|
- This approach must include the guarantee of a dignified, independent, self-sufficient lifestyle.
- Bu yaklaşım, onurlu, bağımsız ve kendi kendine yetebilen bir yaşam tarzının garanti altına alınmasını içermelidir.
- The threats to our lifestyle are forcing us to instigate a genuine revolution in transport culture.
- Yaşam tarzımıza yönelik tehditler bizi ulaşım kültüründe gerçek bir devrim başlatmaya zorluyor.
- This has to do with people's lifestyles and eating habits.
- Bu, insanların yaşam tarzları ve beslenme alışkanlıklarıyla ilgilidir.
- Type 2 diabetes is a lifestyle disease.
- Tip 2 diyabet bir yaşam tarzı hastalığıdır.
- That is precisely what is needed for a self-determined lifestyle and an emancipatory political approach.
- Kendi kaderini tayin eden bir yaşam tarzı ve özgürleştirici bir siyasi yaklaşım için gerekli olan da tam olarak budur.
- In addition to the socio-economic and lifestyle factors the genotype is an important risk factor in breast cancer.
- Sosyo-ekonomik ve yaşam tarzı faktörlerinin yanı sıra genotip de meme kanserinde önemli bir risk faktörüdür.
- With a moderate lifestyle and a period of optimism stemming from it, we hoped for the best.
- Ilımlı bir yaşam tarzı ve bundan kaynaklanan bir iyimserlik dönemiyle en iyisini umduk.
- Stereotypes, dress, values, lifestyles and behaviour must be a question of personal free choice.
- Klişeler, kıyafetler, değerler, yaşam tarzları ve davranışlar kişisel özgür seçim meselesi olmalıdır.
- Furthermore, reducing energy consumption is one of the most effective ways to contribute to a green lifestyle.
- Ayrıca enerji tüketimini azaltmak, çevre dostu bir yaşam tarzına katkıda bulunmanın en etkili yollarından biridir.
- Furthermore, reducing energy consumption is one of the most effective ways to contribute to a green lifestyle.
- Ayrıca, enerji tüketimini azaltmak çevreci bir yaşam tarzına katkıda bulunmanın en etkili yollarından biridir.
- Furthermore, reducing energy consumption is one of the most effective ways to contribute to a green lifestyle.
- Ayrıca, enerji tüketiminin azaltılması, çevreci yaşam tarzına katkıda bulunmanın en etkili yollarından biridir.
- I can't lead this lifestyle.
- Bu yaşam tarzını sürdüremem.
- Many novels and shows romanticize the agrarian lifestyle.
- Birçok roman ve dizi tarımsal yaşam tarzını romantikleştirir.
- Sami will not return to that lifestyle.
- Sami o yaşam tarzına geri dönmeyecek.
- Tom and Mary have adopted a minimalist lifestyle.
- Tom ve Mary yetinmeci bir yaşam tarzını benimsedi.
- Lifestyles are changing.
- Yaşam tarzları değişiyor.
- This really wasn't his lifestyle.
- Bu gerçekten onun yaşam tarzı değildi.
- Tom lived a very frugal lifestyle.
- Tom çok tutumlu bir yaşam tarzı yaşadı.
- Tom doesn't understand the environmental impacts associated with a Western lifestyle.
- Tom, Batılı bir yaşam tarzının çevresel etkilerini anlamıyor.
- Sami enjoyed the country lifestyle.
- Sami taşra yaşam tarzının tadını çıkardı.
- This artist's lifestyle is unconventional.
- Bu sanatçının yaşam tarzı alışılmadık.
- Tom has an extravagant lifestyle.
- Tom'un abartılı bir yaşam tarzı var.
- Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Leyla abartılı yaşam tarzından keyif alıyordu.
- Tom needs to change his lifestyle.
- Tom'un yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor.
- Tom and Mary have adopted a minimalist lifestyle.
- Tom ve Mary minimalist bir yaşam tarzı benimsediler.
- Their lifestyle is different from ours.
- Onların yaşam tarzı bizimkinden farklı.
- Layla enjoyed her extravagant lifestyle.
- Layla abartılı yaşam tarzının tadını çıkarıyordu.
- Tom lives a very lavish lifestyle.
- Tom çok savurgan bir yaşam tarzı sürdürüyor.
- Mary earns a lot of money and has a glamorous lifestyle.
- Mary çok para kazanıyor ve göz alıcı bir yaşam tarzı var.
- I think he needs to alter his lifestyle.
- Yaşam tarzını değiştirmesi gerektiğini düşünüyorum.
- Layla soon embraced the country lifestyle.
- Layla kısa sürede taşra yaşam tarzını benimsedi.
- One's lifestyle is largely determined by money.
- Kişinin yaşam tarzı, büyük ölçüde para ile belirlenir.
- Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza yeniden bir göz atın.
- Of course our lifestyle is different from America.
- Tabii ki yaşam tarzımız Amerika'dan farklı.
- Sami enjoyed the country lifestyle.
- Sami kırsal yaşam tarzından zevk alıyordu.
- He adopted an unconventional lifestyle.
- Alışılmadık bir yaşam tarzı benimsedi.
- Mary earns a lot of money and has a glamorous lifestyle.
- Mary çok para kazanır ve göz alıcı bir yaşam tarzına sahiptir.
- Sami got used to that lifestyle.
- Sami bu yaşam tarzına alışmıştı.
- Sami needed to change his lifestyle.
- Sami'nin yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyordu.
- Sami got used to that lifestyle.
- Sami o yaşam tarzına alıştı.
- Take a fresh look at your lifestyle.
- Yaşam tarzınıza tekrar bir bakın.
- Mary wants to have a balanced lifestyle.
- Mary dengeli bir yaşam tarzına sahip olmak istiyor.
- Science builds our lifestyle.
- Bilim yaşam tarzımızı oluşturuyor.
- She needs to change her lifestyle.
- Yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor.
- Sami disapproved very much Layla's lifestyle.
- Sami, Leyla'nın yaşam tarzını hiç onaylamıyordu.
- One's lifestyle is largely determined by money.
- Kişinin yaşam tarzı büyük ölçüde para tarafından belirlenir.
- Layla soon embraced the country lifestyle.
- Leyla kısa süre içinde kırsal yaşam tarzını benimsedi.
- Sami envied Layla's lifestyle.
- Sami, Leyla'nın yaşam tarzını kıskanıyordu.
- He needs to change his lifestyle.
- Yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor.
- Tom needs to change his lifestyle.
- Tom yaşam tarzını değiştirmeli.
- You need to change your lifestyle.
- Yaşam tarzını değiştirmelisin.
- I think he needs to alter his lifestyle.
- Bence yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor.
- She needs to change her lifestyle.
- O, yaşam tarzını değiştirmeli.
- Sami envied Layla's lifestyle.
- Sami, Layla'nın yaşam tarzını kıskanıyordu.
- Layla loved the country lifestyle.
- Layla kırsal yaşam tarzını seviyordu.
- He needs to change his lifestyle.
- Onun yaşam tarzını değiştirmesi gerekiyor.
Show More (53)
|