palpable - English Turkish Sentences
English Turkish
palpable belirgin adj.
  • When he stood to speak in court, the palpable sorrow from his friends changed to anger.
  • Mahkemede konuşmak için ayağa kalktığında, arkadaşlarının belirgin üzüntüsü yerini öfkeye bıraktı.
Show More (-2)
palpable düpedüz adj.
  • Everybody believed that his excuse was a palpable lie.
  • Herkes onun mazeretinin düpedüz bir yalan olduğuna inanıyordu.
Show More (-2)
palpable elle tutulur adj.
  • I have a palpable proof.
  • Elle tutulur bir kanıtım var.
Show More (-2)
palpable somut adj.
  • I have a palpable proof.
  • Somut bir kanıtım var.
Show More (-2)