| English | Turkish | |||
|---|---|---|---|---|
| General | ||||
| General | tut n. | ıvır zıvır | ||
|
The attic was filled with old furniture, broken toys, and other tuts. Tavan arası eski mobilyalar, kırık oyuncaklar ve benzeri ıvır zıvırla doluydu. More Sentences |
||||
| General | tut n. | saçmalık | ||
|
His explanation was nothing but a load of tut. Adamın yaptığı açıklama, saçmalıklar silsilesinden başka bir şey değildi. More Sentences |
||||
| General | tut v. | hayıflanmak | ||
|
The annoyed teacher tutted loudly. Sinirlenen öğretmen yüksek sesle hayıflandı. More Sentences |
||||
| General | tut interj. | (ayıplama amaçlı) cıkcık | ||
|
"Tut," she exclaimed disapprovingly. "Cık-cık-cık" diyerek onaylamadığını gösterircesine bağırdı. More Sentences |
||||
| General | tut v. | söylenmek | ||
| General | tut interj. | tüh | ||
| Sport | ||||
| Sport | tut n. | beysbola benzeyen top oyunu | ||
| Sport | tut n. | rounders oyununda kale | ||
| Turkish | English | |
|---|---|---|
| General | ||
| General | tüt | tutu n. |
