on time - Turkish English Dictionary
History

on time

Play ENTRENus
Play ENTRENuk
Play ENTRENau


Meanings of "on time" in Turkish English Dictionary : 9 result(s)

English Turkish
Common Usage
on time adv. vaktinde
General
on time adv. tam zamanında
on time adv. vakitli
on time adv. dakikası dakikasına
on time adv. zamanında
Trade/Economic
on time adv. taksitle ödeyerek
Computer
on time adv. zamanında
Telecom
on time n. çalışma zamanı
Chess
on time adv. oyuncunun süresinin bitmesiyle

Meanings of "on time" with other terms in English Turkish Dictionary : 253 result(s)

English Turkish
General
percentage of on-time deliveries n. zamanıda yapılan teslimatların yüzdesi
saving on time n. zamandan tasarruf
saving on time n. zaman tasarrufu
limitation on time n. zamansal kısıtlama
pay on time n. zamanında ödeme
payment on time n. zamanında ödeme
on-time payment n. gününde ödeme
on-time payment n. zamanında ödeme
trespass on someone's time v. birinin zamanını almak
take one's time on v. bir iş için istediği kadar zaman harcamak
put in time on v. bir iş için belirli bir zaman harcamak
deliver on time v. zamanında teslim etmek
spend time on inconsequential things v. zaman öldürmek
fail to catch the bus on time v. otobüsü kaçırmak
make the delivery on time v. teslim tarihine uymak
spend time on something v. bir şey için zaman harcamak
spend time on something v. birşeye zaman harcamak
enter class on time v. derse zamanında girmek
do homework on time v. ödevi zamanında yapmak
brake on time v. zamanında fren yapmak
pay on time v. zamanında ödemek
come to class on time v. derse zamanında gelmek
attend the class on-time v. derse zamanında gelmek
go to school on time v. okula zamanında gitmek
go to bed on time v. zamanında uyumak
sleep on time v. zamanında uyumak
run on time v. (tren/otobüs) vaktinde hareket etmek
spend time on the internet v. i̇nternette vakit geçirmek
spend a lot of time on the internet v. internette çok zaman harcamak
right on time adv. tam vaktinde
right on time adv. tam zamanında
right on time adv. tam belirlenen zamanda
as time goes on adv. zaman geçtikçe
any time on adv. her saat
dead on time adv. tam vaktinde
bang on time adv. dakikası dakikasına
bang on time adv. tam zamanında
first time on T.V adv. televizyonda ilk kez
Phrasals
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) vermek
put (some time) in on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) ayırmak
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zaman) harcamak
put in (some time) on (something) v. (bir şeye belli bir zamanını) vermek
Phrases
on a full-time basis adv. tam gün esasına dayalı olarak
on a full-time basis adv. tam gün
Proverb
he puts his pants on one leg at a time sıradan insan
he puts his pants on one leg at a time senin benim gibi biri
he puts his pants on one leg at a time etten kemikten insan
(it's) better to be late than be dead on time geç olsun da güç olmasın
(it's) better to be late than be dead on time hiç olmamasındansa geç olması daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time hiç varamamaktansa geç varmak daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time zamanında olması için hayati risk almaktansa geç olması daha iyidir
(it's) better to be late than be dead on time zamanında varmak için hayatını riske atmaktansa geç varmak daha iyidir
footprints on the sands of time are not made by sitting down yerinde oturarak tarihe iz bırakamazsın
footprints on the sands of time are not made by sitting down hiçbir şey yapmadan tarihte iz bırakamazsın
footprints on the sands of time are not made by sitting down harekete geçmeden iz bırakacak bir şey yapamazsın
footprints on the sands of time are not made by sitting down yerinde oturan tarih yazamaz
Colloquial
to barely make it on time v. zar zor yetişmek
to barely make it on time v. ucu ucuna yetişmek
to barely make it on time v. kıl payı yetişmek
to barely make it on time v. son anda yetişmek
be getting on toward (a time) v. (bir zamana) yaklaşmak
be getting on toward (a time) v. neredeyse (bir zaman) olmak
time marches on expr. zaman geçiyor
time is getting on expr. vakit geçiyor
time is getting on expr. geç oluyor
time is getting on expr. zaman daralıyor
Idioms
borrowed time (on) n. bir şeyin sonuçlarının ertelendiği bir belirsizlik dönemi
time on (one's) hands n. boş zaman
time on (one's) hands n. boş vakit
time on hands n. boş zaman
time on hands n. boş vakit
time on your hands n. boş zaman
time on your hands n. boş vakit
exist on borrowed time v. sayılı günü kalmak
exist on borrowed time v. az zamanı kalmak
exist on borrowed time v. ipin ucunda olmak
exist on borrowed time v. -nın eşiğinde olmak
call time on something [uk] v. bitirmek
call time on something [uk] v. sona erdirmek
call time on something [uk] v. sonlandırmak
call time on something [uk] v. son noktayı koymak
live on borrowed time v. az zamanı kalmış olmak
live on borrowed time v. bir gözü toprağa bakmak
have time on one's hands v. boş zamanı olmak
live on borrowed time v. bir ayağı mezarda olmak
have time on one's hands v. boş vakti olmak
live on borrowed time v. cabadan yaşamak
live on a borrowed time v. günleri sayılı olmak
have time on one's hands v. elinde zaman olmak
live on borrowed time v. ölmekte olmak
be living on borrowed time v. sayılı günleri kalmak
live on borrowed time v. sayılı günleri kalmak
arrive on the stroke of some time v. tam saat ...'yi çaldığında varmak
buy something on time v. taksitle satın almak
arrive on the stroke of some time v. tam saat ....'de varmak
be short on time v. yeterli vakti olmamak
be short on time v. zamanı kısıtlı olmak
be short on time v. vakti az olmak
time is on one's side v. (halen daha) zamanı olmak
buy something on time v. veresiye satın almak
time lies heavy on somebody's hands v. zaman geçmek bilmemek
be short on time v. vakti dar olmak
have too much time on one's hands v. yeteri kadar/çok zamanı olmak
time hangs heavy on someone's hands v. zaman geçmek bilmemek
be short on time v. vakti kısıtlı olmak
have time on one's hands v. yapacak işi olmamak
have time on one's side v. (halen daha) zamanı olmak
buy something on time v. vadeli satın almak
exist on borrowed time v. pamuk ipliğine bağlı yaşamak
exist on borrowed time v. ne zaman ne olacağı belli olmamak
exist on borrowed time v. bugün var yarın yok olmak
exist on borrowed time v. gelip geçici olmak
barely make it on time v. zar zor yetişmek
barely make it on time v. ucu ucuna yetiştirmek
barely make it on time v. kıl payı tamamlamak
barely make it on time v. son anda bitirmek
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) v. herkes gibi olmak
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) v. normal/sıradan insan olmak
put (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) v. senin benim gibi biri olmak
be living on borrowed time v. pamuk ipliğine bağlı yaşamak
be living on borrowed time v. ipin ucunda olmak
be living on borrowed time v. gelip geçici olmak
be living on borrowed time v. bugün var yarın yok olmak
be living on borrowed time v. ne zaman ne olacağı belli olmamak
be living on borrowed time v. bir ayağı çukurda olmak
be living on borrowed time v. sayılı günleri/günü kalmak
be living on borrowed time v. az zamanı kalmak
be living on borrowed time v. ipin ucunda olmak
be living on borrowed time v. bugün var yarın yok olmak
be living on borrowed time v. sonu yaklaşmak
be on borrowed time v. bir ayağı çukurda olmak
be on borrowed time v. sayılı günleri/günü kalmak
be on borrowed time v. az zamanı kalmak
be on borrowed time v. ipin ucunda olmak
be on borrowed time v. bugün var yarın yok olmak
be on borrowed time v. sonu yaklaşmak
be on borrowed time v. doktorların umduğundan fazla yaşamak
be on borrowed time v. son günlerini yaşamak
be on borrowed time v. bir gözü toprağa bakmak
live on borrowed time v. sayılı günleri kalmak
live on borrowed time v. son demlerini yaşamak
live on borrowed time v. uzatmaları oynamak
be on borrowed time v. sayılı günleri kalmak
be on borrowed time v. son demlerini yaşamak
be on borrowed time v. uzatmaları oynamak
live on borrowed time v. doktorların umduğundan fazla yaşamak
live on borrowed time v. son günlerini yaşamak
live on borrowed time v. bir gözü toprağa bakmak
buy (something) on time v. (bir şeyi) kredi kartıyla satın almak
buy on time v. taksitle satın almak
buy on time v. krediyle satın almak
buy on time v. vadeli satın almak
buy on time v. veresiye satın almak
have time on hands v. boş zamanı olmak
have time on hands v. boş vakti olmak
have time on hands v. elinde zaman olmak
have time on hands v. yapacak işi olmamak
have time on your hands v. boş zamanı olmak
have time on your hands v. boş vakti olmak
have time on your hands v. elinde zaman olmak
have time on your hands v. yapacak işi olmamak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] v. herkes gibi olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] v. sıradan insan olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] v. etten kemikten insan olmak
put (one's) pants on one leg at a time (just like everybody else) [australia] v. senin benim gibi biri olmak
put an amount of time in on v. -e belli bir miktar vakit harcamak
put an amount of time in on v. -e belli bir miktar zaman ayırmak
time hangs heavy (on your hands) v. zaman geçmek bilmiyor
time hangs heavy (on your hands) v. zaman geçmek bilmemek
time lies heavy (on your hands) v. zaman geçmek bilmiyor
time lies heavy (on your hands) v. zaman geçmek bilmemek
living on borrowed time adj. sayılı günleri kalmış
on borrowed time adj. ipin ucunda
on borrowed time adj. pamuk ipliğine bağlı
on borrowed time adj. bir ayağı çukurda/mezarda
on borrowed time adj. son günlerinde
on borrowed time adj. son dönemlerinde
on borrowed time adj. günleri sayılı
living on borrowed time expr. bir ayağı mezarda
on one's own time expr. iş/mesai haricinde
on one's own time expr. mesai saatleri dışında
time hangs heavy on someone's hands expr. zaman geçmek bilmiyor
time is not on someone's side expr. zaman (birinin) aleyhine
time is on one's side expr. zaman (birinin) lehine
time lies heavy on somebody's hands expr. zaman geçmek bilmiyor
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. senin benim gibi (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. etten kemikten (insan)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. sıradan (insan)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. herkes gibi (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. normal (biri)
puts (one's) trousers on one leg at a time (just like everybody else) expr. herkesten farksız (biri)
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) senin benim gibi biri
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) etten kemikten insan
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) sıradan insan
(one) puts (one's) pants on one leg at a time expr. (biri) herkes gibi biri
on own time expr. iş/mesai haricinde
on own time expr. mesai saatleri dışında
on the stroke of (some specific time) expr. tam (belli bir zamanda/saatte)
on the stroke of (some specific time) expr. tam (bir saat başında)
time hangs heavy on hands expr. zaman geçmek bilmiyor
time hangs heavy on hands expr. zaman geçmek bilmemek
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündem ne?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanda, tarihte) gündemde/programda ne var?
what's on tap for (some point in time) expr. (belli bir zamanın, tarihin) programı/planı ne?
Speaking
get home on time expr. eve zamanında gel
come home on time expr. eve zamanında gel
keep your pants on till next time expr. hevesini başka sefere sakla
keep your shirt on till next time expr. hevesini başka sefere sakla
how much time do you spend on the internet? expr. internet başında ne kadar zaman geçirirsin?
how much time do you spend on the internet? expr. internette ne kadar zaman geçirirsin?
I paid the rent on time expr. kirayı zamanında ödedim
do your homework on time expr. ödevinizi zamanında yapın
come to school on time expr. okula zamanında gel
do your homework on time expr. ödevini zamanında yap
I was just passing the time waiting on you expr. seni beklerken zaman öldürüyordum
we're on the phone all the time expr. sürekli telefonlaşıyoruz
this is what you've been wasting time on? expr. sen zamanını bununla mı harcıyordun?
pay on time expr. zamanında öde
were the casualties taken to hospital on time? expr. yaralılar hastaneye zamanında götürüldü mü?
time is on your side expr. zaman senin lehine
they're right on time expr. vaktinde geldiler
time is on your side expr. zaman senin yanında
try to be on time expr. zamanında olmaya çalışın
next time it is on me expr. gelecek sefer ben ödeyeceğim
Trade/Economic
free on arrival time n. alıcıya verilen süre
on-time delivery n. zamanında teslimat
delivery on time n. zamanında teslim
be on the double time v. fazla mesai yaparak çift maaş almak
purchased on time adj. zamanında satın alınmış
on time in full (otif) adv. zamanında ve eksiksiz
free on arrival time expr. tesellüm tarihinden önce
as though made on and as of the effective time expr. yürürlük tarihinde yapılmışçasına
Politics
immovable purchased on a time share basis n. devre mülk esasında satın alınan taşınmaz
immovable purchased on a time share basis n. devre mülk esasına göre satın alınan taşınmaz mal
Technical
on-line real time system n. çevrim-içi gerçek zaman sistemi
on- blast time n. hava üfleme süresi
effect of time and temperature on the expected strength n. süre ve sıcaklığın beklenen mukavemete etkisi
effect of time and temperature on the expected strength n. zaman ve sıcaklığın beklenen mukavemete etkisi (boru)
Computer
flash on time n. zamanında yanıp sönme
on-line real time expr. çevrimiçi gerçek zamanda
on date/time expr. tarihte/saatte
Telecom
average holding time on trunks n. trunklardaki ortalama bekleme süresi
Transportation
on-time delivery n. vaktinde teslim
Aeronautic
on-station time n. uçağın üs içinde kalma süresi
Statistics
total time on test transformation n. sınama dönüşümünde toplam süre
Military
time on target n. planlanan operasyon saati
time on target n. operasyonun gerçekleşme saati
time on target n. nükleer silahın sıfır noktasına planlanan atılma saati
on station time n. görev yerinde kalma süresi
Abbreviation
tot (time on target) n. planlanan operasyon saati
British Slang
lemon and lime (rhyming slang on time) n. zaman