1 |
acquaintance |
tanıdık |
n. |
|
- She's not really my friend; we're just acquaintances.
- O benim arkadaşım değil, sadece tanıdığız.
- I have followed developments in Malaysia for a number of years through visits and acquaintances there.
- Malezya'daki gelişmeleri birkaç yıldır oradaki ziyaretlerim ve tanıdıklarım aracılığıyla takip ediyorum.
- It will have contrived to replace delight in the renewal of old acquaintances with generalised concern.
- Eski tanıdıkların yenilenmesinden duyulan memnuniyetin yerine genel bir kaygıyı koymayı başarmış olacaktır.
- I could name to you several good acquaintances of mine who fall into this category.
- Bu kategoriye giren birkaç iyi tanıdığımı size sayabilirim.
- He is my wife's acquaintance.
- O benim karımın tanıdığı.
- Tom has a lot of acquaintances.
- Tom'un bir sürü tanıdığı var.
- Tom is an old acquaintance of mine.
- Tom benim eski bir tanıdığım.
- Among my acquaintances are many Japanese-speaking Americans.
- Tanıdıklarım arasında birçok Japonca konuşan Amerikalı vardır.
- Tom is one of my wife's acquaintances.
- Tom karımın tanıdıklarından biri.
- Tom is an old acquaintance of the family.
- Tom, ailenin eski bir tanıdığıdır.
- She had plenty of acquaintances, but no friends.
- Bir sürü tanıdığı vardı ama hiç arkadaşı yoktu.
- She had plenty of acquaintances, but no friends.
- Çok tanıdığı vardı ama hiç dostları yoktu.
- I sent a letter to a good old acquaintance.
- Eski bir tanıdığıma mektup gönderdim.
- Tom is an acquaintance of mine.
- Tom benim bir tanıdığım.
- He has a lot of acquaintances.
- Onun bir sürü tanıdıkları var.
- She had plenty of acquaintances, but no friends.
- Birçok tanıdığı vardı ama, hiç arkadaşı yoktu.
- For me he is neither a brother nor an acquaintance.
- Benim için o ne bir kardeş ne de bir tanıdık.
- I have a lot of acquaintances.
- Bir sürü tanıdığım var.
- This gentleman is an acquaintance of mine.
- Bu beyefendi benim bir tanıdığım.
- Tom is more than just an acquaintance.
- Tom sadece bir tanıdıktan daha fazlasıdır.
- I sent a letter to a good old acquaintance.
- İyi eski bir tanıdığa bir mektup gönderdim.
- Mr Smith is an acquaintance of hers.
- Bay Smith onun bir tanıdığı.
- He is my wife's acquaintance.
- O karımın tanıdığı.
- We're not friends, only acquaintances.
- Biz arkadaş değiliz, sadece tanıdığız.
- Tom has lots of acquaintances but very few friends.
- Tom'un bir sürü tanıdığı olduğu hâlde çok az arkadaşı var.
- Tom has lots of acquaintances but very few friends.
- Tom'un birçok tanıdığı var ama çok az arkadaşı var.
- Tom is an old acquaintance of the family.
- Tom ailenin eski bir tanıdığı.
- An old acquaintance sent me a letter.
- Eski bir tanıdık bana mektup gönderdi.
- Among my acquaintances are many Japanese-speaking Americans.
- Tanıdıklarım arasında Japonca konuşan birçok Amerikalı var.
- She is more an acquaintance than a friend.
- O bir arkadaştan daha çok bir tanıdık.
- Are we acquaintances?
- Tanıdık mıyız?
- She had plenty of acquaintances, but no friends.
- Birçok tanıdığı vardı ama hiç arkadaşı yoktu.
- An old acquaintance sent me a letter.
- Eski bir tanıdığım bana bir mektup gönderdi.
- He is not really a friend, just an acquaintance.
- O gerçekten bir arkadaş değil, sadece bir tanıdık.
- She is more an acquaintance than a friend.
- Bir arkadaştan çok bir tanıdık.
- Tom is more than just an acquaintance.
- Tom bir tanıdıktan daha fazlası.
- For me he is neither a brother nor an acquaintance.
- O benim için ne bir erkek kardeş ne de bir tanıdık.
- He has many acquaintances but few friends.
- Birçok tanıdığı var ama çok az arkadaşı var.
- We're not friends, only acquaintances.
- Biz arkadaş değiliz, sadece tanıdık.
- Tom is an acquaintance of mine.
- Tom benim bir tanıdığımdır.
- He has a lot of acquaintances.
- Çok fazla tanıdığı var.
- She is an old acquaintance of mine.
- O benim eski bir tanıdığım.
- They're casual acquaintances.
- Onlar sıradan tanıdıklar.
Show More (40)
|
2 |
acquaintance |
tanışma |
n. |
|
- I want to make her acquaintance.
- Onunla tanışmak istiyorum.
- I'm honored to make your acquaintance.
- Sizinle tanışmaktan onur duydum.
- I'm very happy to make your acquaintance.
- Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.
- I was fortunate to make his acquaintance.
- Onunla tanıştığım için şanslıydım.
- I'm delighted to make your acquaintance.
- Tanıştığımıza memnun oldum.
- I'm delighted to make your acquaintance.
- Sizinle tanıştığıma çok memnun oldum.
- It's an honor to make your acquaintance.
- Sizinle tanışmak bir onurdur.
- I'm very happy to make your acquaintance.
- Tanıştığımıza çok memnun oldum.
- I was fortunate to make his acquaintance.
- Onunla tanıştığım için şanslıyım.
- I'm pleased to make your acquaintance.
- Sizinle tanıştığıma memnun oldum.
Show More (7)
|
3 |
acquaintance |
tanışıklık |
n. |
|
- I have a nodding acquaintance with Mr Smith.
- Bay Smith'le az çok tanışıklığımız var.
- Tom has a nodding acquaintance with Mary.
- Tom'un Mary ile başını sallayarak bir tanışıklığı var.
- Depth of friendship does not depend on length of acquaintance.
- Arkadaşlığın derinliği, tanışıklığın uzunluğuna bağlı değildir.
- Depth of friendship does not depend on length of acquaintance.
- Arkadaşlığın derinliği tanışıklığın uzunluğuna bağlı değildir.
- I have a nodding acquaintance with Mr Smith.
- Bay Smith ile az da olsa bir tanışıklığım var.
- I struck up an acquaintance with her.
- Onunla bir tanışıklık kurdum.
- Mr White and I are not friends, only acquaintances.
- Bay White ve ben arkadaş değiliz, sadece tanışıklığımız var.
- I have an acquaintance with her.
- Onunla bir tanışıklığım var.
Show More (5)
|
4 |
acquaintance |
aşinalık |
n. |
|
- Hans has little acquaintance with colloquial English.
- Hans'ın konuşma İngilizcesine çok az aşinalığı var.
- I struck up an acquaintance with her.
- Onunla aşinalık kurdum.
Show More (-1)
|
5 |
acquaintance |
ahbaplık |
n. |
|
- She quickly developed an acquaintance with her neighbours.
- Kısa sürede komşularıyla ahbaplık kurdu.
Show More (-2)
|