1 |
waste |
boşa harcamak |
v. |
|
- Her skills are being wasted here.
- Kızın yetenekleri burada boşa harcanıyor.
- It is wasting the Commission's time, and it is wasting our time.
- Komisyon'un ve bizim zamanımızı boşa harcıyor.
- You can pursue the matter if you please, but I will not waste my time on it.
- İsterseniz bu konuyu takip edebilirsiniz, ancak ben bu konuda zamanımı boşa harcamayacağım.
- We would then be wasting Community funding on bureaucracy.
- O zaman Topluluk fonlarını bürokrasi için boşa harcamış oluruz.
- To put it simply, if this is to remain a purely academic exercise, we are wasting our time.
- Basitçe söylemek gerekirse, eğer bu tamamen akademik bir çalışma olarak kalacaksa, zamanımızı boşa harcıyoruz demektir.
- You can pursue the matter if you please, but I will not waste my time on it.
- İsterseniz bu konuyu takip edebilirsiniz ancak ben bu konuda zamanımı boşa harcamayacağım.
- Most of them have gone already, because they do not want to waste their time here on Thursday afternoon.
- Çoğu zaten gitti, çünkü Perşembe öğleden sonra burada zamanlarını boşa harcamak istemiyorlar.
- Sixty thousand people will be wasting their time in Johannesburg in September.
- Eylül ayında Johannesburg'da altmış bin kişi zamanını boşa harcayacak.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Bir alanı dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı boşa harcamış oluruz.
- Time constraints dictate that we will have to focus on a small number of issues and not waste words.
- Zaman kısıtlamaları, az sayıda konuya odaklanmamızı ve kelimeleri boşa harcamamamızı gerektiriyor.
- You don't find yourselves wasting European money every now and again?
- Arada bir kendinizi Avrupa'nın parasını boşa harcarken bulmuyor musunuz?
- I never saw him waste time.
- Zamanını boşa harcadığını hiç görmedim.
- You're wasting your time with all this needless repetition so spare us the long-winded explanation.
- Tüm bu gereksiz tekrarlarla zamanınızı boşa harcıyorsunuz, bu yüzden bizi uzun soluklu açıklamalardan kurtarın.
- I shouldn't have wasted my time watching that movie.
- O filmi izleyerek vaktimi boşa harcamamalıydım.
- I guess I'm wasting my time trying to convince Tom to help us.
- Sanırım Tom'u bize yardım etmesi için ikna etmeye çalışarak zamanımı boşa harcıyorum.
- Tom told Mary that she was wasting her time.
- Tom Mary'ye zamanını boşa harcadığını söyledi.
- I hope you're not wasting our time.
- Umarım zamanımızı boşa harcamıyorsundur.
- Don't waste it.
- Boşa harcama.
- Tom has been wasting time.
- Tom zamanını boşa harcıyor.
- He regrets having wasted his time.
- Zamanını boşa harcadığı için pişman.
- I didn't want to waste so much time.
- Bu kadar zamanı boşa harcamak istemedim.
- That's a waste of my talents.
- Bu benim yeteneklerimi boşa harcamak olur.
- You know, I think that we're wasting our time here.
- Biliyor musun, bence burada zamanımızı boşa harcıyoruz.
- You're wasting your time with me.
- Zamanını benimle boşa harcıyorsun.
- You're wasting ammo.
- Cephaneni boşa harcıyorsun.
- You're just wasting your time.
- Sadece zamanını boşa harcıyorsun.
- Please don't waste electricity.
- Lütfen elektriği boşa harcama.
- We shouldn't have wasted our time doing that.
- Bunu yaparak zamanımızı boşa harcamamalıydık.
- I shouldn't have wasted my time reading that.
- Onu okuyarak zamanımı boşa harcamamalıydım.
- Forgive me for wasting your time.
- Zamanını boşa harcadığım için beni affet.
- Let's not waste our time.
- Zamanımızı boşa harcamayalım.
- Don't waste your pocket money.
- Cep harçlığınızı boşa harcamayın.
- You had better not waste your money.
- Paranızı boşa harcamasanız iyi olur.
- Don't waste my time.
- Zamanımı boşa harcama.
- Tom had no time to waste.
- Tom'un boşa harcayacak zamanı yoktu.
- Mary is wasting time.
- Mary zamanı boşa harcıyor.
- I'm not going to waste my money.
- Paramı boşa harcamayacağım.
- Why are we wasting our time?
- Neden zamanımızı boşa harcıyorsun?
- You're wasting your time trying to convince Tom.
- Tom'u ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcıyorsun.
- I'm not going to let you waste my time.
- Vaktimi boşa harcamana izin vermeyeceğim.
- Don't waste ammunition.
- Cephaneyi boşa harcamayın.
- Tom told Mary not to waste her time.
- Tom Mary'ye zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- Mary thought that Tom was wasting his time studying Latin.
- Mary, Tom'un Latince okuyarak zamanını boşa harcadığını düşündü.
- Stop wasting my time.
- Vaktimi boşa harcamayı bırak.
- I'm glad to see you haven't been wasting your time.
- Zamanını boşa harcamadığını gördüğüme memnun oldum.
- Don't waste your time.
- Zamanını boşa harcama.
- I don't waste rounds.
- Mermileri boşa harcamam.
- You can't get back the wasted time.
- Boşa harcadığın zamanı geri alamazsın.
- Let's not waste what little time we have.
- Çok az zamanımız var, onu da boşa harcamayalım.
- We weren't wasting our time.
- Biz zamanımızı boşa harcamıyorduk.
- I told Tom he shouldn't waste his time trying to persuade Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını söyledim.
- I hope you're not wasting our time.
- Umarım zamanımızı boşa harcamıyorsunuz.
- Tom thought Mary was wasting her time studying French.
- Tom Mary'nin Fransızca çalışarak zamanını boşa harcadığını düşündü.
- You're wasting water.
- Suyu boşa harcıyorsun.
- You're wasting your time with me.
- Benimle zamanını boşa harcıyorsun.
- You're wasting both of our time.
- İkimizin de zamanını boşa harcıyorsun.
- Let's not waste any more of each other's time.
- Artık birbirimizin zamanını boşa harcamayalım.
- Too bad I wasted so much money.
- Bu kadar çok parayı boşa harcamış olmam çok kötü.
- I advised Tom not to waste his time trying to convince Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını tavsiye ettim.
- Don't waste your time trying to convince Tom.
- Tom'u ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcama.
- When I look back on my life, I realize how much time I wasted.
- Hayatıma dönüp baktığımda ne kadar çok zamanı boşa harcadığımı fark ediyorum.
- I don't have any time to waste.
- Boşa harcayacak zamanım yok.
- Stop wasting your time.
- Zamanını boşa harcamayı kes.
- You're wasting your time with Fadil.
- Vaktini Fadıl'la boşa harcıyorsun.
- You are wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcıyorsun.
- He regrets his having wasted his money.
- Parasını boşa harcadığı için pişmanlık duyuyordu.
- We're wasting ammunition.
- Cephaneyi boşa harcıyoruz.
- Tom had better not be wasting our time.
- Tom zamanımızı boşa harcamasa iyi olur.
- I regret that I wasted the money.
- Parayı boşa harcadığıma pişmanım.
- Don't waste your ammunition.
- Cephanenizi boşa harcamayın.
- I don't approve of your wasting time.
- Zamanını boşa harcamanı onaylamıyorum.
- There are people who just want to interrupt and waste your time.
- Sırf sözünüzü kesip zamanınızı boşa harcamak isteyen insanlar vardır.
- You're wasting ammo.
- Cephaneyi boşa harcıyorsun.
- I watched TV only to waste an hour.
- Televizyon seyrettim ama bir saatimi boşa harcadığımla kaldım.
- I'm going to kill you for wasting my time.
- Vaktimi boşa harcadığın için seni öldüreceğim.
- You're wasting our time.
- Vaktimizi boşa harcıyorsun.
- You're just wasting your time.
- Sadece zamanınızı boşa harcıyorsunuz.
- I've already wasted a couple of afternoons trying to get this car running.
- Bu arabayı çalıştırmaya çalışırken zaten birkaç öğleden sonrayı boşa harcadım.
- She is wasting time.
- O zamanı boşa harcıyor.
- Tom is probably going to tell Mary not to waste her time trying to convince John to do that.
- Tom muhtemelen Mary'ye, John'u bunu yapmaya ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını söyleyecektir.
- That would be a waste of his talent.
- Bu onun yeteneğini boşa harcamak olurdu.
- Mary told him not to waste her time.
- Mary ona zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- I hope this wasn't a waste of my time.
- Umarım zamanımı boşa harcamamışımdır.
- Stop wasting your time.
- Zamanını boşa harcamayı bırak.
- Tom is wasting resources.
- Tom kaynakları boşa harcıyor.
- I'd rather not waste my time trying to learn a language that I don't need to know.
- Bilmeme gerek olmayan bir dili öğrenmeye çalışarak zamanımı boşa harcamayı tercih etmiyorum.
- Why are you wasting time with this?
- Neden bununla zamanını boşa harcıyorsun?
- Quit wasting my time.
- Vaktimi boşa harcamayı bırakın.
- You're wasting my time.
- Vaktimi boşa harcıyorsun.
- Tom is wasting time.
- Tom zamanını boşa harcıyor.
- Stop wasting my time.
- Zamanımı boşa harcamayı bırak.
- Don't waste your pocket money.
- Harçlığını boşa harcama.
- Please don't waste my time.
- Lütfen zamanımı boşa harcama.
- I'm not going to waste time.
- Zamanımı boşa harcamayacağım.
- Though he is young, he never wastes time.
- Genç olmasına rağmen vaktini boşa harcamaz.
- I'm sorry to waste your time.
- Zamanını boşa harcadığım için üzgünüm.
- Tom told me he thought I was wasting my time.
- Tom bana zamanımı boşa harcadığımı düşündüğünü söyledi.
- She wastes her money.
- Parasını boşa harcıyor.
- You're wasting your time trying to convince him.
- Onu ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcıyorsun.
- Don't waste your time and money.
- Zamanını ve paranı boşa harcama.
- I shouldn't have wasted my time watching that movie.
- O filmi izleyerek zamanımı boşa harcamamalıydım.
- I'm afraid you're wasting your time.
- Korkarım ki zamanını boşa harcıyorsun.
- Mary told him not to waste his time.
- Mary ona zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- You're wasting your time.
- Zamanını boşa harcıyorsun.
- Tom is wasting his talents.
- Tom yeteneklerini boşa harcıyor.
- We're wasting precious time.
- Değerli zamanımızı boşa harcıyoruz.
- Those who wash the donkey's head waste soap.
- Eşeğin başını yıkayanlar sabunu boşa harcarlar.
- I'd rather not waste my time trying to learn a language that I don't need to know.
- Bilmem gerekmeyen bir dili öğrenmeye çalışarak zamanımı boşa harcamamayı tercih ederim.
- I don't have time to waste, guys.
- Boşa harcayacak zamanım yok, çocuklar.
- I'm not wasting rounds.
- Mermileri boşa harcamıyorum.
- Why are we wasting our time?
- Neden zamanımızı boşa harcıyoruz?
- I don't want to waste a moment more.
- Bir anı daha boşa harcamak istemiyorum.
- I'm trying not to waste my time.
- Zamanımı boşa harcamamaya çalışıyorum.
- Don't waste your time trying to help Tom.
- Tom'a yardım etmeye çalışarak zamanını boşa harcama.
- You've wasted my time.
- Vaktimi boşa harcadın.
- I can't believe I've wasted my time with you.
- Zamanımı seninle boşa harcadığıma inanamıyorum.
- Sami shouldn't waste his time.
- Sami'nin, zamanını boşa harcamaması gerekir.
- Mary thought that Tom was wasting his time studying Latin.
- Mary Tom'un Latince çalışarak zamanını boşa harcadığını düşünüyordu.
- You should not waste your time.
- Zamanınızı boşa harcamamalısınız.
- Actually, we waste water.
- Aslında, suyu boşa harcıyoruz.
- We just wasted 30 minutes.
- Az önce 30 dakikamızı boşa harcadık.
- You're wasting your money and my time.
- Paranızı ve benim zamanımı boşa harcıyorsunuz.
- They waste their money.
- Paralarını boşa harcıyorlar.
- I shouldn't have wasted my time trying to convince Tom to change his mind.
- Tom'u fikrini değiştirmeye ikna etmek için zamanımı boşa harcamamalıydım.
- This is a waste of your time and your talents.
- Bu zamanınızı ve yeteneklerinizi boşa harcamak demek.
- Tom told me I was wasting his time.
- Tom bana zamanını boşa harcadığımı söyledi.
- I wasted all morning waiting for you.
- Seni bekleyerek tüm sabahı boşa harcadım.
- You know, I think that we're wasting our time here.
- Biliyorsun, sanırım burada zamanımızı boşa harcıyoruz.
- I can't afford to waste a single yen.
- Tek bir yeni boşa harcamayı göze alamam.
- I wish I hadn't wasted so much time.
- Keşke çok fazla zamanı boşa harcamasaydım.
- I don't waste their money.
- Paralarını boşa harcamıyorum.
- I didn't mean to waste your time.
- Zamanınızı boşa harcamak istememiştim.
- Tom told Mary she was wasting her time.
- Tom, Mary'ye zamanını boşa harcadığını söyledi.
- I'm sorry I wasted your time.
- Zamanını boşa harcadığım için üzgünüm.
- Tom thought Mary was wasting her time studying French.
- Tom, Mary'nin Fransızca çalışarak zamanını boşa harcadığını düşünüyordu.
- Let's not waste any more money.
- Daha fazla parayı boşa harcamayalım.
- Tom didn't waste a second.
- Tom bir saniyeyi bile boşa harcamadı.
- I advised Tom not to waste his time trying to do that.
- Tom'a bunu yapmaya çalışarak zamanını boşa harcamamasını tavsiye ettim.
- I'm wasting my time with you.
- Seninle vaktimi boşa harcıyorum.
- I'm not wasting my time.
- Zamanımı boşa harcamayacağım.
- I see I'm wasting my time.
- Zamanımı boşa harcadığımı görüyorum.
- We're all wasting time.
- Hepimiz zamanımızı boşa harcıyoruz.
- You're wasting your money.
- Paranı boşa harcıyorsun.
- Tom's wasting time.
- Tom zamanını boşa harcıyor.
- You're just wasting our time.
- Sadece zamanımızı boşa harcıyorsun.
- Don't you think you're wasting your time with all that?
- Tüm bunlarla zamanını boşa harcadığını düşünmüyor musun?
- I knew I was wasting my time trying to convince Tom.
- Tom'u ikna etmeye çalışarak zamanımı boşa harcadığımı biliyordum.
- I've wasted my money.
- Paramı boşa harcadım.
- I hate to waste my time.
- Zamanımı boşa harcamaktan nefret ediyorum.
- Let's hurry so as not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için acele edelim.
- I'm sorry I wasted so much money.
- Bu kadar çok parayı boşa harcadığım için üzgünüm.
- Do you think I'm wasting my time?
- Sizce ben zamanımı boşa harcıyor muyum?
- I have no time to waste.
- Boşa harcayacak zamanım yok.
- I don't like wasting people's time.
- İnsanların zamanını boşa harcamayı sevmiyorum.
- Don't waste ammunition.
- Cephaneyi boşa harcama.
- I think we've wasted enough of our time.
- Bence yeterince zamanımızı boşa harcadık.
- I'm afraid you're wasting your time.
- Korkarım zamanını boşa harcıyorsun.
- You're always wasting your money.
- Paranı hep boşa harcıyorsun.
- You're wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcıyorsun.
- Don't waste your ammunition.
- Cephaneni boşa harcama.
- This is a waste of taxpayers' money.
- Bu vergi mükelleflerinin parasını boşa harcamaktır.
- Let's not waste what little time we have.
- Sahip olduğumuz az zamanı boşa harcamayalım.
- Stop wasting time.
- Zamanı boşa harcamayı bırak.
- He regretted having wasted a great deal of his life.
- Hayatının büyük bir kısmını boşa harcadığı için pişmanlık duydu.
- Let's not waste this chance.
- Bu şansı boşa harcamayalım.
- Tom is wasting his time here.
- Tom burada zamanını boşa harcıyor.
- I told Tom he shouldn't waste his time trying to convince Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi buna ikna etmek için zamanını boşa harcamamasını söyledim.
- Wasting our time is like wasting our lives.
- Zamanımızı boşa harcamak hayatımızı boşa harcamak gibidir.
- I'm not wasting my time.
- Zamanımı boşa harcamıyorum.
- We're wasting valuable time here.
- Burada değerli zamanı boşa harcıyoruz.
- Tom told Mary not to waste her time trying to convince John to help.
- Tom, Mary'ye John'u yardıma ikna etmek için zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- Stop wasting your breath.
- Nefesinizi boşa harcamayı bırakın.
- I feel like I'm wasting my time.
- Zamanımı boşa harcıyorum gibi hissediyorum.
- I shouldn't have wasted my time reading that.
- Bunu okuyarak zamanımı boşa harcamamalıydım.
- I told Tom he shouldn't waste his time trying to persuade Mary to do that.
- Tom'a zamanını Mary'yi onu yapmaya ikna etmeye çalışarak boşa harcamaması gerektiğini söyledim.
- Are you telling me I'm wasting my time?
- Vaktimi boşa harcadığımı mı söylüyorsun?
- We are apt to waste time.
- Zamanı boşa harcamaya meyilliyiz.
- Mother told me not to waste the money.
- Annem bana parayı boşa harcamamamı söyledi.
- You'd better not be wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcamasan iyi olur.
- Please stop wasting our time.
- Lütfen zamanımızı boşa harcamaktan vazgeç.
- I see I'm wasting my time.
- Zamanımı boşa harcadığımı anlıyorum.
- Tom thought that Mary was wasting her time studying French.
- Tom, Mary'nin Fransızca çalışarak zamanını boşa harcadığını düşünüyordu.
- You're wasting your time writing that book.
- O kitabı yazarak zamanını boşa harcıyorsun.
- I think you're wasting your time.
- Bence zamanını boşa harcıyorsun.
- There is no more time to waste.
- Boşa harcayacak daha fazla vakit yok.
- Tom seems pretty wasted already.
- Tom şimdiden boşa harcamış gibi görünüyor.
- We have no money to waste.
- Boşa harcayacak paramız yok.
- Don't waste your time doing that.
- Onu yaparak zamanını boşa harcama.
- I can't believe I've wasted my time with you.
- Seninle zamanımı boşa harcadığıma inanamıyorum.
- Too bad I wasted so much money.
- O kadar çok parayı boşa harcamam çok kötü.
- Tom wastes his money.
- Tom parasını boşa harcıyor.
- You're always wasting your money.
- Her zaman paranı boşa harcıyorsun.
- I told Tom and Mary I thought they were wasting their time.
- Tom ve Mary'ye zamanlarını boşa harcadıklarını düşündüğümü söyledim.
- Please stop wasting our time.
- Lütfen zamanımızı boşa harcamayı bırak.
- I regret that I wasted the money.
- Parayı boşa harcadığım için pişmanım.
- Stop wasting time and get back to work.
- Zamanı boşa harcamayı bırakın ve işinize dönün.
- Tom's wasting time.
- Tom zamanı boşa harcıyor.
- Don't waste your time in a dead-end relationship.
- Çıkmaz bir ilişkide zamanınızı boşa harcamayın.
- Don't waste your time thinking about it.
- Bunu düşünerek zamanını boşa harcama.
- Don't waste your time trying to convince Tom to help you.
- Tom'u sana yardım etmesi için ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcama.
- I'm afraid we're wasting our time.
- Korkarım zamanımızı boşa harcıyoruz.
- You're wasting your money and my time.
- Paranı ve vaktimi boşa harcıyorsun.
- Let's not waste what little time we have.
- Elimizdeki az zamanı boşa harcamayalım.
- Tom has been wasting time.
- Tom zamanını boşa harcıyordu.
- I don't waste ammunition.
- Cephaneyi boşa harcamam.
- Tom is wasting his money.
- Tom parasını boşa harcıyor.
- It's illegal to waste water here.
- Burada suyu boşa harcamak yasal değildir.
- Tom apologized for wasting our time.
- Tom zamanımızı boşa harcadığı için özür diledi.
- Jim's angry because his date for the movie stood him up and he wasted an hour waiting for her in the rain.
- Jim kızgın çünkü film için randevulaştığı kişi onu ekti ve yağmurda onu bekleyerek bir saatini boşa harcadı.
- Buy cheap and waste your money.
- Ucuz alın ve paranızı boşa harcayın.
- I shouldn't have wasted my time.
- Zamanımı boşa harcamamalıydım.
- We shouldn't have wasted our time doing that.
- Onu yaparak zamanımızı boşa harcamamamız gerekirdi.
- Let's not waste any more of each other's time.
- Birbirimizin zamanını daha fazla boşa harcamayalım.
- You're wasting precious time.
- Değerli zamanı boşa harcıyorsun.
- Tom wastes his money.
- Tom parasını boşa harcar.
- Don't waste your time worrying about it.
- Bu konuda endişelenerek zamanını boşa harcama.
- I advised Tom not to waste his time trying to convince Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi onu yapmaya ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını tavsiye ettim.
- Tom thought Mary was wasting her time.
- Tom, Mary'nin zamanını boşa harcadığını düşünüyordu.
- Don't waste your time asking Tom.
- Tom'a sorarak zamanını boşa harcama.
- They're wasting time.
- Zamanı boşa harcıyorlar.
- She wasted time.
- Zamanını boşa harcadı.
- Do you think I'm wasting my time?
- Zamanımı boşa harcadığımı mı düşünüyorsun?
- Don't waste time.
- Zamanınızı boşa harcamayın.
- We wasted a lot of time looking for Tom.
- Tom'u ararken bir sürü zaman boşa harcadık.
- Tom told Mary she was wasting her time.
- Tom Mary'ye zamanını boşa harcadığını söyledi.
- I don't waste time.
- Zamanımı boşa harcamam.
- It would be a sin to waste it.
- Boşa harcamak günah olur.
- She wasted time.
- O zamanı boşa harcadı.
- Let's not waste our money.
- Paramızı boşa harcamayalım.
- Tom wasted time.
- Tom zamanını boşa harcadı.
- Tom wastes a lot of food.
- Tom bir sürü yiyeceği boşa harcıyor.
- I feel I'm wasting my time here.
- Burada zamanımı boşa harcadığımı hissediyorum.
- Doing that is a waste of your time.
- Bunu yapmak zamanınızı boşa harcamaktır.
- Don't waste your time doing that.
- Bunu yaparak zamanını boşa harcama.
- My father doesn't waste his time.
- Babam zamanını boşa harcamaz.
- Don't waste your breath.
- Nefesinizi boşa harcamayın.
- Don't waste your time and money.
- Zamanınızı ve paranızı boşa harcamayın.
- I didn't want to waste my time.
- Zamanımı boşa harcamak istemedim.
- Don't waste your time trying to convince Tom.
- Tom'u ikna etmeye çalışırken zamanını boşa harcama.
- I just hate to see Tom wasting his time.
- Tom'un zamanını boşa harcadığını görmekten nefret ediyorum.
- I won't waste my time.
- Zamanımı boşa harcamayacağım.
- I told Tom he shouldn't waste his time trying to convince Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi onu yapması için ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamaması gerektiğini söyledim.
- You must be careful not to waste time.
- Zamanı boşa harcamamak için dikkatli olmalısın.
- I hope Tom doesn't waste our time.
- Umarım Tom zamanımızı boşa harcamaz.
- He regrets having wasted his time.
- Zamanını boşa harcadığı için pişmanlık duyuyor.
- He regrets his having wasted his money.
- Parasını boşa harcadığına üzülüyor.
- She thought that he was wasting electricity.
- Onun elektriği boşa harcadığını düşünüyordu.
- You're wasting precious time.
- Değerli zamanımızı boşa harcıyorsun.
- You are wasting your time.
- Zamanını boşa harcıyorsun.
- We weren't wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcamıyorduk.
- I am wasting my time.
- Zamanımı boşa harcıyorum.
- You're wasting your time writing that book.
- O kitabı yazarak vaktini boşa harcıyorsun.
- I don't want to waste my money.
- Paramı boşa harcamak istemiyorum.
- Tom is just wasting time.
- Tom sadece zamanı boşa harcıyor.
- There is no more time to waste.
- Boşa harcayacak vakit yok artık.
- I don't want to waste your time.
- Zamanınızı boşa harcamak istemiyorum.
- You're wasting my time.
- Zamanımı boşa harcıyorsun.
- Stop wasting everyone's time.
- Herkesin zamanını boşa harcamayı bırak.
- I'm wasting time.
- Zamanımı boşa harcıyorum.
- Don't waste Tom's time.
- Tom'un zamanını boşa harcama.
- Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom hayatının büyük bir kısmını boşa harcadığı için pişmanlık duyuyor.
- I advised Tom not to waste his time trying to persuade Mary to do that.
- Tom'a Mary'yi ikna etmeye çalışarak zamanını boşa harcamamasını tavsiye ettim.
- Don't waste my time asking stupid questions.
- Aptalca sorular sorarak zamanımı boşa harcama.
- We shouldn't be wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcamamalıyız.
- This is a waste of our time.
- Bu bizim zamanımızı boşa harcamaktır.
- Tom didn't want to waste his time.
- Tom zamanını boşa harcamak istemedi.
- Tom didn't waste his time talking to Mary.
- Tom Mary ile konuşarak zamanını boşa harcamadı.
- I don't waste their money.
- Onların paralarını boşa harcamıyorum.
- I hope you're not wasting my time.
- Umarım zamanımı boşa harcamıyorsundur.
- Why are you wasting my time?
- Neden zamanımı boşa harcıyorsun?
- I think you're just wasting your time.
- Ben sadece zamanını boşa harcadığını düşünüyorum.
- There's no more time to waste.
- Boşa harcayacak daha fazla zaman yok.
- Don't waste your youth, otherwise you'll regret it later.
- Gençliğinizi boşa harcamayın, yoksa sonra pişman olursunuz.
- I won't waste my time.
- Vaktimi boşa harcamayacağım.
- You had better not waste your money.
- Paranı boşa harcamasan iyi olur.
- I feel that I've wasted your time.
- Zamanını boşa harcadığımı hissediyorum.
- There's not a moment to waste.
- Boşa harcayacak bir an bile yok.
- Let's stop wasting time and get on with this work.
- Zamanı boşa harcamayı bırakalım ve bu işe devam edelim.
- Let's not waste this opportunity.
- Bu fırsatı boşa harcamayalım.
- I didn't want to waste my time.
- Vaktimi boşa harcamak istemedim.
- We can't afford to waste any more ammunition.
- Daha fazla mühimmatı boşa harcamayı göze alamayız.
- Sami shouldn't waste his time.
- Sami zamanını boşa harcamamalı.
- I feel like I'm wasting my time.
- Zamanımı boşa harcıyormuşum gibi hissediyorum.
- He regretted having wasted a great deal of his life.
- Hayatının önemli bir bölümünü boşa harcadığı için pişmanlık duyuyordu.
- We mustn't waste our energy stocks.
- Enerji stoklarımızı boşa harcamamalıyız.
- Preserve life; please don't waste water.
- Hayatı koruyun; lütfen suyu boşa harcamayın.
- Tom told Mary not to waste her time.
- Tom, Mary'ye zamanını boşa harcamamasını söyledi.
- Are you telling me I'm wasting my time?
- Bana zamanımı boşa harcadığımı mı söylüyorsun?
- I think you're just wasting your time.
- Bence vaktini boşa harcıyorsun.
- We can't waste even a minute.
- Bir dakikamızı bile boşa harcayamayız.
- It would be a sin to waste it.
- Onu boşa harcamak bir günah olacaktı.
- Tom is wasting his time.
- Tom zamanını boşa harcıyor.
- You're wasting time.
- Zamanını boşa harcıyorsun.
- I won't waste your time.
- Zamanını boşa harcamayacağım.
- We shouldn't be wasting our time.
- Vaktimizi boşa harcıyor olmamamız gerekir.
- I think you're wasting your time.
- Sanırım zamanını boşa harcıyorsun.
- We're just wasting time.
- Zamanımızı boşa harcıyoruz.
- Please don't waste my time.
- Lütfen zamanımı boşa harcamayın.
- Let's not waste time.
- Zamanı boşa harcamayalım.
- You've wasted my time.
- Zamanımı boşa harcadın.
- Stop wasting my time.
- Vaktimi boşa harcama artık.
- I'm glad to see you haven't been wasting your time.
- Zamanınızı boşa harcamadığınızı gördüğüme sevindim.
- I feel that I've wasted your time.
- Zamanınızı boşa harcadığımı hissediyorum.
- We're wasting water.
- Suyu boşa harcıyoruz.
- I didn't want to waste it.
- Boşa harcamak istemedim.
- For how long have you been wasting my time now?
- Ne zamandır vaktimi boşa harcıyorsun?
- You are wasting our time.
- Vaktimizi boşa harcıyorsun.
- We're wasting our time.
- Zamanımızı boşa harcıyoruz.
- I feel I'm wasting my time.
- Zamanımı boşa harcadığımı hissediyorum.
- You need to stop wasting time.
- Zamanınızı boşa harcamayı bırakmalısınız.
- I can't stand to see you wasting your time.
- Zamanını boşa harcadığını görmeye dayanamıyorum.
Show More (308)
|
2 |
waste |
kaybetmek |
v. |
|
- We cannot afford to waste any more time.
- Daha fazla zaman kaybetmeyi göze alamayız.
- Consequently, we should stop wasting any more time on this.
- Sonuç olarak, bu konuda daha fazla zaman kaybetmemeliyiz.
- We could carry on this way, but we would be wasting time.
- Bu şekilde devam edebilirdik ama zaman kaybetmiş olurduk.
- There are signs of progress, but Member States should not waste time.
- İlerleme işaretleri var, ancak Üye Devletler zaman kaybetmemelidir.
- Most of them have gone already, because they do not want to waste their time here on Thursday afternoon.
- Çoğu çoktan gitmiş, çünkü Perşembe öğleden sonra burada vakit kaybetmek istemiyorlar.
- Why waste time when it is a question of doing something that will benefit people?
- İnsanlara fayda sağlayacak bir şey yapmak söz konusu olduğunda neden zaman kaybedelim?
- Have we not wasted a lot of time since last March?
- Geçen Mart ayından bu yana çok zaman kaybetmedik mi?
- These are unacceptable conditions, but I must not waste any more time talking about this right now.
- Bunlar kabul edilemez koşullardır, ancak şu anda bu konuda konuşarak daha fazla zaman kaybetmemeliyim.
- We will therefore begin the Questions without wasting any more time.
- Bu nedenle daha fazla zaman kaybetmeden Sorulara başlayacağız.
- She doesn't waste time with nonsense.
- Saçma sapan şeylerle vakit kaybetmez.
- I have learned that if I use my experience wisely, I do not waste time.
- Tecrübelerimi akıllıca kullanırsam zaman kaybetmeyeceğimi öğrendim.
- Let's not waste time and stay true to our current emotions.
- Zaman kaybetmeyelim ve şu anki duygularımıza sadık kalalım.
- Don't waste time, and don't postpone.
- Hiç vakit kaybetmeyin ve ertelemeyin.
- Mehmet did not waste time.
- Mehmet zaman kaybetmedi.
- Do not waste time on the road from heavy traffic for hours.
- Yoğun trafikte saatlerce yolda zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time doing small tasks you could have done automatically every time.
- Her seferinde otomatik olarak yapabileceğiniz küçük işleri yaparak zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time elsewhere to decorate your most memorable moments.
- En unutulmaz anlarınızı süslemek için başka yerlerde zaman kaybetmeyin.
- The last thing I want to do is waste time.
- Yapmak istediğim son şey zaman kaybetmek.
- Don't waste time counting your winnings.
- Kazancınızı saymak için vakit kaybetmeyin.
- Don't waste time learning how to use complicated software.
- Karmaşık yazılımların nasıl kullanılacağını öğrenmekle zaman kaybetmeyin.
- Let's not waste time; get him to come after the derby.
- Zaman kaybetmeyelim; derbiden sonra gelsin.
- And it would be best if you did not waste time transcripting.
- Transkript için de zaman kaybetmezseniz iyi olur.
- Do not waste time searching for libraries on the web.
- İnternette kütüphane aramakla zaman kaybetmeyin.
- You will not waste time in empty and futile communication with the virtual network users.
- Sanal ağ kullanıcıları ile boş ve nafile iletişimle zaman kaybetmezsiniz.
- Don't waste time looking to perfection; try and write better.
- Mükemmelliği aramakla zaman kaybetmeyin; deneyin ve daha iyi yazın.
- Let us not waste time because life is too short.
- Zaman kaybetmeyelim çünkü hayat çok kısa.
- Systems allow a person not to waste time.
- Sistemler kişinin zaman kaybetmemesini sağlar.
- In this way, you will not waste time copying the video link as proposed by other sites.
- Bu sayede diğer sitelerin önerdiği gibi video linkini kopyalayarak zaman kaybetmemiş olursunuz.
- Don't waste time with amateurs and risk them making a mistake with your data.
- Amatörlerle zaman kaybetmeyin ve verilerinizle ilgili hata yapma riskini göze almayın.
- Bad meetings don't only waste time.
- Kötü toplantılar sadece zaman kaybettirmez.
- You cannot waste time and wait until you are in the middle of more severe security problems.
- Daha ciddi güvenlik sorunlarının ortasında kalana kadar zaman kaybedemez ve bekleyemezsiniz.
- Don't waste time playing games.
- Oyun oynayarak zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time hopping between different servers.
- Farklı sunucular arasında atlayarak zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time; your friends have already started.
- Zaman kaybetmeyin; arkadaşlarınız çoktan başladı.
- So if something is wrong, don't waste time complaining.
- Bir sorun varsa şikayet ederek zaman kaybetmeyin.
- We all know how meetings waste time and multiply like rabbits.
- Toplantıların nasıl zaman kaybettirdiğini ve pıtrak gibi çoğaldığını hepimiz biliriz.
- Do not waste time in looking for a hotel.
- Otel aramakla zaman kaybetmeyin.
- Let's not waste time arguing.
- Tartışmakla vakit kaybetmeyelim.
- There is no need for you to wait and waste time!
- Beklemenize ve zaman kaybetmenize gerek yok!
- Running unthinkingly through the city will only waste time and allow them to escape.
- Şehirde düşünmeden koşmak sadece zaman kaybettirir ve ve onların kaçmasını sağlar.
- They do not waste time, and they are practical.
- Zaman kaybetmezler ve pratiktirler.
- You have something to offer this world, so don't waste time.
- Bu dünyaya sunacak bir şeyiniz var, bu yüzden zaman kaybetmeyin.
- You do not need to visit the offices of law firms to waste time waiting.
- Bekleyerek zaman kaybetmek için hukuk bürolarının ofislerini ziyaret etmenize gerek yok.
- So, don't wait or waste time.
- Yani, beklemeyin veya vakit kaybetmeyin.
- Do not waste time completing their forms.
- Formlarını doldurarak zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time on people who are unmotivated or unable to buy.
- Motivasyonu olmayan veya satın alamayan kişilerle zaman kaybetmeyin.
- You cannot waste time and wait until you are in the middle of more severe security problems.
- Zaman kaybedip daha ciddi güvenlik sorunlarının ortasında kalmanızı bekleyemezsiniz.
- Do not waste time to get to beat your record.
- Rekorunuzu kırmak için vakit kaybetmeyin.
- Don't waste time switching devices or transferring files when you can print directly from the source.
- Doğrudan kaynaktan çıktı alabilecekken cihaz değiştirmekle veya dosya aktarmakla vakit kaybetmeyin.
- Don't waste time copying out paragraphs - this is laborious, time-consuming, and unnecessary.
- Paragrafları kopyalayarak zaman kaybetmeyin; bu zahmetli, zaman alıcı ve gereksizdir.
- They don't waste time complaining.
- Onlar şikayet ederek zaman kaybetmezler.
- Why waste time on 10s when you're already getting rejected by sixes?
- Zaten altılar tarafından reddedilirken neden onlarla vakit kaybedesiniz ki?
- I wouldn't say I like to waste time.
- Zaman kaybetmeyi sevdiğimi söyleyemem.
- Please do not waste time on professional translation, and call us.
- Lütfen profesyonel çeviri için vakit kaybetmeyin ve bizi arayın.
- Don't waste time to order this product.
- Bu ürünü sipariş etmek için vakit kaybetmeyin.
- He thinks I waste time taking photographs of the sky.
- Gökyüzünün fotoğrafını çekerek zaman kaybettiğimi düşünüyor.
- Don't waste time reading long reviews from strangers.
- Yabancıların uzun yorumlarını okuyarak zaman kaybetmeyin.
- Thus, you will not waste time on the road.
- Böylece yolda zaman kaybetmemiş olursunuz.
- Prioritize your chores so you don't waste time with minuscule tasks that can wait until later.
- İşlerinize öncelik verin, böylece daha sonra bekleyebilecek küçük görevlerle vakit kaybetmezsiniz.
- So don't waste time with other channels.
- Bu yüzden diğer kanallarla zaman kaybetmeyin.
- Do not waste time; do not be put off.
- Hiç vakit kaybetmeyin, sakın ertelemeyin.
- If you don't waste time with foreplay, you'll be in and out like Seal Team Six.
- Ön sevişmeyle zaman kaybetmezseniz, Seal Team Six gibi girip çıkarsınız.
- Don't make them waste time trying to fix computer problems alone.
- Bilgisayar sorunlarını tek başlarına çözmeye çalışarak zaman kaybetmelerine neden olmayın.
- Let's not waste time.
- Zaman kaybetmeyelim.
- Don't waste time opening windows when a tornado is approaching.
- Bir kasırga yaklaşırken pencereleri açarak zaman kaybetmeyin.
- The last thing readers want to do is waste time.
- Okuyucuların yapmak isteyeceği son şey zaman kaybetmektir.
- Go to other places with the car so do not waste time.
- Araba ile başka yerlere gidin böylece zaman kaybetmeyin.
- Don't waste time trying to act like an actor.
- Bir aktör gibi davranmaya çalışarak vakit kaybetmeyin.
- Then do not waste time, for that is what life is made of.
- O zaman, zaman kaybetmeyin, çünkü hayat bundan ibarettir.
- Don't waste time because it's rapidly running out.
- Vakit kaybetmeyin çünkü hızla tükeniyor.
- Don't waste time by being engaged in details during your busy business tempo.
- Yoğun iş temponuzda detaylarla uğraşarak zaman kaybetmeyin.
- If you struggle to answer a question, do not waste time on it; move on to the next question.
- Bir soruyu yanıtlamakta zorlanıyorsanız, onunla vakit kaybetmeyin; bir sonraki soruya geçin.
- Don't waste time going after business you don't really want.
- Gerçekten istemediğiniz işlerin peşinden giderek zaman kaybetmeyin.
- Why waste time sitting in the car?
- Neden arabada oturarak zaman kaybedeyim?
- You will not waste time on the way to get to the nearest pharmacy.
- En yakın eczaneye gitmek için yolda vakit kaybetmeyeceksiniz.
- I won't waste time looking for hotels.
- Otel aramakla zaman kaybetmeyeceğim.
- That way, other group members don't waste time by beginning the same task.
- Böylece diğer grup üyeleri de aynı işe başlayarak zaman kaybetmez.
- I won't waste time trying to change Tom's mind.
- Tom'un fikrini değiştirmeye çalışarak zaman kaybetmeyeceğim.
- We wasted a lot of time.
- Çok zaman kaybettik.
- You don't waste any time, do you?
- Hiç zaman kaybetmiyorsun, değil mi?
- Tokyo wasted no time in taking action.
- Tokyo harekete geçmek için hiç vakit kaybetmedi.
- Put on your hiking shoes and don't waste time.
- Yürüyüş ayakkabılarını giy ve zaman kaybetme.
- Tom didn't waste any time.
- Tom hiç zaman kaybetmedi.
- He's not a man to waste time.
- Zaman kaybedecek biri değil.
- I don't have time to waste.
- Kaybedecek zamanım yok.
- Sami doesn't want to waste time with this.
- Sami bununla zaman kaybetmek istemiyordu.
- I didn't want to waste so much time.
- Çok fazla zaman kaybetmek istemedim.
- Let's stop wasting time and get on with this work.
- Zaman kaybetmeyi bırakıp işimize bakalım.
- We don't have any time to waste.
- Kaybedecek zamanımız yok.
- Sami wasted so much time.
- Sami çok zaman kaybetti.
- Tom didn't waste much time.
- Tom fazla zaman kaybetmedi.
- Why are we wasting time here?
- Neden burada vakit kaybediyoruz?
- McClellan wasted no time.
- McClellan hiç vakit kaybetmedi.
- Tom and Mary are wasting time.
- Tom ve Mary zaman kaybediyorlar.
- Tom didn't waste time responding.
- Tom cevap vermek için zaman kaybetmedi.
- They are wasting time.
- Zaman kaybediyorlar.
- He didn't waste any time, did he?
- Hiç zaman kaybetmedi, değil mi?
- I'm not going to waste time.
- Vakit kaybetmeyeceğim.
- She didn't waste any time, did she?
- Hiç zaman kaybetmedi, değil mi?
- I wish I hadn't wasted so much time.
- Keşke bu kadar zaman kaybetmeseydim.
- In this way, we waste a lot of time.
- Bu şekilde çok zaman kaybediyoruz.
- Don't waste too much time.
- Çok fazla zaman kaybetme.
- Why are we wasting time with this?
- Neden bununla zaman kaybediyoruz?
- You didn't waste much time, did you?
- Çok zaman kaybetmedin, değil mi?
- Let's not waste time talking about this.
- Bunun hakkında konuşarak zaman kaybetmeyelim.
- We can't afford to waste any more time.
- Daha fazla zaman kaybetmeyi göze alamayız.
- Don't waste so much time!
- Bu kadar çok zaman kaybetme!
- I don't waste time.
- Ben zaman kaybetmem.
- Tom didn't waste any time, did he?
- Tom hiç zaman kaybetmedi, değil mi?
- You didn't waste much time, did you?
- Fazla zaman kaybetmedin, değil mi?
- Young people are apt to waste time.
- Gençler zaman kaybetmeye eğilimlidir.
- Let's not waste time talking about this.
- Bu konuda konuşarak vakit kaybetmeyelim.
- They didn't waste any time, did they?
- Hiç vakit kaybetmediler, değil mi?
- We're all wasting time.
- Hepimiz zaman kaybediyoruz.
- Look, we're wasting time.
- Bak, zaman kaybediyoruz.
- You are wasting time.
- Zaman kaybediyorsun.
- Tom had no time to waste.
- Tom'un kaybedecek zamanı yoktu.
- Tom doesn't waste any time, does he?
- Tom hiç zaman kaybetmez, değil mi?
- I didn't want to waste any time.
- Zaman kaybetmek istemedim.
- Tom said he didn't want to waste time arguing.
- Tom tartışarak zaman kaybetmek istemediğini söyledi.
- Sami doesn't want to waste time with this.
- Sami bununla zaman kaybetmek istemiyor.
- We're wasting time.
- Zaman kaybediyoruz.
- Let's not waste any more time.
- Daha fazla zaman kaybetmeyelim.
- Don't waste time trying to fix it.
- Düzeltmeye çalışarak zaman kaybetmeyin.
- When I look back on my life, I realize how much time I wasted.
- Yaşamıma dönüp baktığımda ne kadar çok zaman kaybettiğimi anlıyorum.
- If we're going to finish this by Monday, we'd better not waste time.
- Pazartesiye kadar bu işi bitireceksek, zaman kaybetmesek iyi olur.
- They won't waste time.
- Zaman kaybetmeyecekler.
- Look at the stars, let's not waste time.
- Yıldızlara bak, zaman kaybetmeyelim.
- The Allies wasted no time.
- Müttefikler hiç vakit kaybetmedi.
- Fadil and Layla wasted little time to try.
- Fadıl ve Leyla denemek için biraz vakit kaybettiler.
- Tom wasted time.
- Tom zaman kaybetti.
- He is wasting time.
- O zaman kaybediyor.
- I think we've already wasted too much time.
- Bence zaten çok fazla zaman kaybettik.
- I don't want to waste time talking to Tom.
- Tom'la konuşarak zaman kaybetmek istemiyorum.
- She didn't waste any time, did she?
- O da hiç zaman kaybetmedi, değil mi?
- There's no more time to waste.
- Kaybedecek zaman yok artık.
- I wouldn't waste any more time trying to fix that.
- Ben olsam bunu düzeltmeye çalışarak daha fazla zaman kaybetmezdim.
- We waste a lot of time.
- Çok fazla zaman kaybediyoruz.
- Tom didn't want to waste any more time calculating how much time had been wasted.
- Tom ne kadar zaman kaybettiğini hesaplayarak daha fazla zaman kaybetmek istemedi.
- Let's hurry so as not to waste time.
- Zaman kaybetmemek için acele edelim.
- Come on, you're wasting time.
- Hadi ama, zaman kaybediyorsun.
- We can't waste any more time.
- Daha fazla zaman kaybedemeyiz.
- Can we stop wasting time?
- Zaman kaybetmeyi bırakabilir miyiz?
- Don't waste time on trifles.
- Önemsiz şeylerle vakit kaybetme.
- There isn't a second to waste.
- Kaybedecek bir saniye yok.
- Let's not waste time arguing about it.
- Bu konuda tartışarak zaman kaybetmeyelim.
- Look at the stars, let's not waste time.
- Yıldızlara bak, boşa vakit kaybetmeyelim.
- We have little time to waste.
- Kaybedecek çok az zamanımız var.
- Why do you want to waste time doing that?
- Neden bunu yaparak zaman kaybetmek istiyorsun?
- Mary is wasting time.
- Mary zaman kaybediyor.
- They didn't waste any time, did they?
- Zaman kaybetmediler, değil mi?
- I didn't want to waste any time.
- Hiç zaman kaybetmek istemedim.
- We don't have time to waste.
- Kaybedecek zamanımız yok.
- Though he is young, he never wastes time.
- Genç olmasına rağmen asla zaman kaybetmez.
- Let's not waste time talking about things we can't change.
- Değiştiremeyeceğimiz şeyler hakkında konuşarak zaman kaybetmeyelim.
- Why are we wasting time like this?
- Neden böyle zaman kaybediyoruz?
- Tom wasted no time doing that.
- Tom bunu yapmak için hiç vakit kaybetmedi.
- Tom doesn't waste time.
- Tom zaman kaybetmez.
- Tom didn't waste much time, did he?
- Tom fazla zaman kaybetmedi, değil mi?
- Put on your hiking shoes and don't waste time.
- Yürüyüş ayakkabılarınızı giyin ve zaman kaybetmeyin.
- She is wasting time.
- O zaman kaybediyor.
- We've wasted enough time.
- Yeterince zaman kaybettik.
- They're wasting time.
- Zaman kaybediyorlar.
- Mary doesn't waste time.
- Mary zaman kaybetmez.
- There's not a moment to waste.
- Kaybedecek bir an bile yok.
- We've already wasted enough time.
- Zaten yeterince zaman kaybettik.
- Let's not waste time arguing.
- Tartışarak vakit kaybetmeyelim.
- Life is too short to waste time hating anyone.
- Hayat, birinden nefret ederek zaman kaybetmek için çok kısa.
- Come on, you're wasting time.
- Haydi, zaman kaybediyorsun.
- We've already wasted a lot of time.
- Zaten çok zaman kaybettik.
- Why don't we stop wasting time?
- Neden zaman kaybetmeyi bırakmıyoruz?
- Quit wasting time.
- Zaman kaybetmeyi bırak.
- Tom shouldn't waste any time doing that.
- Tom bunu yaparak zaman kaybetmemeli.
- Tom is probably going to tell Mary not to waste her time trying to convince John to do that.
- Tom muhtemelen Mary'ye John'un bunu yapması için ikna etmeye çalışarak zaman kaybetmemesini söyleyecektir.
- There's no time to waste.
- Kaybedecek zaman yok.
- I can't afford to waste any more time.
- Daha fazla zaman kaybetmeyi göze alamam.
- If we're going to finish this by Monday, we'd better not waste time.
- Bunu pazartesiye kadar bitireceksek, zaman kaybetmesek iyi olur.
- They won't waste time.
- Onlar zaman kaybetmeyecekler.
- We were hurrying in order to make up for the wasted time.
- Kaybettiğimiz zamanı telafi etmek için acele ediyorduk.
- Let's not waste time talking about Tom.
- Tom hakkında konuşarak zaman kaybetmeyelim.
- You must be careful not to waste time.
- Zaman kaybetmemek için dikkatli olmalısınız.
- He is wasting time.
- O, zaman kaybediyor.
- You don't waste time.
- Zaman kaybetmiyorsun.
- We're wasting a lot of time here.
- Burada çok zaman kaybediyoruz.
- Let's stop wasting time.
- Zaman kaybetmeyi bırakalım.
- We have no time to waste.
- Kaybedecek zamanımız yok.
- Let's not waste time discussing things we can't change.
- Değiştiremeyeceğimiz şeyleri tartışarak zaman kaybetmeyelim.
- Looking back at 2010, I think I wasted too much time.
- 2010'a dönüp baktığımda, çok fazla zaman kaybettiğimi düşünüyorum.
Show More (185)
|
3 |
waste |
atık |
n. |
|
- We have a standard procedure for disposing of toxic waste.
- Zehirli atıkların imhası konusunda standart bir prosedürümüz mevcut.
- We have done so previously in the electronic waste directive and the end-of-life vehicles directive.
- Bunu daha önce elektronik atık direktifinde ve ömrünü tamamlamış araçlar direktifinde de yapmıştık.
- Yes, there is indeed proper waste legislation.
- Evet, gerçekten de uygun bir atık mevzuatı var.
- We know that there is a huge volume of historical waste.
- Çok büyük miktarda tarihi atık olduğunu biliyoruz.
- The belief that environmentally responsible waste management is crucial is fortunately now widely accepted.
- Çevreye duyarlı atık yönetiminin hayati önem taşıdığı inancı neyse ki artık geniş ölçüde kabul görmektedir.
- The technology for cleaning up fumes from waste incineration plants already exists.
- Atık yakma tesislerinden çıkan dumanların temizlenmesine yönelik teknoloji halihazırda mevcuttur.
- In summary, price competition on the European waste market is acceptable, but eco-competition is not.
- Özetle Avrupa atık piyasasında fiyat rekabeti kabul edilebilir ancak eko-rekabet kabul edilemez.
- That is the only way of reducing the quantity of waste.
- Atık miktarını azaltmanın tek yolu budur.
- Moreover, we must look for outlets for our waste.
- Dahası, atıklarımız için çıkış noktaları aramalıyız.
- I wholeheartedly support this report which addresses the need to tackle the growing mountain of waste in the EU.
- AB'de giderek büyüyen atık dağıyla mücadele etme ihtiyacını ele alan bu raporu tüm kalbimle destekliyorum.
- We also stress that this directive must deal with both old mining waste and existing production.
- Ayrıca bu direktifin hem eski maden atıklarını hem de mevcut üretimi ele alması gerektiğini vurguluyoruz.
- Work on the proposal for a new directive on the treatment of mining waste is progressing well.
- Maden atıklarının işlenmesine ilişkin yeni bir direktif teklifi üzerindeki çalışmalar iyi bir şekilde ilerliyor.
- We will be dependent on the orderly shipment of waste for the foreseeable future.
- Öngörülebilir gelecekte atıkların düzenli sevkiyatına bağımlı olacağız.
- It is now for the Commission to present a proposal on the recycling of food waste by the end of 2004.
- Şimdi Komisyon'un 2004 yılı sonuna kadar gıda atıklarının geri dönüşümüne ilişkin bir öneri sunması gerekiyor.
- Then there is the question of animal waste to herbivores.
- Bir de hayvan atıklarının otçullara verilmesi meselesi var.
- They will feel less like discarded waste than they are sometimes made to feel.
- Bazen hissettirildiklerinden daha az ıskarta atık gibi hissedeceklerdir.
- The average European produces approximately 14 kg of this type of waste every year.
- Ortalama bir Avrupalı her yıl bu türden yaklaşık 14 kg atık üretmektedir.
- Ways of dealing with waste should be not only acceptable to society, but also intrinsically safe.
- Atıklarla başa çıkma yolları yalnızca toplum tarafından kabul edilebilir değil, aynı zamanda özünde güvenli olmalıdır.
- As has been said here already, it is especially important to prevent the generation of waste.
- Burada daha önce de ifade edildiği üzere, atık oluşumunun önlenmesi özellikle önemlidir.
- Shipments of waste can only be refused if the waste cannot be recovered in the importing country.
- Atık sevkiyatları ancak atıkların ithalatçı ülkede geri kazanılamaması halinde reddedilebilir.
- Then there are others, of course, who are saying that catering waste can be fed but not meat and bone meal.
- Tabii bir de yemek atıklarının beslenebileceğini ama et ve kemik ununun beslenemeyeceğini söyleyenler var.
- We are sorting and collecting our waste.
- Atıklarımızı ayrıştırıyor ve topluyoruz.
- Perhaps we should be working towards a framework directive on waste.
- Belki de atık konusunda bir çerçeve yönerge üzerinde çalışıyor olmalıyız.
- WEEE waste can also be put into it upon payment of a special fee.
- AEEE atıkları da özel bir ücret ödenerek bunun içine konulabilir.
- The most important element of the Commission's proposal is the proposal for a new framework directive on mining waste.
- Komisyonun teklifinin en önemli unsuru, maden atıklarına ilişkin yeni bir çerçeve yönerge teklifidir.
- The Netherlands is one of the few countries which has experience of collecting electrical waste.
- Hollanda, elektrikli atık toplama deneyimine sahip birkaç ülkeden biridir.
- We are facing an enormous challenge in terms of waste management.
- Atık yönetimi konusunda muazzam bir güçlükle karşı karşıyayız.
- Thirdly, I have visited Ireland so I know the challenge the handling of waste creates in Ireland.
- Üçüncü olarak, İrlanda'yı ziyaret ettim, dolayısıyla İrlanda'da atıkların işlenmesinin yarattığı zorlukları biliyorum.
- When it is cleared away from the table, does the meal on the plate suddenly become special category waste?
- Masadan kalktığında tabaktaki yemek birdenbire özel kategori atığı haline mi geliyor?
- It is currently the Court of Justice that determines what constitutes waste recovery, and this is unacceptable.
- Şu anda neyin atık geri kazanımı olduğunu belirleyen Adalet Divanı'dır ve bu kabul edilemez.
- There must, then, be adequate rules for waste, and environmental and technical standards must be laid down.
- O halde atıklar için yeterli kurallar olmalı ve çevresel ve teknik standartlar belirlenmelidir.
- Put them in the mining waste directive, Commission, and we will relent on the amendments.
- Bunları maden atıkları yönetmeliğine koyun, Komisyon, biz de değişiklikler konusunda yumuşayalım.
- The waste that it is processing comes from washing the coating on contraceptive pills, which of course contains sugar.
- İşlediği atıklar, elbette şeker içeren doğum kontrol haplarının üzerindeki kaplamanın yıkanmasından geliyor.
- We have already seen what can happen in the case of food waste.
- Gıda atıkları söz konusu olduğunda neler olabileceğini daha önce görmüştük.
- Every year, the European Union produces more than 60 million tonnes of waste packaging.
- Avrupa Birliği her yıl 60 milyon tondan fazla atık ambalaj üretmektedir.
- Is all this in accordance with the Basel Convention on the Export of Waste?
- Tüm bunlar Atıkların İhracına ilişkin Basel Sözleşmesine uygun mu?
- We have done this before in the directive on electronic waste and the directive on end-of-life vehicles.
- Bunu daha önce elektronik atıklara ilişkin direktifte ve ömrünü tamamlamış araçlara ilişkin direktifte yapmıştık.
- Many of us feel that energy from waste should be included.
- Birçoğumuz atıklardan elde edilen enerjinin de dahil edilmesi gerektiğini düşünüyoruz.
- The directive is also right to mention the role that consumers must also play in disposing of electrical waste.
- Direktif ayrıca elektrikli atıkların bertaraf edilmesinde tüketicilerin de oynaması gereken rolden bahsetmekte haklıdır.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifi'ne aittirler.
- Such producers should be rewarded for designing to reduce waste at competitive prices.
- Bu tür üreticiler, rekabetçi fiyatlarla atıkları azaltacak şekilde tasarım yaptıkları için ödüllendirilmelidir.
- All ships are obliged to discharge waste in European Union ports.
- Tüm gemiler Avrupa Birliği limanlarında atık boşaltmakla yükümlüdür.
- Almost 6 million tonnes of waste are produced every year in Europe, an average of 16 kg per capita.
- Avrupa'da her yıl yaklaşık 6 milyon ton atık üretilmektedir ve bu rakam kişi başına ortalama 16 kg'dır.
- The environmental impact should be clear if the public are to continue to be motivated to separate their waste.
- Halkın atıklarını ayrıştırma konusunda motive edilmeye devam edilmesi için çevresel etkinin açık olması gerekmektedir.
- The Seveso II Directive should not be transformed into either mining legislation or waste legislation.
- Seveso II Direktifi ne madencilik mevzuatına ne de atık mevzuatına dönüştürülmemelidir.
- Most of it ends up on tips or in waste incinerators.
- Bunların büyük bir kısmı çöplükleri ya da atık yakma tesislerini boylamaktadır.
- The PvdA delegation warmly supports the directives on electrical and electronic waste.
- PvdA delegasyonu elektrikli ve elektronik atıklara ilişkin direktifleri içtenlikle desteklemektedir.
- The problem in this whole debate is that waste recovery is not necessarily more sound in environmental terms.
- Tüm bu tartışmadaki sorun, atık geri kazanımının çevresel açıdan daha sağlıklı olmayacağıdır.
- In the UK catering waste is banned.
- Birleşik Krallık'ta yemek atıkları yasaklanmıştır.
- This also needs to cover what is referred to as historical waste.
- Bu aynı zamanda tarihsel atık olarak adlandırılan şeyi de kapsamalıdır.
- In summary, price competition on the European waste market is acceptable, but eco-competition is not.
- Özetle, Avrupa atık piyasasında fiyat rekabeti kabul edilebilir, ancak eko-rekabet kabul edilemez.
- Our proposal aims to ensure consistency in dealing with shipments of waste.
- Teklifimiz atık sevkiyatlarının ele alınmasında tutarlılığın sağlanmasını amaçlamaktadır.
- In other words, the present requirements would remain for green listed waste.
- Başka bir deyişle yeşil listedeki atıklar için mevcut gereklilikler devam edecektir.
- As such, mining waste is one of our major environmental problems.
- Bu nedenle, maden atıkları en önemli çevre sorunlarımızdan biridir.
- It does not take a genius to work out that recovery does not mean incinerating waste.
- Geri kazanımın atıkların yakılması anlamına gelmediğini anlamak için dahi olmaya gerek yok.
- Discussions have taken place with waste experts from the Member States and are continuing.
- Üye Devletlerden atık uzmanları ile tartışmalar yapılmıştır ve devam etmektedir.
- We must ensure that we do not produce unintended POPs through waste incineration.
- Atık yakma yoluyla istenmeyen KOK'lar üretmediğimizden emin olmalıyız.
- Hydroelectric power should be supplemented by forms of energy other than waste incineration.
- Hidroelektrik enerjisi, atık yakma dışındaki enerji türleriyle desteklenmelidir.
- At the moment, there is a major lack of research into the management of mining waste.
- Şu anda maden atıklarının yönetimine ilişkin büyük bir araştırma eksikliği bulunmaktadır.
- The Commission has very little information on waste management in Greece.
- Komisyon Yunanistan'daki atık yönetimi konusunda çok az bilgiye sahiptir.
- It is now for the Commission to present a proposal on the recycling of food waste by the end of 2004.
- Komisyon'un 2004 yılı sonuna kadar gıda atıklarının geri dönüşümüne ilişkin bir teklif sunması gerekmektedir.
- In turn, it creates two further problems; safety and the management of waste.
- Bu da iki sorun daha yaratmaktadır; güvenlik ve atık yönetimi.
- As such, mining waste is one of our major environmental problems.
- Bu nedenle maden atıkları en önemli çevre sorunlarımızdan biridir.
- They therefore belong in the Seveso Directive and not in the usual place for dealing with waste management.
- Dolayısıyla atık yönetimi ile ilgili olağan yere değil, Seveso Direktifine aittirler.
- With regard to costs, there are two models, one for historical waste and another for new equipment.
- Maliyetlerle ilgili olarak, biri tarihi atıklar için diğeri de yeni ekipmanlar için olmak üzere iki model bulunmaktadır.
- Waste and recycling have become global markets.
- Atık ve geri dönüşüm küresel pazarlar haline geldi.
- They themselves admit that they cannot control shipments of waste.
- Atık sevkiyatlarını kontrol edemediklerini kendileri de kabul ediyorlar.
- There can be no dispute that this type of waste is a problem.
- Bu tür atıkların bir sorun olduğu konusunda hiçbir tartışma olamaz.
- We are not top of the class in the environmental field, but, as regards waste prevention and waste recycling, we are.
- Çevre alanında sınıfının en iyisi değiliz, ancak atık önleme ve atık geri dönüşümü konusunda öyleyiz.
- He demonstrated his public-spiritedness by photographing the illegal dumping of atomic waste.
- Atomik atıkların yasadışı olarak boşaltılmasını fotoğraflayarak kamu yararına çalıştığını göstermiştir.
- There are people across Europe processing the waste that we all produce.
- Avrupa'nın dört bir yanında hepimizin ürettiği atıkları işleyen insanlar var.
- Perhaps we should be working towards a framework directive on waste.
- Belki de atıklarla ilgili bir taslak yönerge üzerinde çalışmalıyız.
- Allow me to say a word on the waste data requirement for agriculture.
- Tarım için atık veri gereksinimi hakkında bir şeyler söylememe izin verin.
- The average European produces approximately 14 kg of this type of waste every year.
- Ortalama bir Avrupalı her yıl yaklaşık 14 kg bu tür atık üretmektedir.
- As a result, a great deal of waste is being transferred to other countries.
- Sonuç olarak, büyük miktarda atık başka ülkelere transfer ediliyor.
- Several of the recent major food-safety crises have originated from waste management.
- Son dönemde gıda güvenliğine ilişkin yaşanan büyük krizlerin birçoğu atık yönetiminden kaynaklanmıştır.
- Moreover, we must look for outlets for our waste.
- Dahası, atıklarımız için çıkış yolları aramalıyız.
- Moreover, hazardous substances evaporate or leak when electronic waste is dumped.
- Ayrıca, elektronik atıklar çöpe atıldığında tehlikeli maddeler buharlaşır veya sızar.
- Waste management is a very complex issue subject to extensive lobbying.
- Atık yönetimi, kapsamlı lobi faaliyetlerine konu olan çok karmaşık bir konudur.
- How can we know what mixed household waste actually consists of?
- Karışık evsel atıkların gerçekte nelerden oluştuğunu nasıl bilebiliriz?
- And if they do not reach them the waste will have to remain in their own countries, that is clear.
- Eğer bu hedeflere ulaşamazlarsa, atıkların kendi ülkelerinde kalması gerekecek, bu çok açık.
- These three options are better than merely depositing waste in dumps.
- Bu üç seçenek, atıkları sadece çöplüklere atmaktan daha iyidir.
- The big issue at conciliation was that of catering waste and there we had two national problems.
- Uzlaşma sürecindeki en önemli konu yemek atıklarıydı ve burada iki ulusal sorunumuz vardı.
- According to the Liberals, climate, waste, and bio-diversity had to be included.
- Liberallere göre iklim, atık ve biyo-çeşitliliğin de dahil edilmesi gerekiyordu.
- We are also pleased that the difficult issue of catering waste has finally been resolved.
- Zorlu bir konu olan yemek atıkları meselesinin nihayet çözüme kavuşturulmuş olmasından da memnuniyet duyuyoruz.
- Unfortunately, we live in an increasingly throw-away society where we produce more and more waste.
- Ne yazık ki, giderek daha fazla atık ürettiğimiz, kullan-at bir toplumda yaşıyoruz.
- Some position papers incorrectly state that shipments of waste are banned.
- Bazı görüş belgelerinde yanlış bir şekilde atık sevkiyatının yasaklandığı belirtiliyor.
- If the pipelines go through Poland, Belarus and Ukraine there will be needless waste.
- Boru hatları Polonya, Belarus ve Ukrayna'dan geçerse gereksiz atıklar olacaktır.
- Some position papers incorrectly state that shipments of waste are banned.
- Bazı mütalaa belgelerinde hatalı bir şekilde atık sevkiyatının yasaklandığı belirtiliyor.
- A number of speakers have referred to the problem of waste and waste policy.
- Bazı konuşmacılar atık ve atık politikası sorununa değinmiştir.
- I am committed to retaining the use of food waste as feed under appropriately strict conditions.
- Gıda atıklarının uygun şekilde katı koşullar altında yem olarak kullanılmasını sürdürmeye kararlıyım.
- In the light of this growing mountain of waste, it is high time that we developed an ambitious strategy.
- Giderek büyüyen bu atık dağının ışığında, iddialı bir strateji geliştirmemizin tam zamanıdır.
- The type of waste that proliferates most quickly today is waste from electrical or electronic products.
- Günümüzde en hızlı çoğalan atık türü elektrikli veya elektronik ürünlerden kaynaklanan atıklardır.
- The content of this waste and the extent of the problem are also not entirely clear.
- Bu atığın içeriği ve sorunun boyutu da tam olarak açık değildir.
- When it is cleared away from the table, does the meal on the plate suddenly become special category waste?
- Masadan kaldırıldığında, tabaktaki yemek birdenbire özel kategori atığı haline mi geliyor?
- Certain waste flows are more easily treated in a co-incineration plant.
- Bazı atık akışları birlikte yakma tesisinde daha kolay işlenir.
- How does waste legislation relate to what we do with our cattle feed?
- Büyükbaş hayvan yemlerimizle ne yaptığımızın atık mevzuatıyla nasıl bir ilişkisi var?
- For these, far less stringent emission standards apply compared to waste incineration plants.
- Bunlar için atık yakma tesislerine kıyasla çok daha az sıkı emisyon standartları uygulanmaktadır.
- In addition, the amendment of the Waste Framework Directive has been far too long in coming.
- Buna ek olarak, Atık Çerçeve Direktifi'nin değiştirilmesi çok uzun zaman aldı.
- With regard to waste treatment, how is animal meal stored?
- Atık işleme ile ilgili olarak, hayvan unu nasıl depolanmaktadır?
- The PvdA delegation warmly supports the directives on electrical and electronic waste.
- PvdA delegasyonu, elektrikli ve elektronik atıklara ilişkin direktifleri içtenlikle desteklemektedir.
- In turn, it creates two further problems; safety and the management of waste.
- Bu da iki sorun daha yaratıyor; güvenlik ve atık yönetimi.
- This makes no sense in the case of small countries, which have only a small amount of medical and other waste.
- Bu durum, sadece az miktarda tıbbi ve diğer atıkları olan küçük ülkeler için bir anlam ifade etmemektedir.
- We are throwing away a large amount of jobs by allowing the waste to be burned.
- Atıkların yakılmasına izin vererek büyük miktarda istihdamı çöpe atıyoruz.
- We know that catering waste is a very serious channel of infection for both swine fever and foot and mouth disease.
- Yemek atıklarının hem domuz vebası hem de şap hastalığı için çok ciddi bir enfeksiyon kanalı olduğunu biliyoruz.
- The waste that it is processing comes from washing the coating on contraceptive pills, which of course contains sugar.
- İşlediği atık, elbette şeker içeren doğum kontrol haplarının üzerindeki kaplamanın yıkanmasından geliyor.
- It is important that catering waste is included in these proposals.
- Yemek atıklarının da bu tekliflere dahil edilmesi önemlidir.
- The first essential requirement for a waste recovery and recycling policy is prevention.
- Bir atık geri kazanım ve geri dönüşüm politikası için ilk temel gereklilik önlemedir.
- Nobody is going to be obliged to receive waste from third countries, nobody.
- Hiç kimse üçüncü dünya ülkelerinden atık almak zorunda kalmayacak, hem de hiç kimse.
- That is why we need to tackle the production and sale of waste at source instead of focusing on the consumers.
- Bu nedenle tüketicilere odaklanmak yerine atık üretimi ve satışıyla kaynağında mücadele etmemiz gerekiyor.
- Burning waste and calling it recovery is stretching the imagination to the extreme.
- Atık yakmak ve buna geri kazanım demek hayal gücünü aşırı derecede zorlamaktır.
- Moreover, companies whose primary activity is waste management employ between 200 000 and 400 000 people.
- Ayrıca ana faaliyetleri atık yönetimi olan şirketler 200.000 ila 400.000 kişi istihdam etmektedir.
- That is to say, including that biodegradable waste.
- Yani biyolojik olarak parçalanabilen atıklar da dahil.
- In terms of waste, no fewer than four million tonnes of PVC waste are produced every year.
- Atık konusunda ise her yıl en az dört milyon ton PVC atığı üretilmektedir.
- The treatment of catering waste must, of course, comply with appropriately high sterilisation standards.
- Yemek atıklarının işlenmesi elbette uygun şekilde yüksek sterilizasyon standartlarına uygun olmalıdır.
- Thirdly, I have visited Ireland so I know the challenge the handling of waste creates in Ireland.
- Üçüncü olarak İrlanda'yı ziyaret ettim; dolayısıyla İrlanda'da atıkların işlenmesinin yarattığı zorlukları biliyorum.
- Is all this in accordance with the Basel Convention on the Export of Waste?
- Tüm bunlar Atıkların İhracına ilişkin Basel Sözleşmesi'ne uygun mu?
- We have done this before in the directive on electronic waste and the directive on end-of-life vehicles.
- Bunu daha önce elektronik atıklara ilişkin direktifte ve ömrünü tamamlamış araçlara ilişkin direktifte yaptık.
- Not all Member States have bans or taxes on the dumping of waste.
- Tüm Üye Devletlerde atıkların boşaltılmasına ilişkin yasaklar ya da vergiler bulunmamaktadır.
- We have already agreed this in the case of the electronic and electrical waste directive.
- Bunu elektronik ve elektrikli atık direktifi konusunda zaten kabul etmiştik.
- What is the situation with legislation on waste?
- Atıklarla ilgili mevzuatta durum nedir?
- We are still vulnerable, and we still have a problem with waste.
- Hâlâ savunmasız durumdayız ve hâlâ atıklarla ilgili bir sorunumuz var.
- In principle, I am not against the shipment of waste for the purpose of recycling.
- Prensip olarak geri dönüşüm amacıyla atık sevkiyatına karşı değilim.
- The study means going through old mining waste and identifying cases of serious environmental problems.
- Çalışma, eski maden atıklarının incelenmesi ve ciddi çevre sorunlarının tespit edilmesi anlamına gelmektedir.
- It can no longer be ascertained where the waste has gone and what has happened to it.
- Artık atığın nereye gittiği ve ona ne olduğu tespit edilemiyor.
- Plastic waste is a huge problem for the planet.
- Plastik atıkları dünya açısından büyük bir problem.
- Plastic waste is a huge problem for the planet.
- Plastik atıklar gezegen için büyük bir sorundur.
- These two compounds are very potent anti-oxidants, helping break down waste and helping the liver to process them.
- Bu iki bileşik çok güçlü anti-oksidanlardır, atıkların parçalanmasına ve karaciğerin bunları işlemesine yardımcı olur.
- This river is polluted with factory waste.
- Bu nehir fabrika atıklarıyla kirlenmiştir.
- Tom considers that a waste.
- Tom onu bir atık olarak düşünüyor.
- The consumerist society contributes to a continuous increase in the amount of household waste.
- Tüketim toplumu, evsel atık miktarının sürekli artmasına sebebiyet vermektedir.
- The river is polluted by waste from houses and factories.
- Nehir, evlerin ve fabrikaların atıklarıyla kirleniyor.
- The river is polluted by waste from houses and factories.
- Nehir evlerden ve fabrikalardan gelen atıklarla kirleniyor.
- Many tons of waste go into the landfill each month.
- Her ay tonlarca atık çöp sahasına gidiyor.
- Where should we dispose of the waste?
- Atıkları nereye atmalıyız?
- Recycling reduces pollution and waste.
- Geri dönüşüm kirliliği ve atıkları azaltır.
- Many tons of waste go into the landfill each month.
- Her ay tonlarca atık katı atık sahasına gider.
- Tom picks up his dog's waste.
- Tom köpeğinin atığını toplar.
- Tons of waste are produced every day in the country.
- Ülkede her gün tonlarca atık üretiliyor.
Show More (136)
|
4 |
waste |
harcamak |
v. |
|
- The money we are about to waste on war would be better spent on prevention.
- Savaşa harcamak üzere olduğumuz para, savaşın önlenmesi için harcansa daha iyi olur.
- We would then be wasting Community funding on bureaucracy.
- O zaman Topluluk fonlarını bürokrasi için harcamış oluruz.
- We've already wasted enough time on this.
- Bunun için yeterince zaman harcadık zaten.
- She wastes all her money on clothing.
- Bütün parasını giysilere harcıyor.
- Tom regretted having wasted so much time.
- Tom bu kadar çok zaman harcadığına pişman oldu.
- Tom told Mary not to waste her money on such a thing.
- Tom, Mary'ye parasını böyle bir şey için harcamamasını söyledi.
- I do not want to waste the best years of my life for you.
- Ömrümün en iyi yıllarını senin için harcamak istemiyorum..
- I think you waste too much time playing games.
- Bence oyun oynayarak çok fazla zaman harcıyorsun.
- Tom wasted a lot of time.
- Tom çok zaman harcadı.
- I'm not wasting any more time on this.
- Bunun için daha fazla zaman harcamayacağım.
- Don't waste your time trying to help Tom.
- Vaktini Tom'a yardım etmeye çalışarak harcama.
- Tom is wasted, isn't he?
- Tom harcanıyor, değil mi?
- We can't afford to waste any more ammunition.
- Daha fazla mühimmat harcamayı göze alamayız.
- We waste a lot of time.
- Çok zaman harcıyoruz.
- You've wasted enough of my time.
- Yeterince zamanımı harcadın.
- I just wasted three hours trying to get this thing fixed.
- Bu şeyi tamir ettirmek için üç saatimi harcadım.
- Don't waste your allowance on useless things.
- Harçlıklarınızı, gereksiz şeylere harcamayın.
- We don't need to waste money on things we don't need.
- İhtiyacımız olmayan şeylere para harcamamıza gerek yok.
- Let's not waste any more money.
- Daha fazla para harcamayalım.
- Don't waste your time in a dead-end relationship.
- Vaktinizi sonu olmayan bir ilişkiye harcamayın.
- We've wasted enough time.
- Yeterince zaman harcadık.
- I'm sorry I wasted so much money.
- Çok para harcadığım için üzgünüm.
- I don't waste rounds.
- Boşa mermi harcamıyorum.
- His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ailesinin görüşü, kazancını aptal bir kız için harcadığı yönündeydi.
- You're wasting both of our time.
- İkimizin de zamanını harcıyorsun.
- Tom's wasted.
- Tom harcanıyor.
- We shouldn't waste even one grain of rice.
- Bir pirinç tanesini bile harcamamamız gerekir.
- Don't waste money on nonessentials.
- Gereksiz şeylere para harcamayın.
- We're wasting a lot of time.
- Çok zaman harcıyoruz.
- Tom didn't waste any time.
- Tom boşa zaman harcamadı.
- Tom didn't waste much time, did he?
- Tom fazla zaman harcamadı, değil mi?
- Am I wasting my time?
- Zamanımı boşa mı harcıyorum?
- We're wasting valuable time here.
- Burada değerli zamanımızı harcıyoruz.
- Sami wasted so much time.
- Sami çok zaman harcadı.
- I didn't want to waste it.
- Onu harcamak istemedim.
- I think you waste too much time watching TV.
- Sanırım TV izlemek için çok fazla zaman harcıyorsun.
- We wasted a lot of time.
- Çok zaman harcadık.
- We're wasting a lot of time here.
- Biz burada çok zaman harcıyoruz.
- Forgive me for wasting your time.
- Senin zamanını harcadığım için beni affet.
- I don't want to waste your time.
- Zamanını harcamak istemiyorum.
- I've already wasted a couple of afternoons trying to get this car running.
- Bu arabayı çalıştırmak için zaten birkaç öğleden sonramı harcadım.
- I think you waste too much time watching TV.
- Bence televizyon izleyerek çok fazla zaman harcıyorsun.
- Tom wasted no time doing that.
- Tom onu yaparak boşa vakit harcamadı.
- Fadil and Layla wasted little time to try.
- Fadıl ve Leyla denemek için çok az zaman harcadılar.
- I'm wasting my time with you.
- Zamanımı seninle harcıyorum.
- Do you think I'm wasting my time?
- Sence vaktimi boşa mı harcıyorum?
- She wastes all of her money on clothes.
- Bütün parasını kıyafetlere harcıyor.
- Let's not waste any more time on this.
- Bunun için daha fazla zaman harcamayalım.
- Don't waste your life on meaningless things.
- Hayatını anlamsız şeylerle harcama.
- I don't want to waste my time trying to do this again.
- Bunu tekrar yapmaya çalışarak zamanımı harcamak istemiyorum.
- I think we've wasted enough of your time.
- Bence yeterince zamanınızı harcadık.
- You don't waste any time, do you?
- Boşa zaman harcamıyorsun, değil mi?
- Tom is wasted.
- Tom harcanıyor.
- Don't waste your allowance on useless things.
- Cep harçlığını, yararsız şeylere harcama.
- We were totally wasted.
- Tamamen harcanmıştık.
- I think all my efforts to help her will just be a waste of my time.
- Ona yardım etmek için harcadığım tüm çabaların zaman kaybı olacağını düşünüyorum.
- Why are we wasting our time with this?
- Neden vaktimizi bununla harcıyoruz?
- Don't waste your time asking Tom.
- Tom'a sormakla zamanını harcama.
- I don't want to waste my time on this.
- Zamanımı buna harcamak istemiyorum.
- We wasted a lot of time looking for Tom.
- Tom'u aramak için çok zaman harcadık.
- I'm sorry to waste your time.
- Zamanınızı harcadığım için özür dilerim.
- Tom didn't want to waste his time.
- Tom zamanını harcamak istemedi.
- I wasted all morning waiting for you.
- Bütün sabahı seni bekleyerek harcadım.
- Tom doesn't have much time to waste.
- Tom'un harcayacak fazla zamanı yok.
- His parents' view was that he was wasting his earnings on a silly girl.
- Ebeveynlerinin görüşü onun kazancını aptal bir kıza harcadığı idi!
- I don't want to waste my time on this.
- Zamanımı bununla harcamak istemiyorum.
- You've wasted enough of my time already.
- Zaten yeterince zamanımı harcadın.
- Don't waste so much time!
- Çok fazla zaman harcama!
- You're wasting both of our time.
- İkimizin de zamanını harcıyorsunuz.
- Am I wasting my time here?
- Burada zamanımı boşa mı harcıyorum?
- Am I wasting my time?
- Vaktimi boşa mı harcıyorum?
- I regretted having wasted a great deal of time.
- Çok fazla zaman harcadığım için pişman oldum.
- I advised Tom not to waste his time trying to do that.
- Tom'a zamanını onu yapmaya çalışarak harcamamasını tavsiye ettim.
- We can't waste even a minute.
- Biz bir dakika bile harcayamayız.
- Tom told Mary not to waste her money on such a thing.
- Tom Mary'ye parasını böyle bir şeye harcamamasını söyledi.
- My parents taught me not to waste money.
- Anne-babam bana gereksiz para harcamamayı öğretti.
- I wonder how much time we've wasted so far.
- Şimdiye kadar ne kadar zaman harcadık merak ediyorum.
- Why are you wasting your time with Tom?
- Neden vaktini Tom'la harcıyorsun?
- Don't waste your time asking Tom.
- Tom'a sorarak vaktini boşuna harcama.
Show More (76)
|
5 |
waste |
israf etmek |
v. |
|
- Don't waste water by leaving the faucet open.
- Musluğu açık bırakarak suyu israf etmeyin.
- How are we to avoid wasting it?
- İsraf etmekten nasıl kaçınacağız?
- We must ensure that the available expertise is not wasted.
- Mevcut uzmanlığın israf edilmemesini sağlamalıyız.
- Otherwise money will continue to be wasted or stagnate whilst Europe's transport networks suffer.
- Aksi takdirde Avrupa'nın ulaşım ağları zarar görürken para israf edilmeye veya durgunlaşmaya devam edecektir.
- Let us not squander it, and let us not waste it.
- Onu israf etmeyelim ve boşa harcamayalım.
- He finished his dinner because he didn't like to waste food.
- Yemeğini bitirdi çünkü israf etmekten hoşlanmıyordu.
- Tom is just wasting time.
- Tom sadece zaman israf ediyor.
- Preserve life; please don't waste water.
- Hayatı koruyun; lütfen suyu israf etmeyin.
- Do you think I'm wasting my time?
- Benim zamanımı israf ettiğimi düşünüyor musunuz?
- I wonder how much time we've wasted so far.
- Şimdiye kadar ne kadar zaman israf ettiğimizi merak ediyorum.
- My grandmother always said it was a sin to waste food.
- Büyükannem her zaman yemek israf etmenin günah olduğunu söylerdi.
- It's a shame the way natural resources are wasted.
- Doğal kaynakların israf edilmesi utanç verici.
- Please don't waste electricity.
- Lütfen elektriği israf etmeyin.
- We mustn't waste our energy resources.
- Enerji kaynaklarımızı israf etmemeliyiz.
- We've already wasted enough time.
- Zaten yeterince zaman israf ettik.
- Leaky faucets waste a lot of water.
- Sızdıran musluklar çok su israf eder.
- Tom regretted having wasted so much time.
- Tom çok zaman israf ettiğine pişman oldu.
- It's illegal to waste water here.
- Burada su israf etmek yasadışı.
- Don't waste my time asking stupid questions.
- Aptalca sorular sorarak zamanımı israf etme.
- I'm not wasting rounds.
- Mermileri israf etmiyorum.
- We mustn't waste our energy stocks.
- Enerji stoklarımızı israf etmemeliyiz.
- Mother told me not to waste the money.
- Annem bana parayı israf etmememi söyledi.
- Actually, we waste water.
- Aslında biz suyu israf ediyoruz.
- You're wasting your time with Fadil.
- Fadil'le zaman israf ediyorsunuz.
- Please don't waste water.
- Lütfen suyu israf etme.
- Why are you wasting your time with Tom?
- Neden Tom'la birlikte zamanını israf ediyorsun?
- Tom told me I was wasting his time.
- Tom bana onun zamanını israf ettiğimi söyledi.
- Let's not waste time.
- Zaman israf etmeyelim.
- Don't waste so much food.
- Bu kadar çok yiyeceği israf etmeyin.
- Let's not waste any more time on this.
- Bunun üzerinde daha fazla zaman israf etmeyelim.
- Please don't waste water.
- Lütfen suyu israf etmeyin.
- We've already wasted a lot of time.
- Biz zaten çok zaman israf ettik.
- You're wasting your money.
- Paranı israf ediyorsun.
- We've already wasted enough time on this.
- Zaten bu konuda yeterince zaman israf ettik.
- Don't waste food!
- Gıdayı israf etme!
- Don't waste so much food.
- Bu kadar çok yemek israf etme.
- Tom said he didn't want to waste time arguing.
- Tom tartışarak zaman israf etmek istemediğini söyledi.
- My mother taught me not to waste money.
- Annem bana para israf etmemeyi öğretti.
- You're wasting money.
- Para israf ediyorsun.
- We're wasting water.
- Suyu israf ediyoruz.
- Forty percent of food in the United States is wasted.
- Amerika Birleşik Devletleri'nde gıdaların yüzde kırkı israf ediliyor.
- Some toilets waste a lot of water every time they are flushed.
- Bazı tuvaletler her sifon çekildiğinde çok fazla su israf eder.
- The city is wasting money.
- Şehir para israf ediyor.
- Don't waste your ammunition.
- Mühimmatını israf etme.
- Don't waste ammunition.
- Mühimmatı israf etme.
- No one can determine the amount of money we waste in a year.
- Kimse bir yılda israf ettiğimiz paranın miktarını tespit edemez.
- Food shouldn't be wasted.
- Yiyecek israf edilmemelidir.
- I can't afford to waste a single yen.
- Tek bir yen bile israf etmeye durumum elvermez.
- Let's not waste our money.
- Paramızı israf etmeyelim.
- Looking back at 2010, I think I wasted too much time.
- 2010'a baktığımızda, sanırım çok fazla zaman israf ettim.
- Leaking taps waste a lot of water.
- Sızdıran musluklar çok fazla su israf ediyor.
- Don't waste time.
- Zamanı israf etmeyin.
- Food shouldn't be wasted.
- Yiyecekler israf edilmemeli.
- Don't waste it.
- Bunu israf etmeyin.
- You should not waste your time.
- Zamanını israf etmemelisin.
Show More (52)
|
6 |
waste |
israf |
n. |
|
- Failure to utilise women's decision-making abilities is an unacceptable waste.
- Kadınların karar verme yeteneklerinin kullanılmaması kabul edilemez bir israftır.
- It leads to inefficiency and waste.
- Verimsizliğe ve israfa yol açar.
- The public will no longer tolerate this needless waste which has become emblematic of the failed CFP.
- Kamuoyu, başarısız OBP'nin simgesi haline gelen bu gereksiz israfa daha fazla müsamaha göstermeyecektir.
- We accept that there is waste and inefficiency in the development budget.
- Kalkınma bütçesinde israf ve verimsizlik olduğunu kabul ediyoruz.
- This seems to be a waste of effort and resources to us.
- Bu bize çaba ve kaynak israfı gibi görünüyor.
- It leads to inefficiency and waste.
- Bu da verimsizliğe ve israfa yol açar.
- We regard part of the EU's expenditure as a waste that only goes to support bureaucracy and megalomania.
- AB'nin harcamalarının bir kısmını sadece bürokrasi ve megalomaniyi destekleyen bir israf olarak görüyoruz.
- If the pipelines go through Poland, Belarus and Ukraine there will be needless waste.
- Boru hatları Polonya, Belarus ve Ukrayna'dan geçerse gereksiz israf olacaktır.
- Hence the ultimate aim is waste prevention, thus sustainability.
- Dolayısıyla nihai amaç israfın önlenmesi, dolayısıyla sürdürülebilirliktir.
- This seems to be a waste of effort and resources to us.
- Bu bize çaba ve kaynak israfı olarak görünüyor.
- Strenuous efforts must be made to root out corruption and waste.
- Yolsuzluk ve israfın kökünün kazınması için yoğun çaba sarf edilmelidir.
- We regard part of the EU's expenditure as a waste that only goes to support bureaucracy and megalomania.
- AB'nin harcamalarının bir bölümünü sadece bürokrasi ve megalomaniyi desteklemeye giden bir israf olarak görüyoruz.
- Attention should instead be directed to the prevention of waste and the reuse of material.
- Bunun yerine israfın önlenmesine ve malzemenin yeniden kullanılmasına dikkat edilmelidir.
- As the Council is consistently pointing out waste, here is an offer it cannot refuse.
- Konsey sürekli olarak israfa dikkat çektiği için işte reddedemeyeceği bir teklif.
- I think this report is a waste of a lot of paper.
- Bu raporun çok fazla kağıt israfı olduğunu düşünüyorum.
- This whole operation was a waste of resources, men and equipment.
- Tüm bu operasyon kaynak, insan ve ekipman israfıydı.
- In western civilisation, waste of food is still a common thing.
- Batı dünyasında gıda israfı hâlâ yaygın bir olgu.
- Tom considers that a waste.
- Tom bunu bir israf olarak görüyor.
- It would only be a waste of time.
- Bu sadece bir zaman israfı olacaktı.
- The waste of time and money is incredible.
- Zaman ve para israfı inanılmaz.
- What a terrible waste!
- Ne korkunç bir israf!
- You're a waste of oxygen.
- Oksijen israfısın.
- It's just a waste of time.
- O sadece bir zaman israfı.
- What a waste of energy!
- Ne enerji israfı!
- Trying to do such a thing is a waste of time.
- Böyle bir şeyi yapmaya çalışmak, zaman israfıdır.
- You're a waste of space.
- Yer israfısın.
- This is a waste of your time and your talents.
- Bu, senin zaman ve yeteneğinin israfıdır.
- I think that was a waste of effort.
- Bence bu bir çaba israfıydı.
- It's a waste of food.
- Bu bir gıda israfı.
- It's a waste of food.
- Yemek israfı.
- Leaking taps waste a lot of water.
- Sızdıran musluklar çok fazla su israfına neden olur.
- What a waste of energy!
- Ne büyük bir enerji israfı!
- Doing that will be a waste of time.
- Bunu yapmak vakit israfı olur.
- In western civilisation, waste of food is still a common thing.
- Batı medeniyetinde, yiyecek israfı hala yaygın bir şey.
- It's a waste.
- Bu bir israf.
- It's all been a waste.
- Bunun hepsi bir israftı.
- Today's loss is not merely a waste.
- Bugünün kaybı sadece bir israf değil.
- You're a waste of space.
- Sen bir yer israfısın.
Show More (35)
|
7 |
waste |
kayıp |
n. |
|
- Trying to change his mind will be a waste of time.
- Fikrini değiştirmeye çalışmak zaman kaybı olur.
- This is a tragic waste.
- Bu trajik bir kayıp.
- It can both waste time and be very challenging for the family economy.
- Bu hem zaman kaybı hem de aile ekonomisi için çok zorlayıcı olabilir.
- The 119-minute film doesn't waste time.
- 119 dakikalık film zaman kaybı değildir.
- This is a waste of my time.
- Bu benim için zaman kaybı.
- Worrying is a waste of energy.
- Endişe etmek enerji kaybıdır.
- It's a waste of time and a waste of money.
- O zaman ve para kaybıdır.
- He's a waste of space.
- O bir yer kaybıdır.
- What a waste!
- Ne büyük bir kayıp!
- It was a waste of time and effort.
- O bir zaman ve çaba kaybıydı.
- I think all my efforts to help her will just be a waste of my time.
- Sanırım ona yardım etmek için tüm çabalarım sadece benim zaman kaybım olacak.
- That sounds like a big waste of money.
- O büyük bir para kaybı gibi görünüyor.
- That was a waste of money.
- O bir para kaybıydı.
- The waste of time and money is incredible.
- Zaman ve para kaybı inanılmaz.
- That sounds like a big waste of money.
- Kulağa büyük bir para kaybı gibi geliyor.
- That was a total waste of my time.
- Benim için tamamen zaman kaybıydı.
- That would be a huge waste of money.
- Bu büyük bir para kaybı olurdu.
- That's a waste of time and money.
- Bu zaman ve para kaybı.
- Doing that is a waste of energy.
- Bunu yapmak enerji kaybıdır.
- It's a waste of time and money.
- Zaman ve para kaybı.
- It's a waste of time and money.
- O, zaman ve para kaybı.
- Worrying is a waste of energy.
- Endişelenmek enerji kaybıdır.
- This is a waste of our time.
- Bu bizim için zaman kaybı.
- That's a waste of time and money.
- O, zaman ve para kaybıdır.
- I think this is a waste of money.
- Bence bu bir para kaybıdır.
- It was a waste of time and effort.
- Zaman ve emek kaybıydı.
- It's a waste of time and a waste of money.
- Zaman ve para kaybı.
- Doing that is a waste of energy.
- Onu yapmak enerji kaybıdır.
Show More (25)
|
8 |
waste |
heba etmek |
v. |
|
- They have wasted the margins for manoeuvre achieved through the growth in the years 2000/2001.
- 2000/2001 yıllarındaki büyüme sayesinde elde edilen manevra marjları heba edilmiştir.
- That opportunity must not be wasted.
- Bu fırsat heba edilmemelidir.
- Valencia is a unique opportunity and it must not be wasted.
- Valensiya eşsiz bir fırsattır ve heba edilmemelidir.
- In the end, however, we are sorry to say that this opportunity was largely wasted.
- Ancak sonuçta bu fırsatın büyük ölçüde heba edildiğini söylemekten üzüntü duyuyoruz.
- However, we have, yet again, chosen to waste an opportunity, at least for us, to uphold a democratic principle.
- Bununla birlikte bir kez daha, en azından bizim için, demokratik bir ilkeyi destekleme fırsatını heba etmeyi seçtik.
- Lives have been wasted and innocent blood has been spilled in a bout of violence that we can only condemn.
- Sadece kınayabileceğimiz bir şiddet olayında hayatlar heba edilmiş ve masum kanı dökülmüştür.
- This, in my view, is where the Commission wasted an opportunity.
- Bana göre Komisyonun bir fırsatı heba ettiği yer burasıdır.
- Let us not squander it and let us not waste it.
- Bunu heba etmeyelim ve boşa harcamayalım.
- If we leave an area out, it will only be half a job and we will have wasted an opportunity.
- Eğer bir bölgeyi dışarıda bırakırsak, bu sadece yarım bir iş olur ve bir fırsatı heba etmiş oluruz.
- This, in my view, is where the Commission wasted an opportunity.
- Bana göre Komisyon'un bir fırsatı heba ettiği yer burasıdır.
- I do not want to waste the best years of my life for you.
- Hayatımın en güzel yıllarını senin için heba etmek istemiyorum.
- I don't want to waste the best years of my life for your sake.
- Hayatımın en güzel yıllarını senin uğruna heba etmek istemiyorum.
- Let's not waste this opportunity.
- Bu fırsatı heba etmeyelim.
Show More (10)
|
9 |
waste |
boşa geçirmek |
v. |
|
- A day without laughter is a day wasted.
- Kahkahasız bir gün, boşa geçmiş bir gündür.
- Helping others is never a waste of time.
- Başkalarına yardım etmek asla boşa geçmiş zaman değildir.
- We have little time to waste.
- Boşa geçirecek çok az zamanımız var.
- We have no time to waste.
- Boşa geçirilecek zamanımız yok.
- Tom regretted having wasted a great deal of his life.
- Tom, hayatının büyük kısmını boşa geçirdiğine pişman oldu.
- There isn't a second to waste.
- Boşa geçirecek bir saniye bile yok.
- Tom doesn't have much time to waste.
- Tom'un boşa geçirecek çok zamanı yok.
- We don't have any time to waste.
- Boşa geçirilecek hiç zamanımız yok.
- I don't have time to waste.
- Boşa geçirecek zamanım yok.
Show More (6)
|
10 |
waste |
ziyan etmek |
v. |
|
- Don't waste your time and money.
- Zamanını ve paranı ziyan etme.
- I can't afford to waste a single yen.
- Tek bir yen bile ziyan etmeyi göze alamam.
- We shouldn't waste even one grain of rice.
- Bir pirinç tanesini bile ziyan etmemeliyiz.
- Waste not a single grain of rice!
- Tek bir pirinç tanesini bile ziyan etme!
- They waste their money.
- Paralarını ziyan ediyorlar.
- I don't waste anything.
- Ben hiçbir şeyi ziyan etmem.
- Don't waste food!
- Yemeği ziyan etme!
Show More (4)
|
11 |
waste |
tüketmek |
v. |
|
- I advised Tom not to waste his time trying to persuade Mary to do that.
- Tom'a zamanını Mary'yi onu yapması için ikna etmeye çalışarak boş yere tüketmemesini tavsiye ettim.
- Don't waste your breath on Tom.
- Nefesini Tom için tüketme.
- Stop wasting your breath.
- Nefesini boşa tüketmeyi bırak.
Show More (0)
|
12 |
waste |
çöp |
n. |
|
- Where should we dispose of the waste?
- Çöpü nereye atmamız gerekir?
- Please put your waste in the bins outside.
- Lütfen çöplerinizi dışarıdaki kutulara atın.
- This food will just go to waste if you don't take it home with you.
- Eve götürmezseniz bu yiyecekler çöpe gidecek.
Show More (0)
|
13 |
waste |
telef olmak |
v. |
|
- He got wasted in a crossfire.
- Çapraz ateş altında kalarak telef oldu.
Show More (-2)
|
14 |
waste |
atık |
adj. |
|
- He built a shed from waste materials.
- Atık malzemelerden bir kulübe inşa etti.
Show More (-2)
|
15 |
waste |
çorak |
adj. |
|
- All they saw was sand dunes and miles of wasteland.
- Tek gördükleri kum tepeleri ve kilometrelerce uzanan çorak araziydi.
Show More (-2)
|
16 |
waste |
boşa harcanan |
adj. |
|
- Such a waste of Community funding only serves the interests of industry and the military machine.
- Topluluk fonlarının bu şekilde boşa harcanması sadece endüstri ve askeri mekanizmaların çıkarlarına hizmet eder.
Show More (-2)
|
17 |
waste |
çarçur etmek |
v. |
|
- Tom is wasting his money.
- Tom parasını çarçur ediyor.
Show More (-2)
|
18 |
waste |
heder olmuş |
n. |
|
- Tom was totally wasted.
- Tom tamamen heder olmuş.
Show More (-2)
|
19 |
waste |
öldürmek |
v. |
|
- It's too bad people use computers to waste time.
- İnsanların bilgisayarları zaman öldürmek için kullanması çok kötü.
Show More (-2)
|