Tureng - growing - Inglés Turco Frases

Historia

	Inglés	Turco
1	growing	büyüyen	adj.
	This particular form of trafficking is forced labour, and it is the one that is growing most rapidly. İnsan ticaretinin bu özel türü zorla çalıştırmadır ve en hızlı büyüyen türüdür. The agencies carry on growing, as they have done for years. Acenteler yıllardır olduğu gibi büyümeye devam ediyor. What is also very important is that this is a growing phenomenon. Çok önemli olan bir diğer husus da bunun giderek büyüyen bir olgu olması. Trafficking in human beings is now the world's fastest growing criminal business. İnsan ticareti şu anda dünyanın en hızlı büyüyen suç sektörüdür. Colleagues have indicated the rate at which WEEE is growing. Meslektaşlarımız AEEE'nin büyüme hızını belirttiler. The sector is growing by 10% annually and thus helping create employment. Sektör yılda %10 oranında büyümekte ve böylece istihdam yaratılmasına yardımcı olmaktadır. I am aware that non-medical care is one of the fastest growing areas in terms of job creation. Tıbbi olmayan bakım hizmetlerinin istihdam yaratma açısından en hızlı büyüyen alanlardan biri olduğunun farkındayım. The report concludes, again quite rightly, that there is a risk of a growing democratic deficit. Rapor, yine haklı olarak, demokratik açığın büyümesi riski olduğu sonucuna varıyor. I am aware that non-medical care is one of the fastest growing areas in terms of job creation. Tıbbi olmayan bakımın istihdam yaratma açısından en hızlı büyüyen alanlardan biri olduğunun farkındayım. What should we do in order to deal with this growing problem? Giderek büyüyen bu sorunla başa çıkmak için ne yapmalıyız? The food supplements market is growing fast. Gıda takviyeleri pazarı hızla büyümektedir. Aquaculture is the fastest growing sector of world food production. Su ürünleri yetiştiriciliği dünya gıda üretiminde en hızlı büyüyen sektördür. I wholeheartedly support this report which addresses the need to tackle the growing mountain of waste in the EU. AB'de giderek büyüyen atık dağıyla mücadele etme ihtiyacını ele alan bu raporu tüm kalbimle destekliyorum. We still have a growing democratic deficit. Hala büyüyen bir demokrasi açığımız var. Fundamentalism and intolerance are growing threats. Köktencilik ve hoşgörüsüzlük büyüyen tehditlerdir. It is also clear from the benchmarking exercise, that unmetered access is growing rapidly in the EU. Kıyaslama çalışmasından da anlaşılacağı üzere ölçülmemiş erişim AB'de hızla büyümektedir. With economic liberalisation, India offers a growing market for EU businesses. Ekonomik liberalleşme ile birlikte Hindistan, AB işletmeleri için büyüyen bir pazar sunmaktadır. In the light of this growing mountain of waste, it is high time that we developed an ambitious strategy. Giderek büyüyen bu atık dağının ışığında, iddialı bir strateji geliştirmemizin tam zamanıdır. Why are they not growing as fast as those in the USA? Neden ABD'deki kadar hızlı büyümüyorlar? The internal market is growing. İç pazar büyümektedir. We would like to see this group growing larger. Biz bu grubun daha da büyüdüğünü görmek istiyoruz. These species are slow growing and they are particularly vulnerable to over-exploitation. Bu türler yavaş büyürler ve aşırı sömürüye karşı özellikle savunmasızdırlar. The agencies carry on growing, as they have done for years. Ajanslar yıllardır olduğu gibi büyümeye devam ediyor. It is vital that we recognise the importance of this very young and growing sector. Bu çok genç ve büyüyen sektörün önemini kabul etmemiz hayati önem taşımaktadır. Mobile marketing is still a growing platform, and not all companies have recognized it has power. Mobil pazarlama hâlâ büyüyen bir platform ve tüm şirketler bunun gücünün farkında değil. Online casino is a big industry and growing day by day. Online kumarhane sektörü büyük bir sektördür ve her geçen gün büyümektedir. A growing boy can't sit quietly for an hour. Büyüyen bir çocuk sessizce bir saat oturamaz. The tree stopped growing. Ağaç büyümeyi durdurdu. He invested two hundred dollars in a growing business. Büyüyen bir işe iki yüz dolar yatırdı. There are many trees growing in front of the library. Kütüphanenin önünde büyüyen birçok ağaç var. China is a major economic power, with one of the fastest growing economies in the world. Çin, dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden birine sahip büyük bir ekonomik güçtür. He can hear the grass growing. O, büyüyen çimi duyabiliyor. Air pollution prevents some plants from growing well. Hava kirliliği bazı bitkilerin iyi büyümesini engelliyor. The town continued growing. Kasaba büyümeye devam etti. There are many trees growing in front of the library. Kütüphanenin önünde büyüyen bir sürü ağaç var. There were some growing pains. Büyüyen bazı ağrılar vardı. A growing child requires more food. Büyüyen bir çocuk daha fazla gıdaya ihtiyaç duyar. Las Vegas is one of the fastest growing cities in the United States. Las Vegas, Birleşik Devletler'in en hızlı büyüyen şehirlerinden biri. The tree stopped growing. Ağacın büyümesi durdu. He invested two hundred dollars in a growing business. O, büyüyen bir işe iki yüz dolar yatırım yaptı. Las Vegas is one of the fastest growing cities in the United States. Las Vegas, Amerika Birleşik Devletleri'ndeki en hızlı büyüyen şehirlerden biridir. Japan was one of the world's fastest growing economies in the 1980s. Japonya 1980'lerde dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinden biriydi. Without a cowherd, the cows wandered in a field where wheat was growing. İnekler bir sığır çobanı olmadan buğdayın büyüdüğü bir tarlada dolaşıyorlardı. He can hear the grass growing. Çimlerin büyüdüğünü duyabiliyor. Bamboos are one of the fastest growing plants on the planet. Bambular gezegendeki en hızlı büyüyen bitkilerden biridir. It's a fast growing city. Hızlı büyüyen bir şehir. The Russian corpus is growing quickly. Rusça derlem hızla büyümektedir. Show More (44)
2	growing	artan	adj.
	There has been growing pressure for faster liberalisation in many sectors. Birçok sektörde daha hızlı serbestleşme için artan bir baskı var. There is growing political support for this position. Bu tutuma yönelik olarak artan bir siyasi destek var. Mr Désir, too has mentioned this growing interest on all sides. Bay Désir de her tarafta artan bu ilgiden bahsetti. Let us continue along this path, with growing confidence, criticising the United States if necessary. Bu yolda, artan bir güvenle, gerekirse ABD'yi eleştirerek devam edelim. The European Union has been observing events in Zimbabwe with growing concern. Avrupa Birliği Zimbabve'deki gelişmeleri artan bir endişeyle izlemektedir. We have recessional and deflationary trends, characterised by the Commission's growing pressure to make savings. Komisyonun tasarruf yapma konusundaki artan baskısıyla karakterize edilen durgunluk ve deflasyonist eğilimlerimiz var. Our growing responsibilities will leave no room for the vacillation and inaction we have displayed in the past. Artan sorumluluklarımız, geçmişte sergilediğimiz kararsızlık ve eylemsizliğe yer bırakmayacaktır. This tragic incident underlines once again the enormous threat which growing terrorism poses. Bu trajik olay, artan terörizmin yarattığı muazzam tehdidin bir kez daha altını çizmektedir. This is particularly necessary given the growing worldwide trend towards producing food by artificial means. Yapay yollarla gıda üretmeye yönelik dünya çapında artan eğilim göz önüne alındığında bu özellikle gereklidir. This ambivalence is manifesting itself in openness to the outside world and growing uncommunicativeness at home. Bu kararsızlık, dış dünyaya açıklık ve içeride artan iletişimsizlik şeklinde kendini göstermektedir. We have economic stagnation and growing problems in the labour markets in the EU. AB'de ekonomik durgunluk ve işgücü piyasalarında artan sorunlarımız var. The European Union has been observing events in Zimbabwe with growing concern. Avrupa Birliği, Zimbabve'deki olayları artan bir endişeyle izlemektedir. Mr Désir too has mentioned this growing interest on all sides. Bay Désir de her tarafta artan bu ilgiden bahsetti. This report reflects the growing importance of this sector. Bu rapor, bu sektörün artan önemini yansıtmaktadır. This tragic incident underlines once again the enormous threat which growing terrorism poses. Bu trajik olay, artan terörizmin yarattığı muazzam tehdidin altını bir kez daha çizmektedir. There is growing realism that there is a problem. Bir sorun olduğuna dair artan bir gerçekçilik var. Efforts in both these areas will support their growing role as important decision-makers for health care. Bu iki alandaki çabalar, sağlık hizmetlerinde önemli karar alıcılar olarak artan rollerini destekleyecektir. I want to talk again for a moment about the growing importance of the aquaculture sector. Bir an için su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün artan önemi hakkında tekrar konuşmak istiyorum. This ambivalence is manifesting itself in openness to the outside world and growing uncommunicativeness at home. Bu kararsızlık kendini dış dünyaya açıklık ve içeride artan iletişimsizlik olarak gösteriyor. In many of our countries, we are now seeing a shift to the right and growing xenophobia. Ülkelerimizin birçoğunda artık sağa doğru bir kayma ve artan yabancı düşmanlığı görüyoruz. A growing number of atrocities committed by the army against the civilian population is also reported every day. Ordu tarafından sivil halka karşı işlenen ve her geçen gün artan sayıda zulüm de rapor edilmektedir. I want to talk again for a moment about the growing importance of the aquaculture sector. Su ürünleri yetiştiriciliği sektörünün artan önemi hakkında bir an için tekrar konuşmak istiyorum. We face growing expectations of more ambitious and high-quality public services, however. Bununla birlikte, daha iddialı ve yüksek kaliteli kamu hizmetlerine yönelik artan beklentilerle karşı karşıyayız. We face growing expectations of more ambitious and high-quality public services, however. Ancak daha iddialı ve yüksek kaliteli kamu hizmetlerine yönelik artan beklentilerle karşı karşıyayız. There has been growing pressure for faster liberalisation in many sectors. Birçok sektörde daha hızlı serbestleşme için artan bir baskı söz konusudur. We have recessional and deflationary trends, characterised by the Commission's growing pressure to make savings. Komisyon'un tasarruf yapma konusundaki artan baskısıyla karakterize edilen durgunluk ve deflasyonist eğilimlerimiz var. I have followed with growing astonishment the activities of the anti-prohibitionists over recent months. Son aylarda yasaklama karşıtlarının faaliyetlerini artan bir şaşkınlıkla takip ettim. They have a growing population; therefore they need more and more food. Onlar artan bir nüfusa sahip, bu yüzden çok daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var. There's growing anger over the government's decision. Hükümetin kararına karşı artan bir öfke var. They have a growing population; therefore they need more and more food. Artan bir nüfusları var; bu nedenle daha fazla yiyeceğe ihtiyaçları var. Show More (27)
3	growing	yetiştirme	n.
	They suggest putting an amount aside until they stop growing poppies and start growing legal agricultural products. Haşhaş yetiştirmeyi bırakıp yasal tarım ürünleri yetiştirmeye başlayana kadar bir miktar ayırmayı öneriyorlar. Enterprising land owners have had success growing as well as packaging and marketing the sunflower seed. Girişimci arazi sahipleri, ayçiçeği tohumunu yetiştirmenin yanı sıra paketleme ve pazarlamada da başarılı oldular. You should try growing your own food. Kendi yemeğini yetiştirmeyi denemelisin. You should try growing your own food. Kendi yiyeceğini yetiştirmeye çalışmalısın. Organic agriculture is a method of growing plants (grains, legumes, fruit) without chemicals. Organik tarım, bitkileri (tahıllar, baklagiller, meyveler) kimyasallar olmadan yetiştirme yöntemidir. I love growing tomatoes. Domates yetiştirmeyi seviyorum. My father's hobby is growing roses. Babamın hobisi gül yetiştirmektir. Organic agriculture is a method of growing plants (grains, legumes, fruit) without chemicals. Organik tarım, kimyasallar olmadan bitkileri (tahıllar, baklagiller, meyve) yetiştirme yöntemidir. Show More (5)
4	growing	giderek artan	adj.
	China is a huge country of growing importance in the world. Çin dünyada önemi giderek artan büyük bir ülkedir. To me it symbolised the growing distance between the leaders and the led. Bana göre bu, liderler ile yönetilenler arasında giderek artan mesafeyi simgeliyordu. China is a huge country of growing importance in the world. Çin, dünyada önemi giderek artan büyük bir ülke. I want to concentrate on the need to tackle the growing phenomenon of child abuse on the Internet. İnternette giderek artan çocuk istismarı olgusuyla mücadele etme ihtiyacı üzerinde durmak istiyorum. Show More (1)
5	growing	büyümekte olan	adj.
	The reason is that the problem is still growing and the European Union is not showing enough determination. Bunun nedeni, sorunun hala büyümekte olması ve Avrupa Birliği'nin yeterli kararlılığı göstermemesidir. Europe’s problem is that they are not growing. Avrupa'nın sorunu büyümüyor olması. Mobile marketing is still a growing platform, and not all companies have recognized it has power. Mobil pazarlama hâlâ büyümekte olan bir platform ve tüm şirketler bunun gücünün farkında değil. A growing boy can't sit quietly for an hour. Büyümekte olan bir çocuk bir saat boyunca sessiz oturamaz. Show More (1)
6	growing	büyümek	v.
	Another factor that makes the problem of correct dosage harder is the growing market in concentrates. Doğru dozaj sorununu zorlaştıran bir diğer faktör de konsantre ürün pazarının giderek büyümesidir. Show More (-2)