purse - English Turkish Sentences
English Turkish
purse çanta n.
  • I took my ID from my purse to get my ticket verified.
  • Biletimi onaylatmak için çantamdan kimliğimi çıkardım.
  • Carry this in your purse.
  • Bunu çantanda taşı.
  • She wondered where she had lost her purse.
  • Çantasını nerede kaybettiğini merak etti.
Show More (142)
purse cüzdan n.
  • A thief tried to steal my purse, but I didn't let him go away with it!
  • Hırsızın biri çantamı çalmaya çalıştı, ama onu alıp gitmesine izin vermedim!
  • No viable parliamentary democracy can exist without the power of the purse.
  • Hiçbir uygulanabilir parlamenter demokrasi, cüzdan gücü olmadan var olamaz.
  • Paul wasn't with Mary when her purse was stolen.
  • Paul, Mary'nin cüzdanı çalındığında onunla birlikte değildi.
Show More (54)
purse el çantası (kadınların kullandığı) n.
  • I don't like to carry a purse.
  • Ben el çantası taşımayı sevmiyorum.
  • Tom found a gun in Mary's purse.
  • Tom, Mary'nin el çantasında bir silah buldu.
  • Layla put the money in her purse.
  • Leyla parayı el çantasına koydu.
Show More (0)
purse para kesesi n.
  • Please wait while get my coin purse.
  • Bozuk para kesemi getirirken lütfen bekleyin.
  • He has swords and purse.
  • Kılıçları ve para kesesi var.
Show More (-1)
purse kese n.
  • Well, they mean money for research activities, money which - let there be no mistake - comes from the public purse.
  • Burada kastedilen, araştırma faaliyetleri için - yanlış anlaşılmasın - kamu kesesinden gelen paradır.
  • In our view, corporate research should be funded from company profits, not the public purse.
  • Bizim görüşümüze göre kurumsal araştırmalar kamu kesesinden değil şirket karlarından finanse edilmelidir.
Show More (-1)
purse dudak büzmek v.
  • Tom pursed his lips.
  • Tom dudaklarını büzdü.
  • She closed her eyes, pursed her lips and leaned forward for a kiss.
  • Gözlerini kapattı, dudaklarını büzdü ve bir öpücük için öne eğildi.
Show More (-1)
purse hazine n.
  • The public purse can't afford another palace!
  • Devlet hazinesi bir sarayı daha karşılayacak durumda değil!
Show More (-2)
purse ödül n.
  • O'Connor and Normagomedov fought for a purse of millions of dollars!
  • O'Connor ve Normagomedov milyonlarca dolarlık bir ödül için dövüştü!
Show More (-2)
purse büzmek (dudaklarını) v.
  • I feel doomed when I see my wife pursing her lips.
  • Karımın dudaklarını büzdüğünü gördüğümde kendimi kahrolmuş hissediyorum.
Show More (-2)