1 |
predominate |
ağır basmak |
v. |
|
- The situation in Iraq predominates here.
- Irak'taki durum burada daha ağır basıyor.
- Unresolved issues have predominated, and the common ground has been narrow.
- Çözülmemiş meseleler ağır basmış ve ortak zemin dar olmuştur.
- Religious belief predominates in this region.
- Bu bölgede dini inanç ağır basar.
Show More (0)
|
2 |
predominate |
baskın olmak |
v. |
|
- This shows that on certain major questions a general view predominates over party lines.
- Bu durum, bazı önemli konularda genel bir görüşün parti çizgilerinden daha baskın olduğunu göstermektedir.
Show More (-2)
|
3 |
predominate |
hakim olmak |
v. |
|
- Religious belief predominates in this region.
- Bu bölgede dini inanç hakimdir.
Show More (-2)
|