| 1 |
penetrate |
nüfuz etmek |
v. |
|
- Clear efforts are also being made to make it even easier for European capital to penetrate Latin America.
- Avrupa sermayesinin Latin Amerika'ya nüfuz etmesini daha da kolaylaştırmak için de açık çabalar sarf edilmektedir.
- This is the only way to ensure that democracy will penetrate the WTO.
- Demokrasinin DTÖ'ye nüfuz etmesini sağlamanın tek yolu budur.
- To decrease noise in factories and ensure that only a small proportion of this noise penetrates into the outside world.
- Fabrikalardaki gürültüyü azaltmak ve bu gürültünün sadece küçük bir kısmının dış dünyaya nüfuz etmesini sağlamak.
- Big business has aggressively penetrated sectors which belong to the state, with the state's blessing naturally.
- Büyük şirketler devlete ait sektörlere, doğal olarak devletin de onayıyla, agresif bir şekilde nüfuz etmiş durumda.
- Microwaves penetrate the food in the oven.
- Mikrodalgalar fırındaki yiyeceklere nüfuz eder.
- The light penetrates the darkness.
- Işık, karanlığa nüfuz eder.
- Microwaves penetrate the food in the oven.
- Mikrodalgalar fırında yemeğe nüfuz eder.
- It took a long time for Japanese imports to penetrate the American consumer markets.
- Japon ithalatının Amerikan tüketici pazarlarına nüfuz etmesi uzun bir zaman aldı.
Show More (5)
|
| 2 |
penetrate |
girmek |
v. |
|
- A nail penetrated the car tyre.
- Bir çivi araba lastiğine girdi.
- It took a long time for Japanese imports to penetrate the American consumer markets.
- Japon ithalatının Amerikan tüketici pazarlarına girmesi uzun zaman aldı.
- Pioneer 10 was the first spacecraft to penetrate the asteroid belt between Mars and Jupiter and travel to the outer regions of the solar system.
- Pioneer 10, Mars ve Jüpiter arasındaki asteroid kuşağına giren ve güneş sisteminin dış bölgelerine yolculuk eden ilk uzay aracıydı.
- Pioneer 10 was the first spacecraft to penetrate the asteroid belt between Mars and Jupiter and travel to the outer regions of the solar system.
- Pioneer 10, Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağına girerek güneş sisteminin dış bölgelerine seyahat eden ilk uzay aracıydı.
Show More (1)
|
| 3 |
penetrate |
delmek |
v. |
|
- The screw penetrated his skin and made it bleed.
- Vida derisini delerek kanattı.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall and resounds through every space.
- Gürültü hiçbir sınıra saygı duymaz; gürültü her duvarı deler ve her alanda yankılanır.
- The bullet penetrated the wall.
- Kurşun duvarı deldi.
Show More (0)
|
| 4 |
penetrate |
delip geçmek |
v. |
|
- His eyes failed to penetrate the darkness.
- Gözleri karanlığı delip geçemiyordu.
- Noise respects no frontiers; noise penetrates every wall, resounds through every space.
- Gürültü sınır tanımaz; gürültü her duvarı delip geçer, her mekanda yankılanır.
- The bullet penetrated the wall.
- Kurşun duvarı delip geçmiş.
Show More (0)
|
| 5 |
penetrate |
sızmak |
v. |
|
- The undercover officer managed to penetrate the organized crime group.
- Gizli görevli organize suç örgütüne sızmayı başarmıştır.
Show More (-2)
|
| 6 |
penetrate |
(pazara) girerek pay almak |
v. |
|
- We are hoping to penetrate the European market with our new product.
- Yeni ürünümüzle Avrupa pazarına girerek pay almayı umuyoruz.
Show More (-2)
|
| 7 |
penetrate |
anlamak |
v. |
|
- She failed to penetrate the importance of the project.
- Projenin önemini anlayamamıştır.
Show More (-2)
|
| 8 |
penetrate |
anlaşılmak |
v. |
|
- He heard what I said, but it didn't penetrate.
- Söylediklerim onun tarafından duyuldu, ama anlaşılmadı.
Show More (-2)
|
| 9 |
penetrate |
içine işlemek |
v. |
|
- The rain penetrated my raincoat.
- Yağmur, yağmurluğumun içine işledi.
Show More (-2)
|
