1 |
plenty of |
çok |
adj. |
|
- There is plenty of research and empirical evidence supporting this view.
- Bu görüşü destekleyen çok sayıda araştırma ve ampirik kanıt var.
- We know that there are plenty of projects, but ever stricter criteria are being prescribed.
- Çok sayıda proje olduğunu biliyoruz ancak giderek daha katı kriterler öngörülüyor.
- Getting enlargement completed on schedule will require not just political skill, but also plenty of hard work.
- Genişlemenin zamanında tamamlanması sadece siyasi beceri değil, aynı zamanda çok sıkı çalışma gerektirecektir.
- We still have plenty of work to do before that is achieved.
- Bunu başarmak için daha yapacak çok işimiz var.
- We still have plenty of work to do before that is achieved.
- Bu başarılmadan önce hala yapmamız gereken çok iş var.
- You have more than half the Community's gross tonnage and plenty of experience.
- Topluluğun gros tonajının yarısından fazlasına ve çok sayıda deneyime sahipsiniz.
- You are quite right, ladies and gentlemen, it is important to have plenty of these.
- Çok haklısınız bayanlar ve baylar, bunlardan çok sayıda olması önemlidir.
- The Convention is up and running, the debate is lively and there are plenty of ideas and proposals.
- Sözleşme hazır ve çalışıyor, tartışmalar canlı ve çok sayıda fikir ve öneri var.
- Plenty of time for you to meet another geriatric boy toy.
- Kendine yaşlı bir erkek damızlık bulman için daha çok vakit var.
- In the game, you can find an armor/weapon shop and plenty of upgrades you can check out immediately.
- Oyunda bir zırh/silah dükkanı ve hemen satın alabileceğiniz çok sayıda yükseltme bulabilirsiniz.
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için çok sayıda yeşillik bölgeleri bulunmaktadır.
- Drink plenty of water, eat breakfast and let your body move.
- Çok su iç, kahvaltı yap ve vücudunu hareket ettir.
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için çok sayıda yeşil alan bulunmaktadır.
- Tom seemed to have plenty of money.
- Tom'un çok parası varmış gibi görünüyordu.
- There was plenty of blood.
- Çok kan vardı.
- Tom has plenty of money.
- Tom'un çok parası var.
- Tom had plenty of help.
- Tom'un çok yardımı oldu.
- Tom will have plenty of time to do that next week.
- Tom'un gelecek hafta onu yapmak için çok vakti olacak.
- Tom has plenty of work to do.
- Tom'un yapacak çok işi var.
- There's still plenty of room for improvement.
- Gelişmek için hala çok yer var.
- There's plenty of coffee.
- Çok kahve var.
- Tom got plenty of help.
- Tom çok yardım aldı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için çok fırsatı vardı, ama bunu yapmadı.
- He has plenty of money in the bank.
- Onun bankada çok parası var.
- There are plenty of rocks.
- Çok kaya var.
- There were plenty of guests in the hall.
- Salonda çok sayıda konuk vardı.
- We've got plenty of money.
- Çok paramız var.
- You've had plenty of chances.
- Çok fırsatın vardı.
- I got plenty of help.
- Çok yardım aldım.
- Tom has plenty of friends in Boston.
- Tom'un Boston'da çok arkadaşı var.
- You've got plenty of time.
- Daha çok vaktiniz var.
- We'll have plenty of time.
- Çok vaktimiz olacak.
- Give him plenty of work to do.
- Ona yapacak çok iş ver.
- They have plenty of money.
- Çok paraları var.
- Tom has plenty of enemies.
- Tom'un çok sayıda düşmanı var.
- There are plenty of fish in this river.
- Bu nehirde çok balık var.
- Layla had plenty of enemies.
- Leyla'nın çok sayıda düşmanı vardı.
- She had plenty of acquaintances, but no friends.
- Çok tanıdığı vardı ama hiç dostları yoktu.
- Tom thought he had plenty of time to catch his plane, but he only just made it by the skin of his teeth.
- Tom uçağa yetişmek için çok vakti olduğunu düşünmüştü ama kıl payı yetişebildi.
- He has plenty of money in the bank.
- Bankada çok miktarda parası var.
- The doctor insisted that the patient get plenty of rest.
- Doktor, hastanın çok dinlenmesi konusunda ısrar etti.
- She has plenty of books.
- Çok sayıda kitabı var.
- We've got plenty of time.
- Çok vaktimiz var.
- I've done that plenty of times.
- Onu çok defa yaptım.
- Give him plenty of work to do.
- Ona yapacak çok iş verin.
- There was plenty of traffic.
- Çok fazla trafik vardı.
- There is plenty of food.
- Çok yiyecek var.
- We've made plenty of money doing this.
- Bunu yaparak çok para kazandık.
- There was plenty of blood.
- Çok fazla kan vardı.
- I have plenty of money with me.
- Yanımda çok param var.
- Tom has plenty of money in the bank.
- Tom'un bankada çok parası var.
- There are plenty of bridges in Himeji.
- Himeji'de çok sayıda köprü var.
- Tom will have plenty of help.
- Tom'un çok yardımı olacak.
- She has plenty of work to do.
- Yapacak çok işi var.
- Tom has had plenty of practice.
- Tom çok pratik yaptı.
- This typewriter has seen plenty of use.
- Bu daktilo çok kullanıldı.
- You've had plenty of opportunities.
- Karşına çok fırsat çıkmıştı.
- Tom seemed to have plenty of money.
- Tom çok parası var gibi görünüyordu.
- There's plenty of food.
- Çok yiyecek var.
- There were plenty of choices.
- Çok seçenek vardı.
- Tom has had plenty of time to do that.
- Tom'un bunu yapmak için çok vakti vardı.
- I've seen plenty of Tom.
- Tom'u çok gördüm.
- Tom is going to have plenty of help.
- Tom'un çok yardımı olacak.
- They had plenty of money for the tour.
- Tur için çok paraları var.
- Tom says he has plenty of time.
- Tom çok vakti olduğunu söyler.
- We've made plenty of money doing this.
- Bu işten çok para kazandık.
- We have had plenty of snow this year.
- Bu yıl çok kar yağdı.
- There were plenty of guests in the hall.
- Salonda çok fazla misafir vardı.
- I have plenty of things to eat in the pantry.
- Kilerde yiyecek çok şeyim var.
- Tom had plenty of money.
- Tom'un çok parası vardı.
- Tom had plenty of opportunity to plant the bomb.
- Tom'un bir bomba yerleştirmek için çok fırsatı vardı.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom Boston'da iken konserlere gitmek için kesinlikle çok fırsatı oldu.
- She has plenty of work to do.
- Onun yapacak çok işi var.
- There was plenty of traffic.
- Çok trafik vardı.
- The army had plenty of weapons.
- Ordunun çok silahı vardı.
- Tom had plenty of money to burn.
- Tom'un yakacak çok parası vardı.
- Don't forget to drink plenty of water.
- Çok su içmeyi unutma.
Show More (74)
|
2 |
plenty of |
bolca |
adj. |
|
- Here there is plenty of room for manoeuvre in the course of negotiations.
- Burada müzakereler sırasında manevra yapmak için bolca alan vardır.
- We will have plenty of time to discuss this report before it comes back to Parliament.
- Bu raporu Parlamento'ya geri gelmeden önce tartışmak için bolca vaktimiz olacak.
- The rapporteur rightly says that we still have plenty of time to look calmly at a better system.
- Raportör haklı olarak daha iyi bir sisteme sakince bakmak için hala bolca zamanımız olduğunu söylüyor.
- There's lots of light, really modern, plenty of space.
- Çok fazla ışık var, gerçekten modern, bolca alan var.
- Giving yourself plenty of time to kiss and touch one another will help to increase desire.
- Birbirinizi öpmek ve dokunmak için kendinize bolca zaman ayırmanız arzunun artmasına yardımcı olacaktır.
- There are plenty of green spaces to relax.
- Dinlenmek için bolca yeşil alan var.
- I've got plenty of time now.
- Artık bolca zamanım var.
- I want to make sure we have plenty of time.
- Bolca zamanımız olduğundan emin olmak istiyorum.
- We would like a kitchen with plenty of storage area.
- Bolca depolama alanı olan bir mutfak istiyoruz.
- You have plenty of time to catch the train.
- Trene yetişmek için bolca vaktiniz var.
- Tom had plenty of chances.
- Tom'un bolca şansı vardı.
- Tom gave Mary plenty of time.
- Tom Mary'ye bolca zaman verdi.
- Tom will have plenty of time to do that next week.
- Tom'un gelecek hafta bunu yapmak için bolca zamanı olacak.
- Sami had plenty of spare time.
- Sami'nin bolca boş zamanı vardı.
- There'll be plenty of time to talk later.
- Sonra konuşmak için bolca vaktimiz olacak.
- We have plenty of time for all that.
- Tüm bunlar için bolca vaktimiz var.
- Give yourself plenty of time.
- Kendine bolca zaman ver.
- We'll have plenty of food.
- Bolca yemeğimiz olacak.
- We have plenty of time to do that.
- Bunu yapmak için bolca vaktimiz var.
- Tom has had plenty of time.
- Tom'un bolca zamanı vardı.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ilk çocuğuma bolca kitap verdim.
- We'll have plenty of time to talk later.
- Sonra konuşmak için bolca vaktimiz olacak.
- I have plenty of money with me.
- Yanımda bolca para var.
- Fadil has got plenty of time.
- Fadıl'ın bolca zamanı var.
- We'll have plenty of time later.
- Daha sonra bolca zamanımız olacak.
- There is plenty of space in the loft for storage.
- Çatı katında depolama için bolca yer var.
- There'll be plenty of time for that later.
- Bunun için daha sonra bolca zamanımız olacak.
- Tom had plenty of opportunity to plant the bomb.
- Tom'un bombayı yerleştirmek için bolca fırsatı vardı.
- Plenty of free parking is available.
- Bolca ücretsiz park yeri var.
- Tom gave Mary plenty of money.
- Tom Mary'ye bolca para verdi.
- We have plenty of time to eat.
- Yemek için bolca vaktimiz var.
- We have plenty of food.
- Bolca yemeğimiz var.
- Tom should have plenty of time.
- Tom'un bolca zamanı olmalı.
- There'll be plenty of time for questions later.
- Sorular için daha sonra bolca vaktimiz olacak.
- Tom will get plenty of advice.
- Tom bolca tavsiye alacak.
- You'll have plenty of opportunity to explain yourself.
- Kendini açıklamak için bolca fırsatın olacak.
- I have plenty of time.
- Bolca zamanım var.
- I give you plenty of money each month.
- Sana her ay bolca para veriyorum.
- That'll give Tom plenty of time.
- Bu Tom'a bolca zaman kazandıracak.
- We'll have plenty of time for that later.
- Bunun için daha sonra bolca vaktimiz olacak.
- They had plenty of money for the tour.
- Tur için bolca paraları vardı.
- Don't get so nervous there is a plenty of time to answer all the questions.
- O kadar gerilmeyin, tüm soruları cevaplamak için bolca vaktiniz var.
- We have plenty of time.
- Bolca zamanımız var.
- We'll have plenty of time to do that later.
- Bunu daha sonra yapmak için bolca vaktimiz olacak.
- I have plenty of time to do that.
- Bunu yapmak için bolca zamanım var.
- Tom gets plenty of rest.
- Tom bolca dinleniyor.
Show More (43)
|
3 |
plenty of |
bol |
adj. |
|
- The villa is a modern design with plenty of space and light.
- Villa, bol alan ve ışık alan modern bir tasarıma sahiptir.
- Tom gets plenty of rest.
- Tom bol bol dinlenir.
- I drank plenty of lemon water.
- Bol limon suyu içtim.
- We have had plenty of rain this year.
- Bu yıl bol bol yağmur yağdı.
- There'll be plenty of time to talk later.
- Konuşmak için daha sonra bol vakit olacak.
- For a strong immune system, drink plenty of liquids, eat a balanced diet and pay attention to your sleeping patterns.
- Güçlü bir bağışıklık sistemi için bol sıvı tüketin, dengeli beslenin ve uyku düzeninize dikkat edin.
- You'll have plenty of opportunity to explain yourself.
- Kendini açıklamak için bol fırsatın olacak.
- There's plenty of food in the house.
- Evde bol yiyecek var.
- Make sure you get plenty of rest.
- Bol bol dinlenmeyi unutma.
- For a strong immune system, drink plenty of liquids, eat a balanced diet and pay attention to your sleeping patterns.
- Güçlü bir bağışıklık sistemi için bol sıvı tüketin, dengeli beslenin, uyku düzeninize dikkat edin.
- Sami had plenty of spare time.
- Sami'nin bol boş zamanı vardı.
- I hope there's plenty of air in here.
- Burada bol hava olduğunu umuyorum.
- My apartment gets plenty of sunshine.
- Dairem bol güneş ışığı alır.
- Every day grandfather and grandmother gave the kitten plenty of milk, and soon the kitten grew nice and plump.
- Büyükbaba ve büyükanne her gün yavru kediye bol bol süt verdiler, kısa sürede yavru kedi güzelce büyüdü ve tombullaştı.
- We'll have plenty of time for that later.
- Daha sonra onun için bol vaktimiz olacak.
- The doctor insisted that the patient get plenty of rest.
- Doktor, hastanın bol bol dinlenmesi konusunda ısrar etti.
- There's plenty of parking.
- Bol park yeri var.
- We've got plenty of talent here.
- Burada bol yeteneğimiz var.
- We have plenty of time tonight.
- Bu gece bol bol vaktimiz var.
- Tom gets plenty of sun every day.
- Tom her gün bol bol güneş alıyor.
- We'll have plenty of food.
- Bol yiyeceğimiz olacak.
- There's plenty of light.
- Bol ışık var.
- There's plenty of coffee.
- Kahve bol.
- Tom brought plenty of food.
- Tom bol yiyecek getirdi.
- I drank plenty of lemon water.
- Bol bol limonlu su içtim.
- Make sure you get plenty of rest.
- Bol bol dinlendiğinden emin ol.
- There's always plenty of trouble.
- Her zaman bol sıkıntı vardır.
- I advise you all to get plenty of rest.
- Hepinize bol bol dinlenmenizi tavsiye ediyorum.
- Tom has had plenty of practice.
- Tom bol bol pratik yaptı.
- My apartment gets plenty of sunshine.
- Evim bol güneş ışığı alıyor.
- He has plenty of money in the bank.
- Onun bankada bol parası var.
- We'll bring plenty of food.
- Bol yiyecek getireceğiz.
- We have plenty of food.
- Bol yiyeceğimiz var.
- Tom gets plenty of sun every day.
- Tom her gün bol bol güneş alır.
- She has plenty of books.
- Onun bol kitapları var.
- I advise you all to get plenty of rest.
- Hepinize bol bol dinlenmenizi öneririm.
- We have had plenty of rain this year.
- Bu yıl bol yağmur vardı.
Show More (34)
|
4 |
plenty of |
pek çok |
adj. |
|
- Enterprises have already become used to these measures, which have produced plenty of good results.
- İşletmeler, pek çok iyi sonuç veren bu önlemlere çoktan alıştı.
- There is, as such, plenty of work for the space advice group.
- Bu bağlamda, uzay danışma grubu için pek çok iş var.
- I know that the honourable Members will have plenty of questions to ask me.
- Sayın Üyelerin bana soracakları pek çok soru olduğunu biliyorum.
- The Portuguese authorities had plenty of ways of doing that.
- Portekiz makamlarının bunu yapmak için pek çok yolu vardı.
- There are plenty of reasons for this.
- Bunun için pek çok neden var.
- There is plenty of evidence that they do not.
- Öyle olmadıklarına dair pek çok kanıt var.
- There are plenty of problems.
- Pek çok sorun var.
- There is certainly plenty of scope for improvement in the energy and transport fields.
- Enerji ve ulaştırma alanlarında iyileştirme yapılabilecek pek çok alan vardır.
- By shifting the criteria from the regions to the Member States, we can avoid plenty of problems later on.
- Kriterleri bölgelerden Üye Devletlere kaydırarak daha sonra yaşanabilecek pek çok sorunun önüne geçebiliriz.
- I know that the honourable Members will have plenty of questions to ask me.
- Saygıdeğer Üyelerin bana soracakları pek çok soru olacağını biliyorum.
- I know that plenty of guys want to go out with you.
- Pek çok erkeğin seninle çıkmak istediğini biliyorum.
- There is plenty of evidence that people grazed on mammoth meat.
- İnsanların mamut etiyle beslendiğine dair pek çok kanıt var.
- Your father had plenty of allies who will give me space.
- Babanın bana yer verecek pek çok müttefiki vardı.
- Your father had plenty of allies who will give me space.
- Babanın bana bir yer verebilecek pek çok müttefiki vardı.
- We've got plenty of water.
- Pek çok suyumuz var.
- There were plenty of role models all around us.
- Hepimizin çevresinde pek çok rol modeli vardı.
- Tom certainly had plenty of opportunities to go to concerts while he was in Boston.
- Tom'un Boston'dayken konserlere gitmek için pek çok fırsatı oldu.
- I have plenty of theories.
- Pek çok teorim var.
- As a new father, I gave my first child plenty of books.
- Yeni bir baba olarak, ben ilk çocuğuma pek çok kitap verdim.
- I've got plenty of customers.
- Pek çok müşterim var.
- I've seen plenty of Tom.
- Pek çok Tom gördüm.
- I was in a rush when I typed it up, so there must be plenty of errors, including grammatical ones.
- Yazarken acelem vardı, bu yüzden dilbilgisi de dahil olmak üzere pek çok hata olmalı.
- Tom had plenty of chances to apologize, but he didn't.
- Tom'un özür dilemek için pek çok şansı vardı ama dilemedi.
- We consulted plenty of people.
- Pek çok insana danıştık.
Show More (21)
|
5 |
plenty of |
bol miktarda |
adj. |
|
- The villa is a modern design with plenty of space and light.
- Villa, bol miktarda yer ve ışık ile modern bir tasarıma sahiptir.
- The villa is a modern design with plenty of space and light.
- Villa, bol miktarda alan ve ışığa sahip modern bir tasarımdır.
- He has plenty of money in the bank.
- Bankada bol miktarda parası var.
- He had plenty of money for his trip.
- Seyahati için bol miktarda parası vardı.
- There are plenty of nice girls out there.
- Orada bol miktarda güzel kız var.
- There are plenty of dictionaries in the bookcase.
- Kitaplıkta bol miktarda sözlük var.
- You promised that there would be plenty of hedgehogs in the village!
- Köyde bol miktarda kirpi olacağına söz verdin!
- There are plenty of fish in this river.
- Bu nehirde bol miktarda balık var.
- There's plenty of stuff there.
- Orada bol miktarda eşya var.
- There's plenty of work there.
- Orada bol miktarda iş var.
- They have plenty of food.
- Onların bol miktarda yiyecekleri var.
- We had plenty of snow last year.
- Geçen yıl bol miktarda kar yağdı.
- They have plenty of food.
- Bol miktarda yiyecekleri var.
- There's plenty of whipped cream left in the bowl.
- Kasede kalan bol miktarda çırpılmış krema var.
- We've got plenty of food.
- Bol miktarda yiyeceğimiz var.
- We'll bring plenty of food.
- Bol miktarda yiyecek getireceğiz.
- There are plenty of oranges on the tree.
- Ağaç üzerinde bol miktarda portakal var.
- There are plenty of fresh eggs on the table.
- Masada bol miktarda taze yumurta var.
- Tom brought plenty of food.
- Tom bol miktarda yiyecek getirdi.
- There's plenty of food in the pantry.
- Kilerde bol miktarda yiyecek var.
- He had plenty of money for his trip.
- Onun yolculuk için bol miktarda parası vardı.
- You have plenty of time to catch the train.
- Trene yetişmek için bol miktarda zamanın var.
- The troops had plenty of arms.
- Birliklerin bol miktarda silahı vardı.
Show More (20)
|
6 |
plenty of |
hayli |
adj. |
|
- Tom said he had plenty of friends in Boston.
- Tom Boston'da bir hayli arkadaşı olduğunu söyledi.
Show More (-2)
|