cross - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
cross geçmek v.
  • We saw the castle as soon as we crossed over the river.
  • Nehrin karşısına geçer geçmez kaleyi gördük.
  • Just imagine, we now receive all kinds of welcome messages when we cross the French or Luxembourg frontier.
  • Düşünsenize artık Fransa veya Lüksemburg sınırını geçtiğimizde her türlü hoş geldiniz mesajını alıyoruz.
  • Having ships cross the sea in this way is diametrically contrary to this.
  • Gemilerin bu şekilde denizden geçmesi buna taban tabana zıttır.
Show More (267)
cross karşıdan karşıya geçmek v.
  • Look out for cars in crossing the street.
  • Karşıdan karşıya geçerken arabalara dikkat et.
  • Be careful crossing the street.
  • Karşıdan karşıya geçerken dikkatli olun.
  • When you cross the street, watch out for cars.
  • Karşıdan karşıya geçerken arabalara dikkat edin.
Show More (87)
cross karşıya geçmek v.
  • Don't let him cross the street.
  • Karşıya geçmesine izin verme.
  • It is very dangerous to cross this street.
  • Bu caddeden karşıya geçmek çok tehlikelidir.
  • When I was crossing the street, I saw an accident.
  • Caddeden karşıya geçerken bir kaza gördüm.
Show More (20)
cross haç n.
  • I noticed her necklace had a cross on it.
  • Kolyesinde bir haç olduğunu fark ettim.
  • Churches are designated on the map with crosses.
  • Kiliseler harita üzerinde haç işaretleriyle belirtilmiştir.
  • He crossed himself.
  • Haç çıkardı.
Show More (18)
cross aşmak v.
  • You're not supposed to cross that line!
  • O çizgiyi aşmamanız lazımdı!
  • This document unabashedly crosses the line between information and misinformation, communication and propaganda.
  • Bu belge, bilgi ile yanlış bilgi, iletişim ile propaganda arasındaki çizgiyi utanmadan aşmaktadır.
  • Moreover, just as aviation users cross borders, safety should not be tied down to national borders either.
  • Ayrıca, havacılık kullanıcıları nasıl sınırları aşıyorsa, güvenlik de ulusal sınırlara bağlı kalmamalıdır.
Show More (14)
cross kavuşturmak (kolları) v.
  • Tom crossed his arms over his chest.
  • Tom göğsünün üzerinde kollarını kavuşturdu.
  • When you talk to others, you're doing it with your arms crossed.
  • Başkalarıyla konuştuğunuzda, bunu kollarınızı kavuşturarak yapıyorsunuz.
  • Don't cross your arms across your chest.
  • Kollarını göğsünde kavuşturma.
Show More (8)
cross çarmıh n.
  • He was sentenced to die on a cross.
  • Çarmıha gerilerek ölüme mahkum edilmişti.
  • Come down from the cross and save yourself!
  • Çarmıhtan aşağı in ve kendini kurtar!
  • Under the shadow of the Cross is rest and peace.
  • Çarmıh'ın gölgesi altında huzur ve esenlik vardır.
Show More (4)
cross kesişmek v.
  • Meet me where Victory Lane crosses the 43rd.
  • Zafer Caddesi'nin 43. Cadde'yle kesiştiği yerde buluşalım.
  • Our paths have crossed.
  • Yollarımız kesişti.
  • Five years later, their paths crossed again.
  • Beş yıl sonra yolları tekrar kesişti.
Show More (1)
cross istavroz n.
  • Tom crossed himself three times.
  • Tom üç kere istavroz çıkardı.
  • Tom crossed himself three times.
  • Tom üç defa istavroz çıkardı.
  • He crossed himself.
  • İstavroz çıkardı.
Show More (1)
cross küskün adj.
  • Mayuko looks cross.
  • Mayuko küskün görünüyor.
  • Tom looked cross.
  • Tom küskün görünüyordu.
  • Tom looks cross.
  • Tom küskün görünüyor.
Show More (0)
cross çizmek v.
  • Cross off the names of the people who have paid their dues.
  • Aidatlarını ödemiş olan kişilerin isimlerinin üzerini çizin.
  • If you make a mistake, just cross it out neatly.
  • Eğer bir hata yaparsanız, sadece düzgün bir şekilde çiziniz.
Show More (-1)
cross kızgın adj.
  • He's very cross.
  • Çok kızgın.
  • She is very cross with him.
  • Ona çok kızgın.
Show More (-1)
cross üst üste atmak v.
  • Don't cross your arms.
  • Kollarınızı üst üste atmayın.
  • Don't cross your arms across your chest.
  • Kollarınızı göğsünüzde üst üste atmayın.
Show More (-1)
cross çile n.
  • He left us with a couple of crosses to bear.
  • Bize çekmemiz gereken birkaç çile bıraktı.
Show More (-2)
cross çapraz pas n.
  • He blindsided his opponent with a left cross.
  • Rakibini sola doğru çapraz bir pasla gafil avladı.
Show More (-2)
cross karşı gelmek v.
  • I'm warning you; do not cross me!
  • Seni uyarıyorum; bana karşı gelme!
Show More (-2)
cross çizgili çek düzenlemek v.
  • Crossing a cheque increases its security.
  • Çizgili çek düzenlemek güvenlik düzeyini artırmaktadır.
Show More (-2)
cross gücenmek adj.
  • Before you get cross, let me try to explain.
  • Siz gücenmeden evvel açıklamama izin verin.
Show More (-2)
cross (kol vb.) kavuşturmak v.
  • She listened to me with her arms crossed.
  • Kollarını kavuşturmuş beni dinliyordu.
Show More (-2)
cross çarpı n.
  • I've put a cross on the page you need to sign.
  • İmzalamanız gereken sayfaya çarpı işareti koydum.
Show More (-2)
cross karışmak v.
  • I guess our letters crossed in the post.
  • Sanırım mektuplarımız postada karışmış.
Show More (-2)
cross çapraz yollamak v.
  • He crossed the ball to the far post.
  • Topu uzak direğe doğru çapraz yolladı.
Show More (-2)
cross melez n.
  • Our cat is a cross between Siamese and British Shorthair.
  • Kedimiz Siyam ve British Shorthair melezidir.
Show More (-2)
cross melezleştirmek v.
  • They crossed plums with apricots and created a hybrid fruit called pluot.
  • Erikle kayısıyı melezleştirerek pluot adında hibrit bir meyve yaratmışlardır.
Show More (-2)
cross karşıdan karşıya adv.
  • I saw a young boy crossing the street by himself.
  • Karşıdan karşıya tek başına geçen genç bir çocuk gördüm.
Show More (-2)
cross dargın adj.
  • Mayuko looks cross.
  • Mayuko, dargın görünüyor.
Show More (-2)
cross çarpı işareti n.
  • Make a cross before your name.
  • İsminizin önüne çarpı işareti koyun.
Show More (-2)
cross huysuz adj.
  • Tom was tired and cross.
  • Tom, yorgun ve huysuzdu.
Show More (-2)
cross çapraz adj.
  • Don't cross your arms.
  • Kollarını çapraz yapma.
Show More (-2)