|
- Everyone rejoiced at the team's win.
- Herkes takımın galibiyetine seviniyordu.
- I rejoice at this and so I voted for this report because the Gothenburg Council has started out along this path.
- Buna sevindim ve Göteborg Konseyi bu yolda ilerlemeye başladığı için bu rapora lehte oy verdim.
- That was depressing, and there was not much to rejoice about.
- Bu iç karartıcıydı ve sevinecek pek bir şey yoktu.
- What do we do with people who publicly rejoice in the images of 11 September?
- Alenen 11 Eylül görüntülerine sevinen insanlara ne yapacağız?
- It is not acceptable for national ministers to rejoice when funds in Brussels are not drawn on.
- Brüksel'deki fonlar kullanılmadığında ulusal bakanların sevinmesi kabul edilemez.
- It seems to me that there is good reason to rejoice today, and I can indeed see happy faces around me.
- Bana öyle geliyor ki bugün sevinmek için iyi bir neden var ve gerçekten de etrafımda mutlu yüzler görebiliyorum.
- However much I may rejoice in the accessions, I continue to have doubts about the Czech Republic.
- Katılımlara ne kadar sevinirsem sevineyim, Çek Cumhuriyeti konusunda şüphelerim devam ediyor.
- Should we rejoice at this?
- Buna sevinmeli miyiz?
- This is a reason to rejoice.
- Sevinmek için bir sebeptir bu.
- I believe that many poor people in Asia, Africa and other parts of the world have rejoiced.
- Asya, Afrika ve dünyanın diğer bölgelerindeki pek çok yoksul insanın sevindiğine inanıyorum.
- We will rejoice with him if it makes genuine progress.
- Eğer gerçek bir ilerleme kaydedilirse kendisiyle birlikte sevineceğiz.
- The Members of this Chamber who had the intelligence to listen to Massoud will certainly rejoice.
- Massoud'u dinleme zekasına sahip olan bu Meclisin Üyeleri kesinlikle sevineceklerdir.
- Rejoice in His death and resurrection and the peace that gives us.
- O'nun ölümü, dirilişi ve bize verdiği huzurla sevinin.
- When two people quarrel, a third rejoices.
- İki kişi kavga ettiğinde, üçüncü bir kişi sevinir.
- Sami's family rejoiced that he had been found alive.
- Sami'nin ailesi onun canlı bulunmasına sevinmişti.
- I rejoice in your success.
- Başarınıza seviniyorum.
- The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Yolcu uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
- The traveler saw a light from afar and rejoiced.
- Gezgin uzaktan bir ışık gördü ve sevindi.
- When two people quarrel, a third rejoices.
- İki insan kavga ettiğinde, üçüncüsü sevinir.
- I rejoice in your success.
- Ben senin başarılı olmana sevinirim.
- Sami's family rejoiced that he had been found alive.
- Sami'nin ailesi onun canlı bulunmasına sevindi.
- Rejoice, lest pleasureless ye die.
- Sevinin, yoksa zevksiz ölürsünüz.
Show More (19)
|
