1 |
unconventional |
alışılmadık |
adj. |
|
- We need have no qualms about making these proposals unconventional and bold.
- Bu önerileri alışılmadık ve cesur bir şekilde yapmaktan çekinmemeliyiz.
- Donald Trump's unconventional campaign for president powerfully evokes Dostoevsky's novel.
- Donald Trump'ın alışılmadık başkanlık kampanyası güçlü bir şekilde Dostoyevski'nin romanını çağrıştırıyor.
- Donald Trump's unconventional campaign for president powerfully evokes Dostoevsky's novel.
- Donald Trump'ın cumhurbaşkanlığı için yürüttüğü alışılmadık kampanyası, Dostoyevski'nin romanını şiddetle çağrıştırıyor.
- We did some unconventional things.
- Bazı alışılmadık şeyler yaptık.
- This artist's lifestyle is unconventional.
- Bu sanatçının yaşam tarzı alışılmadık.
- He adopted an unconventional lifestyle.
- Alışılmadık bir yaşam tarzı benimsedi.
- Tom has done some unconventional things.
- Tom alışılmadık şeyler yaptı.
Show More (4)
|
2 |
unconventional |
sıra dışı |
adj. |
|
- His unconventional ideas worked for the company's success.
- Onun sıra dışı fikirleri, şirketin başarılı olmasını sağladı.
Show More (-2)
|
3 |
unconventional |
alışılmamış |
adj. |
|
- We did some unconventional things.
- Bazı alışılmamış şeyler yaptık.
Show More (-2)
|