embrace - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
embrace kucaklamak v.
  • She embraced her son and didn't let go.
  • Oğlunu kucaklayıp sımsıkı sardı.
  • In fact, our inability to embrace diversity becomes a major source of conflict among peoples.
  • Aslında çeşitliliği kucaklamaktaki yetersizliğimiz, halklar arasındaki çatışmanın ana kaynağı haline gelmektedir.
  • It is these signs that we are turning to, to point them out, embrace them and encourage them.
  • İşaret etmek, kucaklamak ve cesaretlendirmek için bu işaretlere yöneliyoruz.
Show More (28)
embrace benimsemek v.
  • It embraces the profoundly militaristic NATO route tied to United States imperialism.
  • Birleşik Devletler emperyalizmine bağlı, son derece militarist NATO rotasını benimsemektedir.
  • As a result, the EU will embrace the principle of pre-emptive war.
  • Sonuç olarak AB, önleyici savaş ilkesini benimseyecektir.
  • Our task is to embrace a more responsible position, both globally and in the European Union.
  • Bize düşen görev, hem küresel düzeyde hem de Avrupa Birliği'nde daha sorumlu bir tutum benimsemektir.
Show More (12)
embrace kucaklaşmak v.
  • The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
  • İki adam kucaklaşır, sonra masada karşılıklı otururlar.
  • The two men embrace, then they sit at the table opposite one another.
  • İki adam kucaklaşır, sonra masaya geçip karşılıklı otururlar.
  • Tom and I embraced.
  • Tom ve ben kucaklaştık.
Show More (9)
embrace kapsamak v.
  • Our study embraces a large sample size.
  • Çalışmamız büyük bir örneklem hacmini kapsamaktadır.
  • It also covers different dimensions and embraces politics, economic affairs and culture.
  • Aynı zamanda farklı boyutları kapsamakta ve siyaset, ekonomi ve kültürü kucaklamaktadır.
  • There are those who would like marketing to embrace not only production but also knowledge and life itself.
  • Pazarlamanın sadece üretimi değil, aynı zamanda bilgiyi ve yaşamın kendisini de kapsamasını isteyenler var.
Show More (5)
embrace sarılmak v.
  • Tom and I embraced.
  • Tom ve ben sarıldık.
  • You embraced her like an octopus.
  • Ahtapot gibi ona sarıldın.
  • Tom embraced his father.
  • Tom babasına sarıldı.
Show More (0)
embrace hayatına katmak v.
  • Lately, she embraced Yoga and meditation.
  • Son zamanlarda Yoga ve meditasyonu hayatına kattı.
Show More (-2)
embrace kucak n.
  • He stood still, locked in his mother's embrace.
  • Kıpırdamadan öylece durdu, annesinin kucağına kenetlenmişti.
Show More (-2)
embrace benimseme n.
  • The call to make a cultural U-turn and embrace a culture of responsibility seems to me a very fundamental one.
  • Kültürel bir U dönüşü yapma ve sorumluluk kültürünü benimseme çağrısı bana çok temel bir çağrı gibi görünüyor.
Show More (-2)
embrace kucaklama n.
  • We are facing a war against terrorism that all freedom-loving people must embrace.
  • Teröre karşı özgürlüğü seven herkesin kucaklaması gereken bir savaşla karşı karşıyayız.
Show More (-2)
embrace kabullenmek v.
  • We should embrace that.
  • Bunu kabullenmeliyiz.
Show More (-2)