gain - Inglés Turco Frases
Inglés Turco
gain kazanmak v.
  • He was disappointed to see the opposition gain power.
  • Muhalefetin güç kazandığını görünce hayal kırıklığına uğramıştı.
  • She is starting to gain a reputation as a civil rights lawyer.
  • Medeni haklar avukatı olarak ün kazanmaya başlıyor.
  • The strategy paper of 2001 therefore reflects the importance that European Union-Asia political dialogue has gained.
  • Dolayısıyla 2001 tarihli strateji belgesi, Avrupa Birliği-Asya siyasi diyalogunun kazandığı önemi yansıtmaktadır.
Show More (124)
gain kilo almak v.
  • As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
  • Sonuç olarak gereğinden fazla yiyip fazla kilo alırsınız.
  • As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
  • Sonuç olarak, gereğinden fazla yersiniz ve fazla kilo alırsınız.
  • As a result, you eat more than necessary and gain extra pounds.
  • Sonuç olarak, gerekenden fazla yiyip fazladan kilo alırsınız.
Show More (35)
gain kazanç n.
  • They were looking for ways to increase financial gain.
  • Finansal yönden kazancı artırmanın yollarını arıyorlardı.
  • Even if he is lost to Parliament, he will be our gain as a partner among the experts.
  • Parlamento'da kaybetse bile, o uzmanlar arasında bir ortak olarak bizim kazancımız olacaktır.
  • Both shamelessly exploit human misery for financial gain.
  • Her ikisi de maddi kazanç için insanların sefaletini utanmadan sömürüyor.
Show More (25)
gain elde etmek v.
  • You gained the majority in a secret vote.
  • Gizli oylamada çoğunluğu elde ettiniz.
  • This increase in miles negates the profit gained from using an economical and clean engine.
  • Kilometrelerdeki bu artış, ekonomik ve temiz bir motor kullanımından elde edilen kârı ortadan kaldırmaktadır.
  • The experience gained will allow us to evaluate the benefits of a wider application of an equivalent procedure.
  • Elde edilen deneyim, eşdeğer bir prosedürün daha geniş çapta uygulanmasının faydalarını değerlendirmemizi sağlayacaktır.
Show More (22)
gain edinmek v.
  • I would ask whether they will then have to become a state to gain a respectable place in the European Union?
  • O zaman Avrupa Birliği'nde saygın bir yer edinmek için devlet olmak zorunda kalıp kalmayacaklarını sormak isterim.
  • I had gained the impression that a real opening up, a genuine dialogue on human rights was actually going to take place.
  • İnsan hakları konusunda gerçek bir açılımın, gerçek bir diyaloğun gerçekleşeceği izlenimini edinmiştim.
  • Impressions gained directly from experience are always better than voluminous reports.
  • Doğrudan deneyimlerden edinilen izlenimler her zaman hacimli raporlardan daha iyidir.
Show More (14)
gain kazandırmak v.
  • Our key concern is to gain an overview of the various perspectives on monetary policy.
  • Bizim temel kaygımız, para politikasına ilişkin çeşitli perspektiflere genel bir bakış açısı kazandırmaktır.
  • His misfortune gained him sympathy.
  • Onun şanssızlığı ona sempati kazandırdı.
  • The movie gained her great popularity.
  • Film, ona büyük popülerlik kazandırdı.
Show More (4)
gain kazanım n.
  • Their project has resulted in substantial gains in public health.
  • Projeleri halk sağlığı alanında önemli kazanımlar sağladı.
  • Parliament's main gain is a statute for political parties at European level.
  • Parlamento'nun ana kazanımı, Avrupa düzeyinde siyasi partiler için bir tüzüktür.
  • Another gain is the fact that developing countries can obtain help and information on GMOs.
  • Bir diğer kazanım ise gelişmekte olan ülkelerin GDO'lar konusunda yardım ve bilgi alabilmeleridir.
Show More (1)
gain ulaşmak v.
  • The runners finally gained the finish line.
  • Koşucular sonunda bitiş çizgisine ulaştılar.
  • Mexico stands to gain here by achieving a better trade equilibrium.
  • Meksika burada daha iyi bir ticaret dengesine ulaşarak kazançlı çıkacaktır.
  • Of course it's difficult to gain access to the Prime Minister.
  • Tabii ki Başbakan'a ulaşmak zor.
Show More (0)
gain kazanç elde etmek v.
  • This is why companies and trade unions do not stand to gain anything from an opt-out.
  • İşte bu nedenle şirketler ve sendikalar bu uygulamadan vazgeçilmesinden hiçbir kazanç elde edemezler.
  • This is why companies and trade unions do not stand to gain anything from an opt-out.
  • İşte bu nedenle şirketler ve sendikalar iltica hakkından vazgeçilmesinden herhangi bir kazanç elde edemezler.
  • Risks can in some cases also create an opportunity to gain.
  • Riskler bazı durumlarda kazanç elde etme fırsatı da yaratabilir.
Show More (0)
gain artış n.
  • This year we have a substantial gain in sales.
  • Bu yıl satışlarımızda önemli bir artış söz konusu.
  • The Dow Jones average posted a gain of two points today.
  • Dow Jones ortalaması bugün iki puan artış gösterdi.
Show More (-1)
gain sağlamak v.
  • I don't think you can gain his ear.
  • Onun seni dinlemesini sağlayabileceğini sanmıyorum.
  • They tried very hard to gain an advantage over one another.
  • Onlar birbirlerine karşı üstünlük sağlamak için çok uğraştılar.
Show More (-1)
gain ileri gitmek (saat) v.
  • The clock gains three minutes each day.
  • Saat her gün üç dakika ileri gidiyor.
Show More (-2)
gain yararını görmek v.
  • She gained quite much from therapy.
  • Terapinin çok yararını gördü.
Show More (-2)
gain (kilo) almak v.
  • Everyone I know gained weight during the lockdown.
  • Karantina sırasında tanıdığım herkes kilo aldı.
Show More (-2)
gain iyileşmek v.
  • It appears that there are people who do not stand to gain from improvement.
  • Görünen o ki, iyileşmeden kazançlı çıkmayacak insanlar var.
Show More (-2)
gain yararına olmak v.
  • We all stand to gain by finding a solution now, and none so much as the population of Cyprus.
  • Şimdi bir çözüm bulunması hepimizin yararına olacaktır, ama hiçbirimiz Kıbrıs halkı kadar kazançlı çıkmayacağız.
Show More (-2)
gain ilerleme n.
  • The party gained ground rapidly.
  • Parti hızla ilerleme kaydetti.
Show More (-2)
gain çıkar n.
  • We're gonna make sure that no one is taking advantage of the American people for their own short-term gain.
  • Hiç kimsenin kendi kısa vadeli çıkarları için Amerikan halkından faydalanmadığından emin olacağız.
Show More (-2)