|
- This is evident from the compromise proposal from the two largest parties.
- Bu durum en büyük iki partinin uzlaşma teklifinden de anlaşılmaktadır.
- Then there are, especially nowadays, parties which have made the fight against immigrants a priority in their programme.
- Öte yandan, özellikle bugünlerde, göçmenlerle mücadeleyi programlarının önceliği haline getiren partiler de var.
- The EFA parties which I represent here do not just represent regions.
- Burada temsil ettiğim EFA partileri sadece bölgeleri temsil etmiyor.
- Perseverance, however, was rewarded with success, and I think Parliament should acknowledge that across the parties.
- Ancak azim, başarı ile ödüllendirildi ve bence Parlamento bunu partiler üstü bir şekilde kabul etmelidir.
- The successes of populist parties across Europe demonstrate that the spark can all of a sudden ignite.
- Avrupa genelinde popülist partilerin başarıları, kıvılcımın aniden ateşlenebileceğini göstermektedir.
- National states support trade unions and parties, and so does Europe.
- Ulusal devletler sendikaları ve partileri destekliyor, Avrupa da öyle.
- That is especially hard on parties from smaller states with few MEPs.
- Bu durum özellikle az sayıda milletvekili olan küçük devletlerin partileri için zor bir durumdur.
- Parties and governments should field the same number of men and women candidates in the 2004 European elections.
- Partiler ve hükümetler 2004 Avrupa seçimlerinde eşit sayıda kadın ve erkek aday göstermelidir.
- This makes those parties particularly artificial.
- Bu da o partileri özellikle yapay kılıyor.
- That is especially hard on parties from smaller states with few MEPs.
- Bu özellikle az sayıda AP üyesi olan küçük devletlerin partileri için zordur.
- Many people ask whether we need a statute for European parties.
- Birçok kişi Avrupa partileri için bir tüzüğe ihtiyacımız olup olmadığını soruyor.
- That way the big parties in the big countries could subjugate the small parties in the small countries.
- Bu şekilde büyük ülkelerdeki büyük partiler, küçük ülkelerdeki küçük partilere boyun eğdirebilir.
- There were governments that wanted parties existing in only two countries to be granted this status.
- Sadece iki ülkede var olan partilere bu statünün verilmesini isteyen hükümetler vardı.
- The European Parliament is also regarded as the cradle of European parties.
- Avrupa Parlamentosu aynı zamanda Avrupa partilerinin beşiği olarak kabul edilir.
- The differences between the parties, however, have probably never been so profound.
- Ancak partiler arasındaki farklılıklar muhtemelen hiç bu kadar derin olmamıştı.
- The winning parties have always maintained this aspiration.
- Kazanan partiler her zaman bu isteklerini korumuşlardır.
- Yet unfortunately these proposals have had a very short life-span, because they were unacceptable to certain parties.
- Ancak ne yazık ki bu önerilerin ömrü çok kısa oldu çünkü bazı partiler tarafından kabul edilemezdi.
- The large parties will be able to use their majorities to prohibit subsidies for the smaller parties.
- Büyük partiler çoğunluklarını kullanarak küçük partilere yardım yapılmasını yasaklayabileceklerdir.
- Fellow MEPs in various other parties have highlighted this and are completely behind it.
- Diğer partilerdeki milletvekili arkadaşlarımız da bu konuya dikkat çekmişlerdir ve bu konunun tamamen arkasındadırlar.
- Then there are, especially nowadays, parties which have made the fight against immigrants a priority in their programme.
- Bir de, özellikle bugünlerde, göçmenlerle mücadeleyi programlarının önceliği haline getiren partiler var.
- Yet unfortunately these proposals have had a very short life-span, because they were unacceptable to certain parties.
- Ancak ne yazık ki bu önerilerin ömrü çok kısa oldu, çünkü bazı partiler tarafından kabul edilemezdi.
- I thank my colleagues of all parties and all Member States.
- Tüm partilerden ve tüm Üye Devletlerden meslektaşlarıma teşekkür ediyorum.
- The situation in which the groups are keeping the parties afloat.
- Grupların içinde bulunduğu durum partileri ayakta tutuyor.
- Both parties profess freedom and democracy and the defence of human rights and the principles of the rule of law.
- Her iki parti de özgürlük ve demokrasiyi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin savunulmasını savunmaktadır.
- Perseverance, however, was rewarded with success, and I think Parliament should acknowledge that across the parties.
- Ancak azim, başarı ile ödüllendirildi ve bence Parlamento bunu partiler arasında kabul etmelidir.
- This is highly peculiar, for those European parties hardly exist.
- Bu son derece tuhaftır çünkü Avrupa'daki partiler neredeyse hiç mevcut değildir.
- The supranational parties can thus turn the national parties into their compliant subsidiaries.
- Böylece uluslarüstü partiler ulusal partileri kendilerine bağlı yan kuruluşlara dönüştürebilecek.
- All the parties and parliamentary groups have worked together to achieve a statute for the parties.
- Tüm partiler ve parlamento grupları, partiler için bir tüzük elde etmek üzere birlikte çalıştılar.
- Many of our parties in the European Union would not be able to register that level of support!
- Avrupa Birliği'ndeki partilerimizin çoğu bu düzeyde bir destek alamazdı!
- The successes of populist parties across Europe demonstrate that the spark can all of a sudden ignite.
- Popülist partilerin Avrupa genelindeki başarıları, kıvılcımın aniden ateşlenebileceğini göstermektedir.
- This makes matters impossible for new movements and parties, and difficult for others.
- Bu da yeni hareketler ve partiler için işleri imkânsız hale getirirken diğerleri için zorlaştırıyor.
- Testing can take place in testing centres throughout the country or in situ at parties or concerts.
- Testler ülke genelindeki test merkezlerinde ya da partilerde veya konserlerde yerinde gerçekleştirilebilir.
- All parties could participate as well as the European Union, the Council of Europe and the OSCE.
- Avrupa Birliği, Avrupa Konseyi ve AGİT'in yanı sıra tüm partiler katılabilir.
- There is no other way of ensuring that parties are not corrupted.
- Partilerin yozlaşmamasını sağlamanın başka bir yolu yoktur.
- Well, like I said, kid, I got some other parties to hit.
- Dediğim gibi çocuğum, katılacağım başka partiler var.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar, insanların paylaşmak ve takas etmek için farklı kurabiyeler getirdiği partilerdir.
- For others, space is important to gather friends and organize parties.
- Diğerleri içinse arkadaşlarını bir araya toplamak ve partiler düzenlemek bakımından mekan önemlidir.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar insanların paylaşmak ve değiş tokuş etmek için farklı kurabiyeler getirdikleri partilerdir.
- For others, space is important to gather friends and organize parties.
- Diğerleri için ise arkadaşlarla toplanmak ve partiler düzenlemek için alan önemlidir.
- Well, like I said, kid, I got some other parties to hit.
- Dediğim gibi evlat, katılmam gereken başka partiler var.
- These are parties where people bring different cookies to share and trade.
- Bunlar milletin paylaşmak ve takas etmek için değişik kurabiyeler getirdiği partilerdir.
- Tom doesn't get invited to parties anymore.
- Tom artık partilere davet edilmiyor.
- I don't often get invited to parties.
- Partilere pek sık davet edilmem.
- She's not invited to parties.
- Partilere davet edilmiyor.
- He never gets invited to parties.
- O partilere hiç davet edilmiyor.
- Tom doesn't get invited to many parties.
- Tom pek fazla partiye davet edilmez.
- We hate parties.
- Biz partilerden nefret ederiz.
- They hate parties.
- Onlar partilerden nefret ediyor.
- I like costume parties.
- Kostüm partilerini severim.
- This is the first time I've invited Tom to one of my parties.
- Tom'u ilk kez bir partime davet ediyorum.
- Is it true that you hate parties?
- Partilerden nefret ettiğin doğru mu?
- I always enjoy parties.
- Partileri hep sevmişimdir.
- It's rare for me to get invited to parties.
- Partilere nadiren davet edilirim.
- No more parties.
- Daha fazla parti yok.
- The Johnsons are very sociable people, who enjoy hosting parties often.
- Johnsonlar, partilere sık sık ev sahipliği yapmaktan hoşlanan, çok sosyal insanlardır.
- She hates parties.
- O partilerden nefret eder.
- Tom seldom drinks beer at parties.
- Tom partilerde nadiren bira içer.
- Tom doesn't often get invited to parties.
- Tom partilere pek sık davet edilmez.
- Tom has never been invited to parties.
- Tom asla partilere davet edilmez.
- Parties bore me.
- Partiler beni sıkıyor.
- I hate parties.
- Partilerden nefret ederim.
- He parties too much.
- O çok fazla parti yapıyor.
- We hate parties.
- Biz partilerden nefret ediyoruz.
- I love parties.
- Ben partileri seviyorum.
- Sami had parties every day.
- Sami her gün parti verirdi.
- I never get invited to parties.
- Asla partilere davet edilmem.
- Have you ever invited Tom to your parties?
- Hiç Tom'u partilerinize davet ettiniz mi?
- Tom doesn't often get invited to parties.
- Tom genellikle partilere davet edilmez.
- She was awkward and reserved at parties.
- O, partilerde garip ve çekingendi.
- Tom used to go to parties.
- Tom partilere giderdi.
- Tom invites me to all his parties.
- Tom beni bütün partilerine davet eder.
- He mediated between the two parties.
- O iki parti arasında aracılık yaptı.
- Tom has parties every weekend.
- Tom'un her hafta sonu partileri vardır.
- She's a fixture at all the high-society parties.
- Yüksek sosyete partilerinin demirbaşıdır.
- Your neighbors have complained about your noisy parties.
- Yeni komşularınız gürültülü partileriniz hakkında şikayet ettiler.
- I thought you liked parties.
- Partileri sevdiğini sanıyordum.
- Sami went to the best parties.
- Sami en iyi partilere gitti.
- I'm rarely invited to parties.
- Ben nadiren partilere davet edilirim.
- I love parties.
- Partileri severim.
- Mary hates parties.
- Mary partilerden nefret ediyor.
- The Johnsons are very sociable people, who enjoy hosting parties often.
- Johnsonlar çok sosyal insanlardır ve sık sık parti vermekten hoşlanırlar.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Evimde parti vermek istiyorsan, sonrasında her şeyi temizle ve hiçbir şeyi kırma, yoksa zararı ödersin.
- Sami had parties every day.
- Sami her gün partiler veriyordu.
- I like going to parties.
- Partilere gitmeyi severim.
- Tom invites me to all his parties.
- Tom beni tüm partilerine davet eder.
- In the polls, both parties are on par.
- Anketlerde iki parti de eşit durumda.
- They hate parties.
- Onlar partilerden nefret eder.
- Parties bore me.
- Partiler beni sıkar.
- Tom isn't often invited to parties.
- Tom partilere pek davet edilmez.
- Parties can be a lot of fun.
- Partiler çok eğlenceli olabilir.
- The Johnsons love to have parties.
- Johnsonlar parti vermeyi severler.
- The Jacksons love to have parties.
- Jacksonlar parti vermeyi sever.
- Sami is not often invited to parties.
- Sami partilere pek sık davet edilmez.
- Tom has parties every weekend.
- Tom her hafta sonu parti veriyor.
- Rescue parties are being organized.
- Kurtarma partileri düzenleniyor.
- I'm never invited to parties.
- Partilere hiç davet edilmiyorum.
- I'm often invited to parties.
- Ben sık sık partilere davet edilirim.
- How often does Tom have parties?
- Tom ne sıklıkla parti veriyor?
- I never get invited to parties.
- Ben partilere hiç davet edilmiyorum.
- Tom hates parties.
- Tom partilerden nefret eder.
- Tom has never been invited to parties.
- Tom partilere hiç davet edilmedi.
- Have you ever invited Tom to your parties?
- Hiç Tom'u partilerine davet ettin mi?
- The Jacksons love to have parties.
- Jackson'lar parti vermeyi seviyorlar.
- I like going to parties.
- Partilere gitmek hoşuma gidiyor.
- Sami is not often invited to parties.
- Sami partilere sık sık davet edilmiyor.
- Tom isn't invited to parties often.
- Tom genellikle partilere davet edilmez.
- I don't like costume parties.
- Kostümlü partileri sevmem.
- She was awkward and reserved at parties.
- Partilerde garip ve çekingendi.
- How often does Tom have parties?
- Tom ne sıklıkla parti verir?
- Americans love their Super Bowl parties.
- Amerikalılar Super Bowl partilerine bayılırlar.
- No more parties.
- Artık parti yok.
- I'm not often invited to parties.
- Partilere pek sık davet edilmem.
- He never gets invited to parties.
- O asla partilere davet edilmez.
- She's not invited to parties.
- O, partilere davet edilmiyor.
- She invites us to all her parties.
- Bizi tüm partilerine davet ediyor.
- Don't you like parties?
- Partileri sevmez misin?
- Parties are fun.
- Partiler eğlencelidir.
- I'm often invited to parties.
- Sık sık partilere davet ediliyorum.
- Tom never gets invited to parties.
- Tom partilere hiç davet edilmez.
- I don't like costume parties.
- Kostüm partileri hoşuma gitmiyor.
- This is the first time I've invited Tom to one of my parties.
- Ben ilk kez Tom'u partilerimden birine davet ettim.
- People used to have LAN parties for multiplayer gaming before the widespread availability of high-speed Internet access.
- Yüksek hızlı internet erişimi yaygınlaşmadan önce insanlar çok oyunculu oyunlar için LAN partileri düzenlerdi.
- Your neighbors have complained about your noisy parties.
- Komşularınız gürültülü partilerinizden şikayetçi.
- You hate parties, don't you?
- Partilerden nefret ediyorsun, değil mi?
- I don't like costume parties.
- Kostüm partilerini sevmiyorum.
- He always invited me to his dinner parties.
- O beni her zaman yemek partilerine davet etti.
- Environmentalist parties generally use the color green in their symbols and names.
- Çevreci partiler sembol ve isimlerinde genelde yeşil rengi kullanırlar.
- She hates parties.
- O, partilerden nefret eder.
- I attended several parties last week.
- Geçen hafta birkaç partiye katıldım.
- Tom isn't often invited to parties.
- Tom genellikle partilere davet edilmez.
- Mary hates parties.
- Mary partilerden nefret eder.
- You hate parties, don't you?
- Partilerden hoşlanmazsın, değil mi?
- I'm never invited to parties.
- Partilere hiç davet edilmem.
- No more parties.
- Bundan sonra parti yok.
- People used to have LAN parties for multiplayer gaming before the widespread availability of high-speed Internet access.
- Yüksek hızlı internet erişiminin yaygınlaşmasından önce insanlar topluca oyun oynamak için LAN partileri veriyordu.
- Tom never gets invited to parties.
- Tom asla partilere davet edilmez.
- Tom usually drinks beer at parties.
- Tom genellikle partilerde bira içiyor.
- She invites us to all her parties.
- O bizi bütün partilerine davet eder.
- Tom usually drinks beer at parties.
- Tom genellikle partilerde bira içer.
- In the polls, both parties are on par.
- Anketlerde iki parti de eşit.
- An agreement acceptable to all parties was finally reached.
- Tüm partiler için kabul edilebilir bir anlaşmaya sonunda ulaşıldı.
- Tom isn't invited to parties often.
- Tom partilere pek sık davet edilmez.
- The controversial proposal has caused an intense war of words between the two opposing parties.
- Tartışmalı öneri, iki karşıt parti arasında yoğun bir söz düellosuna neden oldu.
- We used to throw parties here.
- Eskiden burada partiler verirdik.
- Environmentalist parties generally use the color green in their symbols and names.
- Çevreci partiler genellikle sembollerinde ve isimlerinde yeşil rengi kullanırlar.
- I hate parties.
- Partilerden nefret ediyorum.
- I'm rarely invited to parties.
- Partilere nadiren davet edilirim.
- Tom seldom drinks beer at parties.
- Tom nadiren partilerde bira içer.
- We used to throw parties here.
- Eskiden burada partiler düzenlerdik.
- Tom parties too much.
- Tom çok fazla parti yapıyor.
- We usually go out for drinking parties.
- Genellikle içki partileri için dışarı çıkarız.
- Tom usually doesn't drink beer at parties.
- Tom genellikle partilerde bira içmez.
- Most dinner parties end about eleven o'clock.
- Çoğu akşam yemeği partisi saat on bir gibi biter.
- Sami had parties every day.
- Sami her gün parti veriyordu.
- He always invited me to his dinner parties.
- Beni her zaman akşam yemeği partilerine davet eder.
- He invites us to his parties.
- O bizi partilerine davet ediyor.
- I like costume parties.
- Kostüm partilerini seviyorum.
Show More (154)
|
|
- There must be parity between the Council and Parliament as parties to the codecision process.
- Kodifikasyon sürecinin tarafları olarak Konsey ve Parlamento arasında eşitlik olmalıdır.
- This was a key point for both parties.
- Bu her iki taraf için de kilit bir noktaydı.
- An agreement is only sound if both parties are satisfied.
- Bir anlaşma ancak her iki taraf da memnunsa sağlamdır.
- Secondly, it is obvious that all parties are tired of war and want peace.
- İkinci olarak tüm tarafların savaştan yorulduğu ve barış istediği açıktır.
- Firstly, Italy will represent the European Union at the Second Assembly of States Parties in September.
- İlk olarak, İtalya Eylül ayında yapılacak olan İkinci Taraf Devletler Asamblesi'nde Avrupa Birliği'ni temsil edecektir.
- What is important is that both mediating parties are aware of their diplomatic and military powers.
- Önemli olan, arabuluculuk yapan her iki tarafın da diplomatik ve askeri güçlerinin farkında olmalarıdır.
- That certain parties may be entertaining such thoughts is, of course, no concern of ours.
- Bazı tarafların bu tür düşüncelere sahip olması elbette bizi ilgilendirmiyor.
- That is because we are fundamentally opposed to the financing of European parties by the EU.
- Çünkü Avrupa partilerinin AB tarafından finanse edilmesine temelden karşıyız.
- Rather I think that parties often tend to take themselves particularly seriously.
- Ben daha ziyade tarafların kendilerini özellikle ciddiye alma eğiliminde olduklarını düşünüyorum.
- Not surprisingly, the Commission's FMD proposal has prompted vigorous debate amongst all interested parties.
- Komisyon'un şap hastalığı önerisinin ilgili tüm taraflar arasında hararetli tartışmalara yol açması şaşırtıcı değildir.
- One of the parties in the dispute always suspects the other of being biased.
- Uyuşmazlıktaki taraflardan biri her zaman diğerinin önyargılı olduğundan şüphelenir.
- Not surprisingly, the Commission's FMD proposal has prompted vigorous debate amongst all interested parties.
- Komisyonun şap hastalığı önerisinin ilgili tüm taraflar arasında hararetli tartışmalara yol açması şaşırtıcı değildir.
- You wanted a Yugoslav national entity which would be neutral towards both parties.
- Her iki tarafa karşı da tarafsız olacak bir Yugoslav ulusal varlığı istediniz.
- This contrast was so marked that it proved impossible to strike a compromise that was acceptable to both parties.
- Bu zıtlık o kadar belirgindi ki, her iki taraf için de kabul edilebilir bir uzlaşmaya varmak imkansız hale geldi.
- This is a prerequisite in the necessary information sharing with all parties.
- Bu, tüm taraflarla gerekli bilgi paylaşımında bir ön koşuldur.
- It is about annexing a group of countries and not about real negotiations between equal parties.
- Bu, bir grup ülkeyi ilhak etmekle ilgilidir ve eşit taraflar arasında gerçek müzakerelerle ilgili değildir.
- Such an agreement implies necessarily the willingness of all parties to find appropriate and satisfactory compromises.
- Böyle bir anlaşma, tüm tarafların uygun ve tatmin edici uzlaşmalar bulmaya istekli olması anlamına gelir.
- A dialogue is only meaningful and successful if a consensus is sought in the interests of all parties.
- Bir diyalog ancak tüm tarafların menfaatleri doğrultusunda bir uzlaşı arandığı takdirde anlamlı ve başarılı olur.
- Yet we cannot overemphasise that trade is good for both parties.
- Yine de ticaretin her iki taraf için de iyi olduğunu ne kadar vurgulasak azdır.
- The negotiating parties must certainly take some of the responsibility.
- Müzakereci taraflar kesinlikle sorumluluğun bir kısmını üstlenmelidir.
- This is a free trade agreement between the two parties.
- Bu, iki taraf arasında bir serbest ticaret anlaşmasıdır.
- It is the right way, and both parties deserve our thanks.
- Bu doğru yoldur ve her iki taraf da teşekkürlerimizi hak etmektedir.
- Both parties maintained a commendable constructive spirit across the whole range of issues discussed.
- Her iki taraf da tartışılan tüm konularda takdire şayan bir yapıcı ruh sergilemiştir.
- They can also declare parties supported by the electorate to be un-European and take their subsidies.
- Ayrıca seçmenler tarafından desteklenen partileri Avrupa dışı ilan edebilir ve yardımlarını alabilirler.
- It can only be amended with the agreement of the 150 States that are parties to it.
- Sadece taraf olan 150 Devletin mutabakatı ile değiştirilebilir.
- In addition, it is necessary for those parties to be independent.
- Ayrıca, bu tarafların bağımsız olması da gereklidir.
- So I can only say that it must be done now, and all parties must, in heart and mind, surmount the obstacles.
- Bu nedenle sadece şunu söyleyebilirim ki bu iş şimdi yapılmalı ve tüm taraflar kalpten ve akıldan engelleri aşmalıdır.
- The international community must urge both parties to reach a permanent settlement and cease the terror.
- Uluslararası toplum her iki tarafı da kalıcı bir çözüme ulaşmaya ve terörü durdurmaya teşvik etmelidir.
- Political clarity is something from which, ultimately, all parties involved benefit.
- Siyasi netlik, nihayetinde ilgili tüm tarafların fayda sağlayacağı bir şeydir.
- Is it reasonable for parties to have to wait almost five years for the Commission to take a decision?
- Komisyonun karar alması için tarafların neredeyse beş yıl beklemek zorunda kalması makul müdür?
- The two parties are independent of each other and I think we should retain that.
- İki taraf birbirinden bağımsızdır ve bence bunu muhafaza etmeliyiz.
- The issue of cocaine will be discussed at meetings with the USA and with parties in Latin America.
- Kokain konusu ABD ve Latin Amerika'daki taraflarla yapılacak toplantılarda ele alınacak.
- Secondly, it is obvious that all parties are tired of war and want peace.
- İkinci olarak, tüm tarafların savaştan yorulduğu ve barış istediği açıktır.
- Political clarity is something from which, ultimately, all parties involved benefit.
- Siyasi netlik, nihayetinde ilgili tüm tarafların yararına olan bir şeydir.
- There are so many interested parties involved in a question like this.
- Böyle bir soruyla ilgilenen o kadar çok taraf var ki.
- This is a free trade agreement between the two parties.
- Bu iki taraf arasında bir serbest ticaret anlaşmasıdır.
- It can wait till May, till the two parties have reached an agreement.
- İki taraf bir anlaşmaya varana kadar Mayıs ayına kadar bekleyebilir.
- However, it also imposes conditions and restrictions on both parties.
- Bununla birlikte her iki tarafa da koşullar ve kısıtlamalar getirmektedir.
- The warring parties themselves offer little hope of a solution.
- Savaşan tarafların kendileri çözüm için çok az umut vaat ediyor.
- I have not named the guilty parties in my speech because now is the time to seek peace.
- Konuşmamda suçlu tarafların isimlerini vermedim çünkü şimdi barışı arama zamanıdır.
- Indeed, both parties will need to make huge efforts.
- Gerçekten de her iki tarafın da büyük çaba sarf etmesi gerekecektir.
- The issue of cocaine will be discussed at meetings with the USA and with parties in Latin America.
- Kokain konusu ABD ve Latin Amerika'daki taraflarla yapılacak toplantılarda ele alınacaktır.
- The negotiating parties did not even get round to addressing that topic in a concluding round of negotiations.
- Müzakereci taraflar, müzakerelerin sonuç turunda bu konuyu ele almaya bile fırsat bulamadılar.
- It is therefore essential for both parties to monitor this programme carefully.
- Dolayısıyla her iki tarafın da bu programı dikkatle takip etmesi elzemdir.
- So if we want to move forward, we have to make that clear to all the interested parties.
- Eğer ilerlemek istiyorsak, bunu ilgili tüm taraflara açıkça ifade etmeliyiz.
- In addition, a level playing field is needed for all interested parties.
- Buna ek olarak, ilgili tüm taraflar için eşit bir oyun alanı gereklidir.
- Naturally, the result of a conciliation is never entirely good for all parties.
- Doğal olarak bir uzlaşmanın sonucu hiçbir zaman tüm taraflar için tamamen iyi olmaz.
- Secondly, an intermediary could be appointed who could mediate between two parties if a problem arises.
- İkinci olarak bir sorun ortaya çıktığında iki taraf arasında arabuluculuk yapabilecek bir aracı atanabilir.
- Both parties agree that any new agreement must be reached through diplomatic channels.
- Her iki taraf da yeni bir anlaşmaya diplomatik kanallar aracılığıyla varılması gerektiği konusunda hemfikirdir.
- All interested parties are invited to submit their comments by 15 September.
- İlgili tüm taraflar 15 Eylül'e kadar yorumlarını sunmaya davet edilmektedir.
- For a start, one of the three parties to these contracts will be the Member State.
- Öncelikle, bu sözleşmelerin üç tarafından biri Üye Devlet olacaktır.
- However, it is clear that both parties need to agree.
- Ancak her iki tarafın da anlaşmaya varması gerektiği açıktır.
- This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm taraflar için bağlayıcıdır.
- Both parties opposed war.
- Her iki taraf savaşa karşı çıktı.
- Both parties opposed war.
- Her iki taraf da savaşa karşı çıktı.
- You cannot learn the truth unless you hear what both parties have to say.
- Her iki tarafın da söyleyeceklerini dinlemeden gerçeği öğrenemezsiniz.
- He mediated between the two parties.
- İki taraf arasında arabuluculuk yaptı.
- This agreement is binding on all parties.
- Bu anlaşma tüm tarafları bağlıyor.
- Both parties are to blame.
- İki taraf da suçlu.
Show More (56)
|