|
- It is linked to conditions which the Council can fulfil by the end of the year so as not to jeopardise enlargement.
- Bu tutum, genişlemeyi tehlikeye atmamak için Konsey'in yıl sonuna kadar yerine getirebileceği koşullara bağlanmıştır.
- It is linked to conditions which the Council can fulfil by the end of the year so as not to jeopardise enlargement.
- Bu taahhüt, Konsey'in genişlemeyi tehlikeye atmamak için yıl sonuna kadar yerine getirebileceği koşullara bağlanmıştır.
- You said that you did this so as not to rattle trans-Atlantic relations.
- Bunu trans-Atlantik ilişkileri sarsmamak için yaptığınızı söylediniz.
- So as not to block the huge flows of foodstuffs exports.
- Büyük gıda maddesi ihracatı akışını engellememek için.
- You said that you did this so as not to rattle trans-Atlantic relations.
- Bunu Atlantik ötesi ilişkileri sarsmamak için yaptığınızı söylediniz.
- All the more so as we mostly live in a border-free area where decisions affect our neighbours.
- Çoğunlukla kararların komşularımızı etkilediği sınırların olmadığı bir bölgede yaşadığımız için bu daha da önemlidir.
- He tried to conceal his mistake so as not to lose face.
- Rezil olmamak için hatasını gizlemeye çalıştı.
- We should read the newspaper so as not to lag behind the times.
- Zamanların gerisinde kalmamak için gazete okumalıyız.
- I hurried to the airport so as not to be late for the plane.
- Uçağa geç kalmamak için aceleyle havaalanına koşturdum.
- I took a bus so as not to be late for my appointment.
- Randevuma geç kalmamak için otobüse bindim.
- We should read the newspaper so as not to lag behind the times.
- Çağın gerisinde kalmamak için gazete okumalıyız.
- I left early so as not to be late.
- Geç kalmamak için erken ayrıldım.
- He took a taxi so as not to be late for the party.
- Partiye geç kalmamak için taksi tuttu.
- I wrote down her name so as not to forget it.
- Unutmamak için adını yazdım.
- I hurried to the airport so as not to be late for the plane.
- Uçağa geç kalmamak için hava alanına acele ettim.
- She wrote down their name so as not to forget it.
- Unutmamak için isimlerini yazdı.
- She wrote down that person's name so as not to forget it.
- Unutmamak için o kişinin adını yazdı.
- He took a taxi so as not to be late for the party.
- Partiye geç kalmamak için taksiye bindi.
- I spoke to him kindly so as not to frighten him.
- Korkutmamak için onunla nazik şekilde konuştum.
- Let's hurry so as not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için acele edelim.
- She put on a sweater so as not to catch cold.
- O üşütmemek için bir kazak giydi.
- She hurried to the station so as not to miss the train.
- O, treni kaçırmamak için hızla istasyona gitti.
- I spoke to him kindly so as not to frighten him.
- Onu korkutmamak için nazikçe konuştum.
- She wrote down their name so as not to forget it.
- Unutmamak için onların adını yazdı.
- She hurried to the station so as not to miss the train.
- Treni kaçırmamak için aceleyle istasyona gitti.
- I left early so as not to be late.
- Geç kalmamak için erken çıktım.
- She put on a sweater so as not to catch cold.
- Üşütmemek için üzerine bir kazak giydi.
- Let's hurry so as not to waste time.
- Zaman kaybetmemek için acele edelim.
Show More (25)
|
