|
- This glass coffee table looks very fragile.
- Bu cam sehpa çok kırılgan duruyor.
- The peace process is still fragile.
- Barış süreci hala kırılgan.
- The region's democratic structures are still quite new and fragile.
- Bölgenin demokratik yapıları hala oldukça yeni ve kırılgandır.
- Today, the improvement in the situation is fragile.
- Bugün durumdaki iyileşme kırılgandır.
- This is a great deal to build on such fragile foundations.
- Bu, böylesine kırılgan temeller üzerine inşa edilecek büyük bir anlaşma.
- This would result in light bulbs becoming very fragile, which would be a problem, particularly during manufacture.
- Bu durum ampullerin çok kırılgan hale gelmesine yol açacaktır ki bu da özellikle üretim sırasında sorun yaratacaktır.
- We discovered that the world's security, stability and economy are much more fragile than we previously believed.
- Dünyanın güvenlik, istikrar ve ekonomisinin daha önce düşündüğümüzden çok daha kırılgan olduğunu keşfettik.
- The peace process in the Middle East is extremely fragile.
- Orta Doğu'daki barış süreci son derece kırılgan.
- A fragile compromise has been tabled, in respect of which I have tabled a better worded amendment.
- Daha iyi ifade edilmiş bir değişiklik önergesi sunduğum kırılgan bir uzlaşma önerisi sunulmuştur.
- Albania has also been positively contributing to the fragile stability of the region.
- Arnavutluk aynı zamanda bölgenin kırılgan istikrarına da olumlu katkıda bulunmaktadır.
- Any intervention by a third party could still destroy the fragile balance of the UN plan.
- Üçüncü bir tarafın herhangi bir müdahalesi BM planının kırılgan dengesini bozmaya devam edebilir.
- Political decision-making should not be faltering, fragile or equivocal.
- Siyasi karar alma mekanizması tereddütlü, kırılgan ya da ikircikli olmamalıdır.
- The glass ceiling may have become a little more fragile, but it is still in place.
- Cam tavan biraz daha kırılgan hale gelmiş olabilir ama hala yerinde duruyor.
- The Mediterranean fishing sector is fragile.
- Akdeniz balıkçılık sektörü kırılgan bir yapıdadır.
- The Stability Pact is being applied to an area which continues to be politically fragile and unstable.
- İstikrar Paktı, siyasi açıdan kırılgan ve istikrarsız olmaya devam eden bir bölgeye uygulanmaktadır.
- These are essential both to the sustainability of fragile coastal communities and of the stocks on which they depend.
- Bunlar hem kırılgan kıyı topluluklarının hem de bağımlı oldukları rezervlerin sürdürülebilirliği için gereklidir.
- They take time to evolve and can appear fragile in the face of threats.
- Gelişmeleri zaman alır ve tehditler karşısında kırılgan görünebilirler.
- This fragile structure is based on respect for other people's culture.
- Bu kırılgan yapı diğer insanların kültürlerine saygıya dayanmaktadır.
- This fragile structure is based on respect for other people's culture.
- Bu kırılgan yapı, diğer insanların kültürüne saygıya dayanmaktadır.
- Are their fragile economies given the opportunity to prepare for the competition?
- Kırılgan ekonomilerine rekabete hazırlanma fırsatı veriliyor mu?
- Central Asia is a vulnerable and very fragile region.
- Orta Asya hassas ve çok kırılgan bir bölgedir.
- Children and disabled people are fragile people who need maximum protection.
- Çocuklar ve engelliler, azami korumaya ihtiyaç duyan kırılgan insanlardır.
- Democracies are fragile things, and we are well aware that they have difficulty confronting this type of action.
- Demokrasiler kırılgan şeylerdir ve bu tür eylemlerle yüzleşmekte zorlandıklarının farkındayız.
- It is true that the security situation is still fragile.
- Güvenlik durumunun hala kırılgan olduğu doğrudur.
- Nigeria is a very fragile and unstable democracy.
- Nijerya çok kırılgan ve istikrarsız bir demokrasidir.
- These are fragile and have no real place to stay.
- Bunlar kırılgandır ve kalacak gerçek bir yerleri yoktur.
- Drugs in these categories can make the tissues fragile.
- Bu kategorilerdeki ilaçlar dokuları kırılgan hale getirebilir.
- Hamsters are very flexible, but their bones are somewhat fragile.
- Hamsterlar çok esnektir, ancak kemikleri biraz kırılgandır.
- Lightweight does not mean it is fragile.
- Hafif olması kırılgan olduğu anlamına gelmez.
- Skin, blood vessels and internal organs may be fragile.
- Cilt, kan damarları ve iç organlar kırılgan olabilir.
- This situation causes the Astana and Sochi process to become increasingly more fragile.
- Bu durum Astana ve Soçi sürecinin giderek daha kırılgan hale gelmesine neden oluyor.
- Despite its high strength, foam block is a very fragile material.
- Yüksek mukavemetine rağmen köpük blok çok kırılgan bir malzemedir.
- Fragile X syndrome (FXS) is a genetic disorder.
- Kırılgan X sendromu (FXS) genetik bir hastalıktır.
- Fragile X syndrome is a genetic disease that causes developmental problems like learning disabilities.
- Kırılgan X sendromu, öğrenme güçlüğü gibi gelişimsel sorunlara neden olan genetik bir hastalıktır.
- He warned the move would damage fragile growth.
- Hareketin kırılgan büyümeye zarar vereceği konusunda uyardı.
- I really like this idea of loving my fragile masculinity right now.
- Şu anda kırılgan erkekliğimi sevme fikrini gerçekten seviyorum.
- I reflected on how fragile democratic institutions could be in the face of organized hatred.
- Örgütlü nefret karşısında demokratik kurumların ne kadar kırılgan olabileceğini düşündüm.
- In short, the Bolivarian Revolution is quite fragile due to its strong dependence on a single charismatic leader.
- Kısacası Bolivarcı Devrim, tek bir karizmatik lidere olan güçlü bağımlılığı nedeniyle oldukça kırılgandır.
- In the first case, heavy and fragile structures were obtained, which are also quite difficult to install.
- İlk durumda, kurulumu da oldukça zor olan ağır ve kırılgan yapılar elde edildi.
- Metallica is a very complicated, fragile thing.
- Metallica çok karmaşık ve kırılgan bir şey.
- She often plays the role of a white, fragile and innocent creature.
- Genellikle beyaz, kırılgan ve masum bir yaratık rolünü oynuyor.
- The classic stiletto is a sophisticated and fragile weapon.
- Klasik stiletto sofistike ve kırılgan bir silahtır.
- When in liquid form, the somatropin molecules are very fragile.
- Sıvı formdayken somatropin molekülleri çok kırılgandır.
- When you reach this stage, your joy is no longer fragile.
- Bu aşamaya ulaştığınızda sevinciniz artık kırılgan değildir.
- But at the same time, glass is a rather heavy and fragile material.
- Ancak aynı zamanda cam oldukça ağır ve kırılgan bir malzemedir.
- It is more likely if you have fragile teeth, a small mouth or a stiff neck.
- Kırılgan dişleriniz, küçük bir ağzınız veya sert bir boynunuz varsa daha olasıdır.
- This is a very fragile mental state.
- Bu çok kırılgan bir zihinsel durumdur.
- This benefit of shea butter is applicable for dry as well as fragile, curly hair.
- Shea yağının bu faydası kuru ve kırılgan, kıvırcık saçlar için de geçerlidir.
- Also, your blood vessels get more fragile.
- Ayrıca, kan damarlarınız daha kırılgan hale gelir.
- How do I know if I’m emotionally fragile or not?
- Duygusal olarak kırılgan olup olmadığımı nasıl anlayabilirim?
- The global information environment is a fragile one.
- Küresel bilgi ortamı kırılgan bir ortamdır.
- The northern Bering Sea is a very fragile ecosystem.
- Kuzey Bering Denizi çok kırılgan bir ekosistemdir.
- These cardboard boxes are fragile.
- Bu karton kutular kırılgan.
- This vase is very fragile.
- Bu vazo çok kırılgan.
- The label warns that the contents of the box are fragile.
- Etiket, kutunun içindekilerin kırılgan olduğu konusunda uyarıyor.
- The balance of nature is very fragile.
- Doğanın dengesi çok kırılgan.
- A certain someone is being awfully fragile today.
- Birileri bugün çok kırılgan davranıyor.
- Could you put these fragile things in a safe place?
- Bu kırılgan şeyleri güvenli bir yere koyabilir misiniz?
- Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar kırılgan ve güzeldir ki, onlardan şiir ya da metaforlar olmaksızın bahsedemezsiniz.
- I never said I was fragile.
- Ben asla kırılgan olduğumu söylemedim.
- His paper plane was fragile.
- Kağıt uçağı kırılgandı.
- Eggs are very fragile.
- Yumurtalar çok kırılgandır.
- Our country's infrastructure is fragile, and it may collapse entirely if it suffers an economic shock.
- Ülkemizin altyapısı kırılgan ve ekonomik bir şok yaşarsa tamamen çökebilir.
- Some fragile goods have been delivered for Sami.
- Sami'ye bazı kırılgan eşyalar teslim edildi.
- These are very fragile.
- Bunlar çok kırılgandırlar.
- Why are beautiful things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- Why are pretty things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- Why are pretty things so fragile?
- Neden güzel şeyler bu kadar kırılgan?
- Layla's life was fragile.
- Leyla'nın hayatı kırılgandı.
- The model plane they built was fragile.
- Onların yaptığı model uçak kırılgandı.
- Our country's infrastructure is fragile, and it may collapse entirely if it suffers an economic shock.
- Ülkemizin altyapısı kırılgandır ve ekonomik bir şok geçirirse tamamen çökebilir.
- Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
- The balance of nature is very fragile.
- Doğanın dengesi çok kırılgandır.
- The Earth's climate is fragile.
- Dünya'nın iklimi kırılgandır.
- These fragile items must be insured against all risks.
- Bu kırılgan parçalar tüm risklere karşı sigortalanmalıdır.
- We must protect the island's unique and fragile environment.
- Adanın eşsiz ve kırılgan çevresini korumalıyız.
- We must protect the island's unique and fragile environment.
- Biz adanın eşsiz ve kırılgan doğasını korumalıyız.
- These are very fragile.
- Bunlar çok kırılgan.
- These boxes are fragile.
- Bu kutular kırılgan.
Show More (76)
|
|
- The duchess had a fragile beauty.
- Düşesin narin bir güzelliği vardı.
- All children are made of a fragile, innocent, delicate, dreamy, and amazing material.
- Bütün çocuklar kırılgan, masum, narin, rüya gibi ve şaşırtıcı bir malzemeden yapılmıştır.
- Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar narin ve güzeldir ki şiirler ve metaforlar olmadan onlardan bahsedemezsin.
- These cardboard boxes are fragile.
- Bu karton kutular narindir.
Show More (1)
|