English | Turkish | |||
---|---|---|---|---|
Common Usage | ||||
Common Usage | volunteer n. | gönüllü | ||
The volunteers worked hard to finish the first hospital in the region. Gönüllüler bölgedeki ilk hastaneyi bitirmek için çok çalıştılar. More Sentences |
||||
General | ||||
General | volunteer n. | gönüllü | ||
I need a volunteer to help me clean the house. Evi temizlememe yardım edecek bir gönüllüye ihtiyacım var. More Sentences |
||||
General | volunteer n. | gönüllü asker | ||
The army always seeks volunteers. Ordu daima gönüllü asker arayışındadır. More Sentences |
||||
General | volunteer v. | gönüllü olmak | ||
A stranger volunteered to help the old lady to carry the bags. Bir yabancı, yaşlı kadının çantaları taşımasına yardım etmek için gönüllü oldu. More Sentences |
||||
General | volunteer v. | yapmaya gönüllü olmak | ||
Do you think Tom will volunteer to do that? Sence Tom bunu yapmaya gönüllü olur mu? More Sentences |
||||
General | volunteer v. | kendi isteğiyle teklif etmek | ||
The member of the gang volunteered the information before the interrogation. Çete üyesi sorgudan önce gönüllü olarak bilgi vermeyi teklif etti. More Sentences |
||||
General | volunteer v. | gönüllü asker olmak | ||
Many young men volunteered for the army and became heroes. Birçok genç adam orduda gönüllü asker olarak kahraman haline geldi. More Sentences |
||||
General | volunteer v. | gönüllü göstermek | ||
John volunteered his wife for the cleaning duty. John temizlik görevi için karısını gönüllü olarak gösterdi. More Sentences |
||||
General | volunteer adj. | gönüllülerden oluşan | ||
Every year, the organisation organises a number of meetings of volunteers who go door-to-door to sell Frisian books. Organizasyon her yıl kapı kapı dolaşıp Frizce kitaplar satan gönüllülerden oluşan bir dizi toplantı düzenliyor. More Sentences |
||||
General | volunteer adj. | gönüllü | ||
Today I volunteered in my daughter’s classroom. Bugün kızımın sınıfında gönüllü olarak çalıştım. More Sentences |
||||
Politics | ||||
Politics | volunteer n. | gönüllü | ||
Universities have their own student theatres, sports teams, volunteer associations and student construction teams. Üniversitelerin kendi öğrenci tiyatroları, spor takımları, gönüllü dernekleri ve öğrenci inşaat ekipleri vardır. More Sentences |
||||
Military | ||||
Military | volunteer n. | gönüllü asker | ||
There are few volunteers here at the headquarters. Karargahta birkaç gönüllü asker var. More Sentences |
||||
General | ||||
General | volunteer n. | gönüllü iş üstlenen kimse | ||
General | volunteer v. | can atmak | ||
General | volunteer v. | gönüllü yazılmak | ||
General | volunteer v. | isteyerek yapmak | ||
General | volunteer v. | kendiliğinden söylemek | ||
General | volunteer v. | gönüllü girmek | ||
General | volunteer v. | hayır işi yapmak | ||
General | volunteer v. | ücret almadan çalışmak | ||
General | volunteer v. | gönüllü görünmek | ||
General | volunteer v. | (emrivaki olarak birini) gönüllü yapmak | ||
General | volunteer v. | (birini) gönüllü yapmak | ||
General | volunteer adj. | gönül rızası ile yapılan | ||
Colloquial | ||||
Colloquial | volunteer n. | tennessee'li kimse | ||
Law | ||||
Law | volunteer n. | ücretsiz çalışan kimse | ||
Law | volunteer n. | taraf olmadığı veya ilgilenmediği bir yükümlülüğü üstlenen kimse | ||
Law | volunteer n. | karşılığında herhangi bir geçer bedel verilmeksizin mülkün devredildiği kimse | ||
Botanic | ||||
Botanic | volunteer n. | doğal olarak, kendi kendine veya kazara düşen bir tohumdan çıkan bitki | ||
Agriculture | ||||
Agriculture | volunteer v. | kendiliğinden bitmek/yetişmek (bitki) | ||
Agriculture | volunteer adj. | kendiliğinden biten/yetişen (bitki) | ||
Linguistics | ||||
Linguistics | volunteer n. | özengen | ||
Military | ||||
Military | volunteer n. | kendi isteğiyle askere giden kimse |