| 1 |
self-conscious |
utangaç |
adj. |
|
- Tom seemed self-conscious and uncomfortable when he had to make the announcement at the party.
- Tom partide anons yapmak zorunda kaldığında utangaç ve rahatsız olmuş görünüyordu.
- Tom didn't seem to be as self-conscious as Mary seemed to be.
- Tom, Mary'nin göründüğü kadar utangaç görünmüyordu.
- Don't be self-conscious when you travel.
- Seyahat ederken utangaç olmayın.
- Tom was self-conscious.
- Tom utangaçtı.
- Tom is self-conscious.
- Tom utangaç biri.
- You're too self-conscious.
- Çok utangaçsın.
- Tom looked like he was self-conscious.
- Tom utanmış gibi görünüyordu.
- I know Tom is self-conscious.
- Tom'un utangaç olduğunu biliyorum.
- I'm very self-conscious.
- Ben çok utangacım.
Show More (6)
|
| 2 |
self-conscious |
içine kapanık |
adj. |
|
- Tom was self-conscious.
- Tom içine kapanıktı.
- Tom is self-conscious.
- Tom içine kapanık.
- Tom is very self-conscious.
- Tom çok içine kapanık.
- Tom looked like he was self-conscious.
- Tom içine kapanık gibi görünüyordu.
- Tom looks like he's self-conscious.
- Tom içine kapanık gibi görünüyor.
Show More (2)
|
| 3 |
self-conscious |
mahcup |
adj. |
|
- I get self-conscious.
- Mahcup hissettim.
- I know that Tom is self-conscious.
- Tom'un mahcup biri olduğunu biliyorum.
- I know Tom is self-conscious.
- Tom'un mahcup biri olduğunu biliyorum.
Show More (0)
|
| 4 |
self-conscious |
utanan |
adj. |
|
- She felt self-conscious about her appearance.
- Dış görünüşünden dolayı utanıyordu.
Show More (-2)
|
| 5 |
self-conscious |
(sanat eserlerinde) özbilinçli |
adj. |
|
- Her paintings were self-conscious.
- Tabloları özbilinçli bir yaklaşımla resmedilmişti.
Show More (-2)
|
