| 1 |
intend |
niyetinde olmak |
v. |
|
- I intend to keep our relationship a secret, at least for a while.
- İlişkimizi en azından bir süreliğine gizli tutmak niyetindeyim.
- Otherwise, the European Code of Conduct, no matter how well intended, is completely futile.
- Aksi takdirde, Avrupa Davranış Kuralları, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, tamamen boşunadır.
- I asked if the Council intended to introduce this ready reckoner system.
- Konseyin bu hazır hesap makinesi sistemini uygulamaya koyma niyetinde olup olmadığını sordum.
- Mr Bolkestein has not said if it intends to do so.
- Bay Bolkestein bunu yapmaya niyetli olup olmadığını söylememiştir.
- Does the Commission intend to renew it?
- Komisyon bunu yenilemeye niyetli mi?
- I would like an answer as to whether or not the Portuguese Presidency intends to do something about these matters.
- Portekiz Dönem Başkanlığı'nın bu konularda bir şeyler yapmaya niyetli olup olmadığına dair bir cevap istiyorum.
- Does the Council intend to raise the question of the definitive status of Kosovo?
- Konsey Kosova'nın nihai statüsü konusunu gündeme getirmeye niyetli mi?
- That is what we fully intend to do through our increased dialogues and cooperation across the board.
- Artan diyaloglarımız ve her alanda işbirliğimiz yoluyla yapmaya niyetli olduğumuz şey budur.
- Turkey intends to make use of a pool of temporary technical staff.
- Türkiye, bir geçici teknik personel havuzundan yararlanmaya niyetlidir.
- Does the presidency intend to do anything about this?
- Başkanlık bu konuda bir şey yapmaya niyetli mi?
- That is what we fully intend to do through our increased dialogues and cooperation across the board.
- Artan diyaloglarımız ve her alanda işbirliğimiz yoluyla yapmaya niyetli olduğumuz şey de budur.
- It is a pity that the rapporteur intends to nullify the opportunity that the Commission's proposal is presenting.
- Raportörün Komisyonun teklifinin sunduğu fırsatı ortadan kaldırmaya niyetli olması üzücüdür.
- Turkey intends to accede to the European Patent Organisation.
- Türkiye, Avrupa Patent Örgütü’ne katılmaya niyetlidir.
- Tom made a promise he didn't intend to keep.
- Tom tutmaya niyetli olmadığı bir söz verdi.
- I intend to do more than that.
- Bundan daha fazlasını yapmaya niyetliyim.
- I intend to stay there for a week.
- Orada bir hafta kalmaya niyetliyim.
- I intend to come.
- Gelmeye niyetliyim.
- I intend to be here forever.
- Sonsuza kadar burada kalmaya niyetliyim.
- Unfortunately, I cannot recommend Tatoeba with a pure heart to persons intending to learn languages.
- Ne yazık ki Tatoeba'yı dil öğrenmeye niyetli kişilere gönül rahatlığıyla tavsiye edemiyorum.
- I intend to do so.
- Yapmaya niyetliyim.
- He intends to devote his life to curing the sick in India.
- Hayatını Hindistan'daki hastaları iyileştirmeye adamaya niyetli.
- Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmaya niyetli olmadığın sözler verme.
- Tom never intended to do that.
- Tom bunu yapmaya hiç niyetli değildi.
- The millionaire intended to purchase the masterpiece regardless of cost.
- Milyoner, ne kadar olursa olsun başyapıtı satın almaya niyetliydi.
- Tom intended to do that yesterday.
- Tom dün bunu yapmaya niyetliydi.
- Tom said he intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- I had intended to attend the meeting.
- Toplantıya katılmaya niyetliydim.
- May I ask what you're intending to do?
- Ne yapmaya niyetli olduğunuzu sorabilir miyim?
- I intend to come with you.
- Seninle gelmeye niyetliyim.
- Tom said that he hadn't intended to insult you.
- Tom sana hakaret etmek niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom intends to go there.
- Tom oraya gitmeye niyetli.
- He already intends to go to the sea.
- Zaten denize gitmeye niyetli.
- Tom said he hadn't intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olmadığını söyledi.
- I had intended to do that.
- Bunu yapmaya niyetliydim.
- We actually intended to go to the beach tomorrow, but it's expected to rain.
- Biz aslında yarın plaja gitmeye niyetliydik ama yağmur bekleniyor.
- We actually intended to go to the beach tomorrow, but it's expected to rain.
- Aslında yarın sahile gitmeye niyetliydik ama yağmur yağacakmış.
- Tom intends to live in Boston for more than a year.
- Tom Boston'da bir yıldan fazla yaşamaya niyetli.
- Tom didn't intend to spend so much time painting the fence.
- Tom çitleri boyamak için bu kadar zaman harcamaya niyetli değildi.
- Tom didn't intend to do that.
- Tom onu yapmaya niyetli değildi.
- Tom told me that he intended to go to Boston with Mary.
- Tom bana Mary ile Boston'a gitmeye niyetli olduğunu söyledi.
- We had intended never to go there again.
- Oraya bir daha gitmemeye niyetliydik.
- Tom clearly didn't intend to let that happen.
- Tom açıkça bunun olmasına izin vermeye niyetli değildi.
- Tom said he hadn't intended to stay so long.
- Tom bu kadar uzun kalmaya niyetli olmadığını söyledi.
- Dan never intended to leave Linda and her children alone.
- Dan, Linda ve çocuklarını asla yalnız bırakmaya niyetli değildi.
- I intend to move to Boston.
- Boston'a taşınmaya niyetliyim.
- I intend to stay in Kyoto with my aunt.
- Kyoto'da teyzemle kalmaya niyetliyim.
- I didn't tell Tom I intended to do that.
- Tom'a bunu yapmaya niyetli olduğumu söylemedim.
- I don't know what's going on around here, but I intend to find out.
- Burada neler olduğunu bilmiyorum ama öğrenmeye niyetliyim.
- I intend on fighting till the end.
- Sonuna kadar savaşmaya niyetliyim.
- Sami didn't intend to divorce Layla.
- Sami, Layla'dan boşanmaya niyetli değildi.
- Tom said he hadn't intended to shoot anyone.
- Tom kimseyi vurma niyetinde olmadığını söyledi.
- I intend to go back to Boston.
- Boston'a geri dönmeye niyetliyim.
- Do you think Tom really intends to drink that whole bottle of wine by himself?
- Sence Tom gerçekten o bir şişe şarabı tek başına içmeye niyetli mi?
- Tom says that Mary intends to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmaya niyetli olduğunu söylüyor.
- Tom says that he intends to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- They intend to attack.
- Saldırmaya niyetliler.
- I intend to quit.
- Bırakmaya niyetliyim.
- Tom intends to go regardless of the weather.
- Tom hava nasıl olursa olsun gitmeye niyetli.
- Tom said he had not intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olmadığını söyledi.
- I had intended to do that yesterday.
- Bunu dün yapmaya niyetliydim.
- We intend to do better next year.
- Gelecek yıl daha iyisini yapmaya niyetliyiz.
- Do you intend to make fun of me in front of my friends?
- Arkadaşlarımın önünde benimle dalga geçmeye mi niyetlisin?
- I intend to do the same thing I did last time.
- Geçen sefer yaptığımın aynısını yapmaya niyetliyim.
- I wonder whether or not Tom really intended to do that.
- Tom'un bunu gerçekten yapmaya niyetli olup olmadığını merak ediyorum.
- I had intended to go there.
- Oraya gitmeye niyetliydim.
- I fully intend to do everything I said I would do.
- Yapacağımı söylediğim her şeyi yapmaya niyetliyim.
- I had intended to go abroad.
- Yurt dışına gitmeye niyetliydim.
- I don't know whether Tom intended to do that or not.
- Tom'un bunu yapmaya niyetli olup olmadığını bilmiyorum.
- What do you intend to do about it?
- O konuda ne yapmaya niyetlisiniz?
- Tom says Mary intends to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmaya niyetli olduğunu söylüyor.
- I intend to write Tom a letter.
- Tom'a bir mektup yazmaya niyetliyim.
- You should probably not tell Tom you don't intend to do that.
- Tom'a bunu yapmaya niyetli olmadığını söylemesen iyi olur.
- Tom had not intended to stay so long.
- Tom bu kadar uzun kalmaya niyetli değildi.
- Do you intend to ignore me forever?
- Beni sonsuza dek görmezden gelmeye niyetli misin?
- I intend to give this to him.
- Bunu ona vermeye niyetliyim.
- What does he intend to do about it?
- Bu konuda ne yapmaya niyetli?
- Tom didn't intend to cause Mary any trouble.
- Tom, Mary'ye sorun çıkarmaya niyetli değildi.
- Tom said he hadn't intended to hurt Mary.
- Tom, Mary'yi incitme niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom said he hadn't intended to shoot anybody.
- Tom kimseyi vurma niyetinde olmadığını söyledi.
- I intend to sing that song tonight.
- Bu gece o şarkıyı söylemeye niyetliyim.
- She intends to play tennis.
- O, tenis oynamaya niyetlidir.
- I intend to tell the truth.
- Doğruyu söylemeye niyetliyim.
- Tom said that Mary intends to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- You should probably tell Tom you intend to do that.
- Tom'a bunu yapmaya niyetli olduğunu söylemelisin.
- Do you intend to come tomorrow?
- Yarın gelmeye niyetli misin?
- Tom intends to change that.
- Tom bunu değiştirmeye niyetli.
- Tom certainly didn't intend to tell Mary the truth.
- Tom kesinlikle Mary'ye gerçeği söylemeye niyetli değildi.
- I intend to leave Boston.
- Boston'dan ayrılmaya niyetliyim.
- Tom said that Mary intended to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- Tom doesn't intend to go.
- Tom gitmeye niyetli değil.
- I intend to marry you.
- Seninle evlenmeye niyetliyim.
- Sami didn't intend to kill Layla.
- Sami, Layla'yı öldürmeye niyetli değildi.
- I intend to see that that doesn't happen.
- Bunun olmamasını sağlamaya niyetliyim.
- Tom intends to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli.
- I intend to go to Tom's concert.
- Tom'un konserine gitmeye niyetliyim.
- How long do you intend to spend at the library?
- Kütüphanede ne kadar kalmaya niyetlisin?
- We intend to persist.
- Israrcı olmaya niyetliyiz.
- Do you truly intend to do that?
- Gerçekten onu yapmaya niyetli misin?
- I intend to stay right here.
- Burada kalmaya niyetliyim.
- He intends to buy a new bicycle.
- O, yeni bir bisiklet almaya niyetlidir.
- Tom had not intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli değildi.
- I know what he's intending to do.
- Onun ne yapmaya niyetli olduğunu biliyorum.
- I intend to stay in Boston with Tom.
- Tom'la Boston'da kalmaya niyetliyim.
- Tom intended to kill them all.
- Tom hepsini öldürmeye niyetliydi.
- Do you intend to answer all my questions truthfully?
- Tüm sorularıma dürüstçe cevap vermeye niyetli misiniz?
- I intend to change jobs.
- İş değiştirmeye niyetliyim.
- Tom intends to get up early tomorrow.
- Tom yarın erken kalkmaya niyetli.
- That's exactly what I intend to do.
- Ben de tam olarak bunu yapmaya niyetliyim.
- I'd intended to be here early today.
- Bugün erken gelmeye niyetliydim.
- I intend to do more than this.
- Bundan daha fazlasını yapmaya niyetliyim.
- We had intended not to meet with you.
- Seninle görüşmemeye niyetliydik.
- Tom intends to return to Boston.
- Tom Boston'a dönmeye niyetli.
- I intend to give this to them.
- Bunu onlara vermeye niyetliyim.
- Tom doesn't intend to go by himself.
- Tom tek başına gitmeye niyetli değil.
- I intend to do that for you.
- Bunu senin için yapmaya niyetliyim.
- We intend to do so.
- Öyle yapmaya niyetliyiz.
- I fully intend to return.
- Geri dönmeye niyetliyim.
- I'm feeling ill, but I intend to go out anyhow.
- Kendimi hasta hissediyorum ama yine de dışarı çıkmaya niyetliyim.
- Tom still intends to go.
- Tom hala gitmeye niyetli.
- He intends to buy a new bicycle.
- Yeni bir bisiklet almaya niyetli.
- Mary intends not to give birth to more than two children.
- Mary ikiden fazla çocuk doğurmamaya niyetli.
- Do you intend to do that?
- Bunu yapmaya niyetli misin?
- Do you think Tom really intends to help?
- Sence Tom gerçekten yardım etmeye niyetli mi?
- Tom doesn't intend to do that again.
- Tom bunu bir daha yapmaya niyetli değil.
- We intend to do better next year.
- Gelecek yıl daha iyi iş çıkarmaya niyetliyiz.
- Do you think Tom really intends to do that?
- Sence Tom gerçekten bunu yapmaya niyetli mi?
- I intend to do that.
- Onu yapmaya niyetliyim.
- I intend to obey those orders.
- Bu emirlere uymaya niyetliyim.
- Did you really intend to do that?
- Gerçekten bunu yapmaya niyetli miydin?
- I know what Tom intends to do.
- Tom'un ne yapmaya niyetli olduğunu biliyorum.
- I wonder if Tom really intended to do that.
- Tom'un gerçekten bunu yapmaya niyetli olup olmadığını merak ediyorum.
- Tom intends to go no matter what.
- Tom ne olursa olsun gitmeye niyetli.
- I intend to get up early tomorrow morning.
- Yarın sabah erken kalkmaya niyetliyim.
- Fadil never intended to marry Layla.
- Fadıl, Leyla ile evlenmeye hiç niyetli değildi.
- Tom didn't intend to pay that much.
- Tom o kadar para ödemeye niyetli değildi.
- Tom intends to live in Boston for more than a year.
- Tom bir yıldan daha fazla bir süre Boston'da yaşamaya niyetli.
- Tom doesn't intend to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli değil.
- I intend to show Tom these letters.
- Tom'a bu mektupları göstermeye niyetliyim.
- Tom intends to go, rain or shine.
- Tom yağmur çamur demeden gitmeye niyetli.
- I intend to go swimming.
- Yüzmeye gitmeye niyetliyim.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
- Tom bana Mary'yi dansa davet etmeye niyetli olduğunu söyledi.
- I'd like to know what you intend to do now.
- Şimdi ne yapmaya niyetli olduğunu bilmek istiyorum.
- I intended to do that.
- Bunu yapmaya niyetliydim.
- Tom said he had not intended to do that.
- Tom onu yapmak niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom didn't intend to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli değildi.
- I intend to stay here.
- Burada kalmaya niyetliyim.
- I intend to return to Boston.
- Boston'a dönmeye niyetliyim.
- I intended to have changed my schedule.
- Programımı değiştirmeye niyetliydim.
- Tom didn't intend to let Mary drive.
- Tom, Mary'nin araba kullanmasına izin vermeye niyetli değildi.
- I intend to abolish slavery.
- Köleliği kaldırmaya niyetliyim.
- I intend to do that.
- Bunu yapmaya niyetliyim.
- I intend to stay in Boston.
- Boston'da kalmaya niyetliyim.
- Tom told Mary he intended to do that.
- Tom Mary'ye bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- Tom intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetliydi.
- I don't intend to do that again.
- Onu bir daha yapmaya niyetli değilim.
- Tom intends to spend his life sentence writing sentences about love.
- Tom hayatını aşk hakkında cümleler yazarak geçirmeye niyetli.
- I intend to find out what happened.
- Ne olduğunu öğrenmeye niyetliyim.
- I intend to try.
- Denemeye niyetliyim.
- We intend to look into that matter.
- O meseleyi soruşturmaya niyetliyiz.
- I intend to skip lunch for a week starting today.
- Bugünden itibaren bir hafta boyunca öğle yemeği yememeye niyetliyim.
- Did she intend to come to Germany?
- Almanya'ya gelmeye niyetli miydi?
- That's exactly where I intend to go.
- Ben de tam olarak oraya gitmeye niyetliyim.
- He made it clear that he intended to do so.
- Bunu yapmaya niyetli olduğunu açıkça belirtti.
- Tom says he intended to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olduğunu söylüyor.
- We intend to change that.
- Bunu değiştirmeye niyetliyiz.
- Tom has said he intends to do that.
- Tom bunu yapmaya niyetli olduğunu söyledi.
- Tom intends to go back to Boston.
- Tom Boston'a geri dönmeye niyetli.
- I intended to have been a doctor.
- Doktor olmaya niyetliydim.
- I intend to go there.
- Oraya gitmeye niyetliyim.
- Tom intends to kill himself.
- Tom kendini öldürmeye niyetli.
- She intends to participate in a beauty contest.
- Güzellik yarışmasına katılmaya niyetli.
- He intends to live in Japan for good.
- Temelli Japonya'da yaşamaya niyetli.
- I intend to use it.
- Kullanmaya niyetliyim.
- Tom knew Mary didn't intend to do that.
- Tom, Mary'nin bunu yapmaya niyetli olmadığını biliyordu.
- Tom intends to leave this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra gitmeye niyetli.
- I intend to eat the apple.
- Elmayı yemeye niyetliyim.
- Tom doesn't intend to give up.
- Tom pes etmeye niyetli değil.
- I'm sure Tom intended to do that.
- Tom'un bunu yapmaya niyetli olduğuna eminim.
- What does Tom intend to do about it?
- Tom bu konuda ne yapmaya niyetli?
- She intends to play tennis this afternoon with her father.
- O, babasıyla bu öğleden sonra tenis oynamaya niyetlidir.
- I intend to live forever.
- Sonsuza kadar yaşamaya niyetliyim.
- Tom said he intended to win.
- Tom kazanmaya niyetli olduğunu söyledi.
- What does Tom intend to do?
- Tom ne yapmaya niyetli?
- How do you intend to do it?
- Nasıl yapmaya niyetlisin?
- Do you really intend to do that?
- Gerçekten bunu yapmaya niyetli misin?
- Tom said that he intends to win.
- Tom kazanmaya niyetli olduğunu söyledi.
- Do you think Tom really intends to drop out of school?
- Sence Tom gerçekten okulu bırakmaya niyetli mi?
- Tom doesn't intend to do that anymore.
- Tom artık bunu yapmaya niyetli değil.
- He intends to visit his uncle.
- Amcasını ziyaret etmeye niyetli.
- I already intend to do that.
- Zaten yapmaya niyetliyim.
- I intend to go back to Boston.
- Boston'a geri gitmeye niyetliyim.
- Do you truly intend to do that?
- Bunu yapmaya gerçekten niyetli misin?
- Tom said he didn't intend to stay.
- Tom, kalmaya niyetli olmadığını söyledi.
- I intend to listen to it tonight.
- Bu gece onu dinlemeye niyetliyim.
- Does he intend to become a doctor?
- Doktor olmaya niyetli mi?
- I had intended to try doing that.
- Bunu yapmayı denemeye niyetliydim.
- Sami intended to do it.
- Sami bunu yapmaya niyetliydi.
- Tom didn't intend to harm anybody.
- Tom kimseye zarar vermeye niyetli değildi.
- I intend to stay at a five-star hotel.
- Beş yıldızlı bir otelde kalmaya niyetliyim.
- I had intended to go with Tom.
- Tom'la gitmeye niyetliydim.
- Tom intends to stay in Boston for three days.
- Tom Boston'da üç gün kalmaya niyetli.
- Tom said he hadn't intended to hurt Mary.
- Tom, Mary'ye zarar vermeye niyetli olmadığını söyledi.
Show More (199)
|
| 2 |
intend |
istemek |
v. |
|
- If you are aware of that, could you please tell me how you intend to achieve it?
- Eğer bunun farkındaysanız, lütfen bana bunu nasıl başarmak istediğinizi söyler misiniz?
- The President made it clear yesterday what she intends to do.
- Başkan dün ne yapmak istediğini açıkça ortaya koymuştur.
- The basic ideas that the Commission intends to highlight are as follows.
- Komisyon'un vurgulamak istediği temel fikirler aşağıdaki gibidir.
- That is the message I intend to take to my electorate.
- Seçmenlerime götürmek istediğim mesaj budur.
- I believe that it intended to say that this problem should be resolved as soon as possible.
- Bu sorunun mümkün olan en kısa sürede çözülmesi gerektiğini söylemek istediğinize inanıyorum.
- Commissioner Barnier has already told us what he intends to do and we are waiting for further clarification.
- Komisyon Üyesi Barnier bize ne yapmak istediğini zaten söyledi ve biz daha fazla açıklama bekliyoruz.
- That is what we intend to do by means of this initiative.
- Bu girişim vasıtasıyla yapmak istediğimiz de budur.
- The second matter I intended to address concerns the way in which religion is misused.
- Değinmek istediğim ikinci konu ise dinin nasıl kötüye kullanıldığıyla ilgilidir.
- All the indications are that this is also intended to extend to the water supply.
- Tüm göstergeler bunun su tedarikini de kapsayacak şekilde genişletilmek istendiğini göstermektedir.
- That is not something we intend to accept.
- Bu bizim kabul etmek istediğimiz bir şey değil.
- That is precisely the effect we intend competition to have.
- Rekabetin yaratmasını istediğimiz etki de tam olarak budur.
- Do you intend to do that?
- Bunu yapmak istiyor musunuz?
- Those who intended to stay quickly adopted the island speech patterns, while those who did not, did not.
- Kalmak isteyenler adanın konuşma kalıplarını çabucak benimsedi, istemeyenler ise benimsemedi.
- Do you intend to make fun of me in front of my friends?
- Sen arkadaşlarımın önünde benimle alay etmek mi istiyorsun?
- She intended to become an actress.
- Aktris olmak istiyordu.
- He made it clear that he intended to do so.
- Bunu yapmak istediğini açıkça belirtti.
- That was exactly what she intended.
- İstediği tam olarak buydu.
- I'm sure Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un senin duygularını incitmek istemediğinden eminim.
- I don't intend to do what Tom asked me to do.
- Tom'un benden yapmamı istediği şeyi yapmaya niyetim yok.
- I did not intend to say that.
- Bunu söylemek istememiştim.
- Tom knows what Mary intends to do.
- Tom, Mary'nin ne yapmak istediğini biliyor.
- What does Tom intend to do?
- Tom ne yapmayı istiyor?
- I intend to give this to him.
- Bunu ona vermek istiyorum.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istememiştim.
- I intend to phone Tom tomorrow and ask him to help.
- Yarın Tom'a telefon etmeye ve ondan yardım istemeye niyetim var.
- Is that what you really intended to say?
- Gerçekten söylemek istediğin bu muydu?
- It had an effect very different from the one intended.
- Onun istenilenden çok farklı bir etkisi vardı.
- Tom has no idea what I intend to do.
- Tom'un ne yapmak istediğime dair hiçbir fikri yok.
- I didn't intend to hurt you.
- Seni incitmek istemedim.
- Tom didn't intend that to happen.
- Tom bunun olmasını istemedi.
- Tom said he intended to win.
- Tom kazanmak istediğini söyledi.
- I never intended for anybody to get hurt.
- Kimsenin incinmesini istemedim.
- I intend to eat the apple.
- Ben elma yemek istiyorum.
- I never intended for anybody to get hurt.
- Asla kimsenin incinmesini istemedim.
- I'm sure that Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un duygularınızı incitmek istemediğine eminim.
- I intended to have been a doctor.
- Doktor olmak istemiştim.
- I didn't intend to alarm you.
- Seni korkutmak istemedim.
- Tom intends to become a teacher.
- Tom bir öğretmen olmak istiyor.
- I never intended to hurt you.
- Seni asla incitmek istemedim.
- I didn't intend to say that.
- Ben onu söylemek istemedim.
- Do you intend to pursue your education?
- Eğitimini sürdürmek istiyor musun?
- Tom said he intends to keep his old car.
- Tom eski arabasını elinde tutmak istediğini söyledi.
- That's exactly where I intend to go.
- Bu tam olarak gitmek istediğim yer.
- I never intended to hurt you.
- Asla seni incitmek istemedim.
- I intend to destroy everything.
- Her şeyi yok etmeyi istiyorum.
- Tom still intends to join the team.
- Tom hala takıma katılmak istiyor.
- Tom is probably going to tell Mary he doesn't intend to do that.
- Tom muhtemelen Mary'ye bunu yapmak istemediğini söyleyecektir.
- I didn't intend to hurt you.
- Seni incitmek istememiştim.
- Tom intends to change that.
- Tom onu değiştirmek istiyor.
- Tom knew what Mary intended to do.
- Tom, Mary'nin ne yapmak istediğini biliyordu.
- I didn't tell Tom that I didn't intend to do that.
- Tom'a bunu yapmak istemediğimi söylemedim.
- Tom probably knows what Mary intends to do.
- Tom muhtemelen Mary'nin ne yapmak istediğini biliyordur.
- I didn't intend to hurt Tom's feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istememiştim.
- I intended to have changed my schedule.
- Programımı değiştirmeyi istedim.
- I had intended to hand the document to him, but I forgot to.
- Ben belgeyi ona vermek istemiştim ama unuttum.
- I didn't intend to hurt you.
- Seni incitmek istemiyordum.
- Do you intend to help them?
- Onlara yardım etmek istiyor musun?
- What do you intend to do with him?
- Onunla ne yapmayı istiyorsun?
- I intend to go to Tom's concert.
- Tom'un konserine gitmek istiyorum.
- Do you intend to help me?
- Bana yardım etmek istiyor musun?
- He already intends to go to the sea.
- O zaten denize gitmek istiyor.
- That's not what I had intended to say.
- Söylemek istediğim bu değildi.
- Tom has said he intends to do that.
- Tom bunu yapmak istediğini söyledi.
- That's not what I had intended to do.
- Yapmak istediğim şey bu değildi.
- I hadn't intended to say so much.
- Çok fazla söylemek istemedim.
- Tom didn't intend to hurt you.
- Tom sana zarar vermek istemedi.
- Do you intend to help him?
- Ona yardım etmek istiyor musun?
- Tom intends to go there.
- Tom oraya gitmek istiyor.
- I intend to leave early.
- Erken ayrılmak istiyorum.
- I don't think that's what you intended to do.
- Yapmak istediğinin bu olduğunu sanmıyorum.
- I never intended to hurt anybody.
- Kimseyi incitmek istemedim.
- What do you intend to do?
- Ne yapmak istiyorsun?
- Tom still intends to join the team.
- Tom hâlâ takıma katılmayı istiyor.
- Tom didn't intend that to happen.
- Tom onun olmasını istemiyordu.
- I didn't intend to break the vase.
- Vazoyu kırmak istemedim.
- Tom intends to get up early tomorrow.
- Tom yarın erken kalkmak istiyor.
- I intend to give this to you.
- Bunu size vermek istiyorum.
- I don't intend to leave it to chance.
- Onu şansa bırakmak istemiyorum.
- Tom doesn't intend to give up.
- Tom vazgeçmek istemiyor.
- Tom probably knows what Mary intends to do.
- Tom muhtemelen Mary'nin yapmayı istediği şeyi bilir.
- I didn't intend to say that.
- Bunu söylemek istememiştim.
- Tom told Mary that he had never intended to do that.
- Tom Mary'ye onu yapmayı asla istemediğini söyledi.
- I know what he's intending to do.
- Ne yapmak istediğini biliyorum.
- Tom didn't know what Mary intended to do.
- Tom, Mary'nin ne yapmak istediğini bilmiyordu.
- I intend to stay in Boston.
- Ben Boston'da kalmayı istiyorum.
- The thing that you are intending to carry does not need to be carried.
- Taşımak istediğin şeyin taşınmasına gerek yok.
- We intend to change that.
- Biz onu değiştirmek istiyoruz.
- I don't intend to go there.
- Oraya gitmek istemiyorum.
- What exactly do you intend to do with this?
- Bununla tam olarak ne yapmak istiyorsun?
- Where do you intend to eat?
- Nerede yemek istiyorsun?
- That's exactly what I intend to do.
- Bu tam olarak yapmayı istediğim şey.
- I had no idea of what she intended to do.
- Ne yapmak istediği hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- Do you intend to help her?
- Ona yardım etmek istiyor musunuz?
- I'm sure Tom didn't intend to hurt your feelings.
- Tom'un duygularını incitmek istemediğine eminim.
- Tom told me that he intended to ask Mary to the dance.
- Tom bana Mary'yi dansa davet etmek istediğini söyledi.
- Tom has no idea what I intend to do.
- Tom'un ne yapmak istediğim hakkında hiçbir fikri yok.
- Tom doesn't intend to go.
- Tom gitmek istemiyor.
- Tom never intended to hurt Mary.
- Tom asla Mary'yi incitmek istemedi.
- He did not intend to hurt your feelings.
- Duygularınızı incitmek istemedi.
- Tom intends to leave this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra ayrılmak istiyor.
- Tom says he intended to go shopping.
- Tom alışverişe gitmek istediğini söylüyor.
- I had intended to go with Tom.
- Tom'la birlikte gitmeyi istemiştim.
- I intended to study medicine in America.
- Amerika'da tıp okumak istiyordum.
- Tom and Mary have no idea what John intends to do.
- Tom ve Mary'nin John'un ne yapmak istediği konusunda hiç bir fikri yok.
- I never intended to hurt you.
- Seni incitmeyi istemedim.
- I hadn't intended to stay so long.
- Uzun süre kalmayı istememiştim.
- Do you intend to keep working here?
- Burada çalışmaya devam etmek istiyor musunuz?
- I intend to abolish slavery.
- Köleliği kaldırmayı istiyorum.
- I intend to come with you.
- Seninle gelmek istiyorum.
- Tom intends to do that.
- Tom onu yapmayı istiyor.
- I intend to give this to them.
- Bunu onlara vermek istiyorum.
- I don't intend to kiss Tom.
- Tom'u öpmek istemiyorum.
- Tom intends to walk home.
- Tom eve yürümek istiyor.
- It didn't work out quite like I intended it to.
- İşler pek istediğim gibi gitmedi.
- I told Tom I didn't intend to do that.
- Tom'a bunu yapmak istemediğimi söyledim.
- I intend to get up early tomorrow morning.
- Yarın sabah erken kalkmak istiyorum.
- Some companies discriminate against women who are pregnant or who say that they intend to have children.
- Bazı şirketler hamile olan ya da çocuk sahibi olmak istediğini söyleyen kadınlara karşı ayrımcılık yapıyor.
- Tom intended to ask his boss for a raise, but he reconsidered.
- Tom patronundan zam istemeye niyetlenmişti ama sonra vazgeçti.
- Tom didn't intend to hurt Mary.
- Tom Mary'yi incitmek istemedi.
- Tom intends to become a teacher.
- Tom öğretmen olmak istiyor.
- Tom says he intended to do that.
- Tom onu yapmak istediğini söylüyor.
- Tom intends to return to Boston.
- Tom, Boston'a dönmek istiyor.
- Do you intend to teach Esperanto to your children?
- Çocuklarına Esperanto öğretmek istiyor musun?
- Tom and Mary have no idea what John intends to do.
- Tom ve Mary, John'un ne yapmak istediği hakkında hiçbir fikre sahip değiller.
- I intend to sing that song tonight.
- Bu gece bu şarkıyı söylemek istiyorum.
- When do you intend to eat?
- Ne zaman yemek istiyorsun?
- I intend to study with Tom tomorrow.
- Yarın Tom ile çalışmak istiyorum.
- I didn't tell Tom I intended to do that.
- Tom'a bunu yapmak istediğimi söylemedim.
- She didn't intend to hurt you.
- O seni incitmek istemedi.
- I intended to hand the paper to him, but I forgot to.
- Raporu ona uzatmak istedim ama unuttum.
- I intend to stay there for a week.
- Orada bir hafta kalmak istiyorum.
- I intend to phone Tom tomorrow and ask him to help.
- Yarın Tom'u arayıp ondan yardım istemeyi planlıyorum.
- Tom said that he hadn't intended to insult you.
- Tom sana hakaret etmek istemediğini söyledi.
- She didn't intend to hurt you.
- Seni incitmek istemedi.
- Tom wants you to know we intend to be back.
- Tom geri dönmeye niyetli olduğumuzu bilmeni istiyor.
- Tom still intends to go.
- Tom hâlâ gitmek istiyor.
- I intend to give this to her.
- Bunu ona vermek istiyorum.
- I'm sure Tom intended to do that.
- Tom'un bunu yapmak istediğine eminim.
- I intend to marry you.
- Seninle evlenmek istiyorum.
- I hadn't intended to hurt Tom.
- Tom'u incitmek istememiştim.
- Tom says he intends to play golf with us this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra bizimle golf oynamak istediğini söylüyor.
- Tom said he didn't intend to do that.
- Tom onu yapmak istemediğini söyledi.
- I didn't intend to do that.
- Onu yapmak istemedim.
- That's what I intend to do.
- Yapmak istediğim şey bu.
- Peter didn't intend to break the vase.
- Peter, vazoyu kırmak istememişti.
- Things did not go as intended.
- İşler istediğimiz gibi gitmedi.
- You should probably not tell Tom you don't intend to do that.
- Muhtemelen Tom'a bunu yapmak istemediğini söylememelisin.
- Tom told Mary he intended to eat lunch at home.
- Tom Mary'ye öğle yemeğini evde yemek istediğini söyledi.
- Is that what you really intended to do?
- Gerçekten yapmak istediğin bu muydu?
- I intend to live forever.
- Sonsuza dek yaşamak istiyorum.
- Tom doesn't intend to do that.
- Tom onu yapmayı istemiyor.
- Tom says he intends to play golf with us this afternoon.
- Tom bu öğleden sonra bizimle golf oynamak istediğini söyledi.
- I intend to stay at a five-star hotel.
- Beş yıldızlı bir otelde kalmak istiyorum.
- Do you intend to come to Boston?
- Boston'a gelmek istiyor musun?
- You don't intend going there, do you?
- Oraya gitmek istemiyorsun, değil mi?
- Tom told me that he intended to go to Boston with Mary.
- Tom bana Mary ile Boston'a gitmek istediğini söyledi.
- Tom didn't know that Mary had intended to go yesterday.
- Tom, Mary'nin dün gitmek istediğini bilmiyordu.
- I don't intend to ever do that again.
- Onu tekrar yapmayı istemiyorum.
- I did not intend to say that.
- Ben onu söylemek istemedim.
- I intend to buy a gold bracelet for my wife.
- Karıma altın bir bilezik almak istiyorum.
Show More (157)
|
| 3 |
intend |
planlamak |
v. |
|
- In its presentation Greece mentioned some well-chosen issues it intends to address over the next six months.
- Yunanistan sunumunda, önümüzdeki altı ay boyunca ele almayı planladığı bazı iyi seçilmiş konulardan bahsetmiştir.
- What working methods do you intend to choose and which guidelines do you intend to issue in it?
- Hangi çalışma yöntemlerini seçmeyi ve hangi yönergeleri yayınlamayı planlıyorsunuz?
- What steps does the EU intend to take to help bring the parties concerned together to negotiate a solution?
- AB, ilgili tarafları bir çözüm müzakeresi için bir araya getirmeye yardımcı olmak üzere hangi adımları atmayı planlıyor?
- When it does, we will be able to be more specific regarding the decisions it intends to adopt.
- Bunu yaptığında, kabul etmeyi planladığı kararlarla ilgili olarak daha spesifik olabileceğiz.
- How does the Commission intend to organise the dialogue on such migration?
- Komisyon bu tür göçlere ilişkin diyaloğu nasıl organize etmeyi planlıyor?
- What does the Council intend to do to secure the release of political prisoners in Cuba?
- Konsey Küba'daki siyasi tutukluların serbest bırakılmasını sağlamak için ne yapmayı planlıyor?
- What action does the Commission intend to take on this matter?
- Komisyon bu konuda nasıl bir adım atmayı planlıyor?
- The Commission intends to allocate additional resources to the security domain.
- Komisyon güvenlik alanına ek kaynak tahsis etmeyi planlamaktadır.
- What does the Commission intend to do about this?
- Komisyon bu konuda ne yapmayı planlıyor?
- This is the line my Group has agreed upon and intends to follow tomorrow.
- Grubumun üzerinde mutabık kaldığı ve yarın takip etmeyi planladığı rota budur.
- What measures does the Council intend to take to support Bolivia's new constitutional government?
- Konsey Bolivya'nın yeni anayasal hükûmetini desteklemek üzere ne gibi tedbirler almayı planlıyor?
- In this respect, during the year I intend to draw up a formal consultation document on this subject.
- Bu bağlamda yıl içerisinde bu konuya ilişkin resmi bir istişare belgesi hazırlamayı planlıyorum.
- We have been intending to discuss the problem of workplace harassment here in the European Parliament for some time.
- Bir süredir Avrupa Parlamentosunda işyerinde taciz sorununu tartışmayı planlıyorduk.
- What non-repressive political action does the Union intend to take to prevent such catastrophes?
- Birlik bu tür felaketleri önlemek için baskıcı olmayan hangi siyasi adımları atmayı planlıyor?
- You said that in Lisbon you intend to discuss more dynamic and competitive development.
- Lizbon'da daha dinamik ve rekabetçi bir kalkınmayı tartışmayı planladığınızı söylediniz.
- Russia intends to ratify shortly and then the Kyoto Protocol will be in force.
- Rusya kısa süre içinde onaylamayı planlıyor ve ardından Kyoto Protokolü yürürlüğe girecek.
- What does the Council Presidency intend to do about this?
- Konsey Başkanlığı bu konuda ne yapmayı planlıyor?
- What measures does it intend to take?
- Ne gibi önlemler almayı planlıyor?
- It goes without saying that this is something that we intend to change within the next few weeks.
- Bunun önümüzdeki birkaç hafta içerisinde değiştirmeyi planladığımız bir şey olduğunu söylemeye gerek yok.
- The Commission intends to present a proposal of programme cooperation with third countries before the end of the year.
- Komisyon, yılsonundan önce üçüncü dünya ülkeleriyle işbirliği programına ilişkin bir teklif sunmayı planlamaktadır.
- What does the Council intend to do about the existence of such programmes?
- Konsey bu tür programların varlığı konusunda ne yapmayı planlıyor?
- There are many other areas; how does Europe intend to take a leadership role in the future?
- Daha pek çok alan var; Avrupa gelecekte nasıl bir liderlik rolü üstlenmeyi planlıyor?
- Both companies intend to relocate to enlargement countries and third countries.
- Her iki şirket de genişleme adayı ülkelere ve üçüncü dünya ülkelerine taşınmayı planlamaktadır.
- This is not only true of the relationship we have with them, but also of the action this Parliament intends to take.
- Bu sadece onlarla olan ilişkimiz için değil, aynı zamanda bu Parlamentonun atmayı planladığı adımlar için de geçerlidir.
- We must ask what the Commission intends to do in the area of legislation to eliminate this defect in the system.
- Sistemdeki bu kusuru ortadan kaldırmak için Komisyon'un mevzuat alanında ne yapmayı planladığını sormalıyız.
- What initiative does it intend to take?
- Ne gibi bir inisiyatif almayı planlıyor?
- We have launched a consultation and intend to build upon the results of that consultation in a green paper.
- Bir istişare başlattık ve bu istişarenin sonuçlarını yeşil bir belgeye dönüştürmeyi planlıyoruz.
- I intend to talk about what is being done today in terms of policy and planning.
- Bugün politika ve planlama açısından neler yapıldığından bahsetmek niyetindeyim.
- What action does the Council intend to take in relation to the West African countries concerned and the cacao industry?
- Konsey, ilgili Batı Afrika ülkeleri ve kakao endüstrisi ile ilgili olarak ne gibi adımlar atmayı planlıyor?
- Dagmar Roth-Behrendt intended to move one of the two amendments tonight.
- Dagmar Roth-Behrendt bu akşam iki değişiklik önergesinden birini sunmayı planlıyordu.
- The Commission intends to continue to fund such measures in the coming years.
- Komisyon önümüzdeki yıllarda bu tür tedbirleri finanse etmeye devam etmeyi planlamaktadır.
- The Commission intends to adopt the proposal for a directive shortly after final agreement is reached in Basle.
- Komisyon, Basle'de nihai anlaşmaya varılmasından kısa bir süre sonra bir yönerge önerisini kabul etmeyi planlamaktadır.
- Secondly, you barely mention how you intend to liaise with Parliament here.
- İkinci olarak burada Parlamento ile nasıl irtibat kurmayı planladığınızdan neredeyse hiç bahsetmiyorsunuz.
- This is one of the proposals which the Commission intends to submit for the new approach.
- Bu, Komisyon'un yeni yaklaşım için sunmayı planladığı önerilerden biri.
- How does it intend to promote security in these areas?
- Bu alanlarda güvenliği nasıl sağlamayı planlıyor?
- By the way, the Commission intends to set up a European health portal which could address these issues.
- Bu arada Komisyon, bu konuları ele alabilecek bir Avrupa sağlık portalı kurmayı planlıyor.
- We intend to share our more detailed thoughts on the matter with Parliament and Council soon.
- Konuya ilişkin daha ayrıntılı düşüncelerimizi yakında Parlamento ve Konsey ile paylaşmayı planlıyoruz.
- When does the Council intend to remove the People's Mujahedeen from the list of terrorist organisations?
- Konsey, Halkın Mücahitleri'ni terör örgütleri listesinden ne zaman çıkarmayı planlıyor?
- What is the Council's response to these reports and what initiatives does it intend to take?
- Konsey'in bu raporlara yanıtı nedir ve hangi girişimlerde bulunmayı planlamaktadır?
- I agree with this interpretation and therefore intended to vote in favour of the report.
- Ben de bu yoruma katılıyorum ve bu nedenle rapor lehinde oy kullanmayı planlıyorum.
- In its presentation Greece mentioned some well-chosen issues it intends to address over the next six months.
- Yunanistan sunumunda önümüzdeki altı ay içerisinde ele almayı planladığı bazı iyi seçilmiş konulardan bahsetti.
- Other countries in the region intend to follow Croatia's example shortly.
- Bölgedeki diğer ülkeler de kısa süre içinde Hırvatistan örneğini takip etmeyi planlıyor.
- There are five broad themes we pursue in the communication which we intend to take forward in parallel.
- İletişimde takip ettiğimiz ve paralel olarak ilerletmeyi planladığımız beş geniş tema var.
- Can it now outline what proposals it intends to table?
- Şimdi hangi önerileri masaya yatırmayı planladığını açıklayabilir mi?
- What measures does the Council intend to take to support Bolivia's new constitutional government?
- Konsey Bolivya'nın yeni anayasal hükümetini desteklemek üzere ne gibi tedbirler almayı planlıyor?
- I hope that this answers the question of what the Council intends to do to establish the social summit.
- Umarım bu, Konsey'in sosyal zirveyi kurmak için ne yapmayı planladığı sorusuna cevap verir.
- Both sides intend the discussions on these issues to take place in autumn 1999.
- Her iki taraf da, bu konulara ilişkin görüşmelerin 1999 sonbaharında yapılmasını planlamaktadır.
- Secondly, you barely mention how you intend to liaise with Parliament here.
- İkinci olarak, burada Parlamento ile nasıl irtibat kurmayı planladığınızdan neredeyse hiç bahsetmiyorsunuz.
- I certainly intend to be there myself.
- Kesinlikle ben de bizzat orada olmayı planlıyorum.
- Next year, the Commission also intends to adopt a communication on digital switch-over.
- Komisyon ayrıca önümüzdeki yıl dijital geçiş konusunda bir tebliğ kabul etmeyi planlamaktadır.
- If so, what precise steps does it intend to take?
- Eğer öyleyse, hangi kesin adımları atmayı planlıyor?
- In the declaration, we clarified a series of steps we intend to take.
- Bildiride atmayı planladığımız bir dizi adımı açıklığa kavuşturduk.
- I have explained on a number of occasions how the Commission intends to proceed with this file.
- Komisyon'un bu dosyada nasıl bir yol izlemeyi planladığını çeşitli vesilelerle açıklamıştım.
- Should you not be consulting the European Parliament before making the agreements that the Council intends to make?
- Konseyin yapmayı planladığı anlaşmaları yapmadan önce Avrupa Parlamentosuna danışmanız gerekmez mi?
- Secondly, how do you intend to proceed in the coming months?
- İkinci olarak, önümüzdeki aylarda nasıl ilerlemeyi planlıyorsunuz?
- For example, Parliament intends to lend the Commission EUR 43 million and the Council EUR 18 million.
- Örneğin, Parlamento Komisyon'a 43 milyon Avro ve Konsey'e 18 milyon Avro borç vermeyi planlamaktadır.
- I hope that this answers the question of what the Council intends to do to establish the social summit.
- Umarım bu, Konsey'in sosyal zirveyi kurmak için ne yapmayı planladığı sorusunu yanıtlar.
- What does the Greek Presidency intend to do along these lines?
- Yunanistan Dönem Başkanlığı bu doğrultuda ne yapmayı planlıyor?
- Work is now near completion, and the Commission intends to submit a proposal to the Council soon.
- Çalışmalar tamamlanmak üzeredir ve Komisyon yakında Konseye bir teklif sunmayı planlamaktadır.
- Here too, however, I have already informed Parliament several times that we intend to work on these next year.
- Ancak bu konuda da önümüzdeki yıl çalışmayı planladığımızı Parlamento'ya birkaç kez bildirdim.
- It also indicated that it would be able to report on the action it intends to take this autumn.
- Ayrıca bu sonbaharda atmayı planladığı adımlar hakkında rapor verebileceğini belirtti.
- We shall indeed do what he proposes, and what the Commission is also intending to do.
- Gerçekten de onun önerdiği ve Komisyonun da yapmayı planladığı şeyi yapacağız.
- At least, you say nothing about how you intend to bring this off.
- En azından bunu nasıl gerçekleştirmeyi planladığınız hakkında hiçbir şey söylemiyorsunuz.
- When it does, we will be able to be more specific regarding the decisions it intends to adopt.
- Bunu yaptığında kabul etmeyi planladığı kararlarla ilgili olarak daha spesifik olabileceğiz.
- However, the European Union must state more clearly the action it intends to take in three areas.
- Bununla birlikte Avrupa Birliği üç alanda atmayı planladığı adımları daha açık bir şekilde ifade etmelidir.
- We intend to bring forward a special communication on this subject in the autumn.
- Sonbaharda bu konuda özel bir tebliğ sunmayı planlıyoruz.
- What action does it intend to take to ensure that they receive the title deeds to their property as soon as possible?
- Mülklerinin tapularını mümkün olan en kısa sürede almalarını sağlamak için ne gibi adımlar atmayı planlıyor?
- What action is the Commission intending to take in order to protect the rights of those people?
- Komisyon bu kişilerin haklarını korumak için ne gibi bir adım atmayı planlıyor?
- I will now look at how the Commission intends implementing them next year.
- Şimdi Komisyon'un bunları gelecek yıl nasıl uygulamayı planladığına bakacağım.
- She intends to put up a mild fight and then give in.
- Hafif bir mücadele verip sonra pes etmeyi planlıyor.
- Tom intends to visit Mary on Monday.
- Tom pazartesi günü Mary'yi ziyaret etmeyi planlıyor.
- Tom intends to live in Boston for more than a year.
- Tom Boston'da bir yıldan fazla yaşamayı planlıyor.
- He intended to have visited Naples last year.
- O geçen sene Napoli'yi ziyaret etmeyi planlamıştı.
- When do you intend to quit smoking?
- Sigarayı ne zaman bırakmayı planlıyorsunuz?
- I had intended to go shopping this afternoon.
- Bu öğleden sonra alışveriş yapmayı planlamıştım.
- He intended to have visited Naples last year.
- Geçen yıl Napoli'yi ziyaret etmeyi planlıyordu.
- He intends to visit the farm on Sunday.
- Pazar günü çiftliği ziyaret etmeyi planlıyor.
- They intended to increase the military budget.
- Askeri bütçeyi artırmayı planlıyorlardı.
- What do you intend to do with that?
- Bununla ne yapmayı planlıyorsun?
- Tom says he intended to go shopping.
- Tom alışverişe gitmeyi planladığını söyledi.
- How long do you intend to stay in Germany?
- Almanya'da ne kadar kalmayı planlıyorsun?
- I'd intended to have my homework finished by now.
- Şimdiye kadar ev ödevimi bitirtmeyi planlamıştım.
- Tom intends to go shopping.
- Tom alışverişe gitmeyi planlıyor.
- Tom had not intended to stay so long.
- Tom bu kadar uzun süre kalmayı planlamamıştı.
- We intended to stay there about two weeks.
- Orada yaklaşık iki hafta kalmayı planlıyorduk.
- Tom plays an active role in local politics and intends to run for the position of mayor next year.
- Tom yerel politikada aktif bir rol oynuyor ve gelecek yıl belediye başkanlığı için aday olmayı planlıyor.
- Tom had not intended to do that.
- Tom onu yapmayı planlamamıştı.
- I've never visited Kagoshima, but I intend to this summer.
- Kagoşima'yı hiç ziyaret etmedim ama bu yaz planlıyorum.
- Tom slept much longer than he had intended.
- Tom planladığından çok daha uzun süre uyudu.
- Tom plays an active role in local politics and intends to run for the position of mayor next year.
- Tom yerel politikada aktif bir rol oynuyor ve gelecek yıl belediye başkanlığına adaylık koymayı planlıyor.
- I had no idea of what she intended to do.
- Onun ne yapmayı planladığı hakkında hiçbir fikrim yoktu.
- We had intended not to meet with you.
- Biz seninle görüşmemeyi planlamıştık.
- Tom intends to stay in Australia until October 20th.
- Tom 20 Ekim'e kadar Avustralya'da kalmayı planlıyor.
- He intends to return to the country earlier.
- Ülkeye daha önce dönmeyi planlıyor.
- Tom intends to play tennis every day during his summer vacation.
- Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamayı planlıyor.
- Tom intends to become a journalist.
- Tom gazeteci olmayı planlıyor.
- Tom's researched his family history and intends to send a detailed family tree to all of his relatives.
- Tom aile geçmişini araştırdı ve tüm akrabalarına ayrıntılı bir soy ağacı göndermeyi planlıyor.
- Kim intends to be a diplomat in the future.
- Kim gelecekte diplomat olmayı planlıyor.
- What do you intend to do with her?
- Onunla ne yapmayı planlıyorsun?
- How long do you intend to stay in Germany?
- Almanya'da ne kadar kalmayı planlıyorsunuz?
- Tom said he intends to go to Australia next October.
- Tom önümüzdeki Ekim ayında Avustralya'ya gitmeyi planladığını söyledi.
- She intends to play tennis tomorrow afternoon.
- Yarın öğleden sonra tenis oynamayı planlıyor.
- Father intends to go to abroad next week.
- Babam gelecek hafta yurtdışına gitmeyi planlıyor.
- How many nights do you intend to stay here for?
- Burada kaç gece kalmayı planlıyorsunuz?
- Tom intends to stay in Boston for three days.
- Tom Boston'da üç gün kalmayı planlıyor.
- I intend to be first in line.
- İlk sırada olmayı planlıyorum.
- He intends to return to the country earlier.
- Ülkeye daha erken dönmeyi planlıyor.
- I've never visited Kagoshima, but I intend to this summer.
- Kagoshima'ya hiç gitmedim ama bu yaz gitmeyi planlıyorum.
- Tom intends to play tennis tomorrow afternoon with Mary.
- Tom yarın öğleden sonra Mary ile tenis oynamayı planlıyor.
- I'd intended to have my homework finished by now.
- Ödevimi şimdiye kadar bitirmeyi planlıyordum.
- I intend to stay in Nagoya for three days.
- Nagoya'da üç gün kalmayı planlıyorum.
- I intend to study abroad next year.
- Gelecek yıl yurtdışında eğitim almayı planlıyorum.
- How long do you intend to stay in Boston?
- Boston'da ne kadar kalmayı planlıyorsun?
Show More (110)
|
| 4 |
intend |
düşünmek |
v. |
|
- He clearly intends to continue.
- Açıkça devam etmeyi düşünüyor.
- Do you intend to settle it soon?
- Yakın zamanda çözmeyi düşünüyor musunuz?
- What contribution can the ECB make, and does it intend to make?
- AMB ne tür bir katkıda bulunabilir ve bulunmayı düşünüyor mu?
- Do we intend to reduce by 10% the industrial production of goods that need to be packaged?
- Paketlenmesi gereken ürünlerin endüstriyel üretimini %10 oranında azaltmayı düşünüyor muyuz?
- Does the Commission intend to table further proposals in this area?
- Komisyon bu alanda başka teklifler sunmayı düşünüyor mu?
- If so, what precise steps does it intend to take?
- Eğer öyleyse, tam olarak hangi adımları atmayı düşünüyorsunuz?
- Norway has set a good example by saying that it does not intend to make use of its sinks in the same way.
- Norveç, lavabolarını aynı şekilde kullanmayı düşünmediğini söyleyerek iyi bir örnek oluşturmuştur.
- How do you intend solving this problem?
- Bu sorunu nasıl çözmeyi düşünüyorsunuz?
- I had not intended to ask to speak today.
- Bugün konuşma talebinde bulunmayı düşünmemiştim.
- How does the Commission intend that we should monitor the application of Community law?
- Komisyon, Topluluk hukukunun uygulanmasını nasıl izlememiz gerektiğini düşünüyor?
- How do you intend to accomplish this?
- Bunu nasıl gerçekleştirmeyi düşünüyorsunuz?
- How do you intend to get our WTO partners to accept them?
- DTÖ ortaklarımıza bunları nasıl kabul ettirmeyi düşünüyorsunuz?
- Do you intend to press for a common policy for asylum and immigration?
- İltica ve göç konusunda ortak bir politika için baskı yapmayı düşünüyor musunuz?
- I should like to ask you whether you intend to take any action on this matter.
- Size bu konuda herhangi bir adım atmayı düşünüp düşünmediğinizi sormak istiyorum.
- I endorse the idea of trying to restrict the inflow, but how do we intend to regulate the outflow?
- Girişi kısıtlamaya çalışma fikrini destekliyorum, ancak çıkışı nasıl düzenlemeyi düşünüyoruz?
- What do you intend to do about this situation?
- Bu durumla ilgili ne yapmayı düşünüyorsunuz?
- How do you intend to improve the evaluation of the impact assessment in terms of cost?
- Etki değerlendirmesinin maliyet açısından değerlendirilmesini nasıl iyileştirmeyi düşünüyorsunuz?
- How does the Commission intend to get public and private sectors and businesses and consumers to work together?
- Komisyon, kamu ve özel sektör ile işletmeler ve tüketicilerin birlikte çalışmasını nasıl sağlamayı düşünüyor?
- I am very curious to know how they intend bringing about everything they have promised.
- Vaat ettikleri her şeyi nasıl gerçekleştirmeyi düşündüklerini çok merak ediyorum.
- What direction do you intend to give to Article 13 of the EC Treaty?
- AT Antlaşmasının 13. Maddesine nasıl bir yön vermeyi düşünüyorsunuz?
- What measures does the Commission intend to propose to ensure that accidents at the workplace are reported?
- Komisyon, işyerindeki kazaların rapor edilmesini sağlamak için ne gibi tedbirler önermeyi düşünüyor?
- Is that correct and does the Commission intend to do anything about it?
- Bu doğru mu ve Komisyon bu konuda bir şey yapmayı düşünüyor mu?
- Does it intend to communicate its considered opinion to Parliament and, if so, when?
- Düşünülen görüşünü Parlamento'ya iletmeyi düşünüyor mu ve eğer öyleyse ne zaman?
- I intend to come.
- Ben gelmeyi düşünüyorum.
- Fadil never intended to marry Layla.
- Fadıl asla Leyla'yla evlenmeyi düşünmemişti.
- I intend to stay here.
- Burada kalmayı düşünüyorum.
- What do you intend to do about it?
- Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?
- Do you intend to work here next year, too?
- Sen de gelecek yıl burada çalışmayı düşünüyor musun?
- How do you intend to help?
- Nasıl yardım etmeyi düşünüyorsun?
- I intend to write Tom a letter.
- Tom'a bir mektup yazmayı düşünüyorum.
- Do you intend to come tomorrow?
- Yarın gelmeyi düşünüyor musun?
- What do you intend to do with him?
- Onunla ne yapmayı düşünüyorsun?
- Tom doesn't intend to do that again.
- Tom bunu bir daha yapmayı düşünmüyor.
- I intend to buy a gold bracelet for my wife.
- Eşim için altın bir bilezik almayı düşünüyorum.
- Where do you intend to spend your vacation?
- Tatilinizi nerede geçirmeyi düşünüyorsunuz?
- Do you intend to teach Esperanto to your children?
- Çocuklarınıza Esperanto öğretmeyi düşünüyor musunuz?
- Do you intend to work here next year, too?
- Seneye de burada çalışmayı düşünüyor musun?
- What do you intend to do with that girl?
- O kızla ne yapmayı düşünüyorsun?
- Tom never really intended to help Mary.
- Tom aslında Mary'ye yardım etmeyi hiç düşünmemişti.
- How do you intend to do that?
- Onu nasıl yapmayı düşünüyorsun?
- What do you intend to do with her?
- Onunla ne yapmayı düşünüyorsun?
- I intended to do that.
- Onu yapmayı düşündüm.
- I didn't intend to stay so long.
- Bu kadar uzun süre kalmayı düşünmedim.
- Do you intend to go to Ankara?
- Ankara'ya gitmeyi düşünüyor musun?
- How does Tom intend to fix this?
- Tom bunu nasıl düzeltmeyi düşünüyor?
- Do you intend to join that tennis club?
- Tenis kulübüne katılmayı düşünüyor musun?
- I don't intend to buy that for you.
- Bunu senin için almayı düşünmüyorum.
- I do not intend to repeat myself.
- Kendimi tekrarlamayı düşünmüyorum.
- What do you intend to do with it?
- Onunla ne yapmayı düşünüyorsun?
- Tom never really intended to help Mary.
- Tom gerçekten Mary'ye yardım etmeyi düşünmemişti.
- How long do you intend to spend at the library?
- Kütüphanede ne kadar kalmayı düşünüyorsun?
- I don't intend to go anywhere today.
- Bugün hiçbir yere gitmeyi düşünmüyorum.
- They intend to get married tomorrow.
- Yarın evlenmeyi düşünüyorlar.
- Is that where you intend to go?
- Gitmeyi düşündüğün yer orası mı?
- How long do you intend to keep doing that?
- Ne kadar süre bunu yapmaya devam etmeyi düşünüyorsun?
- Do you intend to come to Boston?
- Boston'a gelmeyi düşünüyor musun?
- Do you intend to pursue your education?
- Eğitiminize devam etmeyi düşünüyor musunuz?
- Where do you intend to eat?
- Nerede yemek yemeyi düşünüyorsun?
- Tom intends to go back to Boston.
- Tom, Boston'a geri dönmeyi düşünüyor.
- Do you intend to ignore me forever?
- Sonsuza dek beni görmezden gelmeyi mi düşünüyorsun?
- I don't intend to buy any of those.
- Bunlardan hiçbirini almayı düşünmüyorum.
- I intend to stay in Nagoya for three days.
- Nagoya'da üç gün kalmayı düşünüyorum.
- I hadn't intended to stay so long.
- Bu kadar uzun kalmayı düşünmemiştim.
- I don't intend to do more than that.
- Bundan daha fazlasını yapmayı düşünmüyorum.
- What do you intend to do about this?
- Bunun hakkında ne yapmayı düşünüyorsun?
- You should probably tell Tom you intend to do that.
- Muhtemelen Tom'a bunu yapmayı düşündüğünü söylemeliydin.
- How do you intend to do it?
- Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun?
- Tom knew Mary didn't intend to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmayı düşünmediğini biliyordu.
- She intended to go shopping.
- O, alışverişe gitmeyi düşündü.
- How does Tom intend to help?
- Tom nasıl yardım etmeyi düşünüyor?
- How do you intend to achieve this?
- Bunu nasıl başarmayı düşünüyorsun?
- How do you intend to achieve that?
- Bunu nasıl başarmayı düşünüyorsun?
- You don't intend going there, do you?
- Oraya gitmeyi düşünmüyorsun, değil mi?
- What do you intend to do with the money?
- Parayla ne yapmayı düşünüyorsun?
- Does he intend to help us?
- Bize yardım etmeyi düşünüyor mu?
- What do you intend to do with that?
- Bununla ilgili ne yapmayı düşünüyorsun?
- What do you intend to do about this?
- Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?
- How does Tom intend to do that?
- Tom bunu nasıl yapmayı düşünüyor?
- How do you intend to do that?
- Bunu nasıl yapmayı düşünüyorsun?
- Did you intend to kill Tom?
- Tom'u öldürmeyi düşündünüz mü?
- How do you intend to fix this?
- Bunu nasıl düzeltmeyi düşünüyorsunuz?
- Tom said that he intends to win.
- Tom kazanmayı düşündüğünü söyledi.
- I intend to quit.
- Bırakmayı düşünüyorum.
- Do you intend to help Tom?
- Tom'a yardım etmeyi düşünüyor musun?
- What do you intend to do about that?
- Bu konuda ne yapmayı düşünüyorsun?
- Do you guys intend to go to the movies today?
- Bugün sinemaya gitmeyi düşünüyor musunuz?
- I hadn't intended to hurt Tom.
- Tom'a zarar vermeyi düşünmemiştim.
- When do you intend to eat?
- Ne zaman yemek yemeyi düşünüyorsun?
- I told Tom I didn't intend to do that.
- Tom'a bunu yapmayı düşünmediğimi söyledim.
- I intend to write a letter to Judy.
- Judy'ye bir mektup yazmayı düşünüyorum.
- Do you intend to keep working here?
- Burada çalışmaya devam etmeyi düşünüyor musun?
Show More (88)
|
| 5 |
intend |
amaçlamak |
v. |
|
- I do not believe that that is what is intended.
- Bunun amaçlandığına inanmıyorum.
- These are areas which, from the outset, medicinal products were intended to safeguard.
- Bunlar, en başından beri tıbbi ürünlerin korunması amaçlanan alanlardır.
- However, it is intended to consult fully with stakeholders.
- Bununla birlikte, paydaşlarla tam olarak istişare edilmesi amaçlanmaktadır.
- Similarly, was the rapid alert system notified of these developments as intended?
- Benzer şekilde, hızlı uyarı sistemi bu gelişmelerden amaçlandığı şekilde haberdar edildi mi?
- This report is intended to close the gaps.
- Bu rapor boşlukları kapatmayı amaçlamaktadır.
- It is therefore important that we bring about the simplification intended in the Commission's proposal.
- Bu nedenle Komisyonun teklifinde amaçlanan sadeleştirmeyi gerçekleştirmemiz önemlidir.
- The balancing of rules and the division of competences are intended to achieve these objectives.
- Kuralların dengelenmesi ve yetkilerin paylaştırılması bu hedeflere ulaşmayı amaçlamaktadır.
- The Fund is intended to contribute to balancing Member State efforts.
- Fon, Üye Devletlerin çabalarının dengelenmesine katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
- The UEN group intends to ensure that the letter and the spirit of the treaties are respected.
- UEN grubu, anlaşmaların lafzına ve ruhuna saygı gösterilmesini sağlamayı amaçlamaktadır.
- I believe that it intended to say that this problem should be resolved as soon as possible.
- Bu sorunun mümkün olan en kısa sürede çözülmesi gerektiğini söylemeyi amaçladığına inanıyorum.
- Their punishment - a number of years in a labour camp -is intended to silence all the critical voices in that country.
- Verdikleri ceza olan çalışma kampında birkaç yıllık süre, bu ülkedeki tüm eleştirel sesleri susturmayı amaçlamaktadır.
- The EU intends to make its contribution effective as soon as possible.
- AB, katkısını mümkün olan en kısa sürede etkin hale getirmeyi amaçlamaktadır.
- In these areas, excessively generous solutions create more problems than they are intended to resolve.
- Bu alanlarda aşırı cömert çözümler, çözmeyi amaçladıklarından daha fazla sorun yaratmaktadır.
- This, as everyone knows, is not necessarily intended to end hostilities in this region and bring peace.
- Bu, herkesin bildiği gibi, bu bölgedeki düşmanlıkları sona erdirmeyi ve barışı getirmeyi amaçlamamaktadır.
- My vote is intended to be a signal.
- Benim oyumun bir işaret olması amaçlanmıştır.
- We intend to coordinate national and EU control activities and to combine the funds earmarked for the purpose.
- Ulusal ve AB kontrol faaliyetlerini koordine etmeyi ve bu amaçla tahsis edilen fonları birleştirmeyi amaçlıyoruz.
- In this case too, the Italian Presidency intends to carry on the work of previous presidencies.
- Bu durumda da İtalya Dönem Başkanlığı, önceki dönem başkanlıklarının çalışmalarını sürdürmeyi amaçlamaktadır.
- The proposal before us is intended to create these uniform standards.
- Önümüzdeki teklif, bu yeknesak standartları oluşturmayı amaçlamaktadır.
- This Directive is not intended to alter any training already provided by a country.
- Bu Yönerge, bir ülke tarafından halihazırda verilen herhangi bir eğitimi değiştirmeyi amaçlamamaktadır.
- But those derogations from the rules of the single market were intended to be temporary and to be phased out.
- Ancak tek pazar kurallarına getirilen bu istisnaların geçici olması ve aşamalı olarak kaldırılması amaçlanmıştır.
- It intends to detect the cause-effect relationship, the impacts.
- Sebep-sonuç ilişkisini, etkileri tespit etmeyi amaçlıyor.
- It is not intended to have a formalised character, but to remain an informal matter.
- Bunun resmi bir nitelik taşıması değil, gayri resmi bir mesele olarak kalması amaçlanmıştır.
- Again we see that democratic elections or elections intended to be democratic, are not conducted democratically.
- Yine demokratik seçimlerin ya da demokratik olması amaçlanan seçimlerin demokratik bir şekilde yapılmadığını görüyoruz.
- Lastly, the Commission intends playing its full role on the international scene.
- Son olarak, Komisyon uluslararası sahnede tam rolünü oynamayı amaçlamaktadır.
- We have to discuss what this is actually intended to do.
- Bunun gerçekte ne amaçladığını tartışmalıyız.
- The proposal is also intended to contribute to the free movement of detergent products on the internal market.
- Teklif aynı zamanda deterjan ürünlerinin iç pazarda serbest dolaşımına katkıda bulunmayı amaçlamaktadır.
- Certain amendments are intended to exclude passengers of combined journeys from the scope of the Regulation.
- Bazı değişiklikler kombine yolculuk yapan yolcuları Yönetmeliğin kapsamı dışında bırakmayı amaçlamaktadır.
- The Deprez report is supposedly intended to deal with the problem of violence at international football matches.
- Deprez raporunun, uluslararası futbol maçlarındaki şiddet sorununu ele almayı amaçladığı düşünülüyor.
- Nothing would be as intended if too many exceptions were granted.
- Çok fazla istisna tanınırsa hiçbir şey amaçlandığı gibi olmaz.
- The title of 'Year of Education through Sport' is intended to restrict the events to schools.
- Spor Yoluyla Eğitim Yılı' başlığı, etkinlikleri okullarla sınırlandırmayı amaçlamaktadır.
- The Commission undertakes to implement this programme strictly as Parliament intended.
- Komisyon, bu programı Parlamento'nun amaçladığı şekilde uygulamayı taahhüt eder.
- The European Parliament's amendments are specifically intended to strengthen this element.
- Avrupa Parlamentosu'nun değişiklikleri özellikle bu unsuru güçlendirmeyi amaçlamaktadır.
- Let me start with what enlargement is intended to achieve.
- Genişlemenin neyi amaçladığı ile başlayayım.
- Administrative reform is intended to improve the work of the Commission.
- İdari reformla Komisyon'un çalışmalarının iyileştirilmesi amaçlanmaktadır.
- The programme is not intended to subsidise specific actions that could receive funding under other programmes.
- Bu program, diğer programlar kapsamında finanse edilebilecek belirli eylemleri sübvanse etmeyi amaçlamamaktadır.
- It is attracting the opposition of those it is intended to help, who are up in arms.
- Bu durum, yardım etmeyi amaçladığı kişilerin tepkisini çekmekte ve bu kişiler ayaklanmaktadır.
- Otherwise, when is it intended that the debate should take place?
- Aksi takdirde tartışmanın ne zaman gerçekleşmesi amaçlanmaktadır?
- This area of freedom and justice is intended, at the same time, to allay fears.
- Bu özgürlük ve adalet alanı aynı zamanda korkuları yatıştırmayı amaçlamaktadır.
- Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect.
- Dolayısıyla etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tam tersini yaratmamalıdır.
- In principle, the system is intended to implement the Dublin Convention correctly.
- Prensip olarak, sistemin Dublin Sözleşmesini doğru bir şekilde uygulaması amaçlanmaktadır.
- The Council intends to have determined its common negotiating position for the budget chapter by the end of next June.
- Konsey, bütçe faslına ilişkin ortak müzakere pozisyonunu önümüzdeki Haziran ayı sonuna kadar belirlemeyi amaçlamaktadır.
- The Commission, however, intends to reduce spending to below the all-time minimum.
- Bununla birlikte Komisyon, harcamaları tüm zamanların en düşük seviyesinin altına indirmeyi amaçlamaktadır.
- This discord between the parliaments is intended to maintain the Council's position of power.
- Parlamentolar arasındaki bu uyumsuzluk, Konsey'in iktidar konumunu korumayı amaçlamaktadır.
- It was a background discussion which was not intended for publication.
- Bu, yayınlanması amaçlanmayan bir arka plan tartışmasıydı.
- Terrorist acts are intended to weaken democracy and the fundamental values on which Europe is being built.
- Terör eylemleri demokrasiyi ve Avrupa'nın üzerine inşa edildiği temel değerleri zayıflatmayı amaçlamaktadır.
- We intend to be continually on the ball about this.
- Bu konuda sürekli olarak dikkatli olmayı amaçlıyoruz.
- All of the measures that are intended, in the truest sense of the word, to be put in train here are long overdue.
- Kelimenin tam anlamıyla burada uygulamaya konulması amaçlanan tüm tedbirler çok gecikmiştir.
- It is intended to strengthen the effort to create such a dialogue.
- Bu tür bir diyalog oluşturma çabasının güçlendirilmesi amaçlanmaktadır.
- The Commission's proposal for a Directive of 19 February this year is intended to respond to Parliament's wishes.
- Komisyon'un bu yıl 19 Şubat'ta sunduğu Yönerge teklifi, Parlamento'nun isteklerine cevap vermeyi amaçlamaktadır.
- A seminar on the subject is intended as the first step on the way.
- Konuyla ilgili bir seminerin bu yolda atılacak ilk adım olması amaçlanmaktadır.
- The Presidency therefore intends to safeguard the structure and balance of the draft produced by the Convention.
- Bu nedenle Başkanlık, Konvansiyon tarafından hazırlanan taslağın yapısını ve dengesini korumayı amaçlamaktadır.
- The EU also intends to hold emission rights itself.
- AB ayrıca emisyon haklarını kendisi elinde tutmayı da amaçlamaktadır.
- In order to strengthen uniform monitoring of fisheries, we intend to establish a common fisheries control structure.
- Balıkçılığın tek tip bir sistemle izlenmesini güçlendirmek için ortak bir balıkçılık denetim yapısı kurmayı amaçlıyoruz.
- The proposal before us is intended to create these uniform standards.
- Önümüzdeki teklif bu yeknesak standartları oluşturmayı amaçlamaktadır.
- Secondly, I would like to point out our intended objectives with these reports.
- İkinci olarak, bu raporlarla amaçladığımız hedeflere işaret etmek istiyorum.
- This new company model is intended to open up Europe as a business location and make it more attractive.
- Bu yeni şirket modeli, Avrupa'yı bir iş yeri olarak açmayı ve daha cazip hale getirmeyi amaçlamaktadır.
- The rapid reaction force is intended to implement the Petersberg tasks.
- Hızlı tepki gücünün Petersberg görevlerini yerine getirmesi amaçlanmaktadır.
- My explanation is therefore intended to correct, as far as possible, the result of the vote.
- Bu nedenle açıklamam, oylamanın sonucunu mümkün olduğunca düzeltmeyi amaçlamaktadır.
- It is attracting the opposition of those it is intended to help, who are up in arms.
- Bu uygulama, yardımcı olması amaçlanan kişilerin tepkisini çekmekte ve bu kişiler ayaklanmaktadır.
- Is it intended that it should be just as successful as it was in Kosovo?
- Kosova'da olduğu gibi başarılı olması mı amaçlanıyor?
- Subsidies do not end up with those for whom they are intended.
- Teşvikler, amaçlandıkları kişilere ulaşmamaktadır.
- The fundamental reform which is necessary, and which we intend, differs in one key respect.
- Gerekli olan ve bizim de amaçladığımız temel reform, önemli bir açıdan farklılık göstermektedir.
- It therefore intends to actively participate in these discussions and carefully evaluate developments.
- Bu nedenle bu tartışmalara aktif olarak katılmayı ve gelişmeleri dikkatle değerlendirmeyi amaçlamaktadır.
- The Cohesion Fund is intended to provide economic stimuli on the basis of transparent, clearly defined criteria.
- Uyum Fonu, şeffaf ve açık bir şekilde tanımlanmış kriterler temelinde ekonomik teşvik sağlamayı amaçlamaktadır.
- It is therefore important that we bring about the simplification intended in the Commission's proposal.
- Bu nedenle Komisyon'un teklifinde amaçlanan sadeleştirmeyi gerçekleştirmemiz önemlidir.
- In so doing, we have achieved the opposite of what we intended.
- Böyle yaparak, amaçladığımızın tam tersini gerçekleştirdik.
- How is it intended to put pressure on Sharon to make that possible?
- Bunu mümkün kılmak için Şaron'a nasıl baskı yapılması amaçlanmaktadır?
- We have to discuss what this is actually intended to do.
- Bunun gerçekte ne amaçla yapıldığını tartışmalıyız.
- The White Paper intends to resolve these problems and therefore supports these proposals.
- Beyaz Kitap bu sorunları çözmeyi amaçlamaktadır ve bu nedenle bu önerileri desteklemektedir.
- Of course, there is still real work to be done before the ICC can function as intended.
- Elbette UCM'nin amaçlandığı gibi işleyebilmesi için daha yapılması gereken çok iş var.
- It has therefore achieved the objectives it was intended for.
- Bu nedenle amaçlanan hedeflere ulaşmıştır.
- The instrument that is envisaged is only intended to cover the penal aspects of the drugs phenomenon.
- Öngörülen araç, uyuşturucu olgusunun sadece cezai yönlerini kapsamayı amaçlamaktadır.
- Labelling must therefore be perfect and not have the opposite of the intended effect.
- Bu nedenle etiketleme mükemmel olmalı ve amaçlanan etkinin tersini yaratmamalıdır.
- The Commission intends to take due account of scientific opinion in the actions to be taken.
- Komisyon, atılacak adımlarda bilimsel görüşleri dikkate almayı amaçlamaktadır.
- The Commission's proposal for a Directive of 19 February this year is intended to respond to Parliament's wishes.
- Komisyonun bu yıl 19 Şubat'ta sunduğu Yönerge teklifi, Parlamentonun isteklerine cevap vermeyi amaçlamaktadır.
- We must ensure that they are doing what the MAGP intends they do in the long run.
- Uzun vadede MAGP'nin amaçladığı şeyi yaptıklarından emin olmalıyız.
- What is it intended should happen during the forthcoming period?
- Önümüzdeki dönemde ne olması amaçlanmaktadır?
- What do you intend to do with that girl?
- O kızla ne yapmayı amaçlıyorsun?
- Tom intends to stay in Australia until October 20th.
- Tom, 20 Ekim’e kadar Avustralya’da kalmayı amaçlıyor.
- They intended to increase the military budget.
- Askeri bütçeyi artırmayı amaçladılar.
- It had an effect very different from the one intended.
- Amaçlanandan çok farklı bir etkisi oldu.
Show More (78)
|
| 6 |
intend |
niyetlenmek |
v. |
|
- Tom intended to visit Boston last month.
- Tom geçen ay Boston'u ziyaret etmeye niyetlendi.
- She intended to withdraw all her savings from the bank.
- Bütün birikimini bankadan çekmeye niyetlendi.
- I had intended to call on her last Sunday.
- Geçen pazar onu aramaya niyetlenmiştim.
- I don't think Tom intended to do that.
- Tom'un bunu yapmaya niyetlendiğini sanmıyorum.
- He intended to marry her.
- Onunla evlenmeye niyetlendi.
- Tom had intended to go with Mary, but something came up and he couldn't.
- Tom Mary ile gitmeye niyetlenmişti ama bir şey çıktı ve gidemedi.
- Tom couldn't remember what he had intended to say.
- Tom ne söylemeye niyetlendiğini hatırlayamıyordu.
- Tom said he hadn't intended to do that.
- Tom onu yapmaya niyetlenmemiş olduğunu söyledi.
- Tom had intended to go with Mary, but something came up and he couldn't.
- Tom, Mary ile gitmeye niyetlenmişti ama bir iş çıktı ve gidemedi.
- Tom intended to do that.
- Tom onu yapmaya niyetlendi.
- The thing that you are intending to carry does not need to be carried.
- Taşımaya niyetlendiğiniz şeyin taşınmasına gerek yok.
- She intended to go shopping with her mother, but her mother was busy.
- O, annesi ile birlikte alışverişe gitmeye niyetlendi fakat annesi meşguldü.
- We intend to destroy it.
- Onu yok etmeye niyetleniyoruz.
- She intends to play tennis.
- Tenis oynamaya niyetlendi.
- We intended to start right away.
- Biz hemen başlamaya niyetlendik.
- I intended to go out without anyone seeing me.
- Kimse beni görmeden dışarı çıkmaya niyetlendim.
- Tom had not intended to do that.
- Tom onu yapmaya niyetlenmemişti.
- I intended to visit Rome last year.
- Geçen yıl Roma'yı ziyaret etmeye niyetlenmiştim.
- She intends to play tennis this afternoon with her father.
- Bu öğleden sonra babasıyla tenis oynamaya niyetlendi.
- The millionaire intended to purchase the masterpiece regardless of cost.
- Milyoner, maliyeti ne olursa olsun başyapıtı satın almaya niyetlendi.
- Does Tom intend to help us?
- Tom bize yardım etmeye niyetleniyor mu?
- I had intended to visit the temple last week.
- Geçen hafta tapınağı ziyaret etmeye niyetlenmiştim.
- I didn't intend to alarm you.
- Ben seni telaşa düşürmeye niyetlenmedim.
- Tom intends to go shopping.
- Tom alışverişe gitmeye niyetleniyor.
- I had intended to finish this yesterday, but I couldn't.
- Bunu dün bitirmeye niyetlenmiştim ama bitiremedim.
- Tom intended to keep the stolen money for himself.
- Tom çalınan parayı kendisi için saklamaya niyetlendi.
- Do you intend to go to Ankara?
- Ankara'ya gitmeye mi niyetleniyorsun?
- They intended to drill for oil.
- Petrol için sondaj yapmaya niyetlendiler.
- She intended to go shopping with her mother, but her mother was busy.
- Annesiyle alışverişe gitmeye niyetlendi ama annesi meşguldü.
- Tom intended to kill himself.
- Tom kendini öldürmeye niyetleniyordu.
- Did you intend to kill her?
- Onu öldürmeye mi niyetlendiniz?
- They intended to drill for oil.
- Onlar petrol için sondaj yapmaya niyetlendiler.
- I intended to visit Rome last year.
- Geçen yıl Roma'ya gitmeye niyetlendim.
- I had intended to go shopping.
- Alışverişe gitmeye niyetlenmiştim.
- Tom had intended to buy flowers for Mary, but he forgot to.
- Tom, Mary için çiçek almaya niyetlenmişti ama unuttu.
- She intended to become an actress.
- O, bir aktris olmaya niyetlendi.
- Tom intends to play tennis tomorrow afternoon with Mary.
- Tom yarın öğleden sonra Mary ile tenis oynamaya niyetlendi.
- Sami intended to do it.
- Sami onu yapmaya niyetlendi.
- I had intended to go shopping this afternoon.
- Bu öğleden sonra alışverişe gitmeye niyetlenmiştim.
- Did you intend to kill Tom?
- Tom'u öldürmeye mi niyetlendin?
- She intended to go shopping.
- Alışverişe gitmeye niyetlendi.
- Tom intended to kill himself.
- Tom kendini öldürmeye niyetlendi.
- Tom intends to become a journalist.
- Tom bir gazeteci olmaya niyetleniyor.
- She has no idea what I intend to do.
- Ne yapmaya niyetlendiğim hakkında hiçbir fikri yok.
- Tom didn't know that Mary had intended to go yesterday.
- Tom, Mary'nin dün gitmeye niyetlendiğini bilmiyordu.
- Layla intended to kill herself.
- Layla kendini öldürmeye niyetlendi.
- Tom intended to tell Mary everything.
- Tom Mary'ye her şeyi anlatmaya niyetlendi.
- I had intended to visit you yesterday.
- Dün seni ziyaret etmeye niyetlenmiştim.
Show More (45)
|
| 7 |
intend |
niyeti olmak |
v. |
|
- We are told that the Commission intends to commission a study.
- Bize Komisyon'un bir çalışma yaptırma niyetinde olduğu söylendi.
- I therefore stress that the Commission does not intend to move from Seveso II to Seveso III at this point in time.
- Bu nedenle Komisyon'un şu anda Seveso II'den Seveso III'e geçme niyetinde olmadığını vurgulamak isterim.
- Mr Walter has told us that his group, and he himself, do not intend to support this amendment.
- Bay Walter bize grubunun ve kendisinin bu değişikliği destekleme niyetinde olmadığını söyledi.
- I can confirm that the Commission intends to propose that the Charter be integrated into the future Constitution.
- Komisyon'un Şart'ın gelecekteki Anayasa'ya entegre edilmesini teklif etme niyetinde olduğunu teyit edebilirim.
- I was informed yesterday afternoon that they intend to proceed.
- Dün öğleden sonra ilerleme niyetinde oldukları bilgisini aldım.
- I am appalled to find out that you intend to increase these.
- Bunları artırma niyetinde olduğunuzu öğrendiğimde dehşete düştüm.
- We are told that the Commission intends to commission a study.
- Bize Komisyonun bir çalışma yaptırma niyetinde olduğu söylendi.
- I am appalled to find out that you intend to increase these.
- Bunları arttırma niyetinde olduğunuzu öğrendiğimde dehşete düştüm.
- The European Union can and must show that it intends to involve them in the development of the rail system.
- Avrupa Birliği onları raylı sistemin geliştirilmesine dahil etme niyetinde olduğunu gösterebilir ve göstermelidir.
- The Commission understands that the Spanish authorities intend to define the necessary flow regimes at a later date.
- Komisyon, İspanyol yetkililerin gerekli akış rejimlerini daha sonraki bir tarihte tanımlama niyetinde olduğunu anlıyor.
- Tom told me that he didn't intend to do that.
- Tom bana bunu yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom told Mary he didn't intend to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom said he didn't intend to ever do that again.
- Tom bunu bir daha yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom told Mary that he had never intended to do that.
- Tom, Mary'ye bunu yapmaya hiç niyeti olmadığını söyledi.
- Tom told Mary he didn't intend to do that.
- Tom Mary'ye bunu yapma niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom said he intends to go to Australia next October.
- Tom önümüzdeki ekim ayında Avustralya'ya gitmek niyetinde olduğunu söyledi.
- Tom wants you to know we intend to be back.
- Tom geri dönmek niyetinde olduğumuzu bilmeni istiyor.
- Tom said he hadn't intended to shoot anybody.
- Tom kimseyi vurmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom told me that he didn't intend to do that.
- Tom bana onu yapmak niyetinde olmadığını söyledi.
- Brian is mad because Chris obviously does not intend to return the money.
- Chris'in açıkça parayı getirmeye niyeti olmadığı için Brian çıldırdı.
- Tom said he didn't intend to do that again.
- Tom bunu bir daha yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Don't make promises that you don't intend to keep.
- Tutmak niyetinde olmadığın sözler verme.
- Tom said that he didn't really intend to do that.
- Tom bunu gerçekten yapmak niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom said he hadn't intended to shoot anyone.
- Tom kimseyi vurmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom said he didn't intend to do that anymore.
- Tom artık bunu yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom said he didn't intend to do that.
- Tom bunu yapmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom made it clear that he didn't intend to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardım etmek niyetinde olmadığını açıkça belirtti.
- Tom said that he didn't really intend to do that.
- Tom aslında onu yapmak niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom is probably going to tell Mary he doesn't intend to do that.
- Tom muhtemelen Mary'ye bunu yapmaya niyeti olmadığını söyleyecek.
- Tom said that he didn't intend to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardım etmek niyetinde olmadığını söyledi.
- Tom said that he didn't intend to help Mary.
- Tom, Mary'ye yardım etme niyetinde olmadığını söyledi.
- I wonder if Tom really intended to do that.
- Tom'un gerçekten onu yapmaya niyeti olup olmadığını merak ediyorum.
- I didn't tell Tom that I didn't intend to do that.
- Tom'a bunu yapmaya niyetim olmadığını söylemedim.
- Tom says that he intends to do that.
- Tom bunu yapmak niyetinde olduğunu söylüyor.
- Tom said he didn't intend to go to Boston.
- Tom Boston'a gitmeye niyeti olmadığını söyledi.
- I would like to know what you intend to do now.
- Şimdi ne yapmak niyetinde olduğunu bilmek istiyorum.
- Tom said he didn't intend to stay.
- Tom kalmaya niyeti olmadığını söyledi.
- Tom made a promise he didn't intend to keep.
- Tom tutmak niyetinde olmadığı bir söz verdi.
Show More (35)
|
| 8 |
intend |
niyet etmek |
v. |
|
- He intends to visit the farm on Sunday.
- Pazar günü çiftliği ziyaret etmeye niyet ediyor.
- Tom didn't know what Mary intended to do.
- Tom Mary'nin ne yapmaya niyet ettiğini bilmiyordu.
- How does Tom intend to help?
- Tom nasıl yardım etmeye niyet ediyor?
- I intend to do that now.
- Ben bunu şimdi yapmaya niyet ediyorum.
- Tom knows what Mary intends to do.
- Tom, Mary'nin ne yapmaya niyet ettiğini biliyor.
- I'd intended to be here early today.
- Bugün buraya erken gelmeye niyet ettim.
- That's what I intend to do.
- Yapmaya niyet ettiğim bu.
- Tom had intended to buy flowers for Mary, but he forgot to.
- Tom Mary için çiçekler almaya niyet etmişti ama unuttu.
- I intended to have been a teacher.
- Bir öğretmen olmaya niyet ettim.
- Tom said he intended to do that.
- Tom onu yapmaya niyet ettiğini söyledi.
- Tom intended to keep the stolen money for himself.
- Tom çalınan parayı kendisi için saklamaya niyet etti.
- I don't know whether Tom intended to do that or not.
- Tom'un bunu yapmaya niyet edip etmediğini bilmiyorum.
- Tom intends to play tennis every day during his summer vacation.
- Tom yaz tatili boyunca her gün tenis oynamaya niyet ediyor.
- Is that what you really intended to say?
- Gerçekten söylemeye niyet ettiğin şey bu mu?
- I had intended to call Tom yesterday.
- Dün Tom'u aramaya niyet etmiştim.
- Tom says that Mary intends to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmaya niyet ettiğini söylüyor. söylüyor.
- She intends to play tennis tomorrow afternoon.
- O yarın öğleden sonra tenis oynamaya niyet ediyor.
- Tom says Mary intends to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmaya niyet ettiğini söylüyor. söylüyor.
- I intended to go out without anyone seeing me.
- Herhangi biri beni görmeden dışarı çıkmaya niyet ettim.
- I intended to start at once.
- Derhal başlamaya niyet ettim.
- Is that what you really intended to do?
- Gerçekten yapmaya niyet ettiğin şey bu mu?
- I intend to find out what happened.
- Ne olduğunu öğrenmeye niyet ediyorum.
- I had intended to attend the meeting.
- Toplantıya katılmaya niyet etmiştim.
- I had intended to go abroad.
- Ben yurt dışına gitmeye niyet etmiştim.
- I had intended to do that.
- Bunu yapmaya niyet etmiştim.
- I had intended to finish this yesterday, but I couldn't.
- Bunu dün bitirmeye niyet ettim fakat bitiremedim.
- Tom said that Mary intended to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmaya niyet ettiğini söyledi.
- Tom couldn't remember what he had intended to say.
- Tom ne söylemeye niyet ettiğini hatırlayamadı.
- That's not what I had intended to say.
- Bu söylemeye niyet ettiğim şey değil.
- Tom said that Mary intends to do that.
- Tom Mary'nin bunu yapmaya niyet ettiğini söyledi.
- That's not what I had intended to do.
- Bu yapmaya niyet ettiğim şey değil.
- I never intended to hurt you.
- Seni incitmeye niyet etmedim.
- Tom told Mary he intended to do that.
- Tom Mary'ye bunu yapmaya niyet ettiğini söyledi.
- We intended to stay there about two weeks.
- Biz yaklaşık iki hafta orada kalmaya niyet ettik.
- Did you intend to kill Tom?
- Tom'u öldürmeye niyet ettiniz mi?
Show More (32)
|
| 9 |
intend |
tasarlamak |
v. |
|
- Do you intend to help her?
- Ona yardım etmeyi tasarlıyor musun?
- Tom intends to kill himself.
- Tom kendini öldürmeyi tasarlıyor.
- Dan never intended to leave Linda and her children alone.
- Dan, Linda ve çocuklarını yalnız bırakmayı tasarlamadı.
- Tom intended to kill them all.
- Tom hepsini öldürmeyi tasarlıyordu.
- Do you think it was intended for Tom?
- Bunun Tom için tasarlandığını mı düşünüyorsunuz?
- Did you intend to kill him?
- Onu öldürmeyi tasarlıyor muydun?
Show More (3)
|
| 10 |
intend |
niyetli |
v. |
|
- If you intend to win, you should do your best.
- Kazanmaya niyetliysen, elinden geleni yapmalısın.
Show More (-2)
|
| 11 |
intend |
hedeflemek |
v. |
|
- I intend to speak more than 20 languages by 2015.
- 2015'e kadar 20'den fazla dil konuşmayı hedefliyorum.
Show More (-2)
|
