|
- The scandal surrounding lorry drivers in Luxembourg is only the tip of the iceberg.
- Lüksemburg'daki kamyon şoförleriyle ilgili skandal buzdağının sadece görünen kısmıdır.
- Just a few weeks ago the BBC TV programme Panorama exposed a scandal connected with poultry.
- Daha birkaç hafta önce BBC TV programı Panorama, kümes hayvanları ile ilgili bir skandalı ortaya çıkardı.
- That is what constitutes the real scandal in the Fléchard affair.
- Fléchard olayında gerçek skandalı oluşturan da budur.
- That is shown with all the clarity one could wish for by, in particular, the Eurostat scandal.
- Özellikle Eurostat skandalı bunu tüm açıklığıyla ortaya koymuştur.
- Yes the hunger in the world is an intolerable scandal.
- Evet, dünyadaki açlık tahammül edilemez bir skandaldır.
- The scandal is not that someone has had their fingers in the till.
- Skandal, birilerinin parmaklarını kasaya sokmuş olması değildir.
- This is a huge legal scandal, at least in my view and that of many others.
- Bu, en azından benim ve diğer pek çok kişinin görüşüne göre büyük bir hukuk skandalıdır.
- We have known - since the BSE scandal at least - that consumers want to know what animals are being fed and how.
- En azından BSE skandalından bu yana tüketicilerin hangi hayvanların nasıl beslendiğini bilmek istediklerini biliyoruz.
- Who bears political responsibility for the Eurostat scandal?
- Eurostat skandalının siyasi sorumluluğunu kim taşıyor?
- Who is not yet familiar with the scandal surrounding Mike Trace?
- Mike Trace ile ilgili skandalı henüz bilmeyen var mı?
- The real global scandal of hunger in the world forces us to react.
- Dünyadaki gerçek küresel açlık skandalı bizi tepki vermeye zorlamaktadır.
- That is the reality of transport policy and I think it is a scandal.
- Ulaşım politikasının gerçeği budur ve bence bu bir skandaldır.
- It is a scandal that we have let go this far.
- Bu kadar ileri gidilmesine izin vermiş olmamız bir skandaldır.
- A local investigation had to be conducted by the Italian police in Naples for this scandal to start to be unravelled.
- Bu skandalın çözülmeye başlaması için Napoli'de İtalyan polisi tarafından yerel bir soruşturma yürütülmesi gerekmiştir.
- I should also like to talk about Commission President Prodi’s statement on the Eurostat scandal.
- Komisyon Başkanı Prodi'nin Eurostat skandalına ilişkin açıklamasından da bahsetmek istiyorum.
- North Korea is the biggest humanitarian scandal of our time.
- Kuzey Kore çağımızın en büyük insani skandalıdır.
- But just what is the so-called Lloyd's scandal?
- Peki Lloyd's skandalı denilen şey nedir?
- This violation of human rights is surely the real scandal of Echelon.
- Bu insan hakları ihlali, Echelon'un gerçek skandalıdır.
- We must look for ways of breaking through this and putting an end to the biggest humanitarian scandal of our time.
- Bunu aşmanın ve çağımızın en büyük insani skandalına son vermenin yollarını aramalıyız.
- This violation of human rights is surely the real scandal of Echelon.
- Bu insan hakları ihlali kesinlikle Echelon'un gerçek skandalıdır.
- This scandal is not acceptable in the eyes of the Council either.
- Bu skandal Konsey'in gözünde de kabul edilebilir değildir.
- They constitute consumer fraud and a public health scandal.
- Bunlar tüketici dolandırıcılığı ve bir halk sağlığı skandalı teşkil etmektedir.
- That is shown with all the clarity one could wish for by, in particular, the Eurostat scandal.
- Bu durum, özellikle Eurostat skandalı ile tüm açıklığıyla ortaya konmuştur.
- The Angolagate scandal has revealed the role of Europeans in this affair.
- Angolagate skandalı Avrupalıların bu olaydaki rolünü ortaya çıkarmıştır.
- It is asking for fraud, and so the next food scandal is already in the making.
- Hileye davetiye çıkarıyor ve böylece bir sonraki gıda skandalı şimdiden ortaya çıkmış oluyor.
- I have voted in favour of the Bösch Report because it draws attention to a good example of this obvious scandal.
- Bösch Raporu lehinde oy kullandım çünkü bu açık skandalın iyi bir örneğine dikkat çekiyor.
- It is a scandal that we have let it go this far.
- Bu kadar ileri gitmesine izin vermiş olmamız bir skandaldır.
- The events are the biggest scandal I have experienced in my 23 years in this House.
- Yaşananlar, bu Meclis'te geçirdiğim 23 yıl boyunca karşılaştığım en büyük skandaldır.
- Someone has known about the scandal for a very long time, and someone has wished to conceal it.
- Birileri bu skandalı çok uzun zamandır biliyor ve birileri de bunu gizlemek istiyor.
- That is the real scandal of the democratic deficit in Europe.
- Avrupa'daki demokrasi açığının gerçek skandalı budur.
- That is the real scandal of the democratic deficit in Europe.
- İşte Avrupa'daki demokrasi açığının gerçek skandalı budur.
- The most serious scandal is that we have an accounting system that still makes embezzlement possible.
- En ciddi skandal, zimmete para geçirmeyi hala mümkün kılan bir muhasebe sistemine sahip olmamızdır.
- We should together discuss how we can deal with what, to me, looks like the worst scandal in the EU's history.
- Bana göre AB tarihindeki en kötü skandal gibi görünen bu durumla nasıl başa çıkabileceğimizi birlikte tartışmalıyız.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Skandaldan bu yana kliniği çok sayıda hastasını kaybetti.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Skandaldan bu yana kliniği birçok hasta kaybetti.
- They have something to do with the scandal.
- Skandalla bir ilgileri var.
- I don't think Tom was involved in the scandal.
- Tom'un skandala karıştığını sanmıyorum.
- He is the first national politician to be named in a widening corruption scandal.
- Genişleyen bir yolsuzluk skandalında adı geçen ilk ulusal politikacı.
- Tom was embroiled in a scandal.
- Tom bir skandala karıştı.
- The scandal hurt the company's reputation.
- Skandal şirketin itibarını zedeledi.
- This scandal is beginning to resemble the size and the scale of Watergate.
- Bu skandal Watergate'in boyut ve ölçeğine benzemeye başladı.
- The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi ufak bir skandala neden oldu.
- This politician resigned after being linked to a corruption scandal.
- Bu politikacı bir yolsuzluk skandalıyla ilişkilendirildikten sonra istifa etti.
- Tom was embroiled in a scandal.
- Tom'un adı bir skandala karıştı.
- Tom had nothing to do with the scandal.
- Tom'un skandalla hiçbir ilgisi yoktu.
- As far as I know, she has nothing to do with that scandal.
- Bildiğim kadarıyla, onun o skandalla hiçbir ilgisi yok.
- His clinic has lost many patients since the scandal.
- Onun kliniği, skandaldan sonra birçok hasta kaybetti.
- The press is focusing on the scandal.
- Basın skandal üzerinde yoğunlaşıyor.
- Was there a scandal?
- Bir skandal var mıydı?
- The main person who caused that financial scandal is the president of ABC investment bank.
- Bu mali skandala neden olan asıl kişi ABC yatırım bankasının başkanıdır.
- He had a great deal to do with the scandal.
- Skandalla büyük bir ilgisi vardı.
- He admits being involved in the scandal.
- Skandala karıştığını kabul ediyor.
- He wasn't part of the scandal.
- O, skandalın parçası değildi.
- Tom didn't have anything to do with the scandal.
- Tom'un skandalla hiçbir ilgisi yoktu.
- When he was at the acme of his career, a scandal brought about his downfall.
- Kariyerinin zirvesindeyken, bir skandal onun düşüşüne neden oldu.
- He made a farcical attempt to save face during the fallout of his sex scandal.
- Seks skandalı patlak verdiğinde itibarını kurtarmak için saçma bir girişimde bulundu.
- The scandal ruined his career.
- Skandal onun kariyerini mahvetti.
- He is said to have something to do with the political scandal.
- Siyasi skandalla bir ilgisi olduğu söyleniyor.
- He wasn't part of the scandal.
- O skandalın bir parçası değildi.
- Tom had nothing to do with the scandal.
- Tom'un skandalla bir ilgisi yoktu.
- Tom became embroiled in a scandal.
- Tom bir skandala karıştı.
- The exhibition caused a minor scandal.
- Sergi küçük bir skandala neden oldu.
- This scandal is beginning to resemble the size and the scale of Watergate.
- Bu skandal Watergate'in boyut ve ölçeğine benzemeye başlıyor.
- This scandal has severely damaged the public image of our company.
- Bu skandal şirketimizin kamuoyu nezdindeki imajına ciddi zarar verdi.
- This scandal has severely damaged the public image of our company.
- Bu skandal, şirketimizin kamuoyundaki imajına ciddi olarak zarar verdi.
- Tom wasn't part of the scandal.
- Tom skandalın bir parçası değildi.
- It's not yet a big enough scandal.
- Henüz yeterince büyük bir skandal değil.
- When he was at the acme of his career, a scandal brought about his downfall.
- Kariyerinin zirvesindeyken, bir skandal onun çöküşüne neden oldu.
- He had the courage to expose the scandal.
- Skandalı ortaya çıkaracak cesareti vardı.
- As far as I know, she has nothing to do with that scandal.
- Bildiğim kadarıyla, onun skandalla bir ilgisi yok.
- I think he has something to do with that scandal.
- Sanırım bu skandalla bir ilgisi var.
- The press is focusing on the scandal.
- Basın skandala odaklanıyor.
- Love is a scandal of the personal sort.
- Aşk kişisel türde bir skandaldır.
- I have nothing to do with the scandal.
- Skandalla hiçbir ilgim yok.
- The political scandal took up the whole first page of the newspaper.
- Siyasi skandal gazetenin ilk sayfasının tamamını kapladı.
- He is said to have something to do with the political scandal.
- Onun siyasi skandalla alakalı olduğu söyleniyor.
- This scandal will likely ruin your chances of being elected.
- Bu skandal muhtemelen seçilme şansınızı mahvedecek.
- I think he has something to do with that scandal.
- Sanırım onun skandalla bir ilgisi var.
- I was never involved with that scandal.
- O skandala asla karışmadım.
- He set me up for the scandal.
- Skandal için beni tuzağa düşürdü.
- There is a scandal about him.
- Onun hakkında bir skandal var.
- That scandal cost him his reputation.
- Bu skandal ona itibar kaybettirdi.
- It's not yet a big enough scandal.
- O henüz yeterince büyük bir skandal değil.
- A few years ago, there was a huge scandal.
- Birkaç yıl önce, büyük bir skandal yaşandı.
- A few years ago, there was a huge scandal at my school.
- Birkaç yıl önce, okulumda büyük bir skandal yaşandı.
- A banking scandal is sweeping across Capitol Hill.
- Bir bankacılık skandalı Capitol Hill'i kasıp kavuruyor.
- He was involved in a scandal.
- O bir skandala karışmıştı.
- The press always loves a good scandal.
- Basın her zaman iyi bir skandalı sever.
- I was never involved with that scandal.
- O skandala hiç karışmadım.
- This oil company was involved in a massive oil corruption scandal.
- Bu petrol şirketi büyük bir petrol yolsuzluğu skandalına karıştı.
- I don't think Tom is involved in that scandal.
- Tom'un bu skandala karıştığını sanmıyorum.
- How many smoke bombs still have to be thrown until the government actually succeeds in covering up the scandal?
- Hükümet skandalı örtbas etmeyi başarana kadar daha kaç sis bombası atılması gerekiyor?
- A huge scandal happened.
- Büyük bir skandal oldu.
- He was involved in a scandal.
- Bir skandala karıştı.
- The scandal was an obstacle to his career.
- Skandal kariyerinin önünde bir engeldi.
- Love is a scandal of the personal sort.
- Aşk şahsi bir skandaldır.
- A few years ago, there was a huge scandal at my school.
- Birkaç yıl önce okulumda büyük bir skandal yaşandı.
- A few years ago, there was a huge scandal.
- Birkaç yıl önce büyük bir skandal yaşandı.
- He admits being involved in the scandal.
- Skandala karıştığını itiraf ediyor.
- The main person who caused that financial scandal is the president of ABC investment bank.
- O mali skandala neden olan asıl kişi ABC yatırım bankasının başkanıdır.
- It was a national scandal.
- Bu ulusal bir skandaldı.
- It was a national scandal.
- Ulusal bir skandaldı.
- That scandal cost him his reputation.
- O skandal, onun itibarına mal oldu.
Show More (100)
|