|
- How long are time limits to be, and to what should they apply?
- Zaman sınırları ne kadar uzun olmalı ve neye uygulanmalıdır?
- We have also abandoned the idea of a time limit and have therefore almost totally accepted the Council's position.
- Ayrıca zaman sınırı fikrinden de vazgeçtik ve bu nedenle Konsey'in tutumunu neredeyse tamamen kabul ettik.
- I believe that time limits should be reduced, otherwise we will lose credibility.
- Zaman sınırlamalarının azaltılması gerektiğine inanıyorum, aksi takdirde güvenilirliğimizi kaybedeceğiz.
- I am delighted that Parliament looks as if it is going to insist that there is a five-year time limit.
- Parlamentonun beş yıllık bir zaman sınırı konusunda ısrar edecek gibi görünmesinden memnuniyet duyuyorum.
- I should, however, have liked to have seen the time limit removed from the Commission’s proposal.
- Bununla birlikte, Komisyon'un teklifinden zaman sınırlamasının kaldırıldığını görmek isterdim.
- I believe that a time limit is needed here.
- Burada bir zaman sınırlamasına ihtiyaç olduğuna inanıyorum.
- This directive established clear time limits and objectives and continued the support systems.
- Bu direktif net zaman sınırları ve hedefler belirlemiş ve destek sistemlerini devam ettirmiştir.
- We now have no choice but to strictly obey our time limits.
- Artık zaman sınırlarımıza sıkı sıkıya uymaktan başka seçeneğimiz yok.
- Therefore, it is simply a measure that requires a time limit.
- Bu nedenle, bu sadece bir zaman sınırı gerektiren bir önlemdir.
- For this, a time limit of 24 months after entry into force of the directive, is set.
- Bunun için, direktifin yürürlüğe girmesinden sonra 24 aylık bir zaman sınırı belirlenmiştir.
- Therefore, it is simply a measure that requires a time limit.
- Bu nedenle, sadece zaman sınırı gerektiren bir tedbirdir.
- There is therefore still time to implement them within the time limit.
- Dolayısıyla, zaman sınırı içerisinde bunları uygulamak için hala zaman var.
- I am very sorry, but we have exceeded our time limit.
- Çok üzgünüm ama zaman sınırımızı aştık.
- You cannot put time limits on grief.
- Kedere zaman sınırı koyamazsın.
- This test doesn't have a time limit.
- Bu testin bir zaman sınırı yok.
- They had a one hour time limit.
- Onların bir saatlik zaman sınırı vardı.
- They had a one hour time limit.
- Bir saat zaman sınırı vardı.
- Was there a time limit?
- Zaman sınırı var mıydı?
Show More (15)
|
