1 |
opponent |
rakip |
n. |
|
- He socked his opponent with a left punch.
- Rakibini sol yumrukla yere serdi.
- In sport, an opponent is needed in order to win.
- Sporda kazanmak için bir rakibe ihtiyaç vardır.
- In sports, an opponent is needed in order to win.
- Sporda kazanmak için bir rakibe ihtiyaç vardır.
- In a fair game, an opponent should have the same means available as the other party.
- Adil bir oyunda, rakibin de diğer tarafla aynı imkanlara sahip olması gerekir.
- Football is such a sport, which can only exist by virtue of there being an opponent present.
- Futbol öyle bir spordur ki, ancak bir rakibin varlığı sayesinde var olabilir.
- He knocked his opponent out.
- Rakibini nakavt etti.
- My opponent hates puppies.
- Rakibim yavru köpeklerden nefret eder.
- I have underestimated the strength of my opponent.
- Rakibimin gücünü hafife almıştım.
- The boxer struck his opponent hard.
- Boksör rakibine sertçe vurdu.
- You gain one point for every opponent piece you capture.
- Ele geçirdiğiniz her rakip taş için bir puan kazanırsınız.
- He was a formidable opponent.
- Zorlu bir rakipti.
- He defeated his opponent in the election.
- Seçimde rakibini mağlup etti.
- He doesn't stand a chance against his opponent.
- Onun rakibine karşı bir şansı yok.
- That was a formidable opponent.
- O zorlu bir rakipti.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için her zaman rakibin iki adım önünde kalmak zorundasın.
- That was a formidable opponent.
- Zorlu bir rakipti.
- Tom has acquired a serious opponent - John.
- Tom'un ciddi bir rakibi var: John.
- Tom is a worthy opponent.
- Tom değerli bir rakip.
- I have underestimated the strength of my opponent.
- Rakibimin gücünü hafife almışım.
- Don't take your opponent lightly.
- Rakibini hafife alma.
- He doesn't stand a chance against his opponent.
- Rakibine karşı hiç şansı yok.
- After six games, Sampras had the edge on his opponent.
- Altı oyundan sonra, Sampras rakibine üstünlük sağladı.
- My opponent hates puppies.
- Rakibim köpek yavrularından nefret eder.
- Tom was a very tough opponent.
- Tom çok zorlu bir rakipti.
- Tom defeated his opponent.
- Tom rakibini yendi.
- The candidate made wild accusations against his opponent.
- Aday, rakibine karşı ağır suçlamalarda bulundu.
- To come out on top, you have to stay two steps ahead of your opponent at all times.
- Zirveye çıkmak için rakibinizden her zaman iki adım önde olmalısınız.
- Tom's opponent was Mary.
- Tom'un rakibi Mary'ydi.
- Tom knocked his opponent out.
- Tom rakibini nakavt etti.
- Don't underestimate your opponent.
- Rakibini küçümseme.
- Tom underestimated his opponent.
- Tom rakibini hafife aldı.
- Japan's most important opponent was China.
- Japonya'nın en önemli rakibi Çin'di.
- You gain one point for every opponent piece you capture.
- Rakibin yediğiniz her taşı için bir puan kazanırsınız.
- He was a formidable opponent.
- O zorlu bir rakipti.
- Tom underestimated his opponent.
- Tom rakibini küçümsedi.
- He defeated his opponent in the election.
- Seçimlerde rakibini yendi.
- He knocked his opponent out.
- O, rakibini nakavt etti.
- You're a worthy opponent.
- Saygın bir rakipsin.
- Don't underestimate your opponent.
- Rakibini hafife alma.
- Lincoln welcomed his old political opponent.
- Lincoln eski siyasi rakibini karşıladı.
- The chess player put his opponent in check.
- Satranç oyuncusu rakibini kontrol altına aldı.
- He is a formidable opponent.
- O zorlu bir rakip.
- My opponent was Tom.
- Rakibim Tom'du.
- Tom's opponent was Mary.
- Tom'un rakibi Mary'di.
- Tom is a formidable opponent.
- Tom zorlu bir rakip.
- He does not let the opponent come near him.
- Rakibinin yanına yaklaşmasına izin vermiyor.
- You're a worthy opponent.
- Değerli bir rakipsin.
- Tom hardly laid a glove on his opponent.
- Tom rakibine elini bile sürmedi.
Show More (45)
|
2 |
opponent |
karşıt |
n. |
|
- The liberalisation of agricultural trade has its advocates and its opponents.
- Tarımsal ticaretin serbestleştirilmesinin savunucuları ve karşıtları vardır.
- The self-appointed opponents of globalisation were in the headlines only for a short time.
- Kendilerini küreselleşme karşıtı ilan edenler sadece kısa bir süre için manşetlerde yer aldılar.
- Public opinion has been sharply divided into supporters and opponents.
- Kamuoyu keskin bir şekilde destekçiler ve karşıtlar olarak ikiye bölündü.
- Opponents say genetically engineered crops can cross-pollinate and damage other crops.
- Karşıtlar genetik mühendisliği bitkilerin çapraz döllenme yapabileceğini ve diğer bitkilere zarar verebileceğini söylüyorlar.
- Most opponents of slavery did not vote.
- Kölelik karşıtlarının çoğu oy kullanmadı.
Show More (2)
|
3 |
opponent |
muhalif |
n. |
|
- He is an outspoken opponent of the new bill.
- Kendisi yeni yasa tasarısının sözünü sakınmayan muhaliflerinden biridir.
- The resolution calls for the release of Yawovi Agboyibo, the opponent of the dictator, General Eyadema.
- Karar, diktatör General Eyadema'nın muhalifi Yawovi Agboyibo'nun serbest bırakılması çağrısında bulunuyor.
- Unexpected support from an opponent?
- Bir muhaliften beklenmedik bir destek mi?
Show More (0)
|
4 |
opponent |
karşı |
adj. |
|
- I am a sceptic rather than an opponent of genetically modified crops.
- Ben genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı olmaktan ziyade şüpheciyim.
- I am a sceptic rather than an opponent of genetically modified crops.
- Ben genetiği değiştirilmiş ürünlere karşı olmaktan ziyade şüpheci yaklaşıyorum.
Show More (-1)
|