|
- This glass coffee table looks very fragile.
- Bu cam sehpa çok kırılgan duruyor.
- The peace process in the Middle East is extremely fragile.
- Orta Doğu'daki barış süreci son derece kırılgan.
- The region's democratic structures are still quite new and fragile.
- Bölgenin demokratik yapıları hala oldukça yeni ve kırılgandır.
- Political decision-making should not be faltering, fragile or equivocal.
- Siyasi karar alma mekanizması tereddütlü, kırılgan ya da ikircikli olmamalıdır.
- This is a great deal to build on such fragile foundations.
- Bu, böylesine kırılgan temeller üzerine inşa edilecek büyük bir anlaşma.
- This fragile structure is based on respect for other people's culture.
- Bu kırılgan yapı diğer insanların kültürlerine saygıya dayanmaktadır.
- Albania has also been positively contributing to the fragile stability of the region.
- Arnavutluk aynı zamanda bölgenin kırılgan istikrarına da olumlu katkıda bulunmaktadır.
- The Stability Pact is being applied to an area which continues to be politically fragile and unstable.
- İstikrar Paktı, siyasi açıdan kırılgan ve istikrarsız olmaya devam eden bir bölgeye uygulanmaktadır.
- Children and disabled people are fragile people who need maximum protection.
- Çocuklar ve engelliler, azami korumaya ihtiyaç duyan kırılgan insanlardır.
- They take time to evolve and can appear fragile in the face of threats.
- Gelişmeleri zaman alır ve tehditler karşısında kırılgan görünebilirler.
- The glass ceiling may have become a little more fragile, but it is still in place.
- Cam tavan biraz daha kırılgan hale gelmiş olabilir ama hala yerinde duruyor.
- Any intervention by a third party could still destroy the fragile balance of the UN plan.
- Üçüncü bir tarafın herhangi bir müdahalesi BM planının kırılgan dengesini bozmaya devam edebilir.
- These efforts are bearing initial fruit but we can all see that this situation is extremely fragile.
- Bu çabalar ilk meyvelerini veriyor ancak hepimiz bu durumun son derece kırılgan olduğunu görebiliyoruz.
- Central Asia is a vulnerable and very fragile region.
- Orta Asya hassas ve çok kırılgan bir bölgedir.
- We discovered that the world's security, stability and economy are much more fragile than we previously believed.
- Dünyanın güvenlik, istikrar ve ekonomisinin daha önce düşündüğümüzden çok daha kırılgan olduğunu keşfettik.
- Today, the improvement in the situation is fragile.
- Bugün durumdaki iyileşme kırılgandır.
- Are their fragile economies given the opportunity to prepare for the competition?
- Kırılgan ekonomilerine rekabete hazırlanma fırsatı veriliyor mu?
- The Mediterranean fishing sector is fragile.
- Akdeniz balıkçılık sektörü kırılgan bir yapıdadır.
- It is true that the security situation is still fragile.
- Güvenlik durumunun hala kırılgan olduğu doğrudur.
- Democracies are fragile things, and we are well aware that they have difficulty confronting this type of action.
- Demokrasiler kırılgan şeylerdir ve bu tür eylemlerle yüzleşmekte zorlandıklarının farkındayız.
- The peace process is still fragile.
- Barış süreci hala kırılgan.
- A fragile compromise has been tabled, in respect of which I have tabled a better worded amendment.
- Daha iyi ifade edilmiş bir değişiklik önergesi sunduğum kırılgan bir uzlaşma önerisi sunulmuştur.
- This would result in light bulbs becoming very fragile, which would be a problem, particularly during manufacture.
- Bu durum ampullerin çok kırılgan hale gelmesine yol açacaktır ki bu da özellikle üretim sırasında sorun yaratacaktır.
- Nigeria is a very fragile and unstable democracy.
- Nijerya çok kırılgan ve istikrarsız bir demokrasidir.
- These are essential both to the sustainability of fragile coastal communities and of the stocks on which they depend.
- Bunlar hem kırılgan kıyı topluluklarının hem de bağımlı oldukları rezervlerin sürdürülebilirliği için gereklidir.
- This fragile structure is based on respect for other people's culture.
- Bu kırılgan yapı, diğer insanların kültürüne saygıya dayanmaktadır.
- Some fragile goods have been delivered for Sami.
- Sami'ye bazı kırılgan eşyalar teslim edildi.
- These boxes are fragile.
- Bu kutular kırılgan.
- I never said I was fragile.
- Ben asla kırılgan olduğumu söylemedim.
- The balance of nature is very fragile.
- Doğanın dengesi çok kırılgandır.
- Our country's infrastructure is fragile, and it may collapse entirely if it suffers an economic shock.
- Ülkemizin altyapısı kırılgan ve ekonomik bir şok yaşarsa tamamen çökebilir.
- His paper plane was fragile.
- Kağıt uçağı kırılgandı.
- Could you put these fragile things in a safe place?
- Bu kırılgan şeyleri güvenli bir yere koyabilir misiniz?
- The balance of nature is very fragile.
- Doğanın dengesi çok kırılgan.
- Eggs are very fragile.
- Yumurtalar çok kırılgandır.
- The model plane they built was fragile.
- Onların yaptığı model uçak kırılgandı.
- These fragile items must be insured against all risks.
- Bu kırılgan parçalar tüm risklere karşı sigortalanmalıdır.
- Our country's infrastructure is fragile, and it may collapse entirely if it suffers an economic shock.
- Ülkemizin altyapısı kırılgandır ve ekonomik bir şok geçirirse tamamen çökebilir.
- The Earth's climate is fragile.
- Dünya'nın iklimi kırılgandır.
- These are very fragile.
- Bunlar çok kırılgandırlar.
- Why are beautiful things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- This vase is very fragile.
- Bu vazo çok kırılgan.
- A certain someone is being awfully fragile today.
- Birileri bugün çok kırılgan davranıyor.
- Tendons and ligaments are more fragile than you might think.
- Tendonlar ve bağlar düşündüğünüzden daha kırılgandır.
- Why are pretty things so fragile?
- Neden güzel şeyler bu kadar kırılgan?
- Why are pretty things so fragile?
- Güzel şeyler neden bu kadar kırılgan?
- The label warns that the contents of the box are fragile.
- Etiket kutusunun içeriğinin kırılgan olduğunu uyarıyor.
- The label warns that the contents of the box are fragile.
- Etiket, kutunun içindekilerin kırılgan olduğu konusunda uyarıyor.
- We must protect the island's unique and fragile environment.
- Adanın eşsiz ve kırılgan çevresini korumalıyız.
- Flowers are so fragile and so beautiful, that you can't speak about them without poetry or metaphors.
- Çiçekler o kadar kırılgan ve güzeldir ki, onlardan şiir ya da metaforlar olmaksızın bahsedemezsiniz.
- We must protect the island's unique and fragile environment.
- Biz adanın eşsiz ve kırılgan doğasını korumalıyız.
- These cardboard boxes are fragile.
- Bu karton kutular kırılgan.
- Layla's life was fragile.
- Leyla'nın hayatı kırılgandı.
- These are very fragile.
- Bunlar çok kırılgan.
Show More (51)
|