|
- Very well, but which budgets are going to pay for them?
- Çok iyi ama bunların parasını hangi bütçe ödeyecek?
- Is this not too heavy a price for the Canaries to pay for their full integration into the European Union?
- Bu, Kanarya Adaları'nın Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonu için ödemesi gereken çok ağır bir bedel değil mi?
- Who will pay for the Erika?
- Erika'nın parasını kim ödeyecek?
- Who pays for the collection, the dismantling, the disposal and so on?
- Toplama, sökme, bertaraf etme ve benzeri işlemlerin bedelini kim ödeyecek?
- For example, the rent we pay for the buildings may increase.
- Örneğin, binalar için ödediğimiz kira artabilir.
- Who is to pay for the wetlands, for biodiversity, and so on?
- Sulak alanların, biyoçeşitliliğin vb. bedelini kim ödeyecek?
- Who is going to pay for it?
- Bunun parasını kim ödeyecek?
- If there were a new outbreak now, how would we pay for it?
- Şimdi yeni bir salgın çıkarsa bunun bedelini nasıl ödeyeceğiz?
- Very well, but which budgets are going to pay for them?
- Pekala, ama bunları hangi bütçeler ödeyecek?
- Is this not too heavy a price for the Canaries to pay for their full integration into the European Union?
- Bu, Kanarya Adaları'nın Avrupa Birliği'ne tam entegrasyonu için ödemesi gereken çok ağır bir bedel değil midir?
- Who will end up paying for this?
- Bunun bedelini kim ödeyecek?
- Who is going to pay for it?
- Bunun bedelini kim ödeyecek?
- There will be a price to pay for your French involvement.
- Fransa ile olan ilişkinden dolayı ödemen gereken bir bedel olacak.
- Because you paid for the first two, third one free.
- Çünkü ilk ikisini ödedin, üçüncüsü bedava.
- Thus Israel pay for it only two-thirds of the real price.
- Böylece İsrail buna gerçek fiyatın sadece üçte ikisini öder.
- Thus Israel pay for it only two-thirds of the real price.
- Dolayısıyla İsrail bunun için gerçek fiyatın yalnızca üçte ikisini ödüyor.
- Thus Israel pay for it only two-thirds of the real price.
- Böylece İsrail gerçek bedelin sadece üçte ikisini öder.
- I had needed money fast to pay for my studies.
- Eğitimimi ödemek için bana acilen para lazım olmuştu.
- Tom will have to pay for it.
- Tom bunu ödemek zorunda kalacak.
- Tom has offered to pay for damages.
- Tom hasarları ödemeyi teklif etti.
- Who paid for lunch?
- Öğle yemeğini kim ödedi?
- She will pay for this.
- O bunu ödeyecek.
- Tom paid for it by credit card.
- Tom onu kredi kartı ile ödedi.
- How do we pay for it?
- Bunu nasıl öderiz?
- Who'll pay for this?
- Bunu kim ödeyecek?
- Where did you get the money to pay for all this?
- Bütün bunları ödeyecek parayı nereden buldunuz?
- I haven't paid for that yet.
- Onun parasını henüz ödemedim.
- How are we going to pay for these things?
- Bunları nasıl ödeyeceğiz?
- Tom has to pay for what he did.
- Tom yaptığını ödemek zorunda.
- I want to know who paid for this.
- Bunu kimin ödediğini bilmek istiyorum.
- It's not about how much you're worth, but how much they are going to pay for having you.
- Mesele senin ne kadar değerli olduğun değil, sana sahip olmak için ne kadar ödeyecekleri.
- She has to pay for the book.
- O, kitap için ödemek zorunda.
- How are we going to pay for all this?
- Bütün bunu nasıl ödeyeceğiz?
- How do we pay for it?
- Bunu nasıl ödeyeceğiz?
- Tom could hardly afford to pay for his meal.
- Tom yemeğinin parasını zor ödüyordu.
- I paid for the tickets.
- Biletlerin parasını ben ödedim.
- Tom had to pay for everything himself.
- Tom her şeyi kendisi ödemek zorunda kaldı.
- You will pay for this!
- Bunu ödeyeceksin!
- How much did you pay for that?
- Bunun için ne kadar ödedin?
- She will pay for everything.
- O her şeyi ödeyecek.
- I'll pay for dinner.
- Ben akşam yemeğini ödeyeceğim.
- I won't pay for her.
- Onun için ödemeyeceğim.
- I don't have enough money to pay for the product in cash.
- Ürünü nakit olarak ödemek için yeterli param yok.
- You will pay for this, Tom.
- Bunu ödeyeceksin, Tom.
- How much are you willing to pay for it?
- Bunun için ne kadar ödemek istiyorsun?
- Who paid for it?
- Bunun için kim ödedi?
- Well, will Pushkin pay for the apartment then?
- Pekâlâ, o zaman Pushkin apartman için ödeyecek mi?
- Who'll pay for that?
- Onu kim ödeyecek?
- Who paid for the coffee?
- Kahvenin parasını kim ödedi?
- Who's going to pay for that?
- Onu kim ödeyecek?
- I'll pay for the drinks.
- İçkileri ben ödeyeceğim.
- I don't know what Tom paid for it.
- Tom bunun için ne kadar ödedi bilmiyorum.
- Let him pay for it.
- Bırakın o ödesin.
- How much are you willing to pay for it?
- Onun için ne kadar ödemeye isteklisin?
- Tom offered to pay for damages.
- Tom hasarları ödemeyi teklif etti.
- I don't want you to pay for it.
- Senin ödemeni istemiyorum.
- You'll pay for this.
- Bunu ödeyeceksin.
- I will pay for it by check.
- Çekle ödeyeceğim.
- Tom paid for everything with his credit card.
- Tom her şeyi kredi kartıyla ödedi.
- You're gonna pay for this!
- Bunu ödeyeceksin!
- Who's paying for this?
- Bunun parasını kim ödüyor?
- How much did you pay for those shoes?
- O ayakkabılara ne kadar ödedin?
- Tom will pay for everything.
- Tom her şeyi ödeyecek.
- I don't want you to pay for it.
- Bunu ödemeni istemiyorum.
- Who's paying for this?
- Bunu kim ödüyor?
- Tom will pay for what he did.
- Tom yaptıklarının karşılığını ödeyecek.
- I suppose you want me to pay for this.
- Sanırım bunu benim ödememi istiyorsun.
- He usually pays for everything in cash.
- Genellikle her şeyi nakit öder.
- Who's going to pay for these tickets?
- Bu biletlerin parasını kim ödeyecek?
- Tom won't tell me how much he paid for his new computer.
- Tom bana yeni bilgisayarı için ne kadar ödediğini söylemiyor.
- Who's paying for the gas?
- Benzini kim ödüyor?
- No, I'll pay for it.
- Hayır, bunu ödeyeceğim.
- Have you paid for the tickets yet?
- Biletleri ödediniz mi?
- I usually pay for everything in cash.
- Genelde her şeyi nakit öderim.
- You're going to pay for this, aren't you?
- Bunu ödeyeceksin, değil mi?
- How does Tom plan to pay for this?
- Tom bunu nasıl ödemeyi planlıyor?
- I have no idea how much they are paying for that.
- Bunun için ne kadar ödedikleri hakkında hiçbir fikrim yok.
- Please tell me how much you paid for that.
- Lütfen bunun için ne kadar ödediğinizi söyleyin.
- Fadil was paying for the apartment.
- Dairenin parasını Fadıl ödüyordu.
- I haven't paid for the tickets yet.
- Henüz biletleri ödemedim.
- Let me pay for your coffee.
- Kahveni ben ödeyeyim.
- How did you pay for all this?
- Bunların hepsini nasıl ödedin?
- I haven't paid for the tickets yet.
- Biletlerin parasını henüz ödemedim.
- If you want one, you'll have to pay for it out of your own allowance.
- Eğer istersen, kendi harçlığından ödemek zorunda kalacaksın.
- Tom volunteered to pay for the damages.
- Tom hasarları ödemeye gönüllü oldu.
- You'll pay for what you did.
- Yaptığını ödeyeceksin.
- I need money because I need to pay for my electricity.
- Paraya ihtiyacım var çünkü elektriğimi ödemem gerekiyor.
- I'll pay for Tom's ticket.
- Tom'un biletini ben ödeyeceğim.
- What price did you have to pay for that?
- Onun için ne kadar ödemek zorundasınız?
- Who's going to pay for all this?
- Bütün bunların parasını kim ödeyecek?
- I can't remember how much I paid for it.
- Bunun için ne kadar ödediğimi hatırlayamıyorum.
- Sami will pay for it.
- Sami ödeyecek.
- I just use a credit card whenever I need to pay for something.
- Ne zaman bir şey ödemem gerekse kredi kartı kullanıyorum.
- Can you tell me how much you paid for that?
- Bunun için ne kadar ödediğinizi söyleyebilir misiniz?
- Let me pay for lunch today.
- Bugün öğle yemeğini ben ödeyeyim.
- How will you pay for that?
- Bunu nasıl ödeyeceksin?
- Who's going to pay for all this?
- Bütün bunları kim ödeyecek?
- We went to court when they refused to pay for the damage.
- Zararı ödemeyi reddettiklerinde mahkemeye gittik.
- If you want to have parties in my house, clean up everything afterwards, and don't break anything, or else pay for the damage.
- Evimde parti vermek istiyorsan, sonrasında her şeyi temizle ve hiçbir şeyi kırma, yoksa zararı ödersin.
- How would you like to pay for it?
- Nasıl ödemek istersiniz?
- The Italian paid for his coffee in Germany with Greek euro coins.
- İtalyan, Almanya'da kahve parasını Yunan Euro'su ile ödedi.
- You can't expect me to pay for everything.
- Benden her şeyi ödememi bekleyemezsin.
- I had to cancel that order because we didn't have enough money to pay for it.
- O siparişi iptal etmek zorunda kaldım çünkü onu ödeyecek kadar paramız yoktu.
- I was surprised when Tom offered to pay for everything.
- Tom her şeyi ödemeyi önerdiğinde şaşırdım.
- Does Tom know how much you paid for that?
- Tom bunun için ne kadar ödediğini biliyor mu?
- I'll help you pay for it.
- Ödemene yardım edeceğim.
- We went to court when they refused to pay for the damage.
- Zararı ödemeyi reddedince mahkemeye gittik.
- You should make sure that you have enough money in your pocket to pay for the ticket.
- Bileti ödemek için cebinde yeterli paran olduğundan emin olmalısın.
- Tom asked Mary how much she'd paid for the sofa in her living room.
- Tom Mary'ye oturma odasındaki kanepe için ne kadar ödediğini sordu.
- I'm the one who paid for the tickets.
- Biletleri ödeyen kişi benim.
- I paid for Tom's ticket.
- Tom'un biletini ben ödedim.
- You get what you pay for.
- Ne ödersen onu alırsın.
- How are we going to pay for these things?
- Bunların parasını nasıl ödeyeceğiz?
- Tom will have to pay for everything.
- Tom her şeyi ödemek zorunda kalacak.
- How do you expect me to pay for this?
- Bunu nasıl ödememi bekliyorsun?
- I haven't yet paid for the ticket.
- Biletin parasını henüz ödemedim.
- How much did they pay for that?
- Bunun için ne kadar ödediler?
- How much will it cost and who will pay for it?
- Bu kaça mal olacak ve bunu kim ödeyecek?
- I will pay for it by check.
- Ben onu çek ile ödeyeceğim.
- I'll let you pay for lunch today.
- Bugün öğle yemeğini ödemene izin vereceğim.
- Should I pay for you?
- Senin için ödemem gerekiyor mu?
- How much did you have to pay for that?
- Onun için ne kadar ödemek zorunda kaldın?
- How do you expect me to pay for this?
- Bunun parasını nasıl ödememi bekliyorsun?
- Can I pay for the book by check?
- Kitabın parasını çekle ödeyebilir miyim?
- Sami paid for the funeral.
- Cenaze masraflarını Sami ödedi.
- Well, will Pushkin pay for the apartment then?
- Peki, dairenin parasını Puşkin mi ödeyecek?
- I paid for Tom's ticket.
- Tom'un biletini ödedim.
- How do you plan on paying for that?
- Onu nasıl ödemeyi planlıyorsun?
- I was surprised when Tom offered to pay for everything.
- Tom her şeyi ödemeyi teklif ettiğinde şaşırmıştım.
- You'll pay for this, Tom.
- Bunu ödeyeceksin, Tom.
- Tom paid for Mary's French lessons.
- Tom Mary'nin Fransızca derslerini ödedi.
- I'll pay for the tickets.
- Biletleri ben ödeyeceğim.
- How much do you pay for gasoline?
- Benzin için ne kadar ödüyorsun?
- You still have to pay for it.
- Sen hala onun için ödemek zorundasın.
- I won't pay for him.
- Onun için ödemeyeceğim.
- I'll pay for everything.
- Her şeyi ben öderim.
- How will you pay for that?
- Onun için nasıl ödeyeceksin?
- Tom tried to get Mary to pay for his ticket.
- Tom biletini Mary'ye ödettirmeye çalıştı.
- We have to pay for everything.
- Her şeyi ödemek zorundayız.
- How did you pay for this computer?
- Bu bilgisayarın parasını nasıl ödedin?
- Tom usually pays for everything in cash.
- Tom genellikle her şeyin parasını nakit öder.
- I want to know who paid for this.
- Bunun parasını kimin ödediğini bilmek istiyorum.
- I'll pay for the damages.
- Hasarları ödeyeceğim.
- How much did you have to pay for that?
- Bunun için ne kadar ödemek zorunda kaldın?
- How are you going to pay for this?
- Bunu nasıl ödeyeceksin?
- Tom will pay for what he did.
- Tom yaptıkları için ödeyecek.
- We didn't have to pay for our tickets.
- Biletlerimizi ödemek zorunda değildik.
- We'll pay for this later.
- Bunu daha sonra ödeyeceğiz.
- I haven't yet paid for the ticket.
- Bileti henüz ödemedim.
- I have no idea how much they are paying for that.
- Bunun için ne kadar ödedikleri konusunda hiçbir fikrim yok.
- Tom won't tell me how much he paid for his new computer.
- Tom bana yeni bilgisayarı için ne kadar ödediğini söylemeyecek.
- I'll pay for the tickets.
- Biletleri ödeyeceğim.
- I paid for it in euros.
- Parasını avro olarak ödedim.
- How can I pay for it?
- Onu nasıl ödeyebilirim.
- Tom had to pay for damages.
- Tom hasarları ödemek zorunda kaldı.
- How much did they pay for that?
- Onun için ne kadar ödediler?
- I paid for my purchases in cash.
- Alışverişlerimi nakit ödedim.
- Who's going to pay for this?
- Bunu kim ödeyecek?
- We paid for them.
- Onları ödedik.
- How are you going to pay for that?
- Bunu nasıl ödeyeceksin?
- I'll pay for your lunch today.
- Bugün öğle yemeğini ben ödeyeceğim.
- Should we help Tom pay for that?
- Tom'un onu ödemesine yardım etmeli miyiz?
- Guess who's paying for it.
- Tahmin et kim ödüyor.
- I always pay for dinner whenever we go out together.
- Ne zaman birlikte dışarı çıksak akşam yemeğini ben öderim.
- Tom paid for my lawyer.
- Tom avukatım için ödedi.
- How are we going to pay for that?
- Bunu nasıl ödeyeceğiz?
- I'd like to pay for this with my Visa card.
- Bunu Visa kartımla ödemek istiyorum.
- Tom says he'll pay for everything.
- Tom her şeyi ödeyeceğini söyledi.
- Should we help Tom pay for that?
- Tom'un bunu ödemesine yardım etmeli miyiz?
- Tom will pay for what he did.
- Tom yaptıklarını ödeyecek.
- What price do we have to pay for these advantages?
- Bu avantajlar için ne kadar ödemek zorundayız?
- I paid for it already.
- Ödedim bile.
- How much did you pay for this?
- Buna ne kadar ödedin?
- How do you plan on paying for this?
- Bunu nasıl ödemeyi planlıyorsun?
- I needed a job to pay for gas.
- Gazı ödemek için bir işe ihtiyacım vardı.
- I'll pay for this.
- Bunu ödeyeceğim.
- You will pay for it.
- Bunu ödeyeceksin.
- How did Tom pay for all this?
- Tom bütün bunları nasıl ödedi?
- Tom worried about whether he had enough money to pay for such a nice meal.
- Tom böyle güzel bir yemeği ödeyecek kadar parası olup olmadığı konusunda endişeliydi.
- Tom paid for everything with his credit card.
- Tom kredi kartıyla her şeyi ödedi.
- How much did you pay for those shoes?
- O ayakkabılar için ne kadar ödedin?
- How much did you pay for it?
- Bunun için ne kadar ödediniz?
- Tom says he'll pay for everything.
- Tom her şeyi ödeyeceğini söylüyor.
- How much did you pay for it?
- Ona ne kadar ödedin?
- Can Tom pay for all this?
- Tom tüm bunları ödeyebilir mi?
- How much do you pay for gasoline?
- Benzine ne kadar ödüyorsun?
- I paid for it.
- Ben onu ödedim.
- Tom paid for everything with cash.
- Tom her şeyi nakit ödedi.
- How much did you pay for him?
- Onun için ne kadar ödedin?
- Tom paid for lunch.
- Tom öğle yemeğini ödedi.
- Tom insisted on paying for dinner.
- Tom akşam yemeğini ödemek için ısrar etti.
- Mary paid for her lunch with five dollars.
- Mary öğle yemeği için beş dolar ödedi.
- Tom paid for everything with cash.
- Tom her şeyi nakitle ödedi.
- I'm ready to pay for that.
- Bunun için ödemeye hazırım.
- How do you plan to pay for all this?
- Bütün bunları nasıl ödemeyi planlıyorsun?
- Today I'm paying for your lunch.
- Bugün senin öğle yemeğini ödüyorum.
- Does Tom have to pay for everything?
- Tom her şeyi ödemek zorunda mı?
- They needed money to pay for the supplies.
- Malzemelere ödemek için paraya ihtiyaçları vardı.
- You'll pay for that.
- Bunu ödeyeceksin.
- I'll pay for you.
- Senin için ödeyeceğim.
- How do you plan to pay for all this?
- Bütün bunları nasıl ödemeyi planlıyorsunuz?
- Tom asked Mary how much she'd paid for the sofa in her living room.
- Tom, Mary'ye oturma odasındaki kanepeye ne kadar ödediğini sordu.
- He shall pay for this one day.
- O bir gün bunu ödeyecek.
- Tom will pay for this.
- Tom bunu ödeyecek.
- Tom always pays for dinner whenever we go out together.
- Ne zaman birlikte dışarı çıksak akşam yemeğini hep Tom öder.
- I'll pay for everything.
- Her şeyi ödeyeceğim.
- How much did you pay for your car?
- Arabanız için ne kadar ödediniz?
- Sami is gonna pay for what he's doing.
- Sami yaptığı şeyi ödeyecek.
- How are you going to pay for college?
- Üniversite parasını nasıl ödeyeceksin?
- I've already told Tom I'll pay for it.
- Ben ödeyeceğimi Tom'a zaten söyledim.
- Tom is the one who paid for the tickets.
- Biletleri ödeyen kişi Tom'dur.
- Tom said he'd pay for the entire thing.
- Tom her şeyi ödeyeceğini söyledi.
- How much did you pay for it?
- Bunun için ne kadar ödedin?
- Tom could have paid for Mary's ticket if he'd known she didn't have enough money.
- Eğer yeterli parasını olmadığını bilseydi Tom Mary'nin biletini ödeyebilirdi.
- How does Tom plan to pay for that?
- Tom bunu nasıl ödemeyi planlıyor?
- Tom paid for the meal.
- Tom yemeği ödedi.
- We have to pay for everything.
- Her şey için ödemeliyiz.
- I don't know what Tom paid for it.
- Tom'un onun için ne ödediğini bilmiyorum.
- I'll have to pay for it.
- Bunu ödemek zorunda kalacağım.
- I paid for these tickets.
- Bu biletleri ödedim.
- I paid for Tom.
- Ben Tom için ödedim.
- I'll pay for this.
- Bunu ben öderim.
- How do you plan to pay for this?
- Bunu nasıl ödemeyi planlıyorsun?
- It's the price we pay for love.
- Aşk için ödediğimiz bedel bu.
- Tom says he can pay for it.
- Tom ödeyebileceğini söylüyor.
- How can I pay for it?
- Parasını nasıl ödeyebilirim?
- You get what you pay for.
- Ödediğinin karşılığını alırsın.
- How will you be paying for this?
- Bunu nasıl ödeyeceksin?
- Tom must pay for his crimes.
- Tom suçlarını ödemelidir.
- Do I have to pay for everything?
- Her şeyi ödemek zorunda mıyım?
- Tom bought his camera for less than I paid for mine.
- Tom kendi fotoğraf makinesini benimkine ödediğimden daha ucuza aldı.
- I paid for them.
- Onları ödedim.
- Do you pay for it in cash or by check?
- Nakit mi yoksa çekle mi ödeyeceksiniz?
- How are you going to pay for it?
- Bunu nasıl ödeyeceksin?
- I paid for the tickets.
- Ben biletleri ödedim.
- I'll pay for it.
- Ben ödeyeceğim.
- Who paid for the coffee?
- Kahveyi kim ödedi?
- I'll pay for the drinks.
- İçkilerin parasını ben öderim.
- You don't have to pay for everything.
- Her şeyi ödemek zorunda değilsin.
- Today I'm paying for your lunch.
- Bugün öğle yemeğini ben ödeyeceğim.
- How much did you pay for the dress?
- Elbise için ne kadar ödedin?
- Can you tell me how much you paid for that?
- Onun için ne kadar ödediğini bana söyleyebilir misin?
- Tom paid for the tickets.
- Tom biletleri ödedi.
- Who paid for that?
- Kim ödedi?
- Tom has offered to pay for damages.
- Tom, hasarlar için ödemeyi teklif etti.
- You should pay for it.
- Sen ödemelisin.
- Who's going to pay for that?
- Bunu kim ödeyecek?
- You still have to pay for it.
- Hala ödemek zorundasın.
- I want to pay for it now.
- Şimdi ödemek istiyorum.
- How much would you pay for something like this?
- Böyle bir şey için ne kadar öderdin?
- How will you be paying for that?
- Bunu nasıl ödeyeceksiniz?
- I have no money to pay for the bus.
- Otobüse ödemek için param yok.
- Who's paying for the food?
- Yemeğin parasını kim ödüyor?
- Can Tom pay for all this?
- Tom bütün bunları ödeyebilir mi?
- Who'll pay for that?
- Kim ödeyecek?
- Someone will pay for that.
- Bunun için birisi ödeyecek.
- Tom didn't pay for that, I did.
- Tom ödemedi, ben ödedim.
- Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunu ödeyeceksin!
- Can you pay for all this?
- Bütün bunları ödeyebilir misin?
- Where do I pay for the gas?
- Benzini nereye ödeyeceğim?
- Does Tom know how much you paid for that?
- Tom onun için ne kadar ödediğini biliyor mu?
- Tom and Mary are going to pay for this.
- Tom ve Mary bunu ödeyecekler.
- No, I'll pay for it.
- Hayır, onu ödeyeceğim.
- Where did you get the money to pay for all this?
- Tüm bunu ödemek için parayı nereden aldın?
- I don't have enough money to pay for the product in cash.
- Ürünün parasını nakit ödeyecek kadar param yok.
- I'd like to pay for the repairs.
- Onarımları ödemek istiyorum.
- Guess who's paying for it.
- Bunu kimin ödediğini tahmin et.
- Let me pay for it.
- Bırak parasını ben ödeyeyim.
- Who paid for it?
- Parasını kim ödedi?
- I'll pay for myself.
- Kendim öderim.
- Would you mind paying for this?
- Bunu ödeyebilir misin?
- I paid for them.
- Ben ödedim.
- You will pay for it.
- Onu ödeyeceksin.
- I won't be able to pay for it.
- Onu ödeyemeyeceğim.
- He will pay for this.
- O bunu ödeyecek.
- Tom is going to pay for everything.
- Tom her şey için ödeyecek.
- Tom must pay for all of this.
- Tom bunların hepsini ödemek zorunda.
- Pay for your own food.
- Kendi yemeğinizi ödeyin.
- Who paid for these drinks?
- Bu içkilerin parasını kim ödedi?
- What price do we have to pay for these advantages?
- Bu avantajlar için ne kadar ödememiz gerekiyor?
- I wanted to ask Tom how much he paid for his new house, but Mary told me that would be impolite.
- Tom'a yeni evi için ne kadar ödediğini sormak istedim ama Mary bunun kabalık olacağını söyledi.
- Please tell me how much you paid for that.
- Lütfen bana onun için ne kadar ödediğini söyle.
- Who's going to pay for all of this?
- Bunların hepsini kim ödeyecek?
- How are we going to pay for all this?
- Tüm bunların parasını nasıl ödeyeceğiz?
- Tom should pay for it.
- Tom bunu ödemeli.
- Tom expected me to pay for everything.
- Tom her şeyi benim ödememi bekliyordu.
- We're going to pay for this.
- Bunu ödeyeceğiz.
- Tom thinks you want me to pay for it.
- Tom bunu benim ödememi istediğini düşünüyor.
- I paid for it.
- Parasını ben ödedim.
- The last time we went out to eat, she paid for the dinner.
- Yemek için son kez dışarı çıktığımızda, akşam yemeğini o ödedi.
- How much does he pay for gas each month?
- Her ay benzine ne kadar ödüyor?
- I'll pay for dinner.
- Yemeği ben ödeyeceğim.
- I'll pay for lunch.
- Öğle yemeğini ben ödeyeceğim.
- Tom sent money to Mary to help her pay for school expenses.
- Tom Mary'ye okul giderlerini ödemesine yardımcı olmak için para gönderdi.
- I need money because I need to pay for my electricity.
- Paraya ihtiyacım var, çünkü elektriğimi ödemem gerek.
- How do you plan to pay for them?
- Ödemeyi nasıl yapmayı planlıyorsun?
- Can I pay for the book by check?
- Kitabı çek ile ödeyebilir miyim?
- Tom paid for Mary's French lessons.
- Mary'nin Fransızca derslerinin parasını Tom ödedi.
- How much did Tom have to pay for parking?
- Tom park için ne kadar ödemek zorunda kaldı?
- The last time we went out to eat, she paid for the dinner.
- En son yemeğe çıktığımızda, akşam yemeğini o ödemişti.
- Tom paid for everything in cash.
- Tom her şeyi nakit ödedi.
- Tom will pay for it one day.
- Tom onu günün birinde ödeyecek.
- I can't possibly afford to pay for all this.
- Bütün bunları ödemeye gücüm yetmez.
- I'll pay for it.
- Hesabı ben ödeyeceğim.
- I'll pay for this later.
- Bunu daha sonra ödeyeceğim.
- You'll pay for what you did to her.
- Sen ona yaptıklarını ödeyeceksin.
- How much would you pay for something like that?
- Böyle bir şey için ne kadar öderdin?
- Tom must pay for all of this.
- Tom bunun hepsini ödemeli.
- Tom said he'd pay for everything.
- Tom her şeyi ödeyeceğini söyledi.
- I'm paying for everything.
- Her şeyin parasını ben ödüyorum.
- My parents will pay for it.
- Ebeveynlerim bunu ödeyecek.
- I paid for everything.
- Ben her şeyi ödedim.
- A gentleman would pay for his girlfriend's lunch.
- Bir centilmen, kız arkadaşının öğle yemeğini öderdi.
- I don't know how we're going to pay for everything.
- Her şeyin parasını nasıl ödeyeceğimizi bilmiyorum.
- I'd like to pay for this with my Visa card.
- Bunu kredi kartımla ödemek istiyorum.
- How are you going to pay for it?
- Bunun bedelini nasıl ödeyeceksin?
- I paid for the drinks.
- İçkileri ödedim.
- Who paid for these drinks?
- Bu içecekleri kim ödedi?
- I'll pay for Tom's ticket.
- Tom'un biletini ödeyeceğim.
- What exactly am I paying for?
- Tam olarak ne için ödüyorum?
- You're going to pay for this.
- Bunu ödeyeceksin.
- Let me pay for it.
- Bunun için ödeyeyim.
- What price did you have to pay for that?
- Bunun için ne kadar ödemek zorunda kaldınız?
- Who's going to pay for these tickets?
- Bu biletleri kim ödeyecek?
- How does Tom plan to pay for that?
- Tom onu nasıl ödemeyi planlıyor?
- Tom paid for it in a lump sum.
- Tom parasını toptan ödedi.
- I think that thirty dollars is too high a price to pay for this.
- Otuz doların bunu ödemek için çok yüksek bir fiyat olduğunu düşünüyorum.
- She usually pays for everything in cash.
- Genellikle her şeyin parasını nakit öder.
- Let me pay for your coffee.
- Kahvenizin parasını ben ödeyeyim.
- Tom offered to pay for the damages.
- Tom hasarları ödemeyi teklif etti.
- How much did you pay for the labor on this?
- Bunun işçiliği için ne kadar ödedin?
- Money cannot pay for the loss of happiness.
- Para mutluluğun kaybını ödeyemez.
- How much did you have to pay for the tickets?
- Biletler için ne kadar ödemek zorunda kaldın?
- How much did you pay for it?
- Onun için ne kadar ödediniz?
- How did you pay for all this?
- Bütün bunları nasıl ödedin?
Show More (332)
|
|
- For many years, we ourselves have had to pay for being able to watch a Danish TV channel.
- Uzun yıllar boyunca Danimarka'da bir TV kanalını izleyebilmek için para ödemek zorunda kaldık.
- Then you must actually pay for them.
- O zaman gerçekten bunların parasını ödemeniz gerekir.
- We paid for helicopters and armies.
- Helikopterler ve ordular için para ödedik.
- We paid for the fumigation of Andean valleys in South America.
- Güney Amerika'daki And vadilerinin dezenfekte edilmesi için para ödedik.
- As she couldn't pay for a ticket, the driver asked her to get off the bus.
- Bilet parasını ödeyemediği için şoför otobüsten inmesini istedi.
- I paid for the drinks.
- İçkilerin parasını ödedim.
- I've already paid for the first lesson.
- İlk dersin parasını ödedim bile.
- Tom paid for his lunch with the money his mother had given him.
- Tom öğle yemeğinin parasını annesinin ona verdiği parayla ödedi.
- A gentleman would pay for his girlfriend's lunch.
- Bir centilmen kız arkadaşının öğle yemeğinin parasını öder.
- I'm not paying for it.
- Bunun için para ödemiyorum.
- I'm not going to pay for that wall.
- O duvarın parasını ödemeyeceğim.
- She will pay for everything.
- Her şeyin parasını ödeyecek.
- This isn't what I paid for.
- Bunun için para ödemedim.
- We have to pay for what we buy.
- Aldığımız şeyin parasını ödemek zorundayız.
- Did you pay for the book?
- Kitabın parasını ödedin mi?
- That's what they paid for.
- Onun için para ödediler.
- Have you already paid for everything?
- Her şeyin parasını ödedin mi?
- Tom paid for the dinner and left.
- Tom yemeğin parasını ödedi ve gitti.
- I can't pay for the car.
- Arabanın parasını ödeyemiyorum.
- Tom will have to pay for everything.
- Tom her şeyin parasını ödemek zorunda kalacak.
- It is foolish of him to pay for it again.
- Buna tekrar para ödemesi onun aptallığıdır.
- Tom had to pay for damages.
- Tom zarar ziyan için para ödemek zorunda kaldı.
- Tom waited for me to pay for everything.
- Tom her şeyin parasını ödememi bekledi.
- Everyone paid for his own meal.
- Herkes kendi yemeğinin parasını ödedi.
- Tom paid for dinner.
- Tom akşam yemeğinin parasını ödedi.
- How can Facebook be profitable if we don't have to pay for the usage of it?
- Kullanımı için para ödememiz gerekmiyorsa Facebook nasıl kârlı olabilir?
- I paid for these tickets.
- Bu biletlerin parasını ödedim.
- We have to pay for what we buy.
- Satın aldığımız şey için para ödemek zorundayız.
- You should make sure that you have enough money in your pocket to pay for the ticket.
- Cebinde bilet parasını ödeyecek kadar para olduğundan emin olmalısın.
- This isn't what I paid for.
- Parasını ödediğim şey bu değil.
- Tom is going to have to pay for everything.
- Tom her şeyin parasını ödemek zorunda kalacak.
- We paid for them.
- Parasını ödedik.
- I forgot to pay for the drinks.
- İçkilerin parasını ödemeyi unuttum.
- I haven't paid for it yet.
- Bunun için henüz para ödemedim.
- How often do you have to pay for parking?
- Ne sıklıkla park için para ödemek zorunda kalıyorsun?
- We have to pay for everything.
- Her şeyin parasını ödemek zorundayız.
- All of a sudden, I remembered that I couldn't pay for so many books.
- Birdenbire, bu kadar çok kitabın parasını ödeyemeyeceğimi hatırladım.
- Tom sent money to help Mary pay for her mother's operation.
- Tom, Mary'nin annesinin operasyonu için para ödemesine yardım etmek için para gönderdi.
- You don't have to pay for it, that's for free.
- Bunun için para ödemenize gerek yok, bu bedava.
- I paid for everything.
- Her şeyin parasını ödedim.
- Have you paid for the tickets yet?
- Biletlerin parasını ödedin mi?
- We paid for our food and then left.
- Yemeğimizin parasını ödeyip ayrıldık.
- Did you pay for everything?
- Her şeyin parasını ödedin mi?
- I paid for Tom.
- Tom için para ödedim.
- Tom has to pay for everything.
- Tom her şeyin parasını ödemek zorunda.
- Tom paid for dinner and left the restaurant.
- Tom yemeğin parasını ödedi ve restorandan ayrıldı.
- I won't pay for you.
- Senin için para ödemeyeceğim.
- Tom paid for the meal.
- Tom yemeğin parasını ödedi.
- I didn't have to pay for the plane ticket to Boston.
- Boston'a uçak bileti için para ödemek zorunda değildim.
- I have no money to pay for the bus.
- Otobüs parasını ödeyecek param yok.
- I'll pay for your lunch today.
- Bugün öğle yemeğinin parasını ödeyeceğim.
- Tom paid for my lawyer.
- Tom avukatımın parasını ödedi.
- Tom could have paid for Mary's ticket if he'd known she didn't have enough money.
- Tom, Mary'nin yeterli parası olmadığını bilseydi bilet parasını ödeyebilirdi.
- You'll pay for what you did to me.
- Bana yaptıklarınız için para ödeyeceksiniz.
- You are going to have to pay for it.
- Bunun için para ödemen gerekecek.
- You need not pay for your lunch.
- Öğle yemeği için para ödemenize gerek yok.
- You're going to have to pay for the repair.
- Tamir parasını ödemek zorunda kalacaksın.
- I'm the one who paid for Tom's French lessons.
- Tom'un Fransızca derslerinin parasını ödeyen benim.
- Tom didn't have to pay for anything.
- Tom hiçbir şey için para ödemek zorunda değildi.
- Tom had no money to pay for a cab.
- Tom'un taksi parasını ödeyecek parası yoktu.
- Tom didn't pay for that, I did.
- Tom bunun için para ödemedi, ben ödedim.
- Tom needs to pay for everything.
- Tom'un her şeyin parasını ödemesi gerekiyor.
- It's my turn to pay for dinner.
- Yemeğin parasını ödeme sırası bende.
- We have enough money to pay for the hotel.
- Otelin parasını ödeyecek kadar paramız var.
- She has to pay for the book.
- Kitabın parasını ödemek zorunda.
- He said he would pay for the dinner.
- Yemeğin parasını ödeyeceğini söyledi.
- Layla paid for the taxi.
- Layla taksinin parasını ödedi.
- Pay for your own food.
- Kendi yemeğinin parasını öde.
- Tom paid for the ticket.
- Tom biletin parasını ödedi.
- Layla paid for the taxi.
- Leyla taksi için para ödedi.
- I haven't had to pay for anything yet.
- Henüz bir şey için para ödemem gerekmiyordu.
- Tom hinted that we should pay for the room.
- Tom odanın parasını ödememiz gerektiğini ima etti.
- Tom paid for the tickets.
- Tom biletlerin parasını ödedi.
- Tom was the one who paid for the taxi.
- Taksinin parasını ödeyen Tom'du.
- If you are not paying for it, you are the product.
- Eğer ürüne para ödemiyorsanız, ürün sizsiniz.
- Tom paid for everything.
- Tom her şeyin parasını ödedi.
- You don't need to pay for your lunch.
- Öğle yemeği için para ödemene gerek yok.
- Did you pay for those shoes?
- O ayakkabılar için para ödedin mi?
- How much did Tom have to pay for parking?
- Tom otopark için ne kadar para ödemeli?
- Fadil was paying for the apartment.
- Fadıl daire için para ödüyordu.
- How much would you pay for something like that?
- Bunun gibi bir şey için ne kadar para ödersiniz?
- In Germany, you have to pay for everything, even to to use a public bathroom.
- Almanya'da her şey için para ödemek zorundasınız, umumi tuvaleti kullanmak için bile.
- Tom paid for his lunch with the money his mother had given him.
- Tom öğle yemeğini annesinin ona verdiği parayla ödedi.
- Everyone paid for their own meal.
- Herkes kendi yemeğinin parasını ödedi.
- Tom tried to get Mary to pay for his ticket.
- Tom, Mary'nin bilet parasını ödemesini sağlamaya çalıştı.
- I'm the one who paid for the tickets.
- Biletlerin parasını ödeyen bendim.
- Tom is the one who paid for the tickets.
- Biletlerin parasını ödeyen Tom'du.
- Tom should pay for everything.
- Tom her şeyin parasını ödemeli.
- I forgot to pay for the drinks.
- İçkiler için para ödemeyi unuttum.
- Have you paid for your home?
- Evinin parasını ödedin mi?
- Old people don't pay for bus tickets.
- Yaşlı insanlar otobüs biletleri için para ödemezler.
- Old people don't pay for bus tickets.
- Yaşlı insanlar otobüs biletlerine para ödemezler.
Show More (89)
|
|
- It is scandalous because those responsible for maritime disasters should pay for everything.
- Bu skandaldır çünkü deniz felaketlerinden sorumlu olanlar her şeyin bedelini ödemelidir.
- People feel that they are paying for the lamentable situation with regard to the euro.
- İnsanlar, avro ile ilgili acınacak durumun bedelini ödediklerini düşünüyorlar.
- This is wholly in line with the principle that polluters should be expected to pay for pollution.
- Bu, çevreyi kirletenlerin kirliliğin bedelini ödemesi gerektiği ilkesiyle tamamen uyumludur.
- This is wholly in line with the principle that polluters should be expected to pay for pollution.
- Bu, kirletenlerin kirliliğin bedelini ödemesi gerektiği ilkesiyle tamamen uyumludur.
- People have to enjoy true justice without having to pay for it.
- İnsanlar, bedelini ödemek zorunda kalmadan gerçek adaletin tadını çıkarmalıdır.
- We paid for the militarisation of our society.
- Toplumumuzun militarize edilmesinin bedelini ödedik.
- It is scandalous because those responsible for maritime disasters should pay for everything.
- Bu bir skandaldır çünkü deniz felaketlerinden sorumlu olanlar her şeyin bedelini ödemelidir.
- Everyone wants enlargement, he says, but no one wants to pay for it.
- Herkes genişleme istiyor, diyor ama kimse bunun bedelini ödemek istemiyor.
- No one other than the person who causes damage should have to pay for it.
- Zarara neden olan kişi dışında hiç kimse bunun bedelini ödemek zorunda kalmamalıdır.
- Sami is gonna pay for what he's doing.
- Sami yaptıklarının bedelini ödeyecek.
- Tom is going to pay for this.
- Tom bunun bedelini ödeyecek.
- Tom should pay for it.
- Tom bunun bedelini ödemeli.
- You will pay for this!
- Bunun bedelini ödeyeceksin!
- Charley will pay for what he did.
- Charley yaptıklarının bedelini ödeyecek.
- You've acted foolishly and you will pay for it.
- Aptalca davrandın ve bunun bedelini ödeyeceksin.
- Paying for it was difficult.
- Bunun bedelini ödemek zordu.
- Tom will pay for what he did.
- Tom yaptıklarının bedelini ödeyecek.
- Someday she'll have to pay for what she's done.
- Bir gün yaptıklarının bedelini ödemek zorunda kalacak.
- Someone will pay for that.
- Birisi bunun bedelini ödeyecek.
- Next time you'll pay for it!
- Bir dahaki sefere bunun bedelini ödersin!
- Tom must pay for what he's done.
- Tom yaptıklarının bedelini ödemeli.
- You'll pay for what you did to me.
- Sen de bana yaptıklarının bedelini ödeyeceksin.
- Sami had to pay for it.
- Sami bunun bedelini ödemek zorunda kaldı.
- Tom and Mary are going to pay for this.
- Tom ve Mary bunun bedelini ödeyecek.
- Tom must pay for his crimes.
- Tom suçlarının bedelini ödemeli.
- Someone will pay for that.
- Biri bunun bedelini ödeyecektir.
- He shall pay for this one day.
- Bir gün bunun bedelini ödeyecek.
- Tom is going to pay for everything.
- Tom her şeyin bedelini ödeyecek.
- You'll pay for what you did.
- Yaptığının bedelini ödeyeceksin.
- You'll pay for what you did to her.
- Ona yaptıklarının bedelini ödeyeceksin.
- Tom will pay for it one day.
- Tom bir gün bunun bedelini ödeyecek.
- Tom is going to have to pay for it.
- Tom bunun bedelini ödemek zorunda kalacak.
- One must pay for freedom.
- Özgürlük için bedel ödemek gerekir.
- Tom has to pay for what he did.
- Tom yaptıklarının bedelini ödemeli.
- Tom will pay for what he did to us.
- Tom bize yaptıklarının bedelini ödeyecek.
- We can't pay for it.
- Bunun bedelini ödeyemeyiz.
- Tom is going to have to pay for everything.
- Tom her şeyin bedelini ödemek zorunda kalacak.
- You'll pay for that.
- Sen bunun bedelini ödeyeceksin.
- What are we paying for?
- Neyin bedelini ödüyoruz?
Show More (36)
|