|
- The possible effects of noise are very well documented.
- Gürültünün olası etkileri çok iyi belgelenmiştir.
- What does competition have to do with noise at airports?
- Rekabetin havalimanlarındaki gürültü ile ne ilgisi var?
- The guiding principle is to reduce noise to a level at which it does not threaten public health.
- Yol gösterici ilke, gürültünün halk sağlığını tehdit etmeyecek bir düzeye indirilmesidir.
- We all know that noise is a very serious problem for the working environment.
- Gürültünün çalışma ortamı için çok ciddi bir sorun olduğunu hepimiz biliyoruz.
- Implementing the directive will reduce noise and exhaust emission levels.
- Direktifin uygulanması gürültü ve egzoz emisyon seviyelerini azaltacaktır.
- The impact of noise is, therefore, different.
- Bu nedenle gürültünün etkisi farklıdır.
- Thirdly, I welcome the amendments proposed for the joint position on noise indicators.
- Üçüncü olarak gürültü göstergelerine ilişkin ortak tutum için önerilen değişiklikleri memnuniyetle karşılıyorum.
- It is about harmonisation, and these noise charges must naturally be the result of noise classification.
- Bu uyumlaştırma ile ilgilidir ve bu gürültü ücretleri doğal olarak gürültü sınıflandırmasının bir sonucu olmalıdır.
- We have seen this in relation to this proposal on noise and the parallel proposal on vibration.
- Bunu gürültüyle ilgili bu teklifte ve titreşimle ilgili paralel teklifte gördük.
- We know that noise can have incredibly harmful effects.
- Gürültünün son derece zararlı etkileri olabileceğini biliyoruz.
- It is about harmonisation, and these noise charges must naturally be the result of noise classification.
- Uyumlaştırma ile ilgilidir ve bu gürültü ücretleri doğal olarak gürültü sınıflandırmasının bir sonucu olmalıdır.
- It is the noise charges, though, that matter most.
- Yine de en önemli olan gürültü ücretleridir.
- I am convinced that we need more research into the problem of noise, and more knowledge about it.
- Gürültü sorunuyla ilgili daha fazla araştırmaya ve bu konuda daha fazla bilgiye ihtiyacımız olduğuna inanıyorum.
- Irrespective of whether it sounds pleasant or unpleasant, noise can cause very serious damage to hearing.
- İster kulağa hoş gelsin ister gelmesin, gürültü işitme duyusuna çok ciddi zararlar verebilir.
- The effects of loud but low frequency noise on the behaviour of whales and their internal organs are wide-ranging.
- Yüksek ancak düşük frekanslı gürültünün balinaların davranışları ve iç organları üzerindeki etkileri geniş kapsamlıdır.
- Too many people continue to suffer from excessive noise in their bedrooms.
- Çok sayıda insan yatak odalarındaki aşırı gürültüden muzdarip olmaya devam ediyor.
- Moreover, if such a map were to exist already, I would still be opposed to a European policy on environmental noise.
- Ayrıca böyle bir harita zaten mevcut olsaydı, çevresel gürültüye ilişkin bir Avrupa politikasına yine de karşı olurdum.
- Nor must we underestimate the noise generated when the water is displaced by boats travelling at high speed.
- Yüksek hızda seyreden tekneler tarafından su yer değiştirdiğinde ortaya çıkan gürültüyü de hafife almamalıyız.
- She has not allowed herself to be diverted by all the noise around her.
- Etrafındaki tüm gürültülerin kendisini yönlendirmesine izin vermemiştir.
- Noise, too, constitutes a nuisance.
- Gürültü de bir sıkıntı teşkil eder.
- Unfortunately, it appeared that outside European, there is little support for stricter noise standards for aircraft.
- Ne yazık ki Avrupa dışında uçaklar için daha katı gürültü standartlarına çok az destek olduğu ortaya çıktı.
- Parliament has also asked for slightly lower noise levels, to be measured.
- Parlamento ayrıca gürültü seviyelerinin de biraz daha düşük olmasını talep etmiştir.
- We know, therefore, that noise is noise.
- Dolayısıyla gürültünün gürültü olduğunu biliyoruz.
- Working with noise classifications is very complex as it is.
- Gürültü sınıflandırmaları ile çalışmak zaten çok karmaşıktır.
- Noise dumping of this kind is obviously very harmful to citizens living close to these airports.
- Bu tür gürültü boşaltımlarının bu havalimanlarına yakın yaşayan vatandaşlar için çok zararlı olduğu açıktır.
- First of all, Europe must step in when the noise source exceeds limits, for example in the form of products.
- Her şeyden önce gürültü kaynağı örneğin ürün şeklinde sınırları aştığında Avrupa devreye girmelidir.
- The crucial problem when it comes to noise is congestion.
- Gürültü söz konusu olduğunda en önemli sorun trafik sıkışıklığıdır.
- The directive concerns the exhaust and noise emissions of petrol and diesel engines intended for recreational craft.
- Direktif, gezi teknelerine yönelik benzinli ve dizel motorların egzoz ve gürültü emisyonlarıyla ilgilidir.
- Recreational areas free of unpleasant noise are an important but scarce national resource that should be protected.
- Rahatsız edici gürültüden arındırılmış rekreasyon alanları, korunması gereken önemli ancak kıt bir ulusal kaynaktır.
- I hope that, despite the noise here, anyone interested in hearing my report and my position has been able to do so.
- Umarım buradaki gürültüye rağmen raporumu ve tutumumu dinlemek isteyen herkes bunu yapabilmiştir.
- The common position states that the goal of the action campaigns is to mitigate noise.
- Ortak tutum, eylem kampanyalarının amacının gürültüyü azaltmak olduğunu belirtmektedir.
- I am pleased that I, in the Netherlands, am not affected by the noise produced in Milan or Athens.
- Hollanda, Milano veya Atina'da yaratılan gürültüden etkilenmediğim için memnunum.
- Noise at work can cause effects such as fatigue, communication difficulties and total hearing loss.
- İşyerindeki gürültü yorgunluk, iletişim güçlükleri ve tamamen işitme kaybı gibi etkilere neden olabilir.
- There is no reason for us yet, however, to prescribe limits for the noise made by crows.
- Bununla birlikte, kargaların çıkardığı gürültü için sınırlar belirlememiz için henüz bir neden yok.
- With the present report, I hope that noise charges will become fairer and more transparent.
- Bu raporla birlikte gürültü ücretlerinin daha adil ve şeffaf hale geleceğini umuyorum.
- In addition, not all effects of noise nuisance can be expressed in money terms down to the last penny.
- Buna ek olarak, gürültü rahatsızlığının tüm etkileri son kuruşuna kadar para cinsinden ifade edilemez.
- The noise directive was certainly no easy task, with the Council and Parliament taking up somewhat different positions.
- Konsey ve Parlamento'nun farklı tutumlar sergilemesi nedeniyle gürültü direktifi kesinlikle kolay bir iş değildi.
- Noise itself has to be tackled by means of low-noise tyres or road surfaces, for example.
- Gürültünün kendisi, örneğin düşük gürültülü lastikler veya yol yüzeyleri aracılığıyla ele alınmalıdır.
- In our view, the proceeds should be ploughed back into infrastructural changes to restrict noise nuisance.
- Bizim görüşümüze göre elde edilen gelir, gürültü rahatsızlığını kısıtlayacak altyapı değişikliklerine aktarılmalıdır.
- All citizens in Europe are entitled to the same protection against unhealthy noise levels.
- Avrupa'daki tüm vatandaşlar sağlıksız gürültü seviyelerine karşı aynı koruma hakkına sahiptir.
- Until now, we had an almost total legislative silence about the environmental damage caused by noise.
- Şimdiye kadar gürültünün çevreye verdiği zarar konusunda neredeyse tam bir yasama sessizliği vardı.
- This should first and foremost address noise charges, the expenses involved and the relationship between the two.
- Bu çabalar her şeyden önce gürültü ücretleri, ilgili masraflar ve bu ikisi arasındaki ilişkiyi ele almalıdır.
- Unfortunately, more and more European citizens are being affected by environmental noise.
- Ne yazık ki, giderek daha fazla sayıda Avrupa vatandaşı çevresel gürültüden etkileniyor.
- The action campaigns must also aim to reduce noise.
- Eylem kampanyaları gürültüyü azaltmayı da hedeflemelidir.
- Noise in the areas close to airports often reaches a level that is unbearable for millions of our fellow citizens.
- Havaalanlarına yakın bölgelerdeki gürültü, milyonlarca yurttaşımız için çoğu zaman dayanılmaz bir seviyeye ulaşmaktadır.
- Parliament has also asked for slightly lower noise levels, to be measured.
- Parlamento ayrıca gürültü seviyelerinin ölçülmek üzere biraz daha düşük olmasını talep etmiştir.
- They can also introduce new working methods and develop new jobs in which noise levels are kept to a minimum.
- Ayrıca yeni çalışma yöntemlerini tanıtabilir ve gürültü seviyelerinin minimumda tutulduğu yeni işler geliştirebilirler.
- We now turn to a Commission proposal to further reduce noise in and around airports.
- Şimdi havaalanları ve çevresindeki gürültünün daha da azaltılmasına yönelik Komisyon teklifine geçiyoruz.
- Noise, the original directive of 1986, was due to be reviewed in 1991.
- 1986 tarihli asıl Gürültü Kontrol Yönetmeliği'nin 1991 yılında gözden geçirilmesi gerekiyordu.
- I feel the noise in this Chamber is an absolute disgrace.
- Bu Meclisteki gürültünün tam bir rezalet olduğunu düşünüyorum.
- Pleasure boats generate a great deal of noise and pollution.
- Gezi tekneleri çok fazla gürültü ve kirlilik yaratmaktadır.
- A separate problem is aircraft noise.
- Ayrı bir sorun da uçak gürültüsüdür.
- I therefore venture an observation of a different nature, although it is related to aircraft noise.
- Bu nedenle, uçak gürültüsü ile ilgili olmasına rağmen, farklı nitelikte bir gözlemde bulunma girişiminde bulunuyorum.
- We must implement alternative working methods that minimise exposure to noise.
- Gürültüye maruz kalmayı en aza indirecek alternatif çalışma yöntemlerini hayata geçirmeliyiz.
- The step from the European airspace to noise is naturally a simple one.
- Avrupa hava sahasından gürültüye geçiş doğal olarak basit bir adımdır.
- This should first and foremost address noise charges, the expenses involved and the relationship between the two.
- Bu, her şeyden önce gürültü ücretleri, ilgili masraflar ve ikisi arasındaki ilişkiyi ele almalıdır.
- Certain areas need special protection from noise and other emissions, and this option must exist.
- Belirli alanların gürültü ve diğer emisyonlara karşı özel korumaya ihtiyacı vardır ve bu seçenek mevcut olmalıdır.
- I am pleased we are now one step closer to achieving noise restriction in Europe.
- Avrupa'da gürültü kısıtlamasına ulaşmaya bir adım daha yaklaşmış olmaktan memnuniyet duyuyorum.
- The use of noise standards to calculate the noise charges is wholly incompatible with this directive's approach.
- Gürültü ücretlerinin hesaplanmasında gürültü standartlarının kullanılması bu direktifin yaklaşımıyla tamamen uyumsuzdur.
- The problem of noise is therefore escalating, especially road and aircraft noise.
- Bu nedenle gürültü sorunu, özellikle de yol ve uçak gürültüsü giderek artmaktadır.
- What I should like to point out is that different types of noise justify a differentiated approach.
- Belirtmek istediğim husus, farklı gürültü türlerinin farklı bir yaklaşımı haklı çıkardığıdır.
- There are 51 different ways to measure noise, but could we not agree on the means of measuring it within the Community?
- Gürültüyü ölçmenin 51 farklı yolu var ancak Topluluk içinde gürültüyü ölçme yöntemleri üzerinde anlaşmaya varamaz mıyız?
- The Council did agree to harmonising the measurement and calculation of noise.
- Konsey, gürültünün ölçülmesi ve hesaplanmasının uyumlaştırılması konusunda anlaşmaya varmıştır.
- Pleasure boats generate a great deal of noise and pollution.
- Eğlence tekneleri büyük ölçüde gürültü ve kirlilik yaratır.
- It is therefore not necessary to make exceptions for airports that pursue a strict policy in the field of noise charges.
- Bu nedenle gürültü ücretleri alanında katı bir politika izleyen havalimanları için istisnalar yapmak gerekli değildir.
- The noise makes it difficult for the whales to orient themselves, form herds, mate and find food.
- Gürültü, balinaların yönlerini bulmalarını, sürü oluşturmalarını, çiftleşmelerini ve yiyecek bulmalarını zorlaştırır.
- Our Environment Ministers expose our citizens to increasing levels of noise.
- Çevre Bakanlarımız vatandaşlarımızı artan gürültü seviyelerine maruz bırakmaktadır.
- We desperately need European noise standards pertaining to aircraft.
- Uçaklara ilişkin Avrupa gürültü standartlarına şiddetle ihtiyacımız var.
- In plain terms, this translates into noise barriers along motorways.
- Basit bir ifadeyle bu, otoyollar boyunca gürültü bariyerleri anlamına gelmektedir.
- We know that, in actual fact, very little noise is needed to cause lasting damage to hearing.
- Gerçekte, işitmede kalıcı hasara neden olmak için çok az gürültüye ihtiyaç olduğunu biliyoruz.
- In my own country, the Netherlands, the number of people burdened by noise is as high as forty-three percent.
- Kendi ülkem Hollanda'da gürültüden muzdarip insanların sayısı yüzde kırk üç gibi yüksek bir orandadır.
- The aim of the report before us is to harmonise noise charges at airports.
- Önümüzdeki raporun amacı havaalanlarındaki gürültü ücretlerinin uyumlaştırılmasıdır.
- Indeed, and I will repeat it once again, this is not about laying down the same noise standards in Europe.
- Gerçekten de, bir kez daha tekrar ediyorum, mesele Avrupa'daki gürültü standartlarının aynısını uygulamak değildir.
- Measures to protect workers from noise thus have a high priority.
- Çalışanların gürültüden korunmasına yönelik tedbirler bu nedenle yüksek önceliğe sahiptir.
- The Council has already taken things very far in the environmental noise directive.
- Konsey, çevresel gürültü direktifinde zaten çok ileri gitmiştir.
- The Council did agree to harmonising the measurement and calculation of noise.
- Konsey, gürültü ölçüm ve hesaplamalarının uyumlaştırılmasını kabul etmiştir.
- The crucial factors must be safety and limiting noise levels, not competitiveness.
- Kritik faktörler rekabetçilik değil, güvenlik ve gürültü seviyelerinin sınırlandırılması olmalıdır.
- People's night rest is increasingly being threatened by continuous noise.
- İnsanların gece istirahati sürekli gürültü nedeniyle giderek daha fazla tehdit ediliyor.
- Noise regulations must allow flexibility.
- Gürültü düzenlemeleri esnekliğe izin vermelidir.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall, resounds through every space.
- Gürültü sınır tanımaz; gürültü her duvarı delip geçer, her mekanda yankılanır.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall and resounds through every space.
- Gürültü hiçbir sınıra saygı duymaz; gürültü her duvarı deler ve her alanda yankılanır.
- It is therefore not necessary to make exceptions for airports that pursue a strict policy in the field of noise charges.
- Bu nedenle, gürültü ücretleri alanında katı bir politika izleyen havaalanları için istisnalar yapmak gerekli değildir.
- Some people find low-frequency noise and its vibrations very unpleasant.
- Bazı insanlar düşük frekanslı gürültüyü ve titreşimlerini çok rahatsız edici bulmaktadır.
- Aircraft noise is already an element in some Community airport charging systems.
- Uçak gürültüsü, bazı Topluluk havaalanı ücretlendirme sistemlerinde zaten bir unsurdur.
- In our view, the proceeds should be ploughed back into infrastructural changes to restrict noise nuisance.
- Bize göre elde edilen gelir, gürültü rahatsızlığını kısıtlayacak altyapı değişikliklerine harcanmalıdır.
- For others, however, the problem of noise is much less important.
- Ancak diğerleri için gürültü sorunu çok daha az önemlidir.
- The responsibility for deciding whether to impose noise charges is left to the Member States.
- Gürültü ücreti uygulanıp uygulanmayacağına karar verme sorumluluğu Üye Devletlere bırakılmıştır.
- However, far more important is that noise nuisance will decrease for our citizens.
- Ancak bundan çok daha önemlisi vatandaşlarımız için gürültü rahatsızlığının azalacak olmasıdır.
- These include air pollution, noise, lack of physical movement and others.
- Bunlar arasında hava kirliliği, gürültü, fiziksel hareket eksikliği ve diğerleri yer almaktadır.
- Nowhere does it mention noise or any other type of pollution.
- Hiçbir yerde gürültü veya başka bir kirlilik türünden bahsedilmemektedir.
- This will facilitate and promote the exchange of best practice in terms of acceptable noise levels.
- Bu, kabul edilebilir gürültü seviyeleri açısından en iyi uygulama alışverişini kolaylaştıracak ve teşvik edecektir.
- We know, therefore, that noise is noise.
- Bu nedenle gürültünün gürültü olduğunu biliyoruz.
- I am all in favour of cutting noise and making life more pleasant, peaceful and calm.
- Ben gürültüyü azaltmaktan ve hayatı daha keyifli, huzurlu ve sakin hale getirmekten yanayım.
- The noise directive was certainly no easy task, with the Council and Parliament taking up somewhat different positions.
- Gürültü Direktifi, Konsey ve Parlamento'nun farklı tutumlar sergilemesi nedeniyle kesinlikle kolay bir iş değildi.
- Here we are, ten years later, and no revision to the existing legislation on noise has been made.
- İşte on yıl sonra buradayız ve gürültüye ilişkin mevcut mevzuatta hiçbir değişiklik yapılmadı.
- Environmental noise is a very old problem that for a long time, has not in fact been taken seriously.
- Çevresel gürültü, uzun zamandır ciddiye alınmayan çok eski bir sorundur.
- Stricter noise standards for airfields are also a moot point.
- Havaalanları için daha katı gürültü standartları da tartışmalı bir konudur.
- The point here, I think, is that we need to reduce the level of noise generated by these recreational craft.
- Bence buradaki mesele, bu eğlence teknelerinin yarattığı gürültü seviyesini azaltmamız gerektiğidir.
- Because of the noise from the loudspeaker, we cannot hear anything.
- Hoparlörden gelen gürültü nedeniyle hiçbir şey duyamıyoruz.
- Nowhere does it mention noise or any other type of pollution.
- Hiçbir yerde gürültüden veya başka bir kirlilik türünden bahsedilmiyor.
- Noise is an important environmental problem which we know concerns millions of EU citizens.
- Gürültü, milyonlarca AB vatandaşını ilgilendirdiğini bildiğimiz önemli bir çevre sorunudur.
- To decrease noise in factories and ensure that only a small proportion of this noise penetrates into the outside world.
- Fabrikalardaki gürültüyü azaltmak ve bu gürültünün sadece küçük bir kısmının dış dünyaya nüfuz etmesini sağlamak.
- We must implement alternative working methods that minimise exposure to noise.
- Gürültüye maruz kalmayı en aza indiren alternatif çalışma yöntemlerini hayata geçirmeliyiz.
- Noise at work can cause effects such as fatigue, communication difficulties and total hearing loss.
- İşyerinde gürültü, yorgunluk, iletişim güçlükleri ve tamamen işitme kaybı gibi etkilere neden olabilir.
- In my profession, I meet people with health problems caused by noise.
- Mesleğim gereği gürültüden kaynaklanan sağlık sorunları olan insanlarla tanışıyorum.
- I shall try to make myself understood, despite the noise.
- Gürültüye rağmen kendimi anlatmaya çalışacağım.
- Somewhat less high noise levels should also be measured.
- Biraz daha az yüksek gürültü seviyeleri de ölçülmelidir.
- I believe that this is happening in the case of noise.
- Gürültü konusunda bunun yaşandığına inanıyorum.
- Workers will be exposed less to noise at work.
- Çalışanlar iş yerinde gürültüye daha az maruz kalacaktır.
- The aim of the report before us is to harmonise noise charges at airports.
- Önümüzdeki raporun amacı, havaalanlarındaki gürültü ücretlerini uyumlaştırmaktır.
- I believe that this is happening in the case of noise.
- Bunun gürültü durumunda gerçekleştiğine inanıyorum.
- In the final analysis, we should realise that the aim of the noise charges is to promote quieter aircraft.
- Son tahlilde gürültü ücretlerinin amacının daha sessiz uçakları teşvik etmek olduğunun farkına varmalıyız.
- People living along the main roads in border areas have to cope with traffic jams, noise and gas emissions.
- Sınır bölgelerindeki ana yollarda yaşayan insanlar trafik sıkışıklığı, gürültü ve gaz salınımıyla baş etmek zorundadır.
- You will soon get accustomed to the noises.
- Gürültülere yakında alışacaksın.
- The noise startled Tom.
- Gürültü Tom'u korkuttu.
- How much longer are we going to put up with this noise?
- Daha ne kadar bu gürültüye katlanacağız?
- Try not to make any noise.
- Gürültü yapmamaya çalış.
- I can't stand that noise anymore.
- Artık bu gürültüye dayanamıyorum.
- It's impossible to study with so much noise!
- O kadar çok gürültü altında çalışmak olanaksız!
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Dışarıdaki gürültü sinirime dokunduğu için canım çalışmak istemedi.
- Don't make so much noise.
- Çok gürültü yapma.
- How can you put up with the noise?
- Bu gürültüye nasıl katlanabiliyorsun?
- I didn't feel like studying because the noise outside was getting on my nerves.
- Ders çalışmak istemiyordum çünkü dışarıdaki gürültü sinirlerimi bozuyordu.
- What disturbed me the most was the noise.
- Beni en çok rahatsız eden şey gürültüydü.
- Was I making too much noise?
- Çok mu gürültü yapıyordum?
- This vacuum cleaner makes a lot of noise.
- Bu elektrikli süpürge çok gürültü yapıyor.
- What's causing the noise?
- Gürültüye ne sebep oluyor?
- I can't put up with all that noise.
- Bütün bu gürültüye dayanamam.
- He scolded them because of the noise.
- Gürültü yüzünden onları azarladı.
- He says he can't put up with this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamadığını söylüyor.
- It took a long time for me to get used to the noise.
- Gürültüye alışmam uzun zaman aldı.
- Tom says he can't put up with this noise any longer.
- Tom bu gürültüye daha fazla dayanamayacağını söylüyor.
- He says he can't ignore the noise any longer.
- Gürültüye daha fazla dayanamadığını söylüyor.
- One cannot study in such noise.
- Biri böyle bir gürültü içinde çalışamaz.
- The noise didn't seem to bother Tom at all.
- Gürültü Tom'u hiç rahatsız etmemiş gibi görünüyordu.
- Can you please stop that noise?
- Şu gürültüyü keser misin lütfen?
- I can't stand that noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamıyorum.
- It took a long time to accustom myself to the noise.
- Kendimi gürültüye alıştırmam uzun zaman aldı.
- The continual noise deafened us.
- Sürekli gürültü bizi sağır etti.
- The noise was growing louder.
- Gürültü şiddetleniyordu.
- Let's make some noise.
- Biraz gürültü yapalım.
- The neighbours are making too much noise – they're starting to annoy me!
- Komşular çok gürültü yapıyor; beni rahatsız etmeye başladılar!
- The noise outside his window prevented him from sleeping.
- Pencerenin dışındaki gürültü uyumasına engel oluyordu.
- The noise gets on my nerves.
- Bu gürültü sinirlerimi bozuyor.
- We couldn't sleep on account of the noise.
- Gürültüden uyuyamıyorduk.
- How can you stand the noise?
- Gürültüye nasıl dayanıyorsun?
- Stop making so much noise.
- Bu kadar gürültü yapmayı bırak.
- How can you put up with the noise?
- Gürültüye nasıl katlanabiliyorsun?
- I can't put up with the noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla dayanamıyorum.
- The noise was growing louder.
- Gürültü gittikçe artıyordu.
- I tried not to make any noise.
- Gürültü yapmamaya çalıştım.
- He began to get restless because of that noise.
- O gürültü nedeniyle huzursuz olmaya başladı.
- Tom says the noise doesn't bother him.
- Tom gürültünün kendisini rahatsız etmediğini söyledi.
- What disturbed me the most was the noise.
- Beni en çok rahatsız eden şey gürültü oldu.
- With so much noise I couldn't sleep last night.
- Çok fazla gürültüden dolayı dün gece uyuyamadım.
- What's all that noise?
- Bu gürültü de ne?
- We heard a noise in the bedroom.
- Yatak odasında bir gürültü duydum.
- How do you put up with all the noise?
- Tüm bu gürültüye nasıl katlanıyorsun?
- Try to ignore the noise.
- Gürültüye aldırmamaya çalış.
- Layla heard a noise outside.
- Leyla dışarıda bir gürültü duydu.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye katlanamam.
- The sudden noise scattered the birds.
- Ani gürültü kuşları dağıttı.
- How am I supposed to sleep with all this noise?
- Bu gürültüyle nasıl uyuyabilirim?
- We heard a noise.
- Bir gürültü duyduk.
- Tom certainly wasn't making much noise last night when we passed his house.
- Biz dün gece onun evini geçerken Tom kesinlikle fazla gürültü yapmıyordu.
- Tom tried to tune out the noise.
- Tom gürültüyü duymamaya çalıştı.
- Tom was careful not to make too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yapmamaya dikkat ediyordu.
- Tom couldn't bear the noise.
- Tom gürültüye katlanamadı.
- Please don't make much noise.
- Lütfen fazla gürültü yapmayın.
- Tom says that the noise doesn't bother him.
- Tom gürültüden rahatsız olmadığını söyledi.
- This noise is driving me insane.
- Bu gürültü beni deli ediyor.
- You can stay here as long as you don't make any noise.
- Gürültü yapmadığın sürece burada kalabilirsin.
- How do you put up with the noise?
- Gürültüye nasıl katlanıyorsun?
- I shouldn't have to put up with this noise.
- Bu gürültüye katlanmak zorunda olmamalıyım.
- There's a lot of noise in a typical city.
- Tipik bir şehirde çok gürültü vardır.
- He heard a noise.
- O bir gürültü duydu.
- The spectators in the gallery were making a lot of noise.
- Galerideki seyirciler çok gürültü yapıyordu.
- The noise gradually became louder.
- Gürültü giderek arttı.
- He told his children not to make so much noise.
- Çocuklarına o kadar çok gürültü yapmamalarını söyledi.
- I can't stand this noise any longer.
- Artık bu gürültüye dayanamıyorum.
- They were all fed up with the noise.
- Onların hepsi gürültüden bıktılar.
- That noise woke me up.
- O gürültü beni uyandırdı.
- The noise is becoming deafening.
- Gürültü kulakları sağır edici hale geliyor.
- Did you hear the noise?
- Gürültüyü duydun mu?
- Tom was making a lot of noise.
- Tom çok gürültü yapıyordu.
- The noise outside his window prevented him from sleeping.
- Onun penceresinin dışındaki gürültü onun uyumasını engelledi.
- I heard a noise up there.
- Ben orada bir gürültü duydum.
- I can't stand all this noise.
- Ben bütün bu gürültüye dayanamıyorum.
- Tom heard a noise.
- Tom bir gürültü duydu.
- Liisa was sick of the noise.
- Liisa gürültüden bıktı.
- We're not used to so much noise.
- Bu kadar çok gürültüye alışkın değiliz.
- It's not possible to study with so much noise!
- Bu kadar çok gürültü ile çalışmak mümkün değildir!
- How do you put up with the noise?
- Bu gürültüye nasıl katlanıyorsun?
- We can't sleep because of the noise.
- Gürültüden dolayı uyuyamıyoruz.
- The noise is going to wake the baby.
- Gürültü bebeği uyandıracak.
- Please don't make so much noise.
- Lütfen bu kadar gürültü yapma.
- The noise was so loud that it was a nuisance to the neighbors.
- Gürültü o kadar yüksekti ki komşuları rahatsız ediyordu.
- Boys, don't make any noise.
- Çocuklar, hiç gürültü yapmayın?
- The noise is distracting.
- Gürültü dikkat dağıtıcı.
- Tom couldn't bear the noise.
- Tom gürültüye dayanamadı.
- The noise disturbs me.
- Gürültü beni rahatsız ediyor.
- These animals were startled by the noise of the fireworks.
- Bu hayvanlar havai fişeklerin gürültüsünden ürktüler.
- I couldn't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamadım.
- Tom heard some noise, but he wasn't sure what it was.
- Tom bir gürültü duydu, ancak onun ne olduğundan emin değildi.
- I study here when there is no noise.
- Gürültü olmadığında burada çalışıyorum.
- This noise is unbearable.
- Bu gürültü dayanılmaz.
- Tom's neighbors always complain about the noise whenever he has a party.
- Tom ne zaman bir parti verse komşuları gürültüden şikayet eder.
- It took me a long time to get used to the noise.
- Gürültüye alışmam uzun zaman aldı.
- Music that doesn't transmit feelings, images, thoughts, or memories is just background noise.
- Duyguları, görüntüleri, düşünceleri veya anıları aktarmayan müzik sadece arka plan gürültüsüdür.
- I can no longer stand this noise.
- Artık bu gürültüye dayanamam.
- This continuous noise annoys me.
- Bu sürekli gürültü beni rahatsız ediyor.
- This noise is driving me crazy.
- Bu gürültü beni deli ediyor.
- The noise abruptly stopped.
- Gürültü aniden durdu.
- The noise frightened the baby.
- Gürültü, bebeği rahatsız etti.
- I cannot stand that noise anymore.
- Artık bu gürültüye dayanamıyorum.
- He heard the noise.
- O gürültüyü duydu.
- My neighbors complained about the noise we made last night.
- Komşularım dün gece yaptığımız gürültü için şikayetçi oldu.
- I can't stand that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla dayanamam.
- The noise woke me up.
- Gürültü beni uyandırdı.
- I can't sleep with all this noise.
- Bu gürültüde uyuyamıyorum.
- Hey, what's that noise?
- Hey, bu gürültü de ne?
- They didn't notice the increase in noise.
- Gürültüdeki artışı fark etmediler.
- I was kept awake all night by the noise.
- Gürültü yüzünden bütün gece uyanık kaldım.
- I can't stand this noise.
- Bu gürültüye katlanamam.
- What was that noise?
- O gürültü neydi?
- The noise continued unabated.
- Gürültü hız kesmeden devam etti.
- Tom said the noise didn't bother him.
- Tom gürültünün onu rahatsız etmediğini söyledi.
- I can't stand that noise.
- Bu gürültüye dayanamıyorum.
- The group put up posters to remind people that noise is harmful.
- Grup, insanlara gürültünün zararlı olduğunu hatırlatmak için afişler astı.
- Tom certainly wasn't making much noise last night when we passed his house.
- Tom dün gece evinin önünden geçerken kesinlikle fazla gürültü yapmıyordu.
- Tom complained at the front desk about the noise.
- Tom resepsiyonda gürültüden şikayet etti.
- We have to put up with a lot of noise when the children are at home.
- Çocuklar evdeyken çok fazla gürültüye tahammül etmemiz gerekiyor.
- She heard a noise.
- Bir gürültü duydu.
- The noise is getting louder and louder.
- Gürültü gittikçe şiddetleniyor.
- Tom said that the noise bothered him.
- Tom, gürültünün onu rahatsız ettiğini söyledi.
- Try not to make any noise.
- Gürültü yapmamaya çalışın.
- The noise startled Tom.
- Gürültü Tom'u ürküttü.
- The noise got on my nerves.
- Gürültü sinirlerimi bozdu.
- I'm trying not to make any noise.
- Ben gürültü yapmamaya çalışıyorum.
- Does this noise bother you?
- Bu gürültü seni rahatsız ediyor mu?
- I can't stand the noise from the street.
- Sokaktan gelen gürültüye dayanamıyorum.
- I can't put up with the noise any longer.
- Artık gürültüye katlanamam.
- Tom says he can't ignore the noise any longer.
- Tom gürültüyü daha fazla görmezden gelemeyeceğini söylüyor.
- I can't tolerate this noise any longer.
- Artık bu gürültüye dayanamıyorum.
- I can't sleep with all this noise.
- Bütün bu gürültü yüzünden uyuyamıyorum.
- The noise of city life annoys me greatly.
- Şehir hayatının gürültüsü beni çok rahatsız ediyor.
- We sometimes disparagingly call noise, music that's insignificant and devoid of any charm.
- Bazen küçümseyerek gürültü diyoruz, önemsiz ve cazibeden yoksun müzik.
- You'll soon get used to the noise.
- Yakında gürültüye alışacaksın.
- The air conditioner makes too much noise.
- Klima çok gürültü yapıyor.
- The noise is getting louder and louder.
- Gürültü gittikçe artıyor.
- What is that noise?
- Bu gürültü ne?
- Music is noise that thinks.
- Müzik düşünen gürültüdür.
- They are amid the city noises.
- Şehir gürültüsünün ortasındalar.
- My neighbor complained about the noise.
- Komşum gürültüden şikayet etti.
- I don't even notice that noise anymore.
- Ben artık o gürültüyü fark etmem bile.
- The fearful noise astonished anyone coming for the first time.
- Korkunç gürültü ilk kez gelenleri hayrete düşürdü.
- How can you stand the noise?
- Gürültüye nasıl katlanıyorsunuz?
- Don't make such a noise here.
- Burada o kadar gürültü yapma.
- He says he can't put up with this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
- I can't think with that noise, she said, as she stared at the typewriter.
- Bu gürültüde düşünemiyorum, dedi daktiloya bakarken.
- Tom is making a lot of noise.
- Tom çok gürültü yapıyor.
- I could not sleep because of the noise.
- Gürültüden dolayı uyuyamadım.
- This incessant noise drives me mad.
- Bu aralıksız gürültü beni deli ediyor.
- The noise continued.
- Gürültü devam etti.
- Oh, please, stop that noise!
- Ya, lütfen, kesin şu gürültüyü!
- I cannot stand that noise anymore.
- O gürültüye artık dayanamıyorum.
- On hearing the noise, my brother started to cry.
- Erkek kardeşim, gürültü duyduğunda ağlamaya başladı.
- I couldn't put up with that noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamazdım.
- He says he can't ignore the noise any longer.
- Gürültüyü daha fazla görmezden gelemeyeceğini söylüyor.
- I can't sleep because of the noise.
- Gürültüden dolayı uyuyamıyorum.
- Don't make such a noise here.
- Burada böyle gürültü yapmayın.
- Where's the noise coming from?
- Bu gürültü nereden geliyor?
- You shouldn't make any noise when you eat soup.
- Çorba içerken gürültü yapmamalısın.
- Make some noise!
- Biraz gürültü yap!
- You can sit by the exotic plants in front of the lake, away from the noise.
- Gölün önündeki egzotik bitkilerin yanında, gürültüden uzakta oturabilirsiniz.
- Tom said Mary wasn't annoyed by the noise.
- Tom, Mary'nin gürültüden rahatsız olmadığını söyledi.
- I can't stand all that noise in the street.
- Sokaktaki o gürültüye dayanamıyorum.
- What's all this noise?
- Bu gürültü de ne?
- With all that noise, I couldn't sleep last night.
- Tüm o gürültü yüzünden dün gece uyuyamadım.
- Do you think you could make a little less noise?
- Daha az gürültü yapar mısınız?
- Who's making all that noise?
- Bütün bu gürültüyü kim çıkarıyor?
- Tom couldn't hear what the teacher was saying because all of the other students were making so much noise.
- Tom öğretmenin ne dediğini duyamadı çünkü diğer tüm öğrenciler çok fazla gürültü yapıyordu.
- We've heard this noise before.
- Bu gürültüyü daha önce duyduk.
- Tom heard a noise behind him.
- Tom arkasında bir gürültü duydu.
- She made a lot of noise on the piano.
- Piyanoda çok gürültü yaptı.
- The noise from the street affected our work.
- Caddeden gelen gürültü çalışmalarımızı etkiledi.
- Please stop making all that noise.
- Lütfen gürültü yapmayı kes.
- The noise was deafening.
- Gürültü sağır ediciydi.
- The noise didn't bother Tom.
- Gürültü Tom'u rahatsız etmedi.
- Stop that noise.
- Kesin şu gürültüyü.
- How do you put up with all the noise?
- Tüm bu gürültüye nasıl tahammül ediyorsun?
- I can't put up with that noise any longer.
- O gürültüye daha fazla katlanamam.
- Tom made too much noise.
- Tom çok gürültü yaptı.
- They live near a busy road, but must be used to the noise by now.
- İşlek bir yolun yakınında yaşıyorlar ama artık gürültüye alışmış olmalılar.
- I can't abide that noise.
- Bu gürültüye dayanamıyorum.
- With this noise, I couldn't sleep a wink.
- Bu gürültüyle gözümü bile kırpamadım.
- I can't put up with that noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamam.
- If I heard a noise in the kitchen but was home alone, I would go to see what happened.
- Mutfakta bir gürültü duysam fakat evde yalnız olsam, ne olduğunu görmek için giderim.
- The noise woke her up.
- Gürültü onu uyandırdı.
- Don't make any noise.
- Gürültü yapmayın.
- He asked us not to make any noise.
- Gürültü yapmamamızı rica etti.
- Please don’t make so much noise!
- Lütfen bu kadar gürültü yapma!
- Can you please stop that noise?
- Lütfen şu gürültüyü durdurabilir misin?
- The residents made complaints about the noise.
- Oturanlar gürültü hakkında şikayette bulundular.
- The sudden noise frightened her.
- Ani gürültü onu korkutmuştu.
- I didn't want to make any noise.
- Gürültü yapmak istemedim.
- The noise kept us awake.
- Gürültü bizi ayakta tuttu.
- I can no longer stand this noise.
- Bu gürültüye daha fazla dayanamayacağım.
- The noise bothers me.
- Gürültü beni rahatsız ediyor.
- The noise of city life annoys me greatly.
- Şehir yaşamının gürültüsü beni çok sinirlendiriyor.
- That noise is driving me crazy.
- O gürültü beni çıldırtıyor.
- Tom made too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yaptı.
- I heard an unusual noise.
- Ben sıradışı bir gürültü duydum.
- I heard a noise in the bedroom.
- Yatak odasında bir gürültü duydum.
- Noises interfered with my studying.
- Gürültü çalışmamı engelledi.
- Tom says that the noise doesn't bother him.
- Tom gürültünün onu rahatsız etmediğini söylüyor.
- It's impossible to study with so much noise!
- Bu kadar gürültüyle ders çalışmak imkansız!
- The children are making a lot of noise.
- Çocuklar çok gürültü yapıyor.
- I study here when there is no noise.
- Gürültü olmadığı zaman burada çalışırım.
- The noise doesn't bother us.
- Gürültü bizi rahatsız etmiyor.
- Try to ignore the noise.
- Gürültüyü görmezden gelmeye çalış.
- What's that noise?
- O gürültü nedir?
- I can't bear the noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla dayanamayacağım.
- The noise is disturbing me.
- Gürültü beni rahatsız ediyor.
- Can you put up with the noise?
- Gürültüye dayanabiliyor musun?
- It's hard for me to sleep as there's so much noise.
- Çok gürültü olduğundan uyumakta zorlanıyorum.
- Tom says the noise doesn't bother him.
- Tom gürültüden rahatsız olmadığını söyledi.
- The noise is deafening.
- Gürültü sağır ediyor.
- The noise doesn't seem to bother Tom.
- Gürültü Tom'u rahatsız ediyor gibi görünmüyor.
- The noise didn't seem to bother Tom at all.
- Gürültü, Tom’u hiç de rahatsız etmiş gibi görünmüyordu.
- That noise is driving me crazy.
- O gürültü beni deli ediyor.
- It's impossible to study in such noise.
- Bu gürültüde ders çalışmak imkansız.
- Tom heard a noise in the next room.
- Tom bitişik odada bir gürültü duydu.
- That noise is almost driving me mad.
- Bu gürültü beni neredeyse delirtecek.
- I can't put up with all that noise.
- Bu kadar gürültüye katlanamam.
- What's all this noise?
- Bütün bu gürültü ne?
- Do you think you could make a little less noise?
- Biraz daha az gürültü yapabilir misin?
- I can't put up with the noise.
- Gürültüye katlanamıyorum.
- I can't endure that noise a moment longer.
- Bir an bile o gürültüye tahammül edemem.
- Tom heard noise in the next room.
- Tom yan odadaki gürültüyü duydu.
- We're not used to so much noise.
- Çok fazla gürültüye alışkın değiliz.
- One cannot study in such noise.
- Böyle bir gürültüde ders çalışılmaz.
- I can't see what the two of them are doing, but they are making a lot of noise.
- İkisinin ne yaptığını göremiyorum ama çok gürültü yapıyorlar.
- It's impossible to study in such noise.
- Böyle bir gürültüde ders çalışmak imkansızdır.
- The noise didn't bother me.
- Gürültü beni rahatsız etmedi.
- The first day of the year began with noise.
- Yılın ilk günü gürültüyle başladı.
- The noise caused me to jump back.
- Gürültü benim geriye fırlamama neden oldu.
- The noise came from somewhere in there.
- Gürültü oradan bir yerden geldi.
- There have been a lot of complaints in the last few days about the amount of noise coming from your apartment.
- Son birkaç gündür dairenizden gelen gürültü miktarı hakkında çok sayıda şikayet var.
- I can't hear anything because of the noise.
- Gürültü yüzünden hiçbir şey duyamıyorum.
- Noise is the most serious problem for those who live around the airports.
- Havaalanın yakınlarında yaşayanlar için gürültü en ciddi problemdir.
- Tom complained to Mary about the noise.
- Tom Mary'ye gürültüden şikayet etti.
- I'm sorry about the noise.
- Gürültü için üzgünüm.
- This incessant noise drives me mad.
- Bu sürekli gürültü beni deli ediyor.
- The noise of the heavy traffic kept me awake all night.
- Yoğun trafiğin gürültüsü beni bütün gece uyutmadı.
- Oh, please, stop that noise!
- Ah, o gürültüyü lütfen durdurun!
- The residents made complaints about the noise.
- Konut sakinleri gürültü konusunda şikâyette bulundu.
- Tom heard the noise.
- Tom gürültüyü duydu.
- I was annoyed by the noise.
- Gürültü beni rahatsız etti.
- With this noise, I couldn't sleep a wink.
- Bu gürültü yüzünden gözüme uyku girmedi.
- The noise disturbed his sleep.
- Gürültü uykusunu kaçırdı.
- I can't stand all that noise in the street.
- Ben sokaktaki tüm bu gürültüye dayanamam.
- The noise lessened gradually.
- Gürültü yavaş yavaş azaldı.
- I couldn't sleep because of the noise.
- Gürültü yüzünden uyuyamadım.
- The noise distracted him from studying.
- Gürültü o çalışırken dikkatini dağıttı.
- What makes the noise?
- Bu gürültüyü ne çıkarıyor?
- A noise aroused me from my sleep.
- Bir gürültü beni uykumdan uyandırdı.
- I can't see what the two of them are doing, but they are making a lot of noise.
- Onların ikisinin ne yaptığını göremiyorum ama onlar çok gürültü yapıyor.
- I heard a noise upstairs.
- Ben üst katta bir gürültü duydum.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye katlanamıyorum.
- The noise kept me awake.
- Gürültü beni uyanık tuttu.
- The noise gets on my nerves.
- Gürültü sinirlerimi bozuyor.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültüden dolayı o uyuyamadı.
- I couldn't stand the noise anymore.
- Gürültüye daha fazla dayanamadım.
- The noise keeps the birds away.
- Gürültü kuşları uzak tutuyor.
- I don't mind the noise.
- Gürültü umurumda değil.
- Where does all that noise come from?
- Bütün o gürültü nereden geliyor?
- Blackie makes a lot of noise while he eats.
- Blackie, yemek yerken çok gürültü yapıyor.
- I can't put up with this noise.
- Bu gürültüye katlanamıyorum.
- The noise kept me awake all night.
- Gürültü bütün gece beni uyutmadı.
- I'm irritated by that noise.
- Bu gürültü beni rahatsız ediyor.
- The noise stopped.
- Gürültü durdu.
- He complained about the noise.
- Gürültüden şikayetçi oldu.
- He heard the noise.
- Gürültüyü duydu.
- Was I making too much noise?
- Çok fazla gürültü yapıyor muydum?
- I can't stand this noise.
- Bu gürültüye dayanamıyorum.
- I got mad at Tom because he was making a lot of noise.
- Tom'a çok sinirlendim çünkü çok gürültü yapıyordu.
- Tom said that the noise bothered Mary.
- Tom, gürültünün Mary'yi rahatsız ettiğini söyledi.
- I always wondered what that noise was.
- O gürültünün ne olduğunu her zaman merak ettim.
- I'm irritated by the noise.
- Gürültüden rahatsız oluyorum.
- What is that noise?
- Bu gürültü de ne?
- I can't put up with this noise anymore.
- Artık bu gürültüye dayanamam.
- We complained to the manager about the noise next door.
- Yandaki gürültü için müdüre şikayette bulunduk.
- Is it necessary to make so much noise?
- Bu kadar gürültü yapmak gerekli mi?
- The noise is driving me crazy.
- Gürültü beni delirtiyor.
- The first day of the year began with noise.
- Yılın ilk günü gürültü ile başladı.
- Tom heard a noise and went outside to see what it was.
- Tom bir gürültü duydu ve onun ne olduğunu görmek için dışarı çıktı.
- I shouldn't have to put up with this noise.
- Bu gürültüye katlanmak zorunda kalmamalıyım.
- The noise kept me awake all night.
- Gürültü beni bütün gece uyutmadı.
- The noise continued unabated.
- Gürültü azalmadan devam etti.
- I heard a noise coming from the next room.
- Bitişik odadan gelen bir gürültü duydum.
- This noise is annoying.
- Bu gürültü rahatsız edici.
- They were suddenly aware of a noise in the back of the room.
- Onlar aniden odanın arkasındaki bir gürültünün farkındaydılar.
- He annoys us with this noise.
- Bu gürültüyle bizi kızdırıyor.
- I can't stand the noise.
- Gürültüye dayanamıyorum.
- The air conditioner makes too much noise.
- Klima çok fazla gürültü yapıyor.
- I cannot put up with the noise any longer.
- Gürültüye daha fazla katlanamıyorum.
- They were all fed up with the noise.
- Hepsi gürültüden bıkmış.
- She called down from upstairs to ask what the noise was about.
- Üst kattan aşağıya seslenerek gürültünün ne olduğunu sordu.
- I heard a noise behind me.
- Arkamda bir gürültü duydum.
- He was awoken by the noise.
- Gürültü ile uyandı.
- We made a lot of noise.
- Çok gürültü yaptık.
- I can't stand this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla tahammül edemem.
- He began to get restless because of that noise.
- O gürültü yüzünden huzursuz olmaya başladı.
- I can't tolerate this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla tahammül edemem.
- I got mad at Tom because he was making a lot of noise.
- Tom'a kızdım çünkü çok gürültü yapıyordu.
- Noise is the most serious problem for those who live around the airports.
- Gürültü, havaalanlarının çevresinde yaşayanlar için en ciddi sorun.
- Tom was careful not to make too much noise.
- Tom çok fazla gürültü yapmamak için dikkatliydi.
- The noise woke me.
- Gürültü beni uyandırdı.
- The noise awoke me from my sleep.
- Gürültü beni uykumdan uyandırdı.
- I can't stand that noise anymore.
- Bu gürültüye artık dayanamıyorum.
- Tom tried to tune out the noise.
- Tom gürültüyü bastırmaya çalıştı.
- He asked us not to make any noise.
- Bizden gürültü yapmamamızı istedi.
- I could not sleep because of the noise.
- Gürültü yüzünden uyuyamadım.
- Tom complained to Mary about the noise.
- Tom gürültü hakkında Mary'ye şikayet etti.
- Tom's neighbors always complain about the noise whenever he has a party.
- Tom'un komşuları o ne zaman bir parti verse hep gürültüden şikayet eder.
- Stop this noise!
- Kesin şu gürültüyü!
- I can't sleep with all that noise.
- Ben bütün o gürültü ile uyuyamam.
- I can't stand that noise.
- O gürültüye katlanamam.
- I can't endure that noise a moment longer.
- Bu gürültüye bir an daha katlanamam.
- Where does all that noise come from?
- Bu gürültü nereden geliyor?
- Hey, what's all the noise?
- Hey, bütün bu gürültü ne?
- The noises are getting on my nerves.
- Gürültüler sinirlerimi bozuyor.
- He annoys us with this noise.
- O, bu gürültü ile bizi rahatsız ediyor.
- The noise keeps the birds away.
- Gürültü kuşları uzak tutar.
- I tried to go back to sleep, but the noise kept me awake.
- Uyumaya çalıştım ama gürültü beni uyanık tuttu.
- I can't stand the noise from the street.
- Caddeden gelen gürültüye katlanamıyorum.
- The noise startled him.
- Gürültü onu korkuttu.
- Tom complained about the noise.
- Tom gürültüden şikayet etti.
- I don't mind the noise.
- Ben gürültüyü umursamıyorum.
- He was awoken by the noise.
- O, gürültü ile uyandırıldı.
- I couldn't fall asleep because of the noise.
- Gürültüden dolayı uyuyamadım.
- There is too much noise in this disco.
- Bu diskoda çok fazla gürültü var.
- Can you keep the noise down?
- Gürültüyü azaltabilir misin?
- I can't put up with that noise.
- O gürültüye katlanamam.
- What's this noise?
- Bu gürültü nedir?
- There have been a lot of complaints in the last few days about the amount of noise coming from your apartment.
- Son birkaç gün içinde apartmanınızdan gelen gürültünün miktarı hakkında çok sayıda şikâyet var.
- There's a lot of noise in a typical city.
- Tipik bir şehirde çok fazla gürültü olur.
- The noise continued unabated.
- Gürültü tüm şiddetiyle devam etti.
- Tom heard a noise coming from the attic.
- Tom tavan arasından gelen bir gürültü duydu.
- This noise is annoying.
- Bu gürültü sinir bozucu.
- I can't endure the noise.
- Gürültüye dayanamıyorum.
- I'm tormented by the noise of traffic.
- Trafik gürültüsü bana eziyet ediyor.
- That lift makes a lot of noise.
- O asansör çok gürültü yapıyor.
- I detest the noise.
- Gürültüden nefret ediyorum.
- I heard a noise.
- Bir gürültü duydum.
- You're making too much noise.
- Çok fazla gürültü yapıyorsun.
- I can't concentrate on my work because of the noise.
- Gürültü yüzünden işime konsantre olamıyorum.
- I can't sleep because of the noise.
- Gürültü yüzünden uyuyamıyorum.
- She says she can't put up with this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
- How can you stand the noise?
- Gürültüye nasıl dayanabilirsin?
- I don't know how you can put up with all this noise.
- Bu kadar gürültüye nasıl katlanabiliyorsunuz anlamıyorum.
- The noise alarmed the whole town.
- Gürültü tüm kasabayı alarma geçirdi.
- Tom couldn't hear what the teacher was saying because all of the other students were making so much noise.
- Diğer öğrenciler çok gürültü yaptığı için Tom öğretmenin ne dediğini duyamıyordu.
- It's not possible to study with so much noise!
- Bu kadar gürültüde ders çalışmak mümkün değil!
- The noise will wake the baby up.
- Gürültü bebeği uyandıracak.
- John can't bear the noise.
- John gürültüye dayanamıyor.
- How much longer are we going to put up with this noise?
- Bu gürültüye daha ne kadar katlanacağız?
- I'm trying not to make any noise.
- Gürültü yapmamaya çalışıyorum.
- The noise disturbed his sleep.
- Gürültüler uykusunu böldü.
- Tom is trying not to make any noise.
- Tom gürültü yapmamaya çalışıyor.
- At the noise, a window opened and a lovely maiden looked out.
- Gürültü üzerine bir pencere açıldı ve güzel bir kız dışarı baktı.
- You'll soon get used to the noise.
- Yakında gürültüye alışacaksınız.
- John can't bear the noise.
- John, gürültüye tahammül edemez.
- My roommate complained about the noise.
- Oda arkadaşım gürültüden şikayet etti.
- You can stay here as long as you don't make any noise.
- Herhangi bir gürültü yapmadığın sürece burada kalabilirsin.
- I can't stand this noise anymore.
- Bu gürültüye daha fazla dayanamıyorum artık.
- Tom heard noise in the next room.
- Tom yan odada gürültü duydu.
- When he heard the noise, Tom quickly ran out of the house.
- Gürültüyü duyunca Tom hızla evden dışarı koştu.
- I don't even notice that noise anymore.
- Artık o gürültüyü fark etmiyorum bile.
- Tom complained about the excessive noise.
- Tom haddinden fazla gürültü hakkında şikayet etti.
- Don't make any noise, I'm studying.
- Gürültü yapma, ders çalışıyorum.
- The noise kept me awake.
- Gürültü beni uyutmadı.
- I can't stand all this noise.
- Bu gürültüye dayanamıyorum.
- Don't make any noise because I am ill.
- Gürültü yapma çünkü hastayım.
- I can't sleep with all that noise.
- Bu gürültüde uyuyamıyorum.
- I can't bear the noise any longer.
- Gürültüye artık katlanamıyorum.
- The noise grew fainter, till it was heard no more.
- Gürültü giderek azaldı, ta ki bir daha duyulmayana kadar.
- The noise doesn't bother us.
- Gürültü bizi rahatsız etmez.
- I can't put up with that noise.
- Bu gürültüye tahammül edemiyorum.
- Tom asked us not to make any noise.
- Tom gürültü yapmamamızı istedi.
- How can you stand all these noises?
- Bütün bu gürültülere nasıl katlanabilirsiniz?
- What's all that noise?
- Tüm bu gürültü nedir?
- How can you stand the noise?
- Gürültüye nasıl dayanabiliyorsun?
- Tom got used to ignoring the noise.
- Tom gürültüyü görmezden gelmeye alıştı.
- The noise is driving me crazy.
- Bu gürültü beni deli ediyor.
- Hey, what's all the noise?
- Hey, bu gürültüler de ne?
- Can you put up with the noise?
- Bu gürültüye dayanabilir misin?
- I tried to go back to sleep, but the noise kept me awake.
- Tekrar uyumaya çalıştım ama gürültü beni uyanık tuttu.
- Less noise, please.
- Daha az gürültü, lütfen.
- Where's the noise coming from?
- Gürültü nereden geliyor?
- The noise continued for several hours.
- Gürültü birkaç saat devam etti.
- He complained about the noise.
- Gürültüden şikayet etti.
- I can't stand this noise anymore.
- Artık bu gürültüye katlanamıyorum.
- I'm bothered by the noise from the neighbours.
- Komşuların gürültüsünden rahatsız oluyorum.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültü nedeniyle uyuyamadı.
- He asked the old woman what was causing all the noise and light in the town.
- O, yaşlı kadına kasabadaki tüm gürültüye ve ışığa neyin sebep olduğunu sordu.
- That noise is almost driving me mad.
- O gürültü beni neredeyse deli ediyor.
- I was annoyed by the noise.
- Gürültüden rahatsız oldum.
- Don't make any noise or you'll scare the birds away.
- Gürültü yapma yoksa kuşları korkutup kaçırırsın.
- My neighbors complained about the noise we made last night.
- Komşularım dün gece çıkardığımız gürültüden şikayet etti.
- I can't put up with this noise any longer.
- Bu gürültüye daha fazla katlanamam.
- She complained to him about the noise.
- Gürültüden şikayet etmiş.
- That noise is giving me a headache.
- O gürültü bana baş ağrısı veriyor.
- The noise distracted him from studying.
- Gürültü onun dikkatini ders çalışmaktan uzaklaştırdı.
- There was so much noise that Professor Bayley couldn't make himself heard.
- O kadar çok gürültü vardı ki Profesör Bayley kendini duyuramadı.
- What's all this noise about?
- Bu gürültü de neyin nesi?
- The kids are making too much noise.
- Çocuklar çok gürültü yapıyor.
- She made a lot of noise on the piano.
- O, piyano ile çok gürültü yaptı.
- Tom was startled by the noise.
- Tom gürültüden irkildi.
- We're not used to so much noise.
- Biz bu kadar gürültüye alışık değiliz.
- With all that noise, I couldn't sleep last night.
- Bütün o gürültü yüzünden dün gece uyuyamadım.
- He told his children not to make so much noise.
- Çocuklarına çok gürültü yapmamalarını söyledi.
- I can't hear anything because of the noise.
- Gürültüden dolayı bir şey duyamıyorum.
- The noise is becoming deafening.
- Gürültü sağır edici olmaya başladı.
- We couldn't sleep on account of the noise.
- Biz gürültü nedeniyle uyuyamadık.
- I heard a noise outside.
- Ben dışarıda bir gürültü duydum.
- Don't make so much noise.
- Bu kadar gürültü yapmayın.
- Would you see if you could find out what's causing all that noise?
- Bu gürültüye neyin sebep olduğunu bulabilir misin?
- I can't put up with this noise anymore.
- Artık bu gürültüye katlanamıyorum.
- Please don't make so much noise.
- Lütfen çok fazla gürültü yapma.
- Don't make any noise because I am ill.
- Hasta olduğum için hiç gürültü yapma.
- What's this noise?
- Bu gürültü de ne?
- Hey, what's that noise?
- Hey, bu gürültü nedir?
- She put her hands over her ears to shut out the noise.
- Gürültüyü kesmek için ellerini kulaklarına götürdü.
- That noise is driving me crazy.
- Bu gürültü beni deli ediyor.
- Please stop making all that noise.
- Şu gürültü patırtıyı lütfen kes.
- The noise is deafening.
- Gürültü sağır edici.
- I couldn't fall asleep because of the noise.
- Gürültü yüzünden uyuyamadım.
- There was so much noise that the speaker couldn't make himself heard.
- O kadar çok gürültü vardı ki, konuşmacı kendisini duyuramadı.
- We can't sleep because of the noise.
- Gürültü yüzünden uyuyamıyoruz.
- We have to put up with a lot of noise when the children are at home.
- Çocuklar evdeyken bir sürü gürültüye katlanmak zorundayız.
- I can't abide that noise.
- O kadar gürültüye katlanamam.
- A noise woke her up.
- Bir gürültü onu uyandırdı.
- Liisa was sick of the noise.
- Liisa gürültüden bıkmıştı.
- I'm irritated by the noise.
- Gürültüden rahatsız oldum.
- What's causing the noise?
- Gürültüyü yapan ne?
- Stop that noise.
- Şu gürültüyü kes.
- I can't stand the noise.
- Gürültüye katlanamıyorum.
- The noise kept us awake.
- Gürültü bizi uyanık tuttu.
- With so much noise I couldn't sleep last night.
- Dün gece o kadar gürültüden uyuyamadım.
- It's hard for me to sleep as there's so much noise.
- Çok gürültü olduğu için uyumakta zorlanıyorum.
- The noise lessened gradually.
- Gürültü giderek azaldı.
- The children are making a lot of noise.
- Çocuklar çok gürültü yapıyorlar.
- He asked the old woman what was causing all the noise and light in the town.
- Yaşlı kadına kasabadaki tüm bu gürültü ve ışığa neyin sebep olduğunu sordu.
- Tom says he can't put up with this noise any longer.
- Tom bu gürültüye daha fazla katlanamayacağını söylüyor.
- We made a lot of noise.
- Biz çok gürültü yaptık.
- I heard a noise upstairs.
- Yukarıda bir gürültü duydum.
- You can sit by the exotic plants in front of the lake, away from the noise.
- Gürültüden uzak olarak, gölün önündeki egzotik bitkilerin yanında oturabilirsin.
- Tom says the noise doesn't bother him.
- Tom gürültünün onu rahatsız etmediğini söylüyor.
- The spectators in the gallery were making a lot of noise.
- Galerideki izleyiciler çok gürültü yapıyorlardı.
- Tom is going to be irritated by that noise.
- Tom bu gürültüden rahatsız olacak.
- Tom says that the noise doesn't bother him.
- Tom gürültünün kendisini rahatsız etmediğini söyledi.
- You are too sensitive to noise.
- Sen gürültüye çok duyarlısın.
- Who's making all that noise?
- Tüm bu gürültüyü kim yapıyor?
- I can't endure the noise.
- Gürültüye dayanamam.
- Would you please keep the noise down?
- Lütfen gürültüyü keser misin?
- Tom complained about the excessive noise.
- Tom aşırı gürültüden şikayet etti.
- Noises interfered with my studying.
- Gürültüler ders çalışmamı böldü.
- Tom said that the noise bothered him.
- Tom gürültünün onu rahatsız ettiğini söyledi.
- He couldn't sleep because of the noise outside his window.
- Penceresinin dışındaki gürültü yüzünden uyuyamadı.
Show More (568)
|
