| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | misguided adj. | yanlış (fikir/plan) | ||
|
The politician's misguided beliefs about the economy led to flawed policies. Politikacının ekonomi hakkındaki yanlış inançları hatalı politikalara yol açtı. More Sentences |
||||
| General | misguided adj. | yanlış yönlendirilmiş | ||
|
On steel tariffs also, US policy is misguided. Çelik tarifelerinde de ABD politikası yanlış yönlendirilmiştir. More Sentences |
||||
| General | misguided adj. | işgüzarca | ||
|
Their misguided attempt to fix the problem only worsened the situation. Sorunu çözmeye yönelik işgüzarca girişimleri durumu daha da beter etti. More Sentences |
||||
| General | misguided adj. | yanlış yola saptırılmış | ||
| General | misguided adj. | yanıltılmış | ||
| General | misguided adj. | ahmakça davranan | ||
| General | misguided adj. | akılsızca hareket eden | ||
| English | Turkish | |
|---|---|---|
| General | ||
| General | be misguided v. | yanılmak (insan) |
| General | be misguided v. | yanlış olmak |
| Speaking | ||
| Speaking | you're misguided expr. | yanlış biliyorsun |
| Politics | ||
| Politics | and sadder and graver than all these circumstances, those who hold power within the country may be in error, misguided and may even be traitors expr. | bütün bu şeraitten daha elim ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde iktidara sahip olanlar gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler |