| 1 |
promising |
umut verici |
adj. |
|
- Angola's sudden and promising recovery has taught despairing Westerners an unexpected lesson.
- Angola'nın ani ve umut verici toparlanması, umutsuzluğa kapılan Batılılara beklenmedik bir ders verdi.
- Let us hope, nevertheless, that, in this and in other fields, more promising steps can be taken in Johannesburg.
- Yine de bu ve diğer alanlarda Johannesburg'da daha umut verici adımlar atılabileceğini umalım.
- Nevertheless, alternative methods, such as adult stem cells, offer very promising results.
- Bununla birlikte yetişkin kök hücreleri gibi alternatif yöntemler çok umut verici sonuçlar sunmaktadır.
- In order to guarantee a promising future, we demand serious efforts from both sides.
- Umut verici bir geleceği garanti altına almak için her iki taraftan da ciddi çaba bekliyoruz.
- Things did indeed get off to a promising start.
- Her şey gerçekten de umut verici bir başlangıç yaptı.
- That does not seem a very promising road to go down.
- Bu pek de umut verici bir yol gibi görünmüyor.
- This is how very promising experiments on the Atlantic coast came about.
- Atlantik kıyısındaki çok umut verici deneyler bu şekilde ortaya çıktı.
- Perhaps this is a promising avenue to explore, but we must also explore others.
- Belki de bu keşfedilecek umut verici bir yoldur ancak diğerlerini de keşfetmeliyiz.
- These are, in themselves, promising signs.
- Bunlar başlı başına umut verici işaretlerdir.
- It looks very promising.
- Çok umut verici görünüyor.
- He's a very promising young man.
- O, çok umut verici genç bir adamdır.
- That sounds promising.
- Kulağa umut verici geliyor.
- It looks very promising.
- Bu çok umut verici görünüyor.
- That doesn't sound very promising.
- Kulağa pek umut verici gelmiyor.
- The data is promising.
- Veriler umut verici.
- That was promising.
- Bu umut vericiydi.
- That doesn't sound very promising.
- Çok umut verici görünmüyor.
- That was promising.
- O umut vericiydi.
- Mars is a promising place where we may be able to live.
- Mars, yaşayabileceğimiz umut verici bir yer.
- That sounds quite promising, doesn't it?
- Kulağa oldukça umut verici geliyor, değil mi?
- This new technology looks very promising.
- Bu yeni teknoloji çok umut verici görünüyor.
- Mary is a promising student.
- Mary umut verici bir öğrenci.
- He is a promising young man.
- O, umut verici genç bir adamdır.
- It's a promising month but you should pay attention!
- Umut verici bir ay ama dikkat etmelisiniz!
Show More (21)
|
| 2 |
promising |
gelecek vaat eden |
adj. |
|
- He is a promising pupil.
- O gelecek vaat eden bir öğrenci.
- He was a promising pupil.
- Gelecek vaat eden bir öğrenciydi.
- Tom is a promising young musician.
- Tom, gelecek vaat eden genç bir müzisyen.
- The recruitment team looked for promising employees.
- İşe alım ekibi gelecek vaat eden çalışanlar arıyordu.
- She was a promising pupil.
- Gelecek vaat eden bir öğrenciydi.
- Tom is a promising young musician.
- Tom gelecek vaat eden genç bir müzisyen.
- Tom is a promising young man.
- Tom gelecek vaat eden genç bir adamdır.
- He is a promising young businessman.
- Gelecek vaat eden genç bir işadamı.
- He is a promising student.
- O gelecek vaat eden bir öğrenci.
- She is a promising pupil.
- O gelecek vaat eden bir öğrenci.
- Sami was a promising cardiologist.
- Sami gelecek vaat eden bir kardiyologdu.
- He's a very promising young man.
- Gelecek vaat eden genç bir adam.
- Tom is a promising student.
- Tom gelecek vaat eden bir öğrenci.
- He invested two hundred dollars in a promising business.
- Gelecek vaat eden bir işe 200 dolar yatırdı.
- He is a promising youth.
- Gelecek vaat eden bir genç.
- He is a promising young man.
- Gelecek vaat eden genç bir adam.
- It's a promising month but you should pay attention!
- Gelecek vaat eden bir ay ama dikkatli olmalısın!
- He is a promising young businessman.
- Gelecek vaat eden genç bir iş adamı.
- Let me introduce a promising young writer to you.
- Size gelecek vaat eden genç bir yazarı takdim edeyim.
- Mary is a promising student.
- Mary gelecek vaat eden bir öğrenci.
Show More (17)
|
| 3 |
promising |
geleceği parlak |
n. |
|
- Mars is a promising place where we may be able to live.
- Mars yaşayabileceğimiz geleceği parlak bir yer.
- Sami was a promising cardiologist.
- Sami geleceği parlak bir kardiyologdu.
- She is a promising pupil.
- O geleceği parlak bir öğrenci.
- She was a promising pupil.
- O geleceği parlak bir öğrenciydi.
- He is a promising youth.
- O geleceği parlak bir genç.
- The boy is full of promise.
- Çocuğun geleceği parlak.
Show More (3)
|
| 4 |
promising |
gelecek vadeden |
adj. |
|
- He is a promising student.
- Gelecek vadeden bir öğrenci.
- Tom is a young, promising actor.
- Tom genç ve gelecek vadeden bir aktör.
- The boy is full of promise.
- Çocuk parlak bir gelecek vadediyor.
- The recruitment team looked for promising employees.
- İşe alım ekibi gelecek vadeden işçiler arıyordu.
- Let me introduce a promising young writer to you.
- Seni gelecek vadeden genç bir yazarla tanıştırayım.
Show More (2)
|
| 5 |
promising |
ümit verici |
adj. |
|
- That sounds quite promising, doesn't it?
- O oldukça ümit verici görünüyor, değil mi?
Show More (-2)
|
| 6 |
promising |
umut veren |
adj. |
|
- Sami was a promising cardiologist.
- Sami umut veren bir kardiyologdu.
Show More (-2)
|
