1 |
puzzle |
bulmaca |
n. |
|
- Lebanon forms part of the whole puzzle of the Middle East and part of European policy on Mediterranean countries.
- Lübnan, tüm Orta Doğu bulmacasının ve Avrupa'nın Akdeniz ülkelerine yönelik politikasının bir parçasını oluşturmaktadır.
- Elias, I just found another piece of the puzzle.
- Elias, bulmacanın bir parçasını daha buldum.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydın bulmacayı çözebilirdin.
- The final piece was placed in the puzzle.
- Son parça bulmacaya yerleştirildi.
- I'm solving a puzzle.
- Bir bulmaca çözüyorum.
- Everyone tried to solve the puzzle.
- Herkes bulmacayı çözmeye çalıştı.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydın, bulmacayı yapabilecektin.
- No one could solve the puzzle.
- Kimse bulmacayı çözemedi.
- I found it difficult to solve the puzzle.
- Bulmacayı çözmek bana zor geldi.
- Tom tried to solve the puzzle.
- Tom bulmacayı çözmeye çalıştı.
- Tom likes to solve arrowword puzzles in his spare time.
- Tom boş zamanlarında çengel bulmaca çözmeyi sever.
- Tom likes to solve arrowword puzzles in his spare time.
- Tom boş zamanlarında arrowword bulmacaları çözmeyi seviyor.
- Tom solved the puzzle after Mary gave him a few hints.
- Tom, Mary ona birkaç ipucu verdikten sonra bulmacayı çözdü.
- This puzzle will be completed by tomorrow.
- Bu bulmaca yarına kadar çözülecek.
- I can't figure out how to solve the puzzle.
- Bulmacayı nasıl çözeceğimi bulamıyorum.
- Tom tried to explain to Mary how to solve the puzzle.
- Tom, Mary'ye bulmacayı nasıl çözeceğini açıklamaya çalıştı.
- Tom loves puzzles.
- Tom bulmacaları sever.
- Tom was the only one who was able to solve the puzzle.
- Bulmacayı çözebilen tek kişi Tom'du.
- I just solved this puzzle.
- Bu bulmacayı yeni çözdüm.
- I like puzzles.
- Bulmacaları seviyorum.
- Tom has solved the puzzle.
- Tom bulmacayı çözdü.
- You'd be able to do the puzzle if only you had a little bit more patience.
- Biraz daha sabırlı olsaydınız bulmacayı çözebilirdiniz.
- Tom loves puzzles.
- Tom bulmacaları seviyor.
- I can't figure out how to solve the puzzle.
- Bulmacayı nasıl çözeceğimi bilemiyorum.
- Tom is good with puzzles.
- Tom'un bulmacalarla arası iyi.
- I have a puzzle to solve.
- Çözmem gereken bir bulmaca var.
- Have you finished the puzzle yet?
- Bulmacayı bitirdin mi?
- I just solved the puzzle.
- Bulmacayı çözdüm.
- I'd like to solve the puzzle.
- Bulmacayı çözmek istiyorum.
- She explained to him how to solve the puzzle.
- Ona bulmacayı nasıl çözeceğini açıkladı.
- Puzzles are fun!
- Bulmacalar eğlencelidir!
- I'm determined to solve this puzzle before I go home today.
- Bugün eve gitmeden önce bu bulmacayı çözmeye kararlıyım.
- Tom couldn't figure out how to solve the puzzle.
- Tom bulmacayı nasıl çözeceğini bulamadı.
- The boy was clever enough to solve the puzzle.
- Çocuk bulmacayı çözecek kadar zekiydi.
- We love puzzles.
- Bulmacaları seviyoruz.
- I'm determined to solve this puzzle before I go to bed.
- Yatmadan önce bu bulmacayı çözmeye kararlıyım.
- I want to solve this puzzle before I go to bed.
- Yatmadan önce bu bulmacayı çözmek istiyorum.
- Tom finally solved the puzzle.
- Tom sonunda bulmacayı çözdü.
- Tom solved the puzzle.
- Tom bulmacayı çözdü.
- I still can't figure out this puzzle.
- Bu bulmacayı hala çözemedim.
- I like puzzles.
- Bulmacaları severim.
- Can you solve the puzzle?
- Bulmacayı çözebilir misin?
- I can't finish this part of the puzzle.
- Bulmacanın bu kısmını bitiremiyorum.
- Can you solve these puzzles?
- Bu bulmacaları çözebilir misin?
- I found it difficult to solve the puzzle.
- Bulmacayı çözmekte zorlandım.
- That's a puzzle.
- Bu bir bulmaca.
- Tom was the only one who was able to solve the puzzle.
- Tom bulmacayı çözen tek kişiydi.
- The solution of the puzzle required no time.
- Bulmacanın çözümü hiç zaman almadı.
- How many times have you done this puzzle already?
- Bu bulmacayı daha önce kaç kere yaptın?
- No one could solve the puzzle.
- Hiç kimse bulmacayı çözemedi.
- Puzzles are fun.
- Bulmacalar eğlencelidir.
- I just solved this puzzle.
- Bu bulmacayı daha yeni çözdüm.
- Is this a puzzle?
- Bu bir bulmaca mı?
- That's a puzzle.
- O bir bulmaca.
- I still can't figure out this puzzle.
- Hâlâ bu bulmacayı çözemiyorum.
- The boy was clever enough to solve the puzzle.
- Çocuk bulmacayı çözmek için yeterince zekiydi.
- They each have a piece of the puzzle.
- Onların her biri bulmacanın bir parçasına sahip.
- Can you solve this puzzle?
- Bu bulmacayı çözebilir misin?
- Tom couldn't solve the puzzle.
- Tom bulmacayı çözemedi.
- I love puzzles.
- Bulmacaları severim.
- I love puzzles.
- Ben bulmacaları severim.
- Tom likes solving math puzzles.
- Tom matematik bulmacaları çözmeyi seviyor.
- I solved the puzzle.
- Bulmacayı çözdüm.
- Have you finished the puzzle yet?
- Bulmacayı henüz bitirmedin mi?
- She solved the puzzle with ease.
- Bulmacayı kolaylıkla çözdü.
- You could have solved this puzzle with a little more patience.
- Biraz daha sabırla bu bulmacayı çözebilirdin.
- Tom likes solving math puzzles.
- Tom matematik bulmacalarını çözmeyi sever.
- They each have a piece of the puzzle.
- Her birinde bulmacanın bir parçası var.
- This puzzle is giving me a headache.
- Bu bulmaca başımı ağrıtıyor.
- How many times have you done this puzzle already?
- Bu bulmacayı kaç kere yaptın?
- I've figured out the puzzle.
- Bulmacayı çözdüm.
- That's the solution to the puzzle.
- Bulmacanın çözümü bu.
- I haven't solved the puzzle yet.
- Bulmacayı henüz çözmedim.
Show More (70)
|
2 |
puzzle |
şaşırtmak |
v. |
|
- These questions have puzzled life scientists since ancient times.
- Bu sorular eski çağlardan beri yaşam bilimcilerini şaşırtmıştır.
- His behavior puzzled me.
- Onun davranışı beni şaşırttı.
- What puzzled us was that he said he would not attend the meeting.
- Bizi şaşırtan şey, toplantıya katılmayacağını söylemesiydi.
- His question puzzles me.
- Onun sorusu beni şaşırtıyor.
- Fadil's reaction puzzled the investigators.
- Fadıl'ın tepkisi müfettişleri şaşırttı.
- Fadil's reaction puzzled the investigators.
- Fadıl'ın tepkisi dedektifleri şaşırttı.
- He was puzzled by the question.
- Soru onu şaşırtmıştı.
- How he escaped still puzzles us.
- Onun nasıl kaçtığı hâlâ bizi şaşırtıyor.
- His behavior puzzled me.
- Davranışları beni şaşırttı.
- What puzzles me most is why Tom even bothered to go see Mary.
- Beni en çok şaşırtan şey Tom'un neden Mary'yi görmeye gitme zahmetine girdiği.
Show More (7)
|
3 |
puzzle |
bilmece |
n. |
|
- I haven't solved the puzzle yet.
- Henüz bilmeceyi çözmedim.
- I solved the puzzle.
- Bilmeceyi çözdüm.
- Tom couldn't figure out how to solve the puzzle.
- Tom bilmeceyi nasıl çözeceğini bulamadı.
- It's a puzzle to me how you got through the locked door.
- Kilitli kapıdan nasıl geçtiğin benim için bir bilmece.
- Tom solved the puzzle after Mary gave him a few hints.
- Mary ona birkaç ipucu verdikten sonra Tom bilmeceyi çözdü.
- She solved the puzzle with ease.
- O, bilmeceyi kolaylıkla çözdü.
Show More (3)
|
4 |
puzzle |
kafasını karıştırmak |
v. |
|
- In any case, the public are puzzled by the way powers are apportioned.
- Her halükarda, yetkilerin paylaştırılma şekli kamuoyunun kafasını karıştırmaktadır.
- He was puzzled by the question.
- Soru kafasını karıştırdı.
- Tom was puzzled by Mary's statement.
- Mary'nin açıklaması Tom'un kafasını karıştırdı.
- Tom was puzzled by what Mary said.
- Mary'nin söyledikleri Tom'un kafasını karıştırdı.
Show More (1)
|
5 |
puzzle |
şaşkınlık |
n. |
|
- Tom and Mary exchanged puzzled looks, wondering what the smell was.
- Tom ve Mary kokunun ne olduğunu merak ederek şaşkınlıkla bakıştılar.
Show More (-2)
|