruşları ısıdan kurtulmak mı yoksa onu korumak mı istediklerine bağlıdır.
- Every second, the Sun converts 4 million tons of its material into heat and light through the process of nuclear fusion.
- Güneş her saniye 4 milyon ton malzemesini nükleer füzyon süreciyle ısı ve ışığa dönüştürür.
- Heat is a form of energy.
- Isı bir enerji biçimidir.
- Nuclear power plants rely upon the fission of uranium to generate heat.
- Nükleer enerji santralleri ısı üretmek için uranyum fisyonuna dayanır.
- She couldn't stand the heat in the train.
- O, trendeki ısıya dayanamadı.
- The fruits suffer the effect of heat.
- Meyveler ısı etkisinden muzdarip.
- Heat turns ice into water.
- Isı buzu suya döndürür.
- Do not expose to heat or direct sunlight.
- Isıya veya doğrudan güneş ışığına maruz bırakmayın.
- Every second, the Sun converts 4 million tons of its material into heat and light through the process of nuclear fusion.
- Her saniye, Güneş malzemesinin 4 milyon tonunu nükleer füzyon sürecinde ısıya ve ışığa dönüştürür.
- Turn up the heat.
- Isıyı aç.
- Combustion liberates heat.
- Yanma ısıyı serbest bırakır.
- Do not expose to heat or direct sunlight.
- Isıya ya da güneş ışığına maruz kalma.
- A gas stove provides the most even heat for cooking.
- Gaz ocağı yemek pişirmek için en eşit ısıyı sağlamaktadır.
- The heat is intense.
- Isı yoğun.
- The sun gives us heat and light every day.
- Güneş bize her gün ısı ve ışık verir.
- The heat of the sun hardens clay.
- Güneşin ısısı kili sertleştirir.
- Could you please turn up the heat?
- Lütfen ısıyı açar mısın?
- Iron directs heat well enough.
- Demir ısıyı yeterince iyi iletir.
- When bears sleep or lie down, their postures depend on whether they want to get rid of heat or conserve it.
- Ayılar uyurken ya da uzanırken duruşları, ısıdan kurtulmak mı yoksa onu korumak mı istediklerine bağlıdır.
- Can you crank up the heat?
- Isıyı yükseltebilir misin?
- I turned up the heat.
- Isıyı yükselttim.
- The heat was suffocating.
- Isı boğucuydu.
- Goose down retains the heat.
- Kaz tüyü ısıyı korur.
- Heat turns ice into water.
- Isı buzu suya dönüştürür.
- A grill puts out a lot of heat.
- Bir ızgara çok ısı yayar.
- Combustion liberates heat.
- Yanma, ısıyı açığa çıkarır.
- Heat is a form of energy.
- Isı bir enerji şeklidir.
- Heat and light are necessary for our existence.
- Isı ve ışık, varlığımız için gereklidir.
- The sun gives us light and heat.
- Güneş bize ışık ve ısı verir.
- The sun gives us light and heat.
- Güneş bizi ışık ve ısı verir.
- The heat is on.
- Isı açık.
- Nuclear power plants rely upon the fission of uranium to generate heat.
- Nükleer enerji santralleri, ısı üretmek için uranyum fizyonuna dayanır.
- Iron transmits heat well.
- Demir ısıyı iyi iletir.
- Lightbulbs emit heat.
- Ampuller ısı yayar.
- Another interesting source of energy is the heat that can be recovered from radioactive waste material.
- Bir başka ilginç enerji kaynağı da, radyoaktif atık maddelerden geri kazanılabilen ısıdır.
- Heat expands most things.
- Isı çoğu şeyi genleştirir.
- Iron directs heat well enough.
- Ütü ısıyı yeterince iyi yönlendirir.
Show More (73)
|
| 3 |
heat |
ısıtmak |
v. |
|
- Stupid' energy would use electricity and gas to heat the air outside buildings rather than insulating the buildings.
- Aptal' enerji, binaları yalıtmak yerine binaların dışındaki havayı ısıtmak için elektrik ve gaz kullanır.
- Stupid' energy would use electricity and gas to heat the air outside buildings rather than insulating the buildings.
- "Aptal' enerji, binaları yalıtmak yerine binaların dışındaki havayı ısıtmak için elektrik ve gaz kullanır.
- This is similar to the way that the sun heats the earth.
- Bu, güneşin dünyayı ısıtmasına benzer.
- This is similar to the way that the sun heats the earth.
- Bu durum güneşin dünyayı ısıtmasına benzer.
- I'm not heating your house.
- Evini ısıtmayacağım.
- To turn cold water hot, one needs to heat it.
- Soğuk suyu sıcağa çevirmek için birinin onu ısıtması gerek.
- Please heat the water.
- Lütfen suyu ısıtın.
- Heat half a liter of broth.
- Yarım litre et suyu ısıt.
- I am heating the dinner.
- Akşam yemeğini ısıtıyorum.
- She heated the milk.
- Sütü ısıttı.
- She heated the milk.
- O, sütü ısıttı.
- Could you heat this dish?
- Bu yemeği ısıtabilir misin?
- I'm not heating your house.
- Evinizi ısıtmıyorum.
- Tom is heating the car.
- Tom arabayı ısıtıyor.
- I don't heat their house.
- Evlerini ısıtmıyorum.
- To turn cold water hot, one needs to heat it.
- Soğuk suyu sıcak yapmak için ısıtmak gerekir.
- She is heating water for the tea.
- O, çay için su ısıtıyor.
- How do you heat the house?
- Evi nasıl ısıtıyorsun?
- If you heat ice, it melts.
- Eğer buzu ısıtırsan, erir.
- If you heat ice, it melts.
- Eğer buzu ısıtırsanız, o erir.
- I heated one.
- Birini ısıttım.
- Please heat the water.
- Suyu ısıt lütfen.
- How do you heat the house?
- Evi nasıl ısıtıyorsunuz?
- I am heating the room.
- Odayı ısıtıyorum.
- I don't heat their house.
- Onların evini ısıtmam.
- Shall I heat your meal?
- Yemeğini ısıtayım mı?
- She's heating the water.
- O suyu ısıtıyor.
- Tom heated the milk.
- Tom sütü ısıttı.
- She's heating the water.
- Suyu ısıtıyor.
- I heated one.
- Ben bir tane ısıttım.
- Heat half a liter of broth.
- Yarım litre et suyunu ısıt.
- Have you ever heated the dinner?
- Hiç yemek ısıttın mı?
- She is heating water for the tea.
- Çay için su ısıtıyor.
- Could you heat this dish?
- Bu yemeği ısıtır mısınız?
- I am heating the dinner.
- Ben akşam yemeğini ısıtıyorum.
Show More (34)
|
| 4 |
heat |
sıcaklık |
n. |
|
- So, I want to see how our bodies cope with this blazing heat.
- Bu yüzden vücudumuzun bu yakıcı sıcaklıkla nasıI başa çıktığını görmek istiyorum.
- As the earth grows warmer, widespread heat extremes become more and more likely.
- Dünya ısındıkça aşırı sıcaklıkların yaygınlaşması ihtimali giderek artıyor.
- So, I want to see how our bodies cope with this blazing heat.
- Bu yüzden vücudumuzun bu kavurucu sıcaklıkla nasıl başa çıktığını görmek istiyorum.
- For example, the smallest disruption in the balance of heat or cold could eliminate everything.
- Mesela, sıcaklık ve soğukluk dengesindeki ufacık bir aksama her şeyi yok edebilir.
- The heat is terrible today.
- Bugün sıcaklık korkunç.
- The worst thing about summer is the heat.
- Yazla ilgili en kötü şey sıcaklık.
- In the heat of the moment, Tom slapped Mary.
- O anın sıcaklığıyla Tom, Mary'e tokat attı.
- Tom is used to the heat.
- Tom sıcaklığa alışkın.
- The heat of the furnace warmed the whole house.
- Fırının sıcaklığı tüm evi ısıtıyordu.
- I don't like studying in this heat.
- Bu sıcaklıkta çalışmayı sevmiyorum.
- This heat is unbearable.
- Bu sıcaklık dayanılmaz.
- I don't mind the heat.
- Sıcaklığı umursamıyorum.
- The heat kept me awake all night.
- Sıcaklık bütün gece beni uyanık tuttu.
- Tom says he can't put up with the heat any longer.
- Tom sıcaklığa daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
- The heat's preventing me from sleeping.
- Sıcaklık benim uyumamı engelliyor.
- Tom almost passed out from the heat.
- Tom sıcaklıktan dolayı neredeyse bayılacaktı.
- How do you stand this heat?
- Bu sıcaklığa nasıl dayanıyorsun?
Show More (14)
|
| 5 |
heat |
ısıtıcı |
n. |
|
- I turned on the heat.
- Isıtıcıyı açtım.
- Can you turn up the heat?
- Isıtıcıyı açabilir misin?
- You can't turn the heat off as long as the system is operating.
- Sistem çalıştığı sürece ısıtıcıyı kapatamazsınız.
- I turned up the heat.
- Isıtıcıyı açtım.
Show More (1)
|
| 6 |
heat |
ısınmak |
v. |
|
- As the sugar heats, the molecules break down and re-form into compounds with a characteristic color and flavor.
- Şeker ısındıkça, moleküller parçalanır ve karakteristik bir renk ve tada sahip bileşiklere dönüşürler.
- This room heats easily.
- Bu oda kolayca ısınıyor.
- This room heats easily.
- Bu oda kolayca ısınır.
Show More (0)
|
| 7 |
heat |
ateş |
n. |
|
- We gotta lose the heat, step on it!
- Ateşi düşürmeliyiz, gaza bas!
- Turn up the heat.
- Ateşi aç.
Show More (-1)
|
| 8 |
heat |
ısıtma |
n. |
|
- You can't turn the heat off as long as the system is operating.
- Sistem çalıştığı sürece ısıtmayı kapatamazsın.
Show More (-2)
|
| 9 |
heat |
ısıtma sistemi |
n. |
|
- It's minus six outside and the heating's on the blink.
- Dışarısı eksi altı derece ve ısıtma sistemi de sizlere ömür.
Show More (-2)
|
