| 1 |
nasty |
kötü |
adj. |
|
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakıyor.
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu formdaki tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- Lastly, the document as a whole leaves a nasty taste in the mouth.
- Son olarak, belge bir bütün olarak ağızda kötü bir tat bırakmaktadır.
- Complementarity in this form leaves a nasty taste in my mouth.
- Bu haliyle tamamlayıcılık ağzımda kötü bir tat bırakıyor.
- Citizens should, therefore, be well informed so that nasty surprises are avoided.
- Bu nedenle, kötü sürprizlerin önlenmesi için vatandaşlar iyi bilgilendirilmelidir.
- Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Tom kötü soğuk algınlığından kurtulamıyor gibi görünüyor.
- What a nasty man he is!
- Ne kötü bir adam!
- Tom gave Mary a nasty look.
- Tom, Mary'e kötü kötü baktı.
- That was a nasty surprise.
- Kötü bir sürprizdi.
- She gives me a nasty look every time she sees me.
- Beni her gördüğünde kötü kötü bakıyor.
- I have a nasty feeling something's gone wrong.
- Bir şeyin yanlış gittiğine dair içimde kötü bir his var.
- Tom has a nasty cut on his leg.
- Tom'un bacağında kötü bir kesik var.
- It's really nasty.
- Gerçekten kötü.
- I think Tom is nasty.
- Bence Tom kötü biri.
- They wrote a lot of nasty gossip about them in the newspaper.
- Gazetede onlar hakkında bir sürü kötü dedikodu yazdılar.
- Things will get nasty.
- İşler kötü olacak.
- Tom is a nasty individual.
- Tom kötü bir insan.
- Tom gave Mary a nasty look.
- Tom Mary'ye kötü kötü baktı.
- She's nasty and mean.
- Kötü ve kaba.
- That was a nasty surprise.
- O kötü bir sürprizdi.
- I got a nasty sting from a wasp.
- Bir yaban arısı beni çok kötü soktu.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- Düşündüğünüz kadar kötü biri değil.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- O senin düşündüğün kadar kötü biri değil.
- I have a nasty feeling something's gone wrong.
- İçimde bir şeylerin ters gittiğine dair kötü bir his var.
- He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saate kadar ayakta kaldığı için kötü bir soğuk algınlığına yakalandı.
- I have a nasty feeling that something awful is going to happen.
- Berbat bir şey olacağına dair içimde kötü bir his var.
- His brother was nasty to me.
- Erkek kardeşi bana çok kötü davranıyordu.
- Tom has a nasty cut on his cheek.
- Tom'un yanağında kötü bir kesik var.
- She's a nasty witch.
- O kötü bir cadı.
- I have a nasty feeling that something awful is going to happen.
- İçimde kötü bir şey olacağına dair kötü bir his var.
- Tom and Mary had a nasty argument.
- Tom ve Mary kötü bir tartışma yaşadılar.
- Tom is nasty, isn't he?
- Tom kötü, değil mi?
- Tom is nasty, isn't he?
- Tom kötü biri, değil mi?
- Karma is a nasty little bitch!
- Karma çok kötü bir kaltak!
- He is not such a nasty fellow as you think.
- Sandığın kadar kötü biri değil.
- He caught a nasty cold because he stayed up late last night.
- Dün gece geç saatlere kadar yatmadığı için kötü üşüttü.
- His brother was nasty to me.
- Kardeşi bana kötü davrandı.
Show More (34)
|
| 2 |
nasty |
iğrenç |
adj. |
|
- There is a nasty smell coming from the fridge.
- Buzdolabından iğrenç bir koku geliyor.
- That's really nasty.
- O gerçekten iğrenç.
- The spoiled meat had a nasty smell.
- Çürümüş etin iğrenç bir kokusu vardı.
- Mary's cat is a nasty beast.
- Mary'nin kedisi iğrenç bir canavar.
- That's really nasty.
- Bu gerçekten iğrenç.
- She's bad and nasty like everyone said.
- Herkesin söylediği gibi kötü ve iğrenç biri.
- Tom was nasty.
- Tom iğrençti.
- The coffee is nasty.
- Kahve iğrenç.
- It's a little nasty.
- O biraz iğrenç.
- It's really nasty.
- Gerçekten iğrenç.
- Did Tom really say such nasty things about me?
- Tom gerçekten benim hakkımda böyle iğrenç şeyler söyledi mi?
- That's just nasty.
- Bu sadece iğrenç.
- Some people were downright nasty.
- Bazı insanlar çok iğrençti.
- It's a little nasty.
- Bu biraz iğrenç.
- Milk is nasty.
- Süt iğrenç.
- Tom isn't nasty.
- Tom iğrenç değildir.
- This fruit smells nasty.
- Bu meyve iğrenç kokuyor.
- She's bad and nasty like everyone said.
- O, herkesin söylediği gibi kötü ve iğrençtir.
- Diplomacy is to do and say the nastiest thing in the nicest way.
- Diplomasi, en iğrenç şeyleri en hoş şekilde yapmak ve söylemektir.
- His nasty face doesn't scare me even a bit.
- Onun iğrenç yüzü beni biraz bile korkutmadı.
- The coffee is nasty.
- Kahve iğrençtir.
Show More (18)
|
| 3 |
nasty |
fena |
adj. |
|
- It looks like a pretty nasty bruise.
- Epey fena bir çürüğe benziyor.
- I had a nasty feeling about going into the dark cave.
- Karanlık mağaraya girme konusunda içimde fena bir his vardı.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- Düşündüğünüz kadar fena bir adam değil.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- Sandığınız kadar fena biri değil.
- I got a nasty sting from a wasp.
- Bir eşek arısı beni fena soktu.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- Düşündüğün kadar fena biri değil.
- He is not such a nasty fellow as you think.
- O senin sandığın kadar fena biri değil.
Show More (4)
|
| 4 |
nasty |
edepsiz |
adj. |
|
- What a nasty little creep.
- Bak sen şu edepsiz ucubeye.
- Some people were downright nasty.
- Bazı insanlar düpedüz edepsizdi.
- Tom isn't nasty.
- Tom edepsiz değildir.
- Tom is nasty.
- Tom edepsiz.
- He is nasty.
- Çok edepsizdir.
- Tom was nasty.
- Tom edepsizdi.
Show More (3)
|
| 5 |
nasty |
çirkin |
adj. |
|
- This is a very nasty business, which the Commission and Council must tackle.
- Bu, Komisyon ve Konseyin üstesinden gelmesi gereken çok çirkin bir iştir.
- I can't stand that nasty attitude of his any longer.
- Bu çirkin tavrına daha fazla dayanamıyorum.
- His nasty face doesn't scare me even a bit.
- Onun çirkin suratı beni hiç korkutmuyor.
- Tom said some nasty things to Mary.
- Tom, Mary'ye çirkin şeyler söyledi.
- Diplomacy is to do and say the nastiest thing in the nicest way.
- Diplomasi, en çirkin şeyi bile en güzel şekilde yapmak ve söylemektir.
Show More (2)
|
| 6 |
nasty |
pis |
adj. |
|
- Charlie has a nasty habit of picking on me.
- Charlie'nin bana sataşmak gibi pis bir huyu var.
- She gives me a nasty look every time she sees me.
- Her gördüğünde bana pis pis bakıyor.
- I think Tom is nasty.
- Tom'un pis olduğunu düşünüyorum.
Show More (0)
|
| 7 |
nasty |
terbiyesiz |
adj. |
|
- What a nasty man he is!
- Ne terbiyesiz bir adam!
- I can't stand that nasty attitude of his any longer.
- Onun terbiyesiz davranışlarına dayanamıyorum artık.
Show More (-1)
|
| 8 |
nasty |
tehlikeli |
adj. |
|
- This truck might be carrying nasty chemicals.
- Bu kamyon tehlikeli kimyasallar taşıyor olabilir.
Show More (-2)
|
| 9 |
nasty |
berbat |
adj. |
|
- Tom can't seem to get rid of his nasty cold.
- Görünüşe bakılırsa Tom berbat nezlesinden kurtulamıyor.
Show More (-2)
|
