English | Turkish | |
---|---|---|
General | ||
General | forgiven adj. | affedilmiş |
General | forgiven adj. | affedilen |
General | forgiven adj. | (borçtan/yükümlülükten) azad edilmiş |
General | forgiven adj. | merhamet edilmiş |
General | forgiven adj. | bağışlanmış |
English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
General | ||||
General | be forgiven v. | affedilmek | ||
Tom is never going to be forgiven. Tom asla affedilmeyecek. More Sentences |
||||
General | be forgiven v. | (kişi vb) bağışlanmak | ||
Nothing is forgiven. Hiçbir şey bağışlanmaz. More Sentences |
||||
General | be forgiven v. | affolunmak | ||
Idioms | ||||
Idioms | (one) could be forgiven for (doing something) expr. | yanlış/hatalı olsa da tamamen normal/anlaşılır bir durum | ||
Idioms | (one) might be forgiven for (doing something) expr. | yanlış/hatalı olsa da tamamen normal/anlaşılır bir durum | ||
Idioms | (one) will be forgiven for (doing something) expr. | yanlış/hatalı olsa da tamamen normal/anlaşılır bir durum | ||
Speaking | ||||
Speaking | he doesn't deserve to be forgiven expr. | o affedilmeyi hak etmiyor | ||
Speaking | (one) would be forgiven for (doing something) expr. | yanlış/hatalı olsa da tamamen normal/anlaşılır bir durum | ||
Speaking | do you think you will be forgiven for what you've done? expr. | yaptıklarınızın bağışlanacağını mı sanıyorsunuz? |