alive - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
alive hayatta adj.
  • Larry is still alive after so many years of fighting cancer.
  • Larry kanserle savaştığı onca yıldan sonra hâlâ hayatta.
  • Seventy thousand of these internees are still alive.
  • Bu tutuklulardan yetmiş bini hala hayatta.
  • Moreover, such emergency vaccination and keeping animals alive must be given a fair chance.
  • Ayrıca bu tür acil aşılama ve hayvanları hayatta tutmaya adil bir şans verilmelidir.
Show More (287)
alive canlı adj.
  • The little girl's face became alive with excitement when she saw the birthday cake.
  • Küçük kızın yüzü doğum günü pastasını görünce heyecanla canlandı.
  • They had permission from the Commission to vaccinate and keep the animals alive.
  • Hayvanları aşılamak ve canlı tutmak için Komisyon'dan izin aldılar.
  • The issue of North-South relations is spectacularly alive in the Mediterranean.
  • Kuzey-Güney ilişkileri konusu Akdeniz'de olağanüstü bir şekilde canlıdır.
Show More (149)
alive diri adj.
  • We didn't know whether Tom was dead or alive.
  • Tom'un ölü mü diri mi olduğunu bilmiyorduk.
  • They could not tell whether he was dead or alive.
  • Ölü mü diri mi olduğunu anlayamadılar.
  • Alive or dead, I'll always love you.
  • Ölü ya da diri, seni hep seveceğim.
Show More (12)
alive canlı canlı adj.
  • I do not like seeing animals get eaten alive.
  • Hayvanların canlı canlı yendiğini görmekten hoşlanmıyorum.
  • Nature documentaries are often full of animals getting eaten alive.
  • Doğa belgeselleri genellikle canlı canlı yenen hayvanlarla doludur.
  • She was burned alive.
  • Canlı canlı yakıldı.
Show More (9)
alive sağ adj.
  • I can't help thinking my father is still alive.
  • Babamın hâlâ sağ olduğunu düşünmeden edemiyorum.
  • I am pretty sure she'll make it alive.
  • Bu işten sağ çıkacağına oldukça eminim.
  • When the battle ended, not a Texan was left alive.
  • Savaş bittiğinde tek bir Teksaslı bile sağ kalmamıştı.
Show More (5)
alive yaşayan adj.
  • Wrestling is one of the oldest sports that is still alive.
  • Güreş hala yaşayan en eski sporlardan biridir.
  • Tom is the luckiest man alive.
  • Tom yaşayan en şanslı adam.
  • Carl is the tallest man alive.
  • Yaşayan en uzun adam Carl'dır.
Show More (3)
alive farkında adj.
  • I was fully alive to the danger.
  • Tehlikenin tamamen farkındaydım.
  • We were alive to what was going on.
  • Biz ne olup bittiğinin farkındaydık.
  • I was fully alive to the danger.
  • Ben tamamen tehlikenin farkındaydım.
Show More (2)
alive diri diri adv.
  • Citizens are believed to have been burnt alive in air-raid shelters.
  • Vatandaşların hava saldırısı sığınaklarında diri diri yakıldığına inanılmaktadır.
  • He was burned alive.
  • Diri diri yakıldı.
  • She was burned alive.
  • Diri diri yakıldı.
Show More (1)
alive uyanık adj.
  • The beast is alive, awake and hungry.
  • Canavar yaşıyor, uyanık ve aç.
Show More (-2)