unfair - English Turkish Sentences
English Turkish
unfair haksız adj.
  • She won the contest despite an unfair disadvantage.
  • Haksız bir dezavantaja rağmen yarışmayı kazandı.
  • It would be unfair to consumers and their demand for security.
  • Tüketicilere ve onların güvenlik taleplerine haksızlık olur.
  • It is over, and it is unfair to keep reminding Slovakia of it.
  • Bitti ve Slovakya'ya bunu hatırlatmaya devam etmek haksızlık olur.
Show More (78)
unfair adaletsiz adj.
  • And I find it quite unfair that you have come here today to reproach me.
  • Ve bugün buraya beni suçlamak için gelmenizi oldukça adaletsiz buluyorum.
  • The debt is grossly unfair.
  • Borç büyük ölçüde adaletsiz.
  • Experience also shows that this instrument is crude, unfair, redundant and costly.
  • Deneyimler de bu aracın kaba, adaletsiz, gereksiz ve maliyetli olduğunu göstermektedir.
Show More (43)
unfair adil değil adj.
  • State aid distorts competition and is unfair to both consumers and companies.
  • Devlet yardımları rekabeti bozar ve hem tüketiciler hem de şirketler için adil değildir.
  • Controls and sanctions are uneven and therefore unfair.
  • Kontroller ve yaptırımlar eşit değildir ve bu nedenle adil değildir.
  • To blame fishermen alone for environmental damage is both unfair and wrong.
  • Çevresel zararlar için sadece balıkçıları suçlamak hem adil değil hem de yanlıştır.
Show More (33)
unfair adil olmayan adj.
  • It's not an unfair proposal.
  • Adil olmayan bir teklif de değil.
  • We think it's unfair.
  • Bunun adil olmadığını düşünüyoruz.
  • I think it's unfair.
  • Adil olmadığını düşünüyorum.
Show More (1)
unfair insafsız adj.
  • You're being very unfair, aren't you?
  • Çok insafsız davranıyorsun, değil mi?
  • Your criticism is very unfair.
  • Senin eleştirin çok insafsız.
  • You're being very unfair to me.
  • Bana karşı çok insafsız davranıyorsun.
Show More (0)