| 1 |
innocence |
masumiyet |
n. |
|
- He managed to convince the jury of his innocence.
- Jüriyi masum olduğuna ikna etmeyi başardı.
- Our views about the innocence of children are usually traced back to the work of Rousseau.
- Çocukların masumiyetine ilişkin görüşlerimiz genellikle Rousseau'nun çalışmalarına kadar uzanmaktadır.
- The question of guilt or innocence was raised in one of the contributions but those are issues for courts.
- Katkılardan birinde suçluluk ya da masumiyet konusu gündeme getirildi ancak bunlar mahkemelerin konusudur.
- Tom believed in Mary's innocence.
- Tom, Mary'nin masumiyetine inanıyordu.
- She insisted on her innocence.
- Masumiyetinde ısrar etti.
- In due time, his innocence will be proven.
- Zamanı gelince, masumiyeti kanıtlanacak.
- We have specific proof of your innocence.
- Bizim masumiyetinle ilgili belirli bir kanıtımız var.
- I am convinced of her innocence.
- Onun masumiyetine inanıyorum.
- The lawyer doubted her innocence.
- Avukat onun masumiyetinden şüphe etti.
- This fact proves his innocence.
- Bu gerçek onun masumiyetini kanıtlıyor.
- She maintains her innocence.
- Masumiyetini koruyor.
- In due time, his innocence will be proved.
- Vakti geldiğinde, onun masumiyeti ispat edilecektir.
- Dan believed in Linda's innocence.
- Dan, Linda'nın masumiyetine inanıyordu.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şeydir.
- Sami's innocence remained in doubt.
- Sami'nin masumiyetinden şüphe ediliyordu.
- Tom will have a chance to prove his innocence.
- Tom'un masumiyetini kanıtlamak için bir şansı olacak.
- We have new evidence to prove Tom's innocence.
- Tom'un masumiyetini kanıtlamak için yeni delilimiz var.
- In Italy the child is a symbol of innocence.
- İtalya'da çocuk masumiyetin sembolüdür.
- The lawyer insisted on the client's innocence.
- Avukat müvekkilinin masumiyeti konusunda ısrar etti.
- Your red cheeks radiate innocence.
- Senin kırmızı yanakların masumiyet saçıyor.
- You must not take advantage of her innocence.
- Onun masumiyetinden yararlanmamalısın.
- Sami's defense proclaimed his innocence.
- Sami'nin savunması masumiyetini ilan etti.
- This fact proves her innocence.
- Bu gerçek onun masumiyetini kanıtlıyor.
- Tom is convinced of Mary's innocence.
- Tom Mary'nin masumiyetine ikna oldu.
- We have new evidence to prove Tom's innocence.
- Tom'un masumiyetini kanıtlayacak yeni delillerimiz var.
- I am convinced of your innocence.
- Senin masumiyetine inandım.
- The lawyer doubted her innocence.
- Avukat onun masumiyetinden şüphe ediyordu.
- Layla still maintained her innocence.
- Layla hala masumiyetini koruyordu.
- If my parents punished me for something I didn't do, I would tell them the truth and try to convince them of my innocence.
- Eğer ailem beni yapmadığım bir şey için cezalandırsaydı, onlara gerçeği söyler ve masumiyetime ikna etmeye çalışırdım.
- These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence.
- Bu kirli giysiler onun masumiyetini kanıtlamak için yeni bir delil olabilir.
- That fact proves his innocence.
- Bu gerçek onun masumiyetini kanıtlıyor.
- She maintains her innocence.
- O masumiyetini koruyor.
- He convinced us of her innocence.
- Bizi onun masumiyetine ikna etti.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet güzel bir şey.
- The lawyer insisted on the client's innocence.
- Avukat müvekkilinin masumiyetinde ısrar etti.
- What strikes me most about her is her innocence.
- Onda beni en çok etkileyen şey masumiyeti.
- Tom maintains his innocence.
- Tom masumiyetini koruyor.
- We have specific proof of your innocence.
- Masumiyetine dair kesin kanıtımız var.
- We're all convinced of his innocence.
- Hepimiz onun masumiyetine ikna olduk.
- Tom maintained his innocence.
- Tom masumiyetini korudu.
- We are all convinced of his innocence.
- Hepimiz onun masumiyetine inanıyoruz.
- Tom believed in Mary's innocence.
- Tom Mary'nin masumiyetine inanıyordu.
- The lawyer doubted his innocence.
- Avukat onun masumiyetinden şüphe etti.
- Sami will maintain his innocence until the day he dies.
- Sami ölene kadar masumiyetini koruyacaktır.
- Your red cheeks radiate innocence.
- Kırmızı yanakların masumiyet saçıyor.
- Tom has maintained his innocence.
- Tom masumiyetini korumuştur.
- I am sure of her innocence, without a shadow of a doubt.
- Onun masumiyetinden eminim, en ufak bir şüphem yok.
- The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıtlar bizi onun masumiyetine ikna etti.
- What strikes me most about her is her innocence.
- Onunla ilgili beni en çok etkileyen şey masumiyeti.
- The lawyer believed in his client's innocence.
- Avukat müvekkilinin masumiyetine inanmaktaydı.
- I am convinced of her innocence.
- Ben onun masumiyetine inandım.
- No one believed in his innocence.
- Kimse onun masumiyetine inanmadı.
- In due time, his innocence will be proved.
- Zamanı gelince, masumiyeti kanıtlanacak.
- The lawyer insisted on his innocence.
- Avukat masumiyetinde ısrar etti.
- She insisted on her innocence.
- O, masumiyeti konusunda ısrar etti.
- He convinced me of his innocence.
- Beni masumiyetine ikna etti.
- Innocence is a beautiful thing.
- Masumiyet çok güzel bir şey.
Show More (54)
|
| 2 |
innocence |
masum olma |
n. |
|
- I am convinced of his innocence.
- Masum olduğuna ikna oldum.
- We're all convinced of his innocence.
- Onun masum olduğundan hepimiz eminiz.
- I have a firm belief in his innocence.
- Onun masum olduğuna dair değişmez bir inancım var.
- Dan managed to prove his innocence.
- Dan masum olduğunu kanıtlamayı başardı.
- He tried in vain to convince them of his innocence.
- Onları masum olduğuna ikna etmek için boşuna uğraştı.
- Sami never stopped claiming his innocence.
- Sami masum olduğunu iddia etmekten hiç vazgeçmedi.
- He convinced us of his innocence.
- O bizi onun masum olduğuna ikna etti.
- His relatives were convinced of his innocence.
- Akrabaları onun masum olduğuna ikna edildi.
- Tom insisted on his innocence.
- Tom masum olduğu konusunda ısrar etti.
- No one believed in his innocence.
- Kimse masum olduğuna inanmıyordu.
- I am convinced of your innocence.
- Masum olduğunuza ikna oldum.
- A DNA test proved her innocence.
- DNA testi masum olduğunu kanıtladı.
- Tom is convinced of Mary's innocence.
- Tom, Mary'nin masum olduğuna ikna olmuştur.
- Sami has never stopped claiming his innocence.
- Sami masum olduğunu iddia etmekten hiç vazgeçmedi.
- Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan dava boyunca masum olduğunu iddia etti.
- His relatives were convinced of his innocence.
- Akrabaları onun masum olduğuna ikna oldular.
- A DNA test proved his innocence.
- DNA testi masum olduğunu kanıtladı.
- The lawyer believed in his client's innocence.
- Avukat, müvekkilinin masum olduğuna inanıyordu.
- We are all convinced of his innocence.
- Hepimiz onun masum olduğuna ikna olduk.
- He convinced us of her innocence.
- Masum olduğuna beni ikna etti.
- I have a firm belief in his innocence.
- Masum olduğuna dair sarsılmaz bir inancım var.
- Tom insisted on his innocence.
- Tom masum olduğunu konusunda ısrar etti.
- He convinced me of his innocence.
- Masum olduğuna beni ikna etti.
- Dan maintained his innocence all along the lawsuit.
- Dan dava boyunca masum olduğunu savundu.
- He convinced us of his innocence.
- Bizi masum olduğuna ikna etti.
Show More (22)
|
| 3 |
innocence |
suçsuzluk |
n. |
|
- They hope this new evidence will prove his innocence.
- Bu yeni kanıtın onun suçsuzluğunu kanıtlayacağını umuyorlar.
- Even his family didn't believe in his innocence.
- Ailesi bile suçsuz olduğuna inanmıyordu.
- No one believed in his innocence.
- Hiç kimse onun suçsuzluğuna inanmadı.
- In due time, his innocence will be proven.
- Zamanla, onun suçsuzluğu ispat edilecektir.
- Tom will have a chance to prove his innocence.
- Tom'un, suçsuzluğunu kanıtlamak için bir şansı olacak.
- We are all convinced of his innocence.
- Hepimiz onun suçsuzluğuna inanıyoruz.
- Dan managed to prove his innocence.
- Dan suçsuzluğunu kanıtlamayı başardı.
- The lawyer insisted on his innocence.
- Avukat onun suçsuzluğu konusunda ısrar etti.
- These dirty clothes could be a new piece of evidence to prove his innocence.
- Bu kirli giysiler onun suçsuzluğunu kanıtlayacak yeni bir kanıt parçası olabilirdi.
Show More (6)
|
| 4 |
innocence |
masum |
adj. |
|
- The naughty girl assumed an air of innocence.
- Yaramaz kız masum bir havaya büründü.
- When he asked who had broken the window, all the boys put on an air of innocence.
- Camı kimin kırdığını sorduğunda, tüm çocuklar masum bir havaya büründü.
- She pretended innocence.
- O, masum numarası yaptı.
- The evidence convinced us of his innocence.
- Delil bizi onun masumluğuna ikna etti.
- When he asked who had broken the window, all the boys put on an air of innocence.
- O, camı kimin kırdığını sorduğunda, bütün çocuklar masum havasına girdiler.
- She pretended innocence.
- Masummuş gibi davrandı.
- The evidence convinced us of his innocence.
- Kanıt bizi onun masumluğuna ikna etti.
Show More (4)
|
| 5 |
innocence |
saflık |
n. |
|
- You must not take advantage of her innocence.
- Onun saflığından yararlanmamalısın.
- In Italy the child is a symbol of innocence.
- İtalya'da çocuk saflık sembolüdür.
Show More (-1)
|
| 6 |
innocence |
deneyimsizlik |
n. |
|
- The customers could understand the innocence of the shop assistant.
- Müşteriler, tezgâhtarın deneyimsizliğini anlayabiliyorlardı.
Show More (-2)
|
